T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2016 / 10

            KARAR NO             : 2016 / 40

            KARAR TR  : 25.1.2016

ÖZET: 2918 sayılı Yasadan kaynaklanan sorumluluk davasının ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar       : 1- S.K.

                          2- E.K.

                          3- H.K.

                          4- G.K.

            Vekilleri         : Av. C.G. & Av. A.K.

            Davalı             : Karayolları Genel Müdürlüğü

Vekili              : Av. F.Y.

 

O L A Y         : Davacılar vekili dava dilekçesinde; “(1) Nolu Davacı S.’nın eşi, (2) ve (3) No lu Davacılar E. ve H.’ın evlatları, (4) No lu Davacı G.’ın kardeşleri C., 20.01.2009 tarihinde Davalı İdarenin kasta eşit ve tam kusuru sonucunda, Yalı Mahallesi Toksoylu Sitesi Kavşağında meydana gelen trafik kazası sonucu, diğer beş deniz subayı ile birlikte vefat etmiştir. Şöyle ki;

Müteveffa V.A.’ın kullandığı ve Davacıların murisi C.’in de içinde bulunduğu 34.TE.624 plakalı araç, 20.01.2009 tarihinde Davalının sorumluluğunda olan Kocaeli İli Gölcük ilçesi Yalı Mahallesi Tek soylu Sitesi Kavşağı mevkii karayolu üzerinde 16.AP.690 plakalı araç ile, sadece maddi hasar ile sonuçlanabilecek bir kazaya karışmıştır.

Kaza, müteveffa V.A.’ın yönetimindeki 34.TE.624 plakalı aracın 16.AP.690 plakalı kamyonu geçer iken, kamyonun sola çıkarak tamponu ile müteveffa V.A.’ın yönetimindeki 34.TE.624 plakalı aracın sağ arkasına temas ederek, 34.TE.624 plakalı aracın yönünü değiştirmesi ve kontrolünü kaybetmesi şeklinde olmuştur. Bunu takiben önce kontrolü kaybolan 34.TE.624 plakalı araç karayolunun kenarında oto korkuluğu bulunmaması nedeni ile. 10 metrelik istinat duvarından aşağıda bulunan park yerindeki arabaların üzerine düşmüş, daha sonra 16.AP.690 plakalı kamyon, müteveffa C.’in de içinde bulunduğu 34.TE.624 plakalı binek aracın üzerine düşmüştür.

16.AP.690 plakalı kamyonun altında kalan 34.TE.624 plakalı araçta bulunan müteveffa C.de dahil olmak üzere altı deniz subayı feci şekilde ezilerek ölmüştür. Davalı idarenin kasta eşit ve tam kusuru sonucu, basit bir maddi hasar ile sonuçlanacak olan trafik kazası, altı insanın genç yaşlarında ve feci bir şekilde hayata veda etmesine ve ailelerinden ve sevdiklerinden kopmasına neden olmuştur.

Müteveffa C. vefat tarihi itibarı ile deniz kıdemli astsubay başçavuş olarak görev yapmakta olup, aylık kazancı 2.763,98.TL idi. Müteveffanın deniz subayı olması nedeni ile emeklilik sonrası aktif ve pasif dönemde ticari gemilerde gemi kaptanı olarak çalışma hakkı da vardır ki bu gün bir çok deniz subayı emeklilik sonrası uzun yıllar ticari gemilerde kaptan olarak görev yapmaktadır. Bunun yanında müteveffa nın emeklilik sonrası Ordu Yardımlaşma kurumundan ikinci bir maaş alma hakkı da vardır. Bütün bu değerler yoksun alınan desteğin hesabında dikkate alınmalıdır.

Davacı anne ve baba, çocuklarının hem eylemli hem de varsayımsal desteğinden mahrum kalmışlardır. Bilindiği üzere destek sadece para ve maddi katkı şeklinde de olmayabilir. Çeşitli hizmet ve yardımlarda destektir. Müteveffa da anne ve babasına hem maddi hem de hizmet ve yardımlar ile destek olmakta idi.

Davalı İdare’nin kasta yakın kusuru ile genç yaşında üstelik ezilerek feci şekilde vefat etmesi nedeni ile, yakınları maddi destekten yoksun kaldığı gibi, ağır bir travma yaşamışlar ve bu travmayı yaşamaya devam etmektedirler. (1) Nolu Davacı S. en büyük desteği biricik varlığı olan eşini genç yaşında kaybetmiştir. (2) ve (3) No lu Davacılar E.ve H. biricik evladını kaybetmiştir. (4) No lu Davacı G. kardeşini ve bu feci ölüm sonucu yaşama sevincini kaybetmiştir. Davacılar bu olayın travma, yıkım ve üzüntüsünü ömürleri boyu taşıyacaklar manevi olarak elem ve ızdırap duyacaklardır. Davacıların ömür boyu sürecek bu derin elem ve ızdırabların belki bir nebze hafifletebilinmesi için Davalı aleyhine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.

Davacıların yoksun kaldığı desteğin karşılığının şimdilik küçük bir kısmı olmak üzere,

(1) nolu Davacı eş S. için 50.000.-TL maddi ve 80.000.-TL manevi,

(2) No lu Davacı Anne E. için 10.000.-TL maddi ve 60.000.-TL manevi,

(3) No lu Davacı baba H. için 10.000.-TL maddi 60.000.-TL manevi, tazminatın,

(4) No lu Davacı kardeş G. için 40.000.-TL manevi, tazminatın, vefat tarihi olan 21.1.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Davalıdan alınmasına karar verilmesini talep ederim.” demek suretiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesi: 26.02.2014 gün ve E:2011/598, K:2014/154 sayı ile özetle; davada idari yargı yerinin görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.

İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 18.09.2014 gün ve E:2014/12001, K:2014/11987 sayılı ilamı ile özetle; hükmün onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

            Davacı vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

Kocaeli 2. İdare Mahkemesi: 26.06.2015 gün ve E:2015/496 sayı ile özetle: davada adli yargı yerinin görevli olduğunu belirterek, 2247 sayılı Kanun’un 19.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 25.1.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Abdullah ER’in davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Davanın, trafik kazası nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Kocaeli 2.İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, Gölcük 1.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davanın çözümünde ADLİ YARGI YERİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Kocaeli 2. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 26.02.2014 gün ve E:2011/598, K:2014/154 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.1.2016 gününde Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞI OY

 

            Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/580, K:2015/592 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

 

 

                                                                                                                           ÜYE

                                                                                                          Süleyman Hilmi AYDIN