T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 379

            KARAR NO  : 2016 / 416

            KARAR TR   : 26.9.2016

ÖZET : Davalı Şirkette çalışırken Kurumun özelleştirilmesi nedeniyle kamu kurumuna nakledilen davacının, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun düzenlenmemesi nedeniyle uğradığı parasal kaybın giderilmesi istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

                                                          

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : L.B.

Vekili            : Av. A.T.

Davalı           : Türk Telekomünikasyon A.Ş.

Vekili            : Av.M. K.

 

O L A Y        : Davacı vekili, davalı kurumda görev yapmaktayken, özelleştirme nedeniyle nakil için adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, daha sonra Sağlık Bakanlığı, Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hematoloji Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği emrine atanarak 5.4.2010 tarihinde çalışmaya başlayan müvekkiliyle ilgili olarak; Davalı şirketin, müvekkili adına gönderilen 10.02.2014 tarihli dilekçeye herhangi bir cevap vermeyerek zımnen reddine ilişkin işleminin iptali ile, a) Davalı şirket tarafından düzenlenen “yer değiştirme suretiyle atamalarda aylık bildirim” formunda (maaş nakil ilmühaberi) “Naklin Yapıldığı Yıl İçerisinde Almış Olduğu İkramiyeler" sütununun boş bırakılması ve naklin yapıldığı yılda almış olduğu ücret yerine daha düşük bir ücretin yazılması suretiyle anılan formun eksik ve hatalı düzenlendiğinin tespiti ile; b) Fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere; müvekkilinin maaş nakil ilmühaberinin eksik ve hatalı düzenlenmesi nedeniyle kamuda çalışmaya başladığı tarihten itibaren her ay eksik ücret alması nedeniyle uğramış olduğu zararın bilirkişi marifetiyle hesaplanarak davalı şirketten tazmini istemiyle 9.6.2014 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 2.İDARE MAHKEMESİ: 24.6.2014 gün ve E:2014/1059, K:2014/760 sayı ile, 406 sayılı Kanunun 1. maddesinin 7. fıkrasında, "Türk Telekom, bu kanun ve özel kanun hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu kanun hükümleri saklı kalmak üzere kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz." hükmüne yer verilerek Türk Telekom’a özgü farklı bir statü oluşturulduğu; aynı Kanunun 4673 sayılı Yasayla değişik Ek 22. maddesinde de; Türk Telekomdaki kamu payı % 50'nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört  yıllık yüksek öğrenim görme şartlarının aranacağı, bunların dışında kalan personelin iş mevzuatı uyarınca istihdam edileceği ve iş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartların Yönetim Kurulu tarafından tayin olunacağının hükme bağlandığı; ayrıca, Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin özelleştirme kapsamında %55 oranındaki hissesinin satılarak 14.11.2005 tarihinde Oger firmasına devredildiği, şirketin kamusal niteliğinin ortadan kalktığının görüldüğü; bu durumda, iptali istenilen işlemin tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle; 2577 sayılı Kanunun 15. maddesinin (l/a) bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, a) Müvekkilinin Devlet Personel Başkanlığı’na bildirildiği 4.1.2010 tarihi itibariye davalı kurumdan almış olduğu ücret ve ayrıca 112 günlük ikramiye tutarının sabit bir değer olarak eklenmesi suretiyle maaş nakil ilmühaberinin düzenlenmesi ve Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilmesi gerektiğinin tespiti, b) Müvekkilinin maaş nakil ilmühaberinin eksik ve hatalı düzenlenmesi nedeniyle kamuya çalışmaya başladığı 5.4.2010 tarihinden dava tarihine değin her ay eksik ücret alması nedeniyle uğramış olduğu zarardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 6.000,00 TL ’nin 5.4.2010 tarihinden itibaren bankaların mevduata uyguladığı en yüksek faiz ile tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 40.İŞ MAHKEMESİ: 20.4.2016 gün ve E:2016/383 sayı ile, davanın Ankara 2. İdare Mahkemesinin kesinleşen 2014/1059 Esas, 769 Karar Sayılı görevsizlik kararı üzerine Mahkemelerinde açıldığından bahisle, 2247 Sayılı Kanunun 19. maddesi gereğince görevli yargı merciinin belirlenmesi için dava dosyasının gerekçeli başvuru kararı ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, davanın Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin ertelenmesine karar vermiştir.

ANKARA 40.İŞ MAHKEMESİ daha sonra, bila tarih ve E:2016/383 sayı ile; taraf dilekçelerinin özetine yer verdikten sonra “Uyuşmazlık konularından biri adli yargı yolunun caiz olup olmadığına ilişkindir. HMK 114/1-b maddesine göre adli yargı yolunun caiz olması dava şartı olup, dava şartları davanın her aşamasında resen gözetilir.

Mahkememizce ilk duruşmada verilen ara karar ile adli yargı yolu-görev itirazının reddine karar verilmiştir.

Davalı taraf bu karara karşı itiraz etmemiş, uyuşmazlık çıkarmamış, duruşmadaki beyanında da emsal dosyalarda Uyuşmazlık Mahkemesi adli yargıyı görevli gördüğünden uyuşmazlık sürecini başlatmadıklarını belirtmiştir.

Buna göre dava esastan incelenmiş, ancak ileriki aşamalarda davalı vekili Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin en son içtihadını ibraz ederek dava şartı itirazını yenilemiştir.

Mahkememiz temyiz merci olan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin bir örneği de dosya içerisinde en son içtihatlarında uyuşmazlığın idari yargının görevinde kaldığından dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi içtihadının dayanağı dairece de benimsenen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 07/04/2011 tarih ve 2011/55-205 sayılı kararıdır. Anılan kararda " Kurumun özelleşmesi sonucu asli ve sürekli işlerde veya 399 Sayılı KHK gereğince sözleşmeli veya kadrolu görevlerde çalışan personelin kamuya nakillerine kadar geçen süreye ilişkin olarak maaş nakil hakkı düzenlenmesi, ilişiğinin kesilmesi gibi bazı görevler kanunla yüklenmiştir. Bu işlemler İdare Hukuku açısından sonuçlar doğurmakta ve ilgili personelin nakledileceği kurumdaki statülerini, özlük ve parasal haklarını belirlemektedir. Böyle olunca bir imtiyaz sözleşmesi ile kamu hizmetini yürütmekle görevli ve yetkili kılınması sebebiyle diğer özel hukuk kişilerinden farklı olarak kimi kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan 406 sayılı Kanun hükümleri ile kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personel ile ilgili olarak bazı kamusal görevler yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri kapsamında tescil ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu" gerekçeleri ile bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde olduğu kabul edilmektedir.

Her ne kadar Yüksek Mahkemenin benzer uyuşmazlıklarda adli yargı yolunun görevli olduğuna dair kararları mevcut ve mahkememiz bu kararlara dayanarak davanın başında ileri sürülen görev itirazını reddetmiş ise de, davanın kesinleşen idare mahkemesi kararı üzerine açılmış olması ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 28,30 maddelerine göre Yüksek Mahkeme kararları somut uyuşmazlık bakımından bağlayıcı nitelikte olup, genel nitelikte bağlayıcı ilke kararına da rastlanmamış olması karşısında, mahkememiz temyiz merci olan 22. Hukuk Dairesi'nin ortaya çıkan son içtihadının ve dayanılan Danıştay kararının tartışılıp değerlendirilmek suretiyle eldeki somut dava bakımından bağlayıcı nitelikte bir karar tesis edilebilmesi ve görevli yargı mercinin belirlenmesi için Yüksek Mahkemenize başvurmak zorunluluğu doğmuştur.

SONUÇ VE TALEP

Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle görevli yargı mercinin belirlenmesine karar verilmesi arz ve talep olunur.” demek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına başvurmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 26.9.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İş Mahkemesince,  2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında, adli ve idari yargı yerleri arasında her iki yargı yerinde, talep edilen parasal miktar dışında, talep konularının özü itibariyle görev uyuşmazlığının doğduğu; adli yargı dosyasının Mahkemece, ekinde idari yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı şirkette görev yapmakta iken, 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilen, sonrasında Kamu Kurumu emrine atanan davacı tarafından; davalı Kurumun özelleştirilmesi sonrası başka kuruma nakli sırasında düzenlenen maaş nakil ilmühaberinde, naklin yapıldığı yıl içinde alınan ikramiyeler sütununun boş bırakılması ve naklin yapıldığı yılda almış olduğu ücret yerine daha düşük bir ücret yazılmak suretiyle yapılan eksik bildirim işleminin düzeltilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların tazmini istemiyle açılmıştır.

Telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, kuruluş yasasındaki son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu tartışmasızdır.

Ancak, özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55’i, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile Oger Telekomünikasyon Anonim Şirketine satılmıştır.

Olayda, davalının hisse devir (14.11.2005) tarihinde davalı kuruluşta çalışmakta iken 406 sayılı Yasa'nın Ek-29. maddesi ile 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesine göre adı Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve sonrasında kamu kurumu emrine atanan davacının vekili tarafından; davalı Kurumun özelleştirilmesi sonrası müvekkilinin başka kuruma nakli sırasında düzenlenen maaş nakil ilmühaberinde, naklin yapıldığı yıl içinde alınan ikramiyeler sütununun boş bırakılması ve naklin yapıldığı yılda almış olduğu ücret yerine daha düşük bir ücret yazılmak suretiyle yapılan eksik bildirim işleminin düzeltilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların tazmini istemiyle 9.6.2014 tarihinde dava açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde:

“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.

Buna göre, dava açıldığı tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin olması karşısında, idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksız olduğundan; uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Belirtilen nedenlerle, Ankara 40.İş Mahkemesinin başvurusunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 40. İş Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 26.9.2016  gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN