T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 361

            KARAR NO : 2016 / 402

            KARAR TR   : 26.9.2016

ÖZET: 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı             : G.A.

            Vekilleri           : Av.H.Ö.Y. & Av. A. C.Y.

            Davalılar         : Adli Yargıda

                                      G.Ö.

               İdari Yargıda

   Kazan Vergi Dairesi Müdürlüğü

Vekili              : Av. E.K.      

 

O L A Y      : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacının 02.02.2010 tarihinde öğlen tatilinden iş yerine döndüğünde, şef olan davalının kendisine hakarette bulunduğunu, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde darp ettiğini, bu eylemi nedeniyle Kazan Sulh Ceza Mahkemesinin 24.11.2010 tarih ve E:2010/71, K:2010/299 sayılı ilamı ile mahkumiyetine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini; davacının yıllardır devlet memurluğunda görev yapan, daima çalışma arkadaşları ve amirleriyle uyumlu olarak çalışan, saygın bir hanımefendi olduğunu, iş arkadaşlarının, halkın, iş yerine gelip giden muhasebecilerin ve muhasebe yardımcılarının gözleri önünde kendisine hakaret edilmesi, şiddet uygulanmasının davacıyı çok derinden yaraladığını belirterek; davacının manevi olarak uğradığı zararın giderilmesi için 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tazmini ile davacıya ödenmesi istemiyle adli yargıda dava açmıştır.

Kazan Asliye Hukuk Mahkemesi: 08.05.2012 gün ve E:2011/297 K:2012/142 sayı ile, davanın kısmen kabulüne karar vermiş; karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi: 26.12.2012 gün ve E:2012/12410 K:2012/20021 sayı ile, “(...) Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. ( T.C. Anayasası 40/111, 129/V, 657 Sy. K. 13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünden önemli bir teminattır.

Dava konusu olayda; dava tarihinde Kazan Vergi Dairesinde şef olan davalının, vergilendirme memuru olan davacı G.A.'a öğle mesaisine geç gelmesi ve davacının yapması gereken işlerin davalı tarafından yapılması ve bu nedenle çıkan tartışma sonucu hakaret ve müessir fiilde bulunması nedeniyle manevi tazminat istemiştir. Anayasanın 129/V. Maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabileceğine, kamu görevlisi hakkında adli yargı yerinde dava açılamayacağına göre; kamu görevlisi hakkında adli yargıda açılan tazminat davasında kast ve kusur aranmaksızın husumet nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekir. Yeni HMK 114/d maddesi gereğince husumet dava şartı olup resen dikkate alınması gerekir.

Yerel mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalı hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.(...)” şeklindeki gerekçe ile hükmün bozulmasına karar vermiş; davacı vekilinin karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 12.09.2013 gün ve E:2013/9964 K:2013/14064 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

KAZAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 14.01.2014 gün ve E:2013/333 K:2014/17 sayı ile, “(...) dava tarihinde Kazan Vergi Dairesinde şef olan davalının, vergilendirme memuru olan davacı G.A.'a öğlen mesaisinde geç gelmesi ve davacının yapması gereken işleri davalı tarafından yapılması ve bu nedenle çıkan tartışma sonucu hakaret ve müessir fiilde bulunması nedeniyle manevi tazminat istemiştir. Anayasanın 129/V. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabileceğine, kamu görevlisi hakkında adli yargı yerinde dava açılamayacağına göre; kamu görevlisi hakkında adli yargıda açılan tazminat davasında kast ve kusur aranmaksızın husumet nedeniyle davanın reddine (...)” şeklindeki gerekçe ile davanın reddine karar vermiş; karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi:24.09.2014 gün ve E:2014/8403 K:2014/12184 sayı ile, hükmün onanmasına karar vermiş; verilen karar davacı vekiline 30.10.2014 tarihinde, davalıya 27.10.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, süresinde kanun yoluna başvurulmaksızın 14.11.2014 tarihinde kesinleşmiş ve karara bu şekilde şerh edilmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde Kazan Vergi Dairesi Müdürlüğü aleyhine dava açmıştır.

ANKARA 14. İDARE MAHKEMESİ: 10.03.2015 gün ve E:2014/2030 K.2015/318 sayı ile, “(...) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dilekçeler Üzerine İlk İnceleme" başlıklı 14. maddesinin 3/a bendinde, dilekçelerin görev ve yetki yönünden inceleneceği, 6. fıkrasında bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15. madde hükmünün uygulanacağı belirtilmiş; “İlk İnceleme Üzerine Verilecek Karar” başlıklı 15. maddesinin l/a bendinde de, 14. maddenin 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Aynı Kanun’un “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında idari dava türleri; “a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar  arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” olarak sıralanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Kazan Vergi Dairesi Müdürlüğü'nde görev yapan davacının, aynı yerde şef olarak görev yapan G.Ö.'ın 02.02.2010 tarihinde kendisini darp ederek yaraladığını ileri sürerek Kazan Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğu, akabinde Kazan Sulh Ceza Mahkemesinde 2010/71 Esas sayılı dosya ile açılan davada sanık G.Ö.'ın cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu arada manevi tazminat istemiyle aynı kişiye karşı Kazan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/297 Esas sayılı dosyasıyla açılan davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 26.12.2012 tarih, E:2012/12410, K: 2012/20021 sayılı kararıyla “Kamu görevlisi olan davalı hakkında taraf sıfatı bulunmadığından davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir." ifadelerine yer verilmek suretiyle bozulduğu, bu karara uyan Kazan Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14.01.2014 tarih ve E:2013/333, K:2014/17 sayılı kararı ile Yargıtay'ın bozma kararı doğrultusunda davanın reddedildiği, bunun üzerine bakılmakta olan davayı açan davacının, bahsi geçen olay nedeniyle  15.000,00 TL manevi tazminatın davalı idare tarafından ödenmesine karar verilmesini istediği  anlaşılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129. maddesinin 5. fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, rücu kaydıyla ve kanun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceğinin hükme bağlanmış; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde ise “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.” ifadesine yer verilmiştir.

Bu düzenlemeler gereğince, kamu görevlilerinin hizmet kusuru teşkil eden eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararlardan kamu görevlileri değil idare sorumludur. Ancak, idare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem veya eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlilerinin kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında hizmet esasları ve usulüne bağlanması mümkün olmayan, emredici kanun kuralları ve hukuka açıkça aykırı tutum ve davranışlarda bulunması veya suç teşkil eden bir fiil işlemeleri ya da ızrar kaydıyla, garaz, kin, husumet, kıskançlık, intikam ve benzeri duyguların etkisi altında işlem ve eylemler yapmasının, hizmeti aşan kişisel kusur olarak değerlendirileceği ve bu takdirde davanın adli yargıda kamu görevlileri aleyhine açılması gerektiği açıktır. Kamu görevlilerinin, görevlerinin ifasından ayrılabilir nitelikte olan bu kusurları, kişisel kusur olup oluşan zararlardan da bizzat kendileri sorumludur. Kamu görevlilerinin kişisel saiklerle olmasa bile görevini yaparken darp, cebir uygulayarak kasten yaralama suçunu işlemesi de doğal olarak ağır bir kusur olarak görülmekte ve kamu görevlisinin kişisel kusuruna yol açmaktadır.

Olayda, davacının manen zarara uğramasına sebebiyet veren fiil, bir kamu görevlisinden sadır olmuş ise de; bu fiil, kamu görevi ifa eden G.Ö.'ın “yetkilerini kullanırken işlediği bir kusur" nedeniyle değil, davacıyla olan kişisel çekişmesi nedeniyle yapıldığından, bu eylemden zarar gören davacı “kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak zarara uğrayan bir kişi” konumunda değildir. Öte yandan, fiili gerçekleştiren kişinin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesinde davalı idarenin bir kusurundan da bahsedilemeyecektir. Bu kabule göre, kamu görevinin yerine getirilmesiyle hiçbir şekilde alakalı olmayan ve tamamıyla kişisel kusura dayalı olarak yapılan eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini için açılan davanın görüm ve çözümü adli yargı mahkemelerine ait bulunmaktadır.

Nitekim, Danıştay 8. Dairesinin 21.01.2011 tarih ve E:2010/8053 K:2011/195 sayılı kararı da benzer niteliktedir.(...)” şeklindeki gerekçe ile davanın 2577sayılı Kanun’un 15/1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; karara davacı vekilince itiraz edilmiştir.        

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Kurul: 11.02.2016 gün ve E:2015/7609 K:2016/657 sayı ile, itiraz isteminin reddi ile hükmün onanmasına karar vermiş; verilen karar davacı vekiline 25.04.2016 tarihinde, davalı vekiline 25.04.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, süresinde kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşmiştir.

Davacı vekili idari ve adli yargı yerlerince verilmiş olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğunu ileri sürdüğü olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 26.9.2016 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Anayasa’nın 158. Maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili olduğu belirtilmiş; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1. Maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir...”, 14. maddesinde, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararın kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir, denilmiştir. Aynı Yasa’nın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.       

Olayda, adli ve idari yargı yerlerinde, Vergi Dairesi Müdürlüğünde memur olarak görev yapan davacının, aynı yerde olay tarihinde şef olarak görev yapan davalının darp ve hakareti sonucu kişilik haklarının zarar görmesi nedeniyle uğramış olduğu manevi zararın tahsili amacıyla eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Dosyalar üzerinde yapılan inceleme neticesinde; görev uyuşmazlığına konu Kazan Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.01.2014 gün ve E:2013/333 K:2014/17 sayılı kararı ile, “davanın husumetten reddine” karar verildiği ve verilen bu kararın kesinleştiği; bu kararın ardından açılan dava sonucu Ankara 14. İdare Mahkemesinin 10.03.2015 gün ve E:2014/2030 K.2015/318 sayılı kararında ise “davanın 2577 sayıl İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1 -a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine” karar verildiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere, Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı, davanın idareye karşı açılması gerektiğine ilişkin bulunduğu, “yargı yolunu değiştiren ve idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde olmadığından”, adli ve idari yargı yerleri arasında. 2247 sayılı yasanın aradığı biçimde görev uyuşmazlığı oluştuğundan söz etmek mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 26.9.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

 

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN