T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS   NO    : 2018 / 581

KARAR NO : 2018 / 656

KARAR TR  : 22.10.2018

ÖZET: Cezaevinde tutuklu davacı tarafından masumiyet karinesinin ihlal edildiği ve kişilik haklarının saldırıya uğradığı ileri sürülerek manevi tazminat istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

              KARA R

 

 

                       

          Davacı                           : R. Ç.

          Davalı                           : Zonguldak M Tipi Cezaevine İzafeten Adalet Bakanlığı

          Vekilleri                         : Av. F. Y. Av. A. Ö.

 

          O L A Y                        :Davacı dava dilekçesinde özetle; Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/07/2016 gün, 16/76 sayılı kararıyla "silahlı terör örgütü üyeliği, anayasayı ilga ve hükumeti devirmeye teşebbüs suçlarından" tutuklandığını, infaz dosyasına "darbeci, Fetö/PDY" yazıldığı iddiası üzerine Kocaeli İnfaz Hâkimliğine başvurduğunu, İnfaz Hâkimliğinin 16/12/2016 tarih ve 16/5816 sayılı kararıyla ilgili ibarenin yazıldığı, bunun masumiyet karinesinin ihlali niteliğinde olduğu ve silinmesi gerektiğinin tespit edildiğini belirterek tarafına, 10.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

          Zonguldak İdare Mahkemesi : 11.04.2017 gün ve E:2017/137, K:2017/755 sayılı kararıyla “davacının manevi tazminat istemini "hakkını ihlal eden bir idari işleme" dayandırmış olduğu; idari işlemden kaynaklanan tam yargı davalarında, İdari Yargılama Usulü Kanunundaki genel dava açma sürelerinin uygulanacağı; davacı tarafından, dava dilekçesinde de belirttiği üzere, infaz dosyası üzerinde "darbeci" yazıyor oluşuna, şikayet tarihi itibariyle en geç muttali olduğu, 20/10/2016 tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde; yahut İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesine göre dava açma süresi içinde, idareye başvuru yapılarak durdurulacak sürenin; gelen cevap akabinde, 60 güne tamamlanacağı süre içinde, dava açılması gerekirken; davacının, en geç 20/10/2016 tarihinde (Kocaeli İnfaz Hâkimliğine şikayet tarihi) muttali olduğu işlemden dolayı, 11/01/2017 tarihinde, hak düşürücü sürenin geçmesinden çok sonra manevi tazminat davası açtığı görülmüştür" gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1 -b maddesi hükmü uyarınca süre aşımı yönünden reddine karar vermiş, davacı karar aleyhine istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

          ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 10. İDARİ DAVA DAİRESİ : 20/09/2017 gün, E:2017/758, K:2017/729 sayılı kararında "4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 1. maddesinde, ceza infaz kurumlan ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere infaz hâkimliklerinin kurulduğu belirtilmiştir.

          Anılan Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasında, hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak infaz hâkimliklerinin görevleri arasında sayılmış; anılan Kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasında, ceza infaz kurumlan ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabileceği kuralına yer verilmiş; 6. maddesinin üçüncü fıkrasında, infaz hâkiminin, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar vereceği; aynı maddenin altıncı fıkrasında da infaz hâkiminin kararlarına karşı infaz hâkimliğinin kurulduğu yer ağır ceza mahkemesine itiraz edileceği öngörülmüştür.

          Dosyasının incelenmesinden; Zonguldak Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla tutuklanan davacının, 30/07/2016 tarihinde Zonguldak M Tipi Kapalı Cezaevi'nden Kocaeli 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza infaz Kurumuna nakledildiği; nakil esnasında infaz dosyası üzerinde "darbeci" yazılı olduğunu gördüğü; 20/10/2016 tarihinde, Kocaeli İnfaz Hakimliği'nin 2016/5751 E. nolu dosyasında, söz konusu işlemi şikâyet konusu ettiği; Kocaeli İnfaz Hakimliği’nin 16/12/2016 tarih ve 2016/5816 sayılı kararıyla "şikâyetin kabulüne" karar verildiği; akabinde, davacı tarafından, infaz dosyası üzerinde "darbeci" yazılması işlemi sebebiyle; masumiyet karinesinin ihlal edildiği ve kişilik haklarının zarar uğratıldığından bahisle, tarafına 10.000,00-TL manevi tazminatın, zararın tespiti tarihi olduğu iddia olunan 16/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

          Görüldüğü üzere 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu ile ceza infaz kurumlan ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere infaz hâkimliği görevli kılınmış, infaz hâkimliğinin kararlarına karşı itiraz mercii de belirlenmek suretiyle bu Kanun uygulamasında takip edilmesi gereken süreç düzenlemiş bulunmaktadır.

          Bakılan uyuşmazlıkta davacının, Zonguldak M Tipi Kapalı Cezaevi'nden Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza infaz Kurumuna nakli sırasında infaz dosyasında isminin yazılı olduğu yerde "darbeci" yazılı olduğunu görmesi üzerine bunun masumiyet ilkesine aykırı olduğunu belirterek yaptığı şikâyet 4675 sayılı Kanun hükümleri uyarınca adli yargı yerince incelenerek sonuçlandırılmıştır. Dolayısıyla bu talebin yerine getirilmesinde bir hakkın ihlali iddiasına dayalı manevi tazminat istemiyle açılan davaların görümü ve çözümü görevi de adli yargı yerlerine ait bulunmaktadır.

          Buna göre, 4675 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan davanın adli yargının görevinde bulunması nedeniyle davanın görev yönünden reddi yolunda karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

          Açıklanan nedenlerle; istinaf isteminin kabulüne, Zonguldak İdare Mahkemesi'nce verilen 11/04/2017 gün ve E: 2017/137, K:2017/755 sayılı kararın kaldırılmasına, 2577 sayılı Yasanın değişik 45/4. maddesi uyarınca yeniden incelenen davanın görev yönünden reddine" kesin olarak karar vermiştir.

          Davacı bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

          ZONGULDAK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ : 14/03/2018 gün, E:2018/3, K:2018/90 sayılı dosyada “...Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. Fıkrası ‘'İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" hükmünü, son fıkrası ise, “idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.'" düzenlemesini içermektedir.

          İdare hukukunda, idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.

          İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır.

          Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.

          Buna göre idare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2015 gün ve 2014/17-731 Esas, 2015/2366 Karar; 04.11.2015 gün ve 2015/17-86 Esas, 2015/2364 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir

          Tüm dosya kapsamında; tutuklu bulunan davacı cezaevi dosyasına "Darbeci-Fetö PDY" yazılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürerek davalı idare aleyhine işbu davayı açmış olduğu, anlaşılmıştır.

          Yargı yolu kamu düzenine ilişkin olup, HMK 'nın 114/1 -b maddesi gereğince dava şartlarındandır. HMK' nın 115.maddesi hükümleri uyarınca dava şartlarının mevcut olup olmadığı, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen dikkate alınacak hususlardandır.

Tüm dosya kapsamından; dava konusu olayda istemin ileri sürülüş tarzı ve olayın gerçekleşme biçimine göre davanın idarenin hizmet kusuruna dayandığı ve bu zararlardan dolayı 2577 sayılı İYUK' un 2/1-b maddesi gereğince, istemin tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılacak davada ileri sürülmesi gerektiği ” gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi kararı vermiş, taraflarca istinaf edilmeyen karar 12/07/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

          Davacı oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için dava dosyalarının Mahkememize gönderilmesi talebiyle mahal mahkemesine başvurmuş, dava dosyaları Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/08/2018 tarih, 2018/3 esas sayılı yazısı ekinde Mahkememize gönderilmiş, başvuru 31/08/2018 tarihinde kayıt altına alınmıştır.

          İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Başkan Hicabi DURSUN, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 22.10.2018 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME :

          Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

          II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Engin SELİMOĞLU'nun, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

          Dava, cezaevinde tutuklu bulunan davacı tarafından, kişisel dosyası üzerine "FETÖ/PDY" yazılarak masumiyet karinesinin ihlal edildiği ve kişilik haklarının saldırıya uğradığı ileri sürülerek manevi tazminat istemiyle açılmıştır.

          4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununun:

          İnfaz hâkimliklerinin görevleri başlıklı 4. Maddesi; "İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :...2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak...

          5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak

          Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."

          Hükümlerini içermektedir.

          Ayrıca, Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında; “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü,

          2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun

          “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2.maddesinde;

          “1.İdari dava türleri şunlardır:

          ...b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları...

          ...2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler...

          Hükümleri yer almıştır.

          Dosyaların tetkikinden; Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/07/2016 tarihli kararıyla "silahlı terör örgütü üyeliği, anayasayı ilga ve hükumeti devirmeye teşebbüs suçlarından" tutuklanan davacının Zonguldak M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Kocaeli T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevki sırasında infaz dosyasının üzerine "Darbeci" ibaresinin yazılı olduğunu görerek, Kocaeli İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunduğu, şikâyetin kabulünün akabinde manevi tazminat istemiyle söz konusu davaların açıldığı, davalı idarenin davaya konu ibarenin sevk sırasında görevli jandarma personeline uyarı mahiyetinde yazıldığını savunduğu anlaşılmıştır.

          Cezaevi görevlilerince infaz dosyası tutulması, tutuklu davacının başka ceza evine nakledilmesi ve nakil sırasında tazminat davasına dayanak teşkil eden ibarenin yazılması bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürütülmektedir. Konuya ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine şikâyet yoluyla başvurulmuş olması eylemin idari niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Bu itibarla, kamu hizmetini yürütmekle görevli kılınmış kamu kurumunun, anılan hizmetin yürütülmesi sırasında davacının kişilik haklarına verdiği ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın görülmesi ve kamu hizmetinin yöntemince yapılıp yapılmadığının tespitinin idari yargı yerince yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla açılan davanın görüm ve çözümünün 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (b) bendi hükmü uyarınca İdari Yargının görev alanına girdiği açıktır.

          Mahkememizin hükümlünün tazminat talebine ilişkin 29/01/2018 gün ve 2017/591 esas, 2018/3 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.

         

          S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 20/09/2017 gün, E:2017/758, K:2017/729 sayılı DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİ KARARININ KALDIRILMASINA, 22.10.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                               Üye                               Üye                              Üye

       Hicabi                              Şükrü                          Mehmet                          Birol     

    DURSUN                           BOZER                         AKSU                          SONER         

 

 

 

 

                                                  Üye                                Üye                              Üye   

                                         Süleyman Hilmi                 Aydemir                        Nurdane

                                               AYDIN                          TUNÇ                          TOPUZ