T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

         

      ESAS   NO : 2018/619

      KARAR NO : 2020/131

      KARAR TR: 24.02.2020

 

ÖZET : 2247 sayılı Kanun’un "Hüküm Uyuşmazlığı" başlıklı 24. maddesinde öngörülen "konu ve dava sebebinin aynı olması" ve "kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” koşullarını taşımayan BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

KARAR

 

 

Hüküm Uyuşmazlığının

Giderilmesi İsteminde

Bulunan

(İdari Yargıda davalı): İstanbul Barosu Başkanlığı

Vekili                                                : Av. A.Ö.

Taraflar: 1-E.D.(Adli Yargıda Davalı)

                                                                          (İdari Yargıda Davacı)

2- Türkiye Barolar Birliği (İdari Yargıda Davalı)

3- A.H.T.    (Adli Yargıda Davacı)

 

O L A Y                 : I- Davacı A.H.T. vekili, dava dilekçesinde özetle; Haber kanalı olan NTV Televizyonu'ndan 30/03/2011 tarihinde saat 13:00'den itibaren yapılan haber bülteninin canlı yayının " son dakika " logosu ile verilen haberde İstanbul Barosuna kayıtlı davalı avukatın " Hep tetikçilerle kaldı bu gibi davalar, bir üst halkası veya azmettiricileri ve çevresindeki azmettiriciler konusunda en somut olarak bu davada ilerleme sağlandığını görüyoruz... 4 Yıl sonrasında bile yeni deliller yeni şüpheliler veya yeni arama kararları ortaya çıkabiliyor, çok gecikmiş olunsa bile yine de umut verici ve önemli buluyoruz bu durumu.... Ergenekon soruşturmasında çıkan delil ve belgeler hep doğrudan zirve yayınevi çevresini ve aynı zamanda öldürülen maktullerin isim veyaadreslerini doğrudan hedef alan çalışmalar yürüttüğü, H.T.'da, D.A.Ö.'nda çıkan belgeler, Sevgi Erenoğlu'nun doğrudan subaylara yapmış olduğu brifingler bunu açıkça gösteriyordu... " şeklinde beyanlarda bulunduğu, davalının söz konusu yayında müvekkilinin menfur cinayetle irtibatı olduğunu hatta bu cinayetin azmettiricisi olduğuna yönelik asılsız isnatlarda bulunarak, müvekkilinin kişilik haklarını, şeref ve haysiyetini rencide ettiği, haberde öne sürülen iddiaların gerçek dışı olduğu, davacının Malatya'da bulunan İnönü Üniversitesinde 18/04/2007 tarihinde düzenlenen konferansın tarihinin bir ay kadar öncesinden tespit edildiği, müvekkilinin üniversite rektörlüğü tarafından konuşmacı olarak davet edildiği, davet üzerine davacının 17/04/2007 tarihinde akşam saatlerinde eşi ile birlikte tarifeli uçak ile Malatya'ya gittiği ve 18/04/2007 tarihinde geri döndüğü, bu işlemlerin havayolu ile yapıldığı ve tüm işlemlerinin resmi olduğu, davacının verdiği konferansın içeriği ile davalının iddiaları arasında hiç bir ilgi bulunmadığı, iddia edildiği gibi menfur cinayetle ilgili olduğu öne sürülen kişiler ile Malatya'da ya da başka bir yerde hiçbir zaman ve hiçbir şekilde görüşme yapılmadığı, müvekkilinin Malatya ' ya bir kez gittiği, davacının sanki terör örgütünün mensubu gibi gösterildiği, davacının 50 yılı aşkın TSK'ya hizmet ettiği, başarılı ve şerefli bir subay olduğu belirtilerek, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 TL manevi tazminatın 30/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı Erdal Doğan'dan tahsiline karar verilmesi istemiyle E.D.hakkında 17.5.2011 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 28.12.2016 gün ve E:2011/398, K:2016/245 sayı ile, "... Dava; TMK'nun 24- 25 maddeleriyle, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesi uyarınca açılmış; "Manevi Tazminat" davası niteliğindedir.

Davacı vekili tarafından davacının İnönü Üniversitesinde verdiği konferansa ilişkin dosyaya sunulan CD'nin çözümü için dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.

İstanbul Barosu Disiplin Kurulunca davalı avukat hakkında düzenlenen 2014/D.538 E. 2015/17 K. Sayılı kararı celp edilerek incelendiğinde: Davacı tarafından davalı avukat hakkında " kınama cezası verilmesi " talepli şikayette bulunulduğu, disiplin kurulunca " kınama cezası verilmesine " dair karar verildiği, Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunca cezanın onandığı ve kararın 26/07/2015 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.

Dosyaya celp edilen Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/173 E. Sayılı dosyasına ait son duruşma zaptında; davacı ve bir kısım dava dışı şahıslar hakkında yapılan yargılama sonunda, eldeki davanın davacısı A.H.T. hakkında tüm atfedilen suçlardan beraat kararı verildiği görülmüştür.

Dava konusu yapılan yayınla ve beyan edilen ifadelerle, davacı hakkında gerçekliği kanıtlanmamış devam eden dava ile ilgili kamuoyu nezdinde davacı ile ilgili kesin yargılar oluşturacak isnatlarda bulunulmuştur. Bu durumda; haberin görünen gerçeğe uygun olduğu söylenemeyeceği gibi, güncellik ve kamu yararı unsurlarını taşıdığı da söylenemez. Bu nedenlerle; haberin hukuka uygun olmadığı, davacı tarafından yapılan beyanların davacının kişilik haklarının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Dosya kapsamına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre; 10.000,00 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun düşeceği sonucuna varılmış, buna göre aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda izah edildiği üzere;

Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile,

10.000,00 TL'nin 30/03/2011 Tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE ..." karar vermiş, bu karara karşı davacı A.H.T. ve davalı E.D.vekilince istinaf isteminde bulunulmuştur.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi : 31.5.2017 gün ve E:2017/498, K:2017/711 sayı ile, "... dosya kapsamı, delil durumu, ilk derece mahkemesi kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı ve davalı taraf istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.l maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Bu itibarla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-İstanbul 10.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/398 Esas ve 2016/245 Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan tarafların istinaf başvurusunun REDDİNE ..." karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

II- Davacı E.D., İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak çalışmakta iken, 18.07.2007 tarihinde Malatya Zirve Yayınevinde meydana gelen saldırı ile ilgili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/125 esasında devam eden kamu davasını katılan vekili sıfatı ile takip ettiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/1313 sayılı evrakı üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında 30.03.2011 tarihinde bazı şüphelilerin adreslerinde arama yapılırken NTV televizyonundaki canlı yayına katılarak örgüt kurma ve yönetme suçlarından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan şikayetçiye yönelik açıklamalarda bulunduğu gerekçesi ile Avukatlık Kanunu'nun 55. maddesi ve Türkiye Barolar Birliği Reklam Yasağı Yönetmeliğinin 8/b maddesine aykırı davranıldığından bahisle disiplin kovuşturması başlatıldığı ve eylemi sabit görülerek 19.01.2015 tarih ve E:2014/D.538-K:2015/17 sayılı işlemle kınama cezası ile cezalandırıldığı; davacı tarafından cezaya itiraz edildiği ve Türkiye Barolar Birliğinin 27.06.2015 tarih ve E:2015/284-K:2015/509 sayılı işlemi ile itirazın reddine ve cezanın onanmasına karar verilmesi üzerine kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Barosu Disiplin Kurulu'nun işleminin ve bu işlemin onanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu'nun işleminin iptali istemiyle 29.7.2015 günü idari yargı yerinde Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosuna karşı dava açmıştır.

ANKARA 15. İDARE MAHKEMESİ : 27.10.2016 gün ve E:2015/2120, K:2016/4085 sayı ile, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 34.,134,135 ve Meslek Kurallarının 3. ve 4. maddesinden sözederek; "... Bakılan uyuşmazlıkta; davacının, 30.03.2011 tarihinde NTV televizyonunda yayınlanan Haber Bülteni isimli programa katılarak şikayetçi ile ilgili, özetle Zirve Yayınevine yapılan saldırıda dahli bulunduğu, Malatya'ya gelip gittiği, çalışmalar yaptığı, brifingler verdiği ırkçılık ve ayrımcılık yapıldığı, Türkiye'de hala ırkçılık ve ayrımcılık ile yeterince mücadele edilmediği şeklinde somut vakalara dayanmayan açıklamalar yaptığı, dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu'nun ve meslek kurallarının yukarıda yer verilen hükümlerine göre avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak, meslek kurallarına riayet etmek zorunda olduğundan, davacının anılan davranışı nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasına yönelik dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.

Öte yandan, Türkiye Barolar Birliği tarafından eyleminin farklı norm kapsamında değerlendirildiği ve bu normdan savunmasının alınmadığı iddia edilmekte ise de, Avukatlık Kanunu'nun 137. maddesinde savunmanın isnat edilen hususun belirtilmesi suretiyle alınacağı düzenlemesine yer verildiği dolayısıyla ihlal edilen Kanun hükmüne göre savunma alınmadığından, yine aynı Kanun'un itiraza ilişkin 157. maddesinin 6. fıkrasında Birlik Disiplin Kurulu'nun uygun görmediği kararı kaldırarak işin esası hakkında karar verebileceği veya verilmiş olan kararı düzelterek onaylayabileceği hükme bağlandığından davacının bu iddialarına itibar edilmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine ..." karar vermiş, bu karara karşı davacı E.D.tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi : 18.5.2017 gün ve E:2017/211, K:2017/509 sayı ile, "... Dava, İstanbul Barosuna kayıtlı davacı avukat tarafından, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun 19.01.2015 tarih ve E:2014/538-K:2015/17 sayılı işleminin ve bu işlemin onanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun 27.06.2015 tarih ve E:2015/284-K:2015/509 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler." hükmüne, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3. maddesinde, "Avukat, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür." hükmüne, 4. maddesinde, "Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 134. maddesinde, avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezalarının uygulanacağı belirtilmiş, 135. maddesinde ise disiplin cezaları sayılmış olup, "Kınama; meslekinde ve davranışında kusurlu sayıldığının avukata bildirilmesidir." denilmiştir.

Olayda, davacının İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat olarak görev yaptığı, 18.04.2007 tarihinde Malatya Zirve Yayınevinde meydana gelen saldırı ile ilgili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/125 esasında devam eden kamu davasına katılan vekil sıfatı ile takip ettiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/1313 sayılı evrakı üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında 30.03.2011 tarihinde bazı şüphelilerin adreslerinde arama yapılırken NTV televizyonundaki canlı yayına katılarak örgüt kurma ve yönetme suçlarından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan şikayetçiye yönelik açıklamalarda bulunduğu gerekçesi ile Avukatlık Kanunu'nun 55. maddesi ve TBB Reklam Yasağı Yönetmeliğinin 8/b maddesine aykırı davranıldığından bahisle disiplin kovuşturması başlatıldığı ve eylemi sabit görülerek 19.01.2015 tarih ve E:2014/538-K:2015/17 sayılı işlemle kınama cezası uygulandığı, davacı tarafından cezaya itiraz edildiği ve Türkiye Barolar Birliğinin 27.06.2015 tarih ve E:2015/284-K:2015/509 sayılı işlemi ile itirazın reddine ve cezanın onanmasına karar verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu uyuşmazlıkta; davacının "NTV" televizyonunda yayınlanan "HABER BÜLTENİ" isimli programa çağrılması üzerine Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2007/125 sayısında devam eden ve vekili sıfatıyla takip ettiği dava nedeniyle spikerce sorulan soruları sürmekte olan davalardaki dava dosyalarında bulunan bilgi ve belgeler kapsamında cevaplandırdığı belirlendiğinden, eyleminin yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.

Bu durumda, davacının eylemine uymayan disiplin cezası ile cezalandırılmasında hukuka uyarlık, mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının istinaf isteminin KABULÜ ile Ankara 15. İdare Mahkemesince verilen 27/10/2016 gün ve E:2015/2120, K:2016/4085 sayılı sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2577 sayılı Yasanın değişik 45. maddesinin 4. fıkrası uyarınca esastan incelenen dava konusu işlemin İPTALİNE ..."kesin olarak karar vermiştir.

III- İstanbul Barosu Başkanlığı vekili tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere Ankara 15. İdare Mahkemesi Başkanlığına sunulan dilekçesi ile, "... aynı konu ve sebebe ilişkin, adli ve idari yargı mercilerinde verilmiş iki farklı çelişik kesin karar bulunmaktadır. Taraflardan en az birisi aynıdır. Hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılması nedeni ile, Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin 27.10.2016 gün ve 2015/2120 E. 2016/4085 K. no’lu kararını kaldıran Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdare Dava Dairesi’nin 18.05.2017 gün ve 2017/211 E. 2017/509 K. no’lu kararının kaldırılmasına, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.12.2016 gün ve 2011/398 E. 2016/245 K. no’lu kararının kabulüne, bu suretle hüküm uyuşmazlığının giderilmesine karar verilmesini talep ederiz..." denilmiştir.

Başkanlıkça ilgili Mahkemelerden dava dosyalarının aslı temin edilmiş daha sonra 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: "... İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan davacı E.D.tarafından, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun 19.01.2015 tarih ve E:2014/538-K:2015/17 sayılı kararının ve bu kararın onanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun 27.06.2015 tarih ve E:2015/284-K:2015/509 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27.10.2016 tarih ve E:2015/2120,K:2016/4085 sayılı kararıyla; davacının, 30.03.2011 tarihinde NTV televizyonunda yayınlanan Haber Bülteni isimli programa katılarak şikayetçi ile ilgili, özetle Zirve Yayınevine yapılan saldırıda dahli bulunduğu, Malatyaya gelip gittiği, çalışmalar yaptığı, brifingler verdiği, ırkçılık ve ayrımcılık yapıldığı, Türkiyede hala ırkçılık ve ayrımcılık ile yeterince mücadele edilmediği şeklinde somut vakalara dayanmayan açıklamalar yaptığı belirlendiğinden Avukatlık Kanunu ve Meslek Kuralları hükümlerine göre avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak, meslek kurallarına riayet etmek zorunda olduğundan, davacının anılan davranışı nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasına yönelik dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 18.05.2017 tarih ve E:2017/211,K:2017/509 sayılı kararıyla; davacının NTV televizyonunda yayınlanan “Haber Bülteni” isimli programa çağrılması üzerine Malatya 3.Ağır Ceza Mahkemesinin E:2007/125 sayısında devam eden ve vekili sıfatıyla takip ettiği dava nedeniyle spikerce sorulan soruları sürmekte olan davalardaki dava dosyalarında bulunan bilgi ve belgeler kapsamında cevaplandırdığının belirlendiği, eyleminin ilgili mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf isteminin kabulüne, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27.10.2016 tarih ve E;2015/2120, K:2016/4085 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline kesin olarak karar verilmiştir.

Davacı A.H.T. tarafından, davalı E.D.aleyhine; İstanbul Barosuna kayıtlı davalı avukatın haber kanalı olan NTV televizyonunda 30.03.2011 tarihinde saat 13:00’den itibaren canlı yayın olarak yapılan haber bülteninde “son dakika” logosu ile verilen haberde “Hep tetikçilerle kaldı bu gibi davalar, bir üst halkası veya azmettiricileri ve çevresindeki azmettiriciler konusunda en somut olarak bu davada ilerleme sağlandığını görüyoruz...4 yıl sonrasında bile yeni deliller yeni şüpheliler veya yeni arama kararları ortaya çıkabiliyor, çok gecikmiş olunsa bile yine de umut verici ve önemli buluyoruz bu durumu... Ergenekon soruşturmasında çıkan delil ve belgeler hep doğrudan Zirve Yayınevi çevresini ve aynı zamanda öldürülen maktullerin isim veya adreslerini doğrudan hedef alan çalışmalar yürüttüğü, H.T.’da D.A.Ö.’nda çıkan belgeler, Sevgi Erenoğlu’nun doğrudan subaylara yapmış olduğu brifingler bunu açıkça gösteriyordu...” şeklinde beyanlarda bulunduğu, davalının söz konusu yayında müvekkilinin menfur cinayetle irtibatı olduğunu hatta bu cinayetin azmettiricisi olduğuna yönelik asılsız isnatlarda bulunarak, müvekkilinin kişilik haklarını, şeref ve haysiyetini rencide ettiği, haberde öne sürülen iddiaların gerçek dışı olduğu, davacının sanki terör örgütünün mensubu gibi gösterildiği, davacının 50 yılı aşkın TSK’ya hizmet ettiği, başarılı ve şerefli bir subay olduğu belirtilerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 TL manevi tazminatın 30.03.2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılan davada, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 28.12.2016 tarih ve E:2011/398,K.2016/245 sayılı kararıyla; yapılan yayında beyan edilen ifadelerle devam eden dava ile ilgili kamuoyu nezdinde davacı ile ilgili kesin yargılar oluşturacak isnatlarda bulunulduğu, haberin görünen gerçeğe uygun olduğunun söylenemeyeceği, güncellik ve kamu yararı unsurlarını taşıdığı da söylenemeyeceğinden haberin hukuka uygun olmadığı, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 10.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiş, bu karara taraflarca yapılan istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 31.05.2017 tarih ve E;2017/498, K:2017/711 sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

Adli ve idari yargı kararları arasında oluştuğu ileri sürülen hüküm uyuşmazlığının çözümü için öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 2592 sayılı Kanun ile değişik 24. maddesinin 1. fıkrasında, “1'inci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.” hükmü yer almaktadır.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için ;

a-Uyuşmazlık yaratan hükümlerin adli ve idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b-Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c-Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d-Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e-Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinden, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak kesinleşmiş kararların olduğu, bu kararlarda taraflardan en az birinin aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Her iki yargı yerinde açılan davalar konu yönünden incelendiğinde ;

İdari yargı yerinde ;

İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan davacı tarafından, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun 19.01.2015 tarih ve E:2014/538-K:2015/17 sayılı kararı ve bu kararın onanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun 27.06.2015 tarih ve E:2015/284-K:2015/509 sayılı kararının iptali istemiyle dava açılmıştır.

Adli yargı yerinde ;

Gerçek kişi olan davacı A.H.T. tarafından, yine gerçek kişi olan ve İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan E.D.aleyhine, bir televizyon kanalında canlı yayın esnasında hakkında sarfetmiş olduğu bir takım sözlerin kişilik haklarını, şeref ve haysiyetini rencide ettiği, haberde öne sürülen iddiaların gerçek dışı olduğu iddiasıyla manevi tazminat istemiyle dava açılmıştır.

Bu hali ile idari yargı yerindeki davanın verilen disiplin cezasının iptaline, Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın ise iki gerçek kişi arasında görülen ve uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazminine ilişkin olması karşısında, konusu farklı olan bu kararlar nedeniyle bir hakkın yerine getirilmesinin olanaksız olduğundan ve hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyecektir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 18.05.2017 gün ve E:2017/211, K:2017/509 sayılı kararı ile İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.12.2016 gün ve E:2011/398, K:2016/245 sayılı kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunmadığından başvurunun reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmektedir." şeklinde görüş bildirmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: "... İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan davacı E.D.tarafından, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun 19/01/2015 tarihli ve E.2014/538, K.2015/17 sayılı kararının ve bu kararın onanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun 27/06/2015 tarihli ve E.-K.2015/284-509 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27/10/2016 tarihli ve E.2015/2120, K.2016/4085 sayılı kararıyla, davacının, 30/03/2011 tarihinde NTV televizyonunda yayınlanan Haber Bülteni isimli programa katılarak A.H.T. ile ilgili, Zirve Yayınevine yapılan saldırıda dahli bulunduğu, Malatya'ya gelip gittiği, çalışmalar yaptığı, brifingler verdiği, ırkçılık ve ayrımcılık yaptığı, Türkiye'de hâlâ ırkçılık ve ayrımcılık ile yeterince mücadele edilmediği şeklinde somut vakalara dayanmayan açıklamalar yaptığı belirlendiğinden Avukatlık Kanunu ve Meslek Kuralları hükümlerine göre avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak, meslek kurallarına riayet etmek zorunda olduğundan, davacının anılan davranışı nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasına yönelik dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 18/05/2017 tarihli ve E.-K.2017/211-509 sayılı kararıyla, davacının söz konusu televizyon programında Malatya 3.Ağır Ceza Mahkemesindeki E.2007/125 sayılı vekil sıfatıyla takip ettiği dava nedeniyle spikerce sorulan soruları dava dosyalarında bulunan bilgi ve belgeler kapsamında cevaplandırdığının belirlendiği, eyleminin ilgili mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf isteminin kabulüne, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27/10/2016 tarihli ve E.2015/2120, K.:2016/4085 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan, Davacı A.H.T. tarafından, davalı E.D.aleyhine; İstanbul Barosuna kayıtlı davalı avukatın NTV televizyonunda 30/03/2011 tarihinde yapılan haber bülteninde “son dakika” logosu ile verilen haberde “Hep tetikçilerle kaldı bu gibi davalar, bir üst halkası veya azmettiricileri ve çevresindeki azmettiriciler konusunda en somut olarak bu davada ilerleme sağlandığını görüyoruz... 4 yıl sonrasında bile yeni deliller yeni şüpheliler veya yeni arama kararları ortaya çıkabiliyor, çok gecikmiş olunsa bile yine de umut verici ve önemli buluyoruz bu durumu... Ergenekon soruşturmasında çıkan delil ve belgeler hep doğrudan Zirve Yayınevi çevresini ve aynı zamanda öldürülen maktullerin isim veya adreslerini doğrudan hedef alan çalışmalar yürüttüğü, H.T.’da D.A.Ö.’nda çıkan belgeler, Sevgi Erenoğlu’nun doğrudan subaylara yapmış olduğu brifingler bunu açıkça gösteriyordu...” şeklinde beyanlarda bulunduğu, davalının söz konusu yayında davacının menfur cinayetle irtibatı olduğuna hatta bu cinayetin azmettiricisi olduğuna yönelik asılsız isnatlarda bulunarak, davacının kişilik haklarını, şeref ve haysiyetini rencide ettiği, haberde öne sürülen iddiaların gerçek dışı olduğu, davacının sanki terör örgütünün mensubu gibi gösterildiği, davacının 50 yılı aşkın TSK’ya hizmet ettiği, başarılı ve şerefli bir subay olduğu belirtilerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00-TL manevi tazminatın 30/03/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılan davada, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/12/2016 tarihli ve E.2011/398, K.2016/245 sayılı kararıyla, yapılan yayında beyan edilen ifadelerle devam eden dava ile ilgili kamuoyu nezdinde davacı ile ilgili kesin yargılar oluşturacak isnatlarda bulunulduğu, haberin görünen gerçeğe uygun olduğunun söylenemeyeceği, güncellik ve kamu yararı unsurlarını taşıdığı da söylenemeyeceğinden haberin hukuka uygun olmadığı, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 10.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verildiği ve söz konusu kararın istinaf aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.

Davalı İstanbul Barosu Başkanlığı vekilince Uyuşmazlık Mahkemesine verilen 04/06/2018 tarihli dilekçe ile Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 18/05/2017 tarihli ve E.-K.2017/211-509 sayılı kararı ile İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/12/2016 tarihli ve E.2011/398, K.2016/245 sayılı kararından hangisinin uygulanacağı konusunda tereddüt doğduğundan ve hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğinden bahisle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebinde bulunulmuştur.

MEVZUAT YÖNÜNDEN İNCELEME:

İdari ve adli yargı kararları arasında oluştuğu ileri sürülen hüküm uyuşmazlığının çözümü için; öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2592 sayılı Kanun ile değişik 24. maddesinin birinci fıkrasında, “1. inci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.''’ hükmü yer almaktadır.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için: a- Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b- Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması, c- Her iki kararın da kesinleşmiş olması, d- Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e- Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinde; ortada, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak şeklen kesinleşmiş; taraflarından en az birinin (Erdal Doğan) aynı olduğu kararların bulunduğu ve tüm kararlarda da davanın esasımn hükme bağlandığı ve yasa yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.

Ancak, anılan Mahkemelerce verilen hükümlerin konu ve dava sebebinin aynı olup olmadığı konusunun ayrıca incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesindeki dava; disiplin cezasının iptali istemiyle açılmış ve Mahkemece davaya konu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın ise; Erdal Doğan’m A.H.T.'un kişilik haklarına saldırdığı iddiasıyla manevi tazminat istemiyle açıldığı ve Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.

Bu duruma göre, İdare Mahkemesindeki davanın, disiplin cezasının iptaline; Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın ise manevi tazminat istemine ilişkin olması karşısında, İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "konu ve dava sebebinin aynı olması" koşulunun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle, adli ve idari yargı mercileri tarafından esasa ilişkin olarak verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarının konuları ve dava sebeplerinin aynı olmaması ve dolayısıyla kararlar arasında çelişki bulunmaması karşısında, hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durum görülmediği için, 2247 sayılı Kanunun 24. maddesinde belirtilen koşullarının birlikte gerçekleşmediği düşüncesiyle söz konusu başvurunun reddi gerekmektedir.

Gereği takdirlerinize sunulur." şeklinde görüş bildirmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 24.02.2020 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

A.H.T. vekillerinin, Uyuşmazlık Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçelerinde, İstanbul Barosu Başkanlığı yanında müdahil olarak katılma talepleri ile, duruşma taleplerinin reddi ile 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir” denilmiş; 24. maddesinde ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli ve idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Dava dosyalarının incelenmesinden, Adli yargı yerinde açılan davanın A.H.T.'un kişilik haklarına saldırıldığı iddiasına dayanan ve oluştuğu önesürülen manevi zararın tazmini isteminden kaynaklanan bir manevi tazminat davası olduğu; İdari yargı yerinde açılan davanın ise; İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan Erdal Doğan'ın kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali isteminden kaynaklanan bir iptal davası olduğu anlaşılmıştır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen yargı kararlarının incelenmesinden;

Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27.10.2016 tarih ve E:2015/2120,K:2016/4085 sayılı kararıyla; davacı Erdal Doğan'ın İstanbul Barosu Başkanlığı ve Türkiye Barolar Birliğine karşı açtığı davada, 30.03.2011 tarihinde NTV televizyonunda yayınlanan Haber Bülteni isimli programa katılarak şikayetçi ile ilgili, özetle Zirve Yayınevine yapılan saldırıda dahli bulunduğu, Malatyaya gelip gittiği, çalışmalar yaptığı, brifingler verdiği, ırkçılık ve ayrımcılık yapıldığı, Türkiyede hala ırkçılık ve ayrımcılık ile yeterince mücadele edilmediği şeklinde somut vakalara dayanmayan açıklamalar yaptığı belirlendiğinden Avukatlık Kanunu ve Meslek Kuralları hükümlerine göre avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak, meslek kurallarına riayet etmek zorunda olduğundan, davacının anılan davranışı nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasına yönelik dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 18.05.2017 tarih ve E:2017/211,K:2017/509 sayılı kararıyla; davacının NTV televizyonunda yayınlanan “Haber Bülteni” isimli programa çağrılması üzerine Malatya 3.Ağır Ceza Mahkemesinin E:2007/125 sayısında devam eden ve vekili sıfatıyla takip ettiği dava nedeniyle spikerce sorulan soruları sürmekte olan davalardaki dava dosyalarında bulunan bilgi ve belgeler kapsamında cevaplandırdığının belirlendiği, eyleminin ilgili mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf isteminin kabulüne, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 27.10.2016 tarih ve E;2015/2120, K:2016/4085 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu disiplin cezasının iptaline kesin olarak karar verilmiştir.

İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 28.12.2016 tarih ve E:2011/398,K.2016/245 sayılı kararıyla; yapılan yayında beyan edilen ifadelerle devam eden dava ile ilgili kamuoyu nezdinde davacı A.H.T. ile ilgili kesin yargılar oluşturacak isnatlarda bulunulduğu, haberin görünen gerçeğe uygun olduğunun söylenemeyeceği, güncellik ve kamu yararı unsurlarını taşıdığı da söylenemeyeceğinden haberin hukuka uygun olmadığı, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davalı Erdal Doğan'ın 10.000,00-TL manevi tazminatı yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiş, bu karara taraflarca yapılan istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 31.05.2017 tarih ve E;2017/498, K:2017/711 sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "konu ve dava sebebinin aynı olması" ve "kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması" koşullarının gerçekleşmediği anlaşılmıştır.

Bu durumda, yukarıda sözü edilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, adli ve idari yargı yerlerinde verilen kararlar arasındaki çelişki dolayısıyla hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyeceği açıktır.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen "konu ve dava sebebinin aynı olması" ve "kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” koşullarını taşımayan başvurunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç : 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen "konu ve dava sebebinin aynı olması" ve "kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” koşullarını taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 24,02.2020 günündeOY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye                  

      Hicabi                       Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                    BOZERAKSU                          SONER          

 

 

 

 

 

                                            Üye                                Üye                              Üye                  

                                          Aydemir                       Nurdane                        Ahmet

                                          TUNÇ                          TOPUZ                      ARSLAN