Hukuk Bölümü         2013/1130 E.  ,  2013/1309 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacılar : 1-A.U. 2-S.D.

Vekilleri  : Av. A.Ç. Av. S.S.

Davalı      : İSKİ Genel Müdürlüğü

Vekili      : Av. H.A.

O L A Y  : Davacılar vekili dava dilekçesinde, müvekkillerinin İstanbul ili, Tuzla ilçesi, Tepeören Mahallesinde bulunan,  6 pafta 1209 parsel, 6 pafta 1508 parsel,  4 pafta 1528 parsel, 2 pafta 434 parsel ve  2 pafta 471 parsel sayılı taşınmazların hissedarı olduklarını; bu taşınmazların, İSKİ İçme Suyu Havzalarını Koruma Yönetmeliği gereğince Dere Mutlak Koruma Alanında  iken 17.02.2011 tarihli Yönetmelik değişikliği ile İçme Sularını Besleyen Derelerin sağında ve solunda bırakılan 100'er metrelik yapı yaklaşma sınırı içinde yer aldığını; anılan  taşınmazlar üzerinde hiçbir inşaat, tesisat ve sair faaliY.te bulunulmasına izin verilmediğini, taşınmaz sahiplerinin de mülkiyet haklarını  kullanamadığını;  davalı İdarenin  bu Yönetmeliği ile ortaya çıkan uygulamanın,  16.05.1956 gün, 1958/17 E. 1959/15 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile nitelikleri belirtilmiş olan kamulaştırmasız el atma hükmünde olduğunu;  aynı şekilde Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2007/10903 E., 2007/14722 K. ve 2008/12380E., 2008/16389K. sayılı ilamlarında, mutlak koruma alanında kalan bölümünde davacının tasarruf etme ve yararlanma olanağı kalmadığından, bu bölüm bedelinin davalı idareden tahsili ile davacılar üzerindeki tapusunun iptali ve davalı idare adına tesciline karar verilmesi gerekir şeklinde karar verdiğini; İSKİ Genel Müdürlüğü'nün 17.02.2011 tarihli yönetmelik değişikliğinde her ne kadar derelerin mutlak koruma alanından çıkarıldığını iddia etmişse de, 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 2. maddesine göre "içme, kullanma suyu ihtiyaçlarının her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için, kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisler kurmak veya kurdurmak, bunların bakım ve onarımını yapmak, su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki Yetki leri kullanmak, kuruluş amacına dönük çalışmaların gerekli kılması halinde her türlü taşınmaz malı kamulaştırmak veya üzerindeki kullanma hakkı tesis etmek" görev ve Yetkisinin bulunduğunu, kamulaştırma işlemi yapmanın davalı idareye bir hak olarak değil, bir görev olarak verildiğini, davalı idarenin bu görevi bertaraf edecek şekilde yönetmelik değişikliğine gitmesinin herhangi bir hükmünün bulunmadığını;  aynı yönetmelikte, dere mutlak koruma alanı içerisindeki parsellerin ülke geneli için geçerli olan su kirliliği kontrol yönetmeliği, imar kanunu ve ilgili diğer kanunlara tabi hale geldiğinin belirttiğini, yeni İçme Suyu Havza Yönetmeliğinin 6. Maddesinin (g) bendinde, önceki yönetmelikte belirtilen tüm derelerin isimleri aynen zikredilerek bu derelerin sağ ve solunda da 100'er metre mesafede yapı yaklaşma mesafesi konacağı, derelerin yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanlardaki yapılaşma haklarının, parsel yüzölçümünün 60’ı hesaplanma kaydıyla ek-2 de verilen yoğunluk değerlerine göre ait olduğu imar planı sınırı içinde bulunan havza dışındaki alanlar ile orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında kullanılacağı, yapı yaklaşma mesafesi içinde kalan bu alanların ağaçlandırma, yol, yeşil alan, rekreasyon v.b. maksatlarla kullanmak üzere kamuya bedelsiz devredildiği ve bu alanlarda yapı yapılamayacağının kararlaştırıldığını, tüm bu durumların davalı idarenin dava konusu taşınmaz üzerinde fiili hakimiyetinin devam ettirdiğinin göstergesi olduğunu, bunun doğal sonucu, idarenin hukuka aykırı eylemi nedeniyle mülkiyet hakkının engellendiğini ifade ederek;  fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla; dava konusu taşınmazlara davalı idarenin el attığı kısmın Kamulaştırma Kanunu 10.madde esasları dahilinde hesaplanacak tazminat değerinin (şimdilik 10.000,00 TL'sinin) davalı idareden alınarak davacı müvekkillerine ödenmesine;  el atılan kısmın tapusunun iptali ile davalı idare adına kayıt ve tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekili,  süresinde verdiği dilekçede görev itirazında bulunmuştur.

İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 4.4.2013 gün ve E:2012/1024 sayı ile, görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı idare vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçe üzerine, dosya örneği Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı;  bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile 2981 sayılı Yasanın 13'üncü maddesinin (c) bendi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici ıslah imar planları ve bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde,  dere işletme bandı alanında kalan taşınmazların bedelinin ödenmesine ve tapu kaydının davalı idare adına tesciline hükmedilmesinin istenildiğinin anlaşıldığı; bu bilgiler karşısında; davanın, davacıların taşınmazlarının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 kararında "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı; dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın malikleri yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak bu sonuç ya da sonuçların, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmaza yönelik belirlemenin bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapamamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarelerin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, İdari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu; bu bakımdan, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı;  dolayısıyla, davanın, taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1 'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın yazılı düşüncesi istenilmemiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 30.9.2013 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı M. BAYHAN ile Danıştay Savcısı M. Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacıların hissedarı olduğu taşınmazların,  Dere Mutlak Koruma Alanında  iken  Yönetmelik değişikliği ile içme sularını besleyen derelerin sağında ve solunda bırakılan 100'er metrelik yapı yaklaşma sınırı içinde   kalması suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla,  idarenin el attığı kısmın  hesaplanacak tazminat değerinin (şimdilik 10.000,00 TL'sinin) tahsili istemiyle açılmıştır.

                3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

                a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

                b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

                Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

                Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

                Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

                İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

                c) (Ek: 3/7/2005 - 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.”  hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasında bulunan ve davalı İdarece Tuzla 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen 26.3.2013(Mahkeme kayıtlarına giriş tarihi) gün ve M.34.1.İBB.5.01.12.01.752.01 138499 sayılı yazıda; İdareleri tarafından İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliğinde yapılan son değişiklikle yapı yaklaşma mesafesinin iptal edildiğini; dava konusu Tuzla Tepeören 434-471-1209-1508-1528 nolu parsellerin, Ömerli Barajı Uzun Mesafeli Koruma Alanında kaldığını; Tepeören 434-471 nolu parsellerin, 13.06.2008 tarih ve 1390 sayı ile onaylı 1/5000; 17.12.2010 tarih ve 2825 sayı ile onaylı 1/1000 ölçekli; Tepeören 1508 ve 1528 nolu parsellerin 13.04.2012 tarih ve 870 sayılı 1/5000 ölçekli; Tepeören 1209 nolu parselin 13.04.2012 tarih ve 870 sayı ile onaylı 1/5000; 15.04.2011 tarih ve 874 sayı ile onaylı 1/1000 ölçekli Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylanan planlı sahada kaldığını; dava konusu taşınmazlar üzerinde İdarelerince herhangi bir tesis, bina ve inşaat faaliY.i yapılmamış olduğunu;  dava konusu taşınmaza malikinin kullanmasına engel olacak şekilde tel çit v.b. şeylerle de çevrilmemiş olduğundan, el atılmasının da söz konusu olmadığını;  söz konusu parseller için 2942 sayılı Kanununa göre herhangi bir kamulaştırma bedeli blokesi yapılmadığını ve 4650 sayılı kanunla değişik 2942 sayılı kanunun 10. maddesine göre İdareleri adına bedel tespiti ve tescil davası açılmadığını; DAVA KONUSU 434-471-1209-1508 NOLU PARSELLERİN DERE ISLAH BANDI VE DERE İŞLETME BANDINDA KALMADIĞINI;  dava konusu Tuzla Tepeören 1528 nolu parselin takriben 688.40 m2lik kısmının dere ıslah ve işletme bandı içinde kaldığını,  1528 nolu parselin dere ıslah ve işletme bandı içinde kalan kısmının, Mahkeme tarafından görevlendirilecek bilirkişilerin Kadastro Müdürlüğünden temin edecekleri tescile esas koordinatlara göre hesaplamasının gerektiğini; idareleri tarafından İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliğinde yapılan son değişiklikle yapı yaklaşma mesafesi iptal edildiğinden ve dava konusu 434-471-1209-1508 parseller dere ıslah bandı ve dere işletme bandı dışında kaldığından açılmış olan davada; dava konusu edilecek bir durumun bulunmadığı ifade edilmiştir.      

Olayda, davacılar vekili tarafından, dava dilekçesinde, İSKİ İçme Suyu Havzalarını Koruma Yönetmeliği gereği imar planlarında Dere Mutlak Koruma Alanında iken, Yönetmelik değişikliği ile içme sularını besleyen derelerin sağında ve solunda bırakılan 100'er metrelik Yapı Yaklaşma Sınırı içinde bırakılarak, tasarruf hakkı kullanılamayacak şekilde kısıtlanan müvekkillerinin taşınmazlarının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.

 

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE ilişkin İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 4.4.2013 gün ve E:2012/1024 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 30.9.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.