T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 84

            KARAR NO : 2016 / 258

            KARAR TR   : 09.05.2016

 

ÖZET : Davacının eşine bağlanmış olan emekli aylığı ile  davacının eşinden dolayı kendisine bağlanmış olan dul aylığının sehven alt sınır aylığına yükseltilerek ödenmesi nedeni ile  oluştuğu ileri sürülen kamu zararının davacıdan tazmini ve dul aylığından kesinti yapılmasına ilişkin  davalı idare işleminin iptali istemi ile açılan davanın, davacının müteveffa eşinin 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce kamu iştirakçisi sıfatı ile çalıştığı anlaşılmakla; 2577 sayılı Kanun’un 2/1. Maddesi gereğince İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı             : E.B.                         

            Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekili              : Av. K.K. & M.Y.B. & Av.E.B.

 

            O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; eşine TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından 4 yıl 1 ay 28 gün Türkiye, 15 yıl 10 ay Almanya hizmeti olmak üzere toplam 19 yıl 11 ay 28 gün hizmet süresine karşılık emekli aylığı bağlanmış olup, aylıklarının alt sınıra yükseltilerek ödendiğini, daha sonra eşinin 23.01.2012 tarihinde vefat etmesiyle tarafına aylık bağlanması için 03.02.2012 tarihli müracaatına göre eşine bağlanan Türkiye aylıklarının sehven alt sınır aylığına yükseltilerek ödendiğinin anlaşılması üzerine aylıklarının tadil edilerek, yapılan fazla ödemelerden dolayı tarafına 42.229,97 TL borç çıkartıldığını ve tarafına bağlanan 129,01 TL dul aylığından 1/4 oranında kesinti yapılarak tahsil edileceğinin bildirildiğini, eşi adına fazla ödendiği belirtilen 01.03.2007-30.01.2012 tarihleri arası 42.229,97 TL borcun kurumun hatalı işlemlerinden dolayı ödendiğinin anlaşıldığını, eşinin herhangi bir kasıt ve kusuru olmamasına rağmen kurumun hatası ile yapılan fazla ödemelerden kaynaklı bir zenginleşme olmadığını belirterek; davalı idarenin söz konusu 11.04.2012 tarih ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işleminin iptaline karar verilmesi talebi ile idari yargıda dava açmıştır.

   Ankara 12.İdare Mahkemesi: 14.09.2012 gün ve 2012/1005 Esas, 2012/1198 Karar sayılı kararı ile; “…Dava dosyasının incelenmesinden; Emekli Sandığı'ndan eşinden dolayı dul aylığı alan davacı tarafından, eşinin Almanya ve Türkiye'deki hizmetlerinin birleştirilmek suretiyle alt sınır aylığa yükletilerek eşine 1.3.2007 - 31.1.2012 tarihleri arasındaki dönemde ödenen emekli aylıkları ile eşinden dolayı kendisine 1.2.2012 - 31.3.2012 tarihleri arasındaki dönemde ödenen dul aylığının fazla ödendiğinden bahisle 42.229,97-TL borç çıkartılarak dul aylığından % oranında kesinti yapılmasına ilişkin 11/4/2012 tarih ve 33.815.008 sayılı işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda; davacının eşine ve eşinden dolayı davacıya bağlanan emekli aylıklarında fazladan yapılan ödemelerin, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi uyarınca borç çıkartılmak suretiyle tahsil edilmesini öngören işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın, aynı Kanunun 101. maddesi hükmü uyarınca İş Mahkemesi'nde görülüp çözümlenmesi gerekmekte olup, bu davanın görev yönünden Mahkememizce incelenme olanağı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi'nin 27/6/2012 tarih ve E.2010/1466, K:2012/4976 sayılı kararı da bu yöndedir.”şeklindeki gerekçesi ile 2577 sayılı Kanunun 15.maddesinin (1/a) bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar davacıya 22.10.2012 tarihinde, davalı vekiline 18.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiş olup, süresi içerisinde yasal yollara başvurulmadığından kesinleşmiştir.                

Davacı bu kez aynı taleplerle adli yargı yerinde dava açmış, davası Kartal 4.İş Mahkemesi’nin 2012/1196 sayılı esasına kaydedilmiş; İstanbul Anadolu Adliye Sarayı’nın açılması üzerine Kartal 4. İş Mahkemesi dosyaları Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun 30.11.2012 gün ve 2891  sayılı Kararı ile İstanbul Anadolu 17. İş Mahkemesi’ne devredilmiştir.

İstanbul Anadolu 17.İş Mahkemesi: 03.10.2013 gün ve 2013/827 Esas, 2013/385 Karar sayılı kararı ile; davanın esastan reddine karar vermiş, verilen karar davacı tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 12.05.2015 gün ve 2015/218 Esas, 2015/10685 Karar sayılı kararı ile yargı yolunun caiz olmaması gerekçesi ile bozulmuştur.

İstanbul Anadolu 17.İş Mahkemesi: 22.10.2015 gün ve 2015/396 Esas, 2015/535 Karar sayılı kararı ile; “…Somut olayda, davacının eşinin Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu sabit olup uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan "yargı yolunun caiz olmaması" nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olmasından bahisle bozulmasına karar verilmiştir.

Usul ve yasaya uygun yargıtay bozma icapları doğrultusunda yargılama yapılmıştır.

Taraf beyanları, kurum kayıtları, dosyaya ibraz edilen belge ve bilgiler, bilirkişi raporu, yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamından; davacının eşinin 23/0/2012 tarihinden vefat ettiği sigortalıya yurt dışındaki çalışması ve Türkiye'deki kısmi çalışması nedeni ile Sosyal Güvenlik Sözleşmesine göre hizmet birleştirilerek aylık bağlandığı, Türkiye deki hizmeti ile orantılı olarak kısmi ödenmesi gerekirken tam ödendiği konusunda taraflar arasında çekişme yoktur.

Dava, Ankara 12. İdare Mahkemesi'nde ikame edilmiş ve Mahkemenin 14/09/2012 tarih ve 2012/1005 E., 1198 K. Sayılı kararı ile; uyuşmazlığın 5510 Sayılı Kanunu'nun 96 ve 101. Maddeleri gereğince İş Mahkemesi’nde görülüp çözümlenmesi gerektiğinden bahisle davanın görev yönünden reddine karar verilmiş bunun üzerine davacı mahkememizde eldeki iş bu davayı açmıştır.

Davacının eşinin emekli sanığı iştirakçisi olduğu sabit olup, uyuşmazlığın çözümünün İdari Yargı'nın görev alınana girmesi nedeniyle HMK 114/I-b maddesi gereğince dava şartı olan yargı yolunun caiz olmaması sebebi ile davanın usulden reddine” şeklindeki gerekçesi ile yargı yolunun caiz olmaması sebebi ile davanın HMK 114/1-b maddesi gereğince dava şartı yokluğundan reddine karar vermiş, verilen karar davacıya 22.12.2015 tarihinde, davalı vekiline 04.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup, 5521 sayılı Yasa’nın Geçici 1. Maddesi gereğince halen yürürlükte olan 5521 sayılı Yasa’nın 8.maddesi gereğince tebliğden itibaren 8 günlük yasal sürede taraflarca temyiz edilmediğinden kesinleştiği anlaşılmıştır.

Davacı vekili, idari ve adli yargı yerlerince verilmiş olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğunu öne sürdüğü olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 09.05.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının eşinin Almanya ve Türkiye’deki hizmetlerinin birleştirilmesi suretiyle alt sınır aylığa yükseltilerek, eşine 1.3.2007-31.1.2012 tarihleri arasındaki dönemde ödenen emekli aylıkları ile eşinden dolayı davacıya 1.2.2012-31.3.2012 tarihleri arasındaki dönemde ödenen dul aylığının fazla ödendiğinden bahisle 42.229,97 TL borç çıkartılarak, dul aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmasına ilişkin 11.04.2012 tarih ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işlemin iptali istemidir.

            Dosya kapsamında bulunan davalı kuruma ait 24.08.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.02/33.815.003 sayılı yazıda;  davacının müteveffa eşinin emeklilik dosyasının incelenmesi neticesinde; 5434 sayılı Kanun’a tabi şekilde 2 yıl 10 ay, 506 sayılı Kanuna tabi şekilde 1 yıl 3 ay 28 gün; Almanya Sigorta Mercii’ne tabi olarak ise 15 yıl 10 ay olmak üzere toplam  19 yıl 11 ay 28 gün fiili hizmet süresinin bulunduğu,5434 sayılı Yasa’nın 19. Maddesi gereğince emekli aylığının hesabında aylıkların alt sınırının, 5434 sayılı Kanuna bağlı gösterge tablosunun 14 üncü derecesinin 2 nci kademesi üzerinden 30 fiili hizmet yılı üzerinden belirleneceği ancak aynı maddeye 5335 sayılı Yasa’nın 3. Fıkrası ile eklenen madde gereğince  ülkemiz ile diğer ülkeler arasında imzalanan  sosyal güvenlik anlaşmaları uyarınca bağlanan kısmi aylıkların bu madde kapsamı dışında tutulduğu,  bu nedenle davacı yönünden Almanya ve Türkiye arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Anlaşması’nın 27.ve 29. Maddeleri gereğince Türkiye’de ödenen prim ödeme sayısının, toplam prim ödeme sayısına oranı dikkate alınarak emekli aylığı bağlanması gerektiği, davacıya sehven fazla miktarda ödeme yapıldığı ve bu ödemenin 5510 sayılı Kanun’un 96. Maddesi gereğince geri alınması gerektiği belirtilerek,  davacının talebinin haksız olduğu ileri sürülmüştür.

            Davacı tarafından iptali istenen davaya konu 11.04.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işlemde aynen; “Kurumumuzun 20/02/2012 tarihli ve 321376 sayılı işlemiyle; Ş.B.'in aylıkları hatalı gittiğinin anlaşılmasından dolayı fazla ödenen 01/03/2007-31/01/2012 tarihleri arası aylık farkları tutarı 40.225,45 TL ile vefat tarihi itibariyle hakkı olmayan 01/02/2012-31/03/2012 tarihleri arası aylıkları tutarı 2.004,52 TL olmak üzere toplam 42.229,97 TL borç çıkartılmıştır.

            27/09/2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası,

            "Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanan fazla veya yersiz ödemeler için de bir önceki fıkrada belirtilen borç tablosu düzenlenir. Ancak, bu tür alacaklar için borcun tahakkuk ettirilmesi sırasında her hangi bir faiz hesaplanmaz. Bu şekilde tahakkuk ettirilen borçlar için faiz başlangıç tarihi, borcun ilgiliye tebliğ edildiği tarihi takip eden yirmi dördüncü (6111 sayılı Kanunun 44 üncü maddesi hükmü gereğince üç aylık süre yirmi dört aya yükseltilmiştir.) ayın bittiği tarihtir.” hükmüne amirdir.

             Borcunuza karşılık 01.02.2012-31.03.2012 tarihleri arası ödenen aylıklarınızın 1/4 ü olarak 64,50 TL borç kesintisi yapılmış olup. Nisan 2012 döneminden itibaren ödenecek  olan aylıklarınızdan borç tahsilatına devam edilecektir.

            Bu nedenle yukarıda belirtilen borç, yazımızın tarafınıza tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde Kurumumuz T.C. Ziraat Bankası nezdinde Online Banka  Tahsilatlarının (OBT) Diğer Tahsilatlar adı altında açılmış kişi yersiz borç (Emekli Sandığı) hesabına yatırıp, dekontunu Kurumumuza göndermeniz halinde yasal faiz alınmayacaktır.

            Borç tutarını ödememeniz durumunda ise tebliğ tarihinden sonra yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faizi ile birlikte aylıklarınızdan % 4 oranında kesilerek tahsil edilecektir.

            Ayrıca birinci fıkraya göre kesinti yapmak suretiyle geri alma süresinin beş yılı aşacağının anlaşılması durumunda ayrıca icrai takibata geçileceğinden aylıklardan yapılan kesinti oranının yükseltilmesine muvafakat verip vermediğinizin Kurumumuza bildirilmesi gerekmektedir.

            Bilgilerinize rica ederim.” denilmek sureti ile, davacıya bağlanan dul aylığından 01.02.2012-31.03.2012 tarihlerindekinden 1/4 oranında kesinti yapıldığı, devam eden aylara ilişkin aylıklarda da bu kesintinin devam edeceği belirtilmiştir.

            Bu durumda, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konunun iki açıdan ele alınması gerekmektedir. Bunlardan ilki, davacının müteveffa kocasının 5434 sayılı Yasa kapsamında kamu iştirakçisi sıfatına haiz olup olmadığı ve bağlanan dul aylığına dayanak teşkil eden işlemlerin temelinde bu kanunun yer alıp olmadığı, ikincisi ise davalı durum tarafından tesis edilen 11.04.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işlemin, idarenin tek taraflı, kamu gücüne dayalı icrai nitelikte işlemi olup olmadığıdır.

            a) Davacının Sigortalılık Durumu Yönünden İnceleme

            Dosya kapsamında bulunan davalı kuruma ait 24.08.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.02/33.815.003 sayılı yazıda; davalının 5434 sayılı Kanun’a tabi şekilde 2 yıl 10 ay, 506 sayılı Kanuna tabi şekilde 1 yıl 3 ay 28 gün; Almanya Sigorta Mercii’ne tabi olarak ise 15 yıl 10 ay olmak üzere toplam 19 yıl 11 ay 28 gün fiili hizmet süresinin bulunduğu belirtilmiş, bu suretle davacının kendisine dul aylığı bağlanmasına sebep eşinin, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce ve 5434 sayılı Kanun uyarınca kamu iştirakçisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Davacının buna istinaden 07.02.2012 tarihinde davalı kuruma müracaat ederek 23.01.2012 tarihinde vefat eden eşi nedeni ile kendisine ölüm aylığı bağlanmasını talep ettiği, buna istinaden 20.02.2012 tarihinde dul aylığı bağlandığı, ancak yapılan inceleme sırasında davacının eşinin emekli aylıkları ile vefatından sonra bağlanan aylığın hatalı hesaplandığının anlaşıldığı ve bunun üzerine 11.04.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işlem ile aylıklardan kesinti yapılmaya başlandığı anlaşılmıştır.

            31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve  E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

            5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararı Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir, Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

            Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

            Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

            Bu halde dava konusu uyuşmazlıkta görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından, davacının müteveffa eşinin, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği  1 Ekim 2008 tarihinden önce kamu iştirakçisi sıfatına haiz olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Dosya kapsamında bulunan 20.02.2012 tarihli Dul ve Yetim  Aylık Bağlama Kararı’ndan davacının 2 yıl 10 ay 5434 sayılı Kanun, 1 yıl 3 ay 506 sayılı Kanun kapsamında hizmetinin bulunduğu, 19 yıl 11 ay da  ihbar edilen hizmetinin bulunduğu ( Almanya’da çalışılan dönem itibari ile), bu kapsamda  davacının 01.10.2008 tarihinden önce kamu iştirakçisi olarak çalışmasının  bulunduğu anlaşılmakla; 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan,5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce emekli sandığı iştirakçisi iken emekli olan müteveffanın eşi davacıya bağlanan dul aylığının, fazla ödendiği iddiası ile iadesine ilişkin  işlemin iptali ve alacak istemiyle açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

            Kaldı ki; Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya arasında imzalanan ve 09.03.1972 tarih ve 1572 sayılı Ek Sözleşme ile tadil edilen  02.04.1965 tarih ve 569 sayılı Sosyal Güvenlik Hakkında Sözleşmenin  1. Maddesinin Sosyal Sigorta Mercii’ni düzenleyen 4. Fıkrasında;  “Türkiye Sigorta Mercii’ teriminden kastın merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta mercii olduğu belirtilmiş, aynı sözleşmenin 2. Maddesinin d fıkrasında ise bu sözleşme hükümlerinin 5434 sayılı Mevzuat hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir.

            b)Davaya Konu İşlem Yönü İle İnceleme

            5510 sayılı Kanun’un  Yersiz ödemelerin geri alınması başlıklı 96. Maddesinde; “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

            a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

            b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,

            itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

            Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

            Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.

            Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” denilmek sureti ile, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan hatalı ve yersiz ödemelerin, ilgililerinden ne  şekilde tahsil edileceği düzenlenmiş, maddenin ilk fıkrasında, ilgililerin davalı kurumdan (SGK) alacağı mevcut ise ilk etapta bu alacaktan mahsup yoluna başvurulacağı,  mevcut değil ise bu durumda tahsil işleminin genel hükümler çerçevesinde yapılacağı belirtilmiştir. Ayrıca maddenin uygulanmasına ilişkin ayrıntıların, bu madde referans alınarak hazırlanacak yönetmelikle belirleneceği kaleme alınmıştır.

            5510 sayılı Kanun’un 96. Maddesi referans alınarak çıkartılan ve  27.09.2008  tarih ve 27010 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren  Fazla Veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in Fazla veya yersiz ödemelerden kaynaklanan alacağın tahsil şekilleri başlıklı 13. Maddesinde   “Kurumca ilgililere fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen ödemeler, ilgililerin Kurumdan alacaklarından mahsup edilmek, gelir ve aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle tahsil edilir. Kurumdan her hangi bir alacağının bulunmaması hâlinde, genel hükümlere göre tahsil edilir.

             (2) Fazla veya yersiz ödemeler, öncelikle ve her durumda kişinin varsa Kurumdan birikmiş aylık, gelir ve diğer her türlü alacaklarının tamamından mahsup suretiyle tahsil edilir. Yapılan kesintiler öncelikle borç aslına mahsup edilir ve kalan borç için 10 uncu maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen faiz başlangıç tarihinden itibaren kanunî faiz hesaplanır. Bu hüküm, ilgiliye hayatta iken yapılan yersiz ödemelerin hak sahiplerinin alacaklarından mahsubunda ve hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelerin mahsubunda da uygulanır.

            (3) Sonradan veya yeniden gelir veya aylık bağlanmasına hak kazananların birikmiş istihkaklarından, ölenler dâhil olmak üzere aynı dosyadan aylık veya gelir alan diğer hak sahiplerine Kurumca çıkarılan borç, muvafakat alınmak kaydıyla mahsup edilerek tahsil edilir.

            (4) Fazla veya yersiz ödeme tutarı; ilgilinin Kurumdan tahakkuk etmiş herhangi bir alacağı yoksa veya alacaklarından mahsup edildikten sonra kalan borcu varsa ve Kurumdan gelir ve aylık almaya devam ediyorsa, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç, gelir ve aylıklardan %25 oranında kesilmek suretiyle tahsil edilir.

            (5) (Değişik:RG-11/7/2009-27285)(1) Birinci fıkraya göre kesinti yapmak suretiyle geri alma süresinin beş yılı aşacağının anlaşılması durumunda, Kurumun hatalı işlemlerinden doğan fazla veya yersiz ödemeler hariç olmak üzere, ayrıca icrai takibata da geçilir.” denilmek sureti ile yersiz ödemelerin, ilgilinin kurum hesabındaki alacağından mahsup edilmek sureti ile karşılanacağı, sonradan veya yeniden gelir veya aylık bağlanmasına hak kazananların birikmiş istihkaklarından, ölenler dâhil olmak üzere aynı dosyadan aylık veya gelir alan diğer hak sahiplerine Kurumca çıkarılan borcun, muvafakat alınmak sureti ile mahsup edilerek tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.

            Görüldüğü üzere 5510 sayılı Kanun’un 96. ve bu maddeye istinaden çıkarılan  Yönetmeliğin 13. Maddesinde, hatalı ödemeler için ikili bir tahsil sistemi benimsenmiştir. İlk olarak hatalı olduğu tespit edilen ödemenin, ilgilinin kurum nezdindeki alacağından mahsubu sureti ile tahsil edilmesi, ikinci halde ise ilgilinin kurumda alacağının bulunmaması halinde genel hükümler çerçevesinde tahsil edilmesi usulü benimsenmiştir. Dava konusu olaya bu açıdan bakıldığında, davacıya, müteveffa eşinden dolayı dul aylığı bağlandığı ve bu suretle davacının kurumda alacağının bulunduğu, davalı kurumun da  iptali istenen davaya konu 11.04.2012 gün ve B.13.2.SGK.0.10.02.12/33.815.008.0 sayılı işlemde de belirttiği üzere  davacının müteveffa eşinin (dul aylığı bağlanmasından sonra ise kendisinin) borcuna karşılık 01.02.2012-31.03.2012 tarihleri arası ödenen aylıklarından 1/4 ü olarak 64,50 TL borç kesintisi  yaptığı ve devam eden aylarda da ilgili kesintinin yapılmasına devam edileceğini belirttiği görülmüştür. Dosya kapsamında ilgili işleme davacının muvafakat ettiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye rastlanmamış olup, aksine davacı tarafından ilgili işlemin iptali istemi ile idari yargıda dava açılmıştır. O halde dava konusu olayda davalı idare, genel hükümler çerçevesinde hatalı ödemenin iadesi için gerekli hukuki yollara müracaat etmemiş, 5510 sayılı Yasa’nın 96 ve ilgili Yönetmeliğin 13. Maddesi gereğince davacının muvafakati olmaksızın bağlanan aylıktan mahsup şeklindeki tek taraflı, kamu gücüne dayalı söz konusu işlemi ile kurum zararının tahsili usulünü benimsemiştir.

            2577 sayılı Kanun’un İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı başlıklı 2. Maddesinin 1. Fıkrasında;

            “(Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

            a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

            b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

            c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” denilmek sureti ile idarenin tek taraflı kamu gücüne dayalı işlemlerinin iptali istemi ile açılacak davalarda idare mahkemelerinin görevli olduğu açıkça düzenlenmiştir.

            Tüm bu tespitler ve yasal mevzuat çerçevesinde davaya konu işlemin niteliği yönü ile de davaya idari yargı yerinde bakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde idari yargı görevli olduğundan, Ankara 12.İdare Mahkemesi’nce verilen 14.09.2012 gün ve 2012/1005 Esas, 2012/1198 Karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 12.İdare Mahkemesi’nce verilen 14.09.2012 gün ve 2012/1005 Esas, 2012/1198 Karar sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 09.05.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN