T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 940

            KARAR NO             : 2015 / 960

            KARAR TR  : 28.12.2015

ÖZET: 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı  Kanuna tabi olarak 30 yıl 8 ay üzerinden 1992 yılında emekli olduktan sonra açıktan atama suretiyle çalıştığı Devlet  üniversitesi öğretim üyeliği görevinden de yaş haddi nedeniyle yeniden emekliye ayrılan davacı tarafından, emekli maaşından “aylık borcu” adı altında yapılan kesintilerin iptali ile kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            : O.V.G.

            Vekilleri         : Av. M.C. K. & Av. H.G.     (Adli Yargıda)

            Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekili              : Av. A. S. U.             (Adli Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı dava dilekçesinde; “657 sayılı Devlet Memurları kanunu hükümlerine göre 30 yıl 8 ay hizmetimden sonra Müfettiş olarak 07.09.1992 tarihinde emekli oldum ve emekli maaşı almaya başladım.

08.01.2002 tarihinde Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde 2547 sayılı kanunun 31 ve 2914 sayılı kanunun 17. Maddesi hükümlerine göre önce Öğretim Görevlisi olarak bir yıl ve daha sonra Yar.Doç.Dr. olarak iki yıl süreli olarak atandım. Bu atamalarımla ilgili kararlarda, daha önce 07.09.1992 tarihinde emekli olduğum sarahaten belirtilmiştir. Bu durum yani emekli olduğum Emekli Sandığının bilgisi dahilindedir. O tarihten itibaren görevime iki yıl uzatmalarla devam ettim.

28.01.1982 tarih ve 17588 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma yönetmeliğinin 9. Maddesinde Yardımcı Doçentler Rektör tarafından ikişer veya üçer yıllık süreler için atanabilir ve her atama süresinin sonunda görev kendiliğinden sona erer denilmektedir. Zira sözleşmeli olan bu görevler daimi kadro değildir. İlk atamada 1 yıl daha sonraki atama ve görev süresinin ikişer yıl olarak uzatılması bu durumun en açık delilidir. Muğla Üniversitesi tarafından en son yapılan görev uzatma sürem 67 yaşını doldurduğum 15.12.2011 tarihi olarak belirlenmiştir.

Çalıştığım sürelerde Yaş haddini aşmadım ve üniversitelerde (ücret ve ders ücreti karşıtlığı) ücret aldım. MÜNHASIRAN ÜCRETLE ÇALIŞMADIM

Üniversitelerde çalıştığım bu 10 yıl boyunca maaşımdan SGK’ya emekli kesintisi yapılmıştır ve göreve ilk atandığım tarihten itibaren emekli maaşım da ödenmeye devam edilmiştir.

15.01.2012 tarihi itibariyle SGK toplam hizmetimi 40 yıl 8 ay olarak hesaplayarak yeni bir işlemle son duruma göre emekli işlemi yapmıştır.

Ağustos 2012 tarihli maaşımı aldığım zaman, maaşımdan ocak ayından bu yana Aylık borcu adı altında kesinti yapıldığını haricen öğrendim. Bu durumu SGK genel Müdürlüğüne telefonla sorduğumda bunun son 10 yılda aldığım emekli maaşımın geri ödemesi şeklinde borçlu olduğumu belirttiler. (Bu konu ile ilgili olarak tarafıma haricen hiçbir bilgi ve belge verilmediğinden, davalı idarenin maaşımdan kesinti yapılması işlemi/kararının tarih ve sayısını bilmemekteyim.) Davalı idareden müzekkere ile bu durum öğrenilebilir.

Bu güne kadar şahsıma, maaşımdan yapılan kesintiye ilişkin, yazılı veya sözlü hiçbir bilgi verilmemiştir.

Oysa ki, 5434 sayılı kanuna göre daha 2002 yılı ocak ayında eski emekli maaşımı kesmeleri gerekirken kesmemişler ve işe başladığım zaman da bu durumu bana tebliğ etmemişlerdir. Zira o maddede emekli maaşı kestirilir değil kesilir ibaresi bulunmaktadır. İfade emekli maaşı kestirilir şeklinde değildir. Bir sorumluluk var ise bu tamamen SGK’ya aittir. Burada benim ne bir taksiratım ve ne de bir su-i niyetimin mevcudiyeti söz konusu değildir.

Eğer o tarihte emekli maaşımı kesmiş olsalardı, iki maaş arasındaki farkın çok az olması sebebiyle 1 yıllık sözleşmeyle Öğretim görevlisi olarak çalışmayı kabul etmezdim.

SGK’da bulunan şahsi dosyamda bütün bu bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Zira hakkımdaki bütün işlemler bu dosya muhteviyatına göre yapmaktadırlar.

Ayrıca 2012 yılının ocak ayından itibaren emekli maaşımdan neden kesinti yapmaya başladıkları hususunda tarafıma hiçbir bilgi verilmemiştir. Ben maaşımın ödendiği kadar olduğuna inanarak maaşımı almıştım. Ancak durumu Ağustos ayındaki telefon konuşmasından sonra fark ettim. Buna rağmen bana bu konuda açıklayıcı bir bilgi tebliğ edilmemiştir. 2914 sayılı kanunun 17. Maddesine dayanarak atandığıma göre, kanunun bu maddesinde emekli maaşımın kesileceğine dair de kesin bir hüküm bulunmamaktadır.

DAVALI KURUMUN KESİNTİ İÇİN DAYANDIĞI YASA MADDESİ ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİNE VE DOLAYISI İLE ANAYASAYA AYKIRIDIR. ZİRA MADDEDE BİRÇOK KİŞİ VE POZİSYON DAYANAKSIZ OLARAK KAPSAM DIŞI BIRAKILMIŞ İKEN ÇALIŞTIĞIM KURUMUN KAPSAM İÇİNE ALINMASI EŞİTLİK İLKESİNE UYMAZ. VAKIF ÜNİVERSİTELERİ BU KAPMASIN DIŞINDA TUTULMUŞ İKEN ÇALIŞTIĞIM KAMU ÜNİVERSİTESİNİN KAPSAMA DAHİL EDİLMESİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Kamu kurumlarının alacaklarında zaman aşımı süresi 5 yıl olarak 5510 ve 3917 sayılı kanunda açıkça belirtilmiş olmasına rağmen bu kanuna da uymadan olmayan borcum için 10 yıl geriye giderek hesaplama yapmışlar ve ömür boyu ödeyemeyeceğim afaki bir rakamı ortaya çıkarmışlardır. Bu durum 6098 ve 6101 sayılı kanunların 1. Maddelerinde belirtilen geçmişe etkili olmama prensibine de aykırıdır. Bu nedenle öncelikle zamanaşımı itirazında bulunuyorum.

Ez cümle SGK, yukarıda açıklamaya çalıştığım hususlardan dolayı, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa, 7201 sayılı tebligat Kanunu’nun 8.maddesine, 6098 ve 6101 sayılı Borçlar kanunun beni ilgilendiren hiçbir maddesine uymayarak yanlış bir uygulama yapmıştır.

Sonuç olarak, 15 Ocak 2012 tarihinden bu güne kadar aylık borcu adı altında emekli maaşımdan yapıldığını 03.082012 tarihinde haricen öğrendiğim kesintilerin tamamının tarafıma iadesini ve bu tarihten sonra geriye dönük olarak yapmayı hesapladıkları kesintilerin durdurulmasını ve bana yapılan (tarih ve sayısını bilmediğim) bu haksız işlemin iptali İSTEĞİ İLE DAVA AÇILMASI GEREĞİ DOĞMUŞTUR.

Kesinti işleminin devamının mağduriyetimin artmasına (ileride telafisi güç ve imkansız zararların doğmasına) neden olacağı gerekçesi ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini talep ediyorum.

Sonuç ve istem: Üstte belirttiğim nedenler göz önüne alınarak, diğer konulara ilişkin dava ve talep hakkım saklı kalmak kaydı ile:

ANAYASANIN EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI OLDUĞU AÇIK OLAN yasa hükümlerine dayanılarak

•15 Ocak 2012 tarihinden bu güne kadar aylık borcu adı altında emekli maaşımdan yapıldığını 03.08.2012 tarihinde haricen öğrendiğim (4440)TL kesintinin tarafıma iadesine,

•Maaşımdan yapılan aylık borcu kesintilerin durdurulmasına (yürütmenin durdurulmasına)

•Bana yapılan bu (tarih ve sayısını bilmediğim) haksız işlemin iptaline

•Zamanaşımı itirazımın kabulüne

•Yürütmenin durdurulmasına

•Masraf ve diğer giderlerin davalıya yükletilmesine karar verilmesini arz ederim.” demek suretiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Muğla 1.İdare Mahkemesi: 15.08.2012 gün ve E:2012/942, K:2012/1153 sayı ile özetle; “Maddi olayda Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’indeki müfettişlik görevinden 07.09.1992 tarihinde isteğiyle emekliye ayrıldıktan sonra açıktan atama suretiyle çalıştığı Süleyman Demirel Üniversitesindeki Yardımcı Doçentlik görevinden de 2011 yılı sonunda yaş haddinden emekli olan davacının, emekli aylığından “aylık borcu” adı altında yapılan kesinti, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tasarrufu olduğundan, emeli aylığından “aylık borcu” adı altında yapılan kesintiden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının bulunduğu yer olan Ankara İdare Mahkemesinin yetkili olduğu sonucuna varılmaktadır

Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Kanunun 15.maddesinin 1/a bendi uyarınca davanın yetki yönünden reddine, anılan maddenin 4.fıkrası uyarınca bu karara karşı temyiz/itiraz yolu kapalı olduğundan dava dosyasının bekletilmeksizin yetkili Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesine” şeklinde karar vermiş, söz konusu dava dosyası Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin 2012/1481 Esas sırasına kaydedilmiştir.

Ankara 2. İdare Mahkemesi: 04.10.2012 gün ve E:2012/1481, K:2012/1836 sayılı kararı ile özetle; “5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinde, aksine hüküm bulunmayan hallerde bu Kanun’un uygulanması ile ilgili uyuşmazlıkların İş Mahkemesinde görüleceği belirtildiğinden, uyuşmazlıkların çözümü konusunda da İdare Mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından, bu davanın görüm ve çözümünde İş Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmaktadır.” demek suretiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 15/1-a maddesi hükmü uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 7. İş Mahkemesi: 21.03.2014 gün ve E:2012/1677, K:2014/318 sayılı kararı ile özetle; “Davacının 5434 sayılı Kanuna göre emekli aylığı almakta iken Süleyman Demirel Üniversitesinde Yüksek Öğretim Kanunu kapsamında 18.01.2002 tarihinde göreve başladığı, bu çalışmasının da 5434 sayılı Kanuna tabi olduğu, dosya içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır.

İdari yargının görevli olduğu 5510 sayılı Kanunun 101.maddesinin uyuşmazlığın çözümünde uygulanmayacağı tespit edilmiştir. Bu itibarla HMK’nun 114/b madde ve bendi uyarınca yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.

İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 26.01.2015 gün ve E:2014/11871, K:2015/1264 sayılı ilamı ile özetle; hükmün onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle tekrar İdari yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 18. İdare Mahkemesi:  08.04.2015 gün ve E:2015/359, K:2015/364 sayılı kararı ile özetle; “….Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 26.01.2015 gün ve E:2014/11871, K:2015/1264 sayılı ilamıyla onanıp, akabinde karar düzeltme yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi üzerine olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi yöntemi izlenmeden, ilk görevsizlik kararını veren yargı yoluna (idari yargı) ait idare mahkemesinden tekrar dava açılması şeklinde açıldığı ve tevzi meticesinde mahkememizin 2015/359 esasına kaydolunduğu anlaşılan işbu davanın, olumsuz görev uyuşmazlığı çıkartılmamış olmasından mütevellit şekli anlamdaki kesin hüküm karinesinden dolayı esasını inceleme olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi yöntemi izlenmediği cihetle şekli anlamda mevcudiyeti devam eden şekli anlamdaki kesin hüküm karinesi nedeniyle davanın incelenmeksizin reddine” karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

 Davacı vekilinin Ankara 7. İş Mahkemesi hakimliğinden olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarılmasını içerir talebi üzerine dosyanın mahkememize gönderildiği anlaşılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 28.12.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, adli yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak 30 yıl 8 ay üzerinden 1992 yılında emekli olduktan sonra açıktan atama suretiyle çalıştığı üniversite öğretim görevinden de yaş haddinden 15.01.2012 tarihinde emekli olan davacı tarafından, emekli maaşından “aylık borcu” adı altında yapılan kesintilerin iptali ile kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun  “5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 4. maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32 nci, 34 üncü ve 37 nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir.” hükmüne, aynı maddenin beşinci fıkrasında ise; “ Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. (Ek cümle: 16/06/2010-5797 S.K/10. md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir.” hükmüne yer verilmiştir.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…” Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan; 5754 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce, Emekli Sandığı iştirakçisi olup, daha sonra emekli olan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak 30 yıl 8 ay üzerinden 1992 yılında emekli olduktan sonra açıktan atama suretiyle çalıştığı üniversite öğretim görevinden de yaş haddinden 15.01.2012 tarihinde emekli olan davacının emekli maaşından “aylık borcu” adı altında yapılan kesintilerin iptali ile kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGI YERİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen 04.10.2012 gün ve E:2012/1481, K:2012/1836 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.12.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

 

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN