T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          ESAS    NO  : 2019 / 183

          KARAR NO : 2019 / 264

          KARAR TR  : 29.4.2019

ÖZET : Devlet memuru olarak çalışmasından dolayı emekliye ayrılan davacının; emekli maaşından yapılan kesinti işleminin iptali, daha önce yapılan kesintilerin iadesi ve bu işlemler nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : A. Ç.

Vekili           : Av. M. F. E.

Davalı           : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı(SGK İzmir İl Müdürlüğü)

Vekili           : Av. S.A.

 

O L A Y       : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin 2011 yılının mayıs ayına kadar, Devlet Memurları Kanunu’na tabi genel cerrahi uzmanı doçent doktor olarak görev yaptığını, 2011 yılının haziran ayında emekli olduğunu; davalı İdarenin, 2012-36 sayılı dosyasından 07/12/2012 tarihli Borç Bildirim Belgesi başlıklı bir yazı göndererek, 06/10/2011 tarih ve 01 sayılı soruşturma raporu sonucu, oluşan Kurum zararının tahsili gerekçesi ile ve 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ve bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan “Fazla ve Yersiz Ödemelerin Tahsiline ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”in 10. maddesi uyarınca 42.723,06 TL asıl, 23.175,78 TL faiz olmak üzere toplam 65.898,84 TL ödemesi gerektiğini bildirdiğini; idareden sorulması üzerine verilen şifahi bilgiye göre; zararın, müvekkilin yazdığı reçeteler üzerinden usulsüzlük yaparak davalı idareden haksız kazanç elde etmiş bir eczacının eylemlerinden kaynaklandığı, bu eczacının idareye verdiği zarar dolayısıyla böyle bir yola başvurulduğunun açıklandığını; anlatıldığına göre, bu kişinin vefat ettiği, mirasçıları da mirası reddettiğinden ve geriye bir tek reçeteleri yazan müvekkili kaldığından,  davalı idarenin zararı müvekkilinden tahsil etme cihetine yöneldiğini; müvekkilinin itiraz etmesi üzerine davalı kurum tarafından gönderilen 24/02/2012 tarih ve B.13.2.SGK.4.35.00.00 sayılı yazıda itirazın kabul edilmediğinin,  15/03/2012 tarihi itibarı ile herhangi bir ödeme yapılmaz ise idare zararının genel hükümlere göre tahsili işlemlerine başlanacağının belirtildiğini; bunun üzerine müvekkilinin İzmir 11.İş Mahkemesi’nin 2012/547 Esas 2012/260 Karar sayılı dosyası ile menfi tespit davası açtığını; alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, müvekkilinin çıkar ilişkisi ve suç unsuru olmadığının belirlendiği göz önüne alınarak davanın müvekkili lehine kabulüne karar verildiğini; müvekkilinin aynı zamanda İzmir 4.İdare Mahkemesi’nin 2012/466 Esas 2012/405 Karar sayılı dosyası ile de idari işlemin iptali davası açtığını, işlemin hazırlayıcı nitelikte bir işlem olduğu belirterek, ortada idari davaya konu kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem olmadığından davanın reddine karar verildiğini;  İş Mahkemesinin kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay’ın,  uyuşmazlığın idari yargının alanına girdiğinden bahisle kararı bozduğunu; Mahkemenin de,  2013/685 Esas 2014/100 Karar sayılı kararı ile Yargıtay bozma kararına uyarak dava dilekçesinin reddine karar verdiğini;  müvekkilinin özellikle İzmir 11.İş Mahkemesi’nde alınan bilirkişi raporu doğrultusunda haklılığının Kurum nezdinde de resmen ortaya çıkması ve herhangi bir haciz veya emekli maaşı kesintisi yapılmadığından tekrar idari dava açma yoluna gitmediğini;  bu arada müvekkilinin emekli olduktan sonra bir işyerinde çalıştığını, daha sonra kendi muayenehanesini açtığını, emekli maaşından her ay yapılan bir kesintinin ise çalışan emekli kesintisi olduğunu düşündüğünü ancak, Haziran 2017 tarihinde çalışan emekli kesintisinin artık yapılmadığını öğrendiğini, böylece tesadüfen yaklaşık 2.500 TL olan emekli maaşından emekli olduğundan bu yana her ay yaklaşık 600 TL kesinti yapıldığını anladığını; bu kesintilerin de bahsedilen alacak iddiası ile ilgili olarak 2012 yılından bu yana yapıldığını öğrendiğini; bu süre zarfında müvekkilinden toplam 26.877,60 TL kesinti yapıldığını; İzmir 11.İş Mahkemesinde açılan menfi tespit davasındaki bilirkişi raporu ve mahkemenin ilk kabul kararı da dikkate alındığında yapılan bu kesintinin dayanaksız olduğunu; bunun üzerine davalı idareye başvurularak, a) Müvekkilinin emekli maaşından yapılan kesinti işleminin iptali ve durdurulması ile b) bu sebeple yapılan toplam 26.877,60 TL’nin yasal faizi ile iadesinin talep edildiğini; davalı idarenin verdiği cevap yazısında, işlemlerin Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın 31/10/2011 tarih ve 20314474 sayılı yazısına istinaden gerçekleştirildiğini belirterek taleplerini reddettiğini ifade ederek; davalı idare işleminin yürütülmesi ve 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ve bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan “Fazla ve Yersiz Ödemelerin Tahsiline ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik gereği genel hükümler çerçevesinde tahsil işlemlerine devam halinde telafisi çok güç zararlar doğacağından ve davalı idare işlemi açıkça hukuka aykırı olduğundan müvekkili aleyhinde yapılan emekli maaşından kesintinin durdurulması yönünde yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi;  müvekkilinin davalı idareye, müvekkili dışında gelişen üçüncü kişilerin eylemleri ve davalı idarenin işlemlerinden dolayı 65.898,84 TL borçlu olmadığı yönünde olmak üzere,  davalı idarenin B.13.2.SGK.4.35.20.03/8287363 sayı ve 27/07/2017 tarihli ve diğer dayanak işlemlerinin iptaline;   müvekkilinin emekli maaşından bu güne kadar yapılan fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere, toplam 26.877,60 TL kesintinin kesinti tarihlerinden itibaren faizi ile iadesine;   kesinti nedeniyle müvekkilinin üzüntü ve sıkıntıları karşısında uğradığı manevi zararın bir ölçüde telafisi için 5.000,00 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle 21.8.2017 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 6.İDARE MAHKEMESİ: 8.9.2017 gün ve E:2017/1264, K:2017/1288 sayı ile,  “(…)5510 sayılı Kanun'un 'Yersiz ödemelerin geri alınması' başlıklı 96. maddesinde, "Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,

itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanuni faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.     

Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." 101. maddesinde, “ Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür."; 102. maddesinin 4. fıkrasında, "İdari para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler." hükümleri yer almaktadır.

5510 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen hükümleri değerlendirildiğinde, anılan Kanun kapsamında verilen idari para cezalarından kaynaklanan uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde idare mahkemelerinin; aynı Kanun'un idari para cezası verilmesi haricindeki uygulamalarından doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde ise iş mahkemelerinin görevli kılındığı anlaşılmaktadır.

Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi kapsamında davacının emekli maaşından yapılan kesintinin iptali ve emekli maşından kesilen toplam 26.877,60 TL'nin iadesi istemiyle İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Alsancak Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezine yapılan başvurunun 27.07.2017 tarih ve 8287363 sayılı işlemle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan dava konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde 5510 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen hükümleri uyarınca iş mahkemesi görevlidir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine…” karar vermiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesi Altıncı İdare Dava Dairesince, 26.12.2017 gün ve E:2017/2036, K:2017/1974 sayı ile, istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiş ve görevsizlik kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez; müvekkilinin davalı idareye, 65.898,84 TL borçlu olmadığına; müvekkilinin emekli maaşından 31/05/2017 tarihine kadar yapılan, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere toplam 26.877,60 TL kesintinin, kesinti tarihlerinden itibaren faizi ile müvekkiline iadesine;  yapılan kesinti nedeniyle müvekkilinin uğradığı manevi zararın telafisi için 5.000,00 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 14.İŞ MAHKEMESİ; 30.10.2018 gün ve E:2018/66, K:2018/324 sayı ile, “(…) Dava, davacı adına yapılan kurum işleminin iptaline yöneliktir.

Tüm deliller toplanmış, celbi gerekenler celp edilmiştir. Davacının Devlet Memurları Kanununa göre Genel Cerrahi Uzmanı Doçent Doktor olarak görev yapıp 2011 yılı haziran ayında emekli olduğu, emekli maaşından yapılan kesintilerin iadesini talep ettiği anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Yasanın Geçici 4. Maddesinin 2 fıkrası"..Bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı kanun hükümlerine göre tahsis talebinde bulunanlardan işlemleri devam edenler hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır...", aynı maddenin 5. Fıkrası "... Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır..." hükmü gereği davacı adına davalı kurum tarafından yapılan kurum işlemi ile ilgili olarak uygulanması gereken Kanunun 5434 sayılı Kanun, görevli Mahkemenin ise İdare Mahkemesi olduğu kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,

1-Yargı yolu yanlışlığı nedeniyle dava dilekçesinin reddine…” karar vermiş; bu karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 29.4.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, devlet memuru olarak çalışmasından dolayı emekliye ayrılan davacının; emekli maaşından yapılan kesinti işleminin iptali, daha önce yapılan kesintilerin iadesi ve bu işlemler nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini istemine ilişkin bulunmaktadır.

Dava dosyaları ile davacının Kamu Görevlileri Emeklilik Sicil Dosyasının  incelenmesinden;  davacının ilk kez 1986 yılında Tabip olarak, açıktan kamu görevine başladığı, 2011 yılında kamu görevinden ayrıldığı; talebi üzerine kendisine emekli aylığı bağlandığı; olay kısmında ayrıntılı olarak belirtildiği üzere; bir soruşturma raporu sonucu oluşan kurum zararının tahsili gerekçesiyle düzenlenen borç bildirim belgesinden kaynaklanan parasal miktarın, davacının emekli aylıklarından kesilmesine başlandığı; davacının, kesinti işleminde hukuka ve mevzuata uygun olmadığından bahisle yapılan kesinti işleminin iptali, kesilen miktarın iadesi ve bu işlemlerden dolayı uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle bakılan davaları açtığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 inci ve Geçici 4 üncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ve tam yargı davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce devredilen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü iştirakçisi olarak kamu görevi yürüten ve 5434 sayılı Kanun kapsamında kendisine aylık bağlanan davacının, emekli maaşından yapılan kesintilerin iptali, kesilen miktarların iadesi ve bu işlemlerden dolayı uğranılan manevi zararın tazmini istemleriyle açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde olacağı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 6.İdare Mahkemesinin 8.9.2017 gün ve E:2017/1264, K:2017/1288 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 6.İdare Mahkemesinin 8.9.2017 gün ve E:2017/1264, K:2017/1288 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 29.4.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                    BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                          Nurdane           

                            AYDIN                            TUNÇ                            TOPUZ