T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS NO      : 2020 / 410

            KARAR NO  : 2020 / 498

            KARAR TR   : 28.9.2020

ÖZET :  Davacı şirkete ait tesislerin davalı idarece yapılan kazı çalışması sırasında hasar gördüğünden bahisle, oluştuğu iddia edilen zararın tahsili amacıyla İcra Müdürlüğü vasıtasıyla başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazının iptali ile takibin devamı;  davalı/borçlu aleyhine hükmolunacak meblağın % 20'sinden az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatı ödemeye mahkum edilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş.

Vekili           : Av. M.Y. Ç.

Davalı          : Esenyurt Belediye Başkanlığı

Vekilleri       : Av. G. K., Av.K.M.

                                             

O L A Y      : Davacı  vekili  dilekçesinde; davalı/ borçlu tarafından 29.10.2017 tarihinde, Esenyurt İlçesi, İstiklal Mahallesi, Kaya Sokak, No:10 adresinde müvekkili şirkete ait tesislere hasar verilmiş olduğunu;  müvekkili şirket personelince arızanın giderilmesi ve enerji verilmesine müteakip hasara maruz kalan tesislerin onarımı için kullanılan malzeme ve işçilik gibi bedellere ilişkin 420,89-TL + KDV toplamı olan 496,59-TL’nin hasar verenler aleyhine tahakkuk ettirildiğini;  davalı/borçlu tarafından hasar bedellerinin ödenmemesi üzerine borçlu aleyhine 496,59 TL hasar bedeli, 23,26-TL gecikmiş gün faizi olmak üzere toplam 519,85-TL'nin tahsili amacıyla İstanbul 19. İcra Müdürlüğünün 2018/16897 E. sayılı takip dosyası ile ilamsız takip yapılarak,  borçluya Örnek No:7 ödeme emri gönderildiğini; davalının,  ilgili icra takibine yaptıkları itirazlar üzerine takibin durduğunu; oysa borçlunun itirazının haksız ve dayanaksız olduğunu, hasar bedeli alacağına ilişkin icra takibine kötü niyetle itiraz ettiğini belirterek; davalının İstanbul 19. İcra Müdürlüğünün 2018/16897 Esas Sayılı dosyasına yapmış olduğu haksız ve yersiz itirazının iptali ile takibin devamına;  davalı/borçlu aleyhine hükmolunacak meblağın % 20'sinden az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır. 

İSTANBUL 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 16.4.2019 gün ve E:2018/463, K:2019/152 sayı ile, "(...) Dava; İİY 67 maddesi uyarınca açılmış " itirazın iptali" davası niteliğindedir.

Celp edilen icra dosyası incelendiğinde: Davacı kurum tarafından davalı aleyhine 519,85 TL tutarınca ilamsız icra takibi yapıldığı, davalı Esenyurt Belediye Başkanlığı'nın 21/05/2018 tarihli dilekçesi ile borca ve tüm ferilerine itiraz ettiği görülmüştür.

Dava dilekçesinde; davalı belediyenin hizmet kapsamında davacının tesislerine zarar vererek hasara sebebiyet verdiği iddia edilen çalışmadan kaynaklanan zararın tazmini için açılan icra takibine yapılan itirazın iptali istenilmiştir.

Bilindiği üzere kamu kurumları, idari hizmetlerin yürütülmesi sırasında üçüncü kişilere verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Bu nedenle kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyenin kamu hizmetinin gerek yapılmasındaki, gerekse yürütülmesindeki kusurdan doğan zararlar, idari karar ve eylemlerden doğan zarar niteliğinde olduğundan, söz konusu zararların tazmini de ancak tam yargı davalarının konusu olabilirler. Tam yargı davaları ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2.maddesi gereği idari yargının görev alanına girmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun benzer olaylara ilişkin kararlarında da hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar için idari yargının görevli olacağı kabul edilmiştir. Bu nedenlerle davanın hizmet kusurundan kaynaklanan idari nitelikte bir dava olduğu ve HMK 114 -1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından, davanın; HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekmiş, buna göre aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda izah edildiği üzere;

Davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine..." kesin olarak karar vermiş, istinaf talebinde bulunulması üzerine İstanbul 10.Asliye Hukuk Mahkemesi: 8.7.2019 gün ve E:2018/463, K: 2019/152 sayı ile, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin HMK. 341. ve 346. Maddelerine göre kararın kesin olduğu gerekçesiyle, HMK 341. 346 ve 352/1-b maddeleri uyarınca reddine karar vermiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı olaydan dolayı oluştuğu öne sürülen zararın tazmini istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 13. İDARE MAHKEMESİ: 14.5.2019 gün ve E:2019/1494 sayı ile, "(...) İdari usul ve esaslar dışında idarece bir ayni hakka müdahalede bulunulması, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız fiili el atılması halinde meydana gelen zararın tazmini davalarının, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket tarafından, İstiklal Mahallesi Kaya Sokak No: 10 Esenyurt/İstanbul adresinde davalı idare tarafından yapılan kazı çalışması sırasında davacıya ait tesislere zarar verildiğinden bahisle, oluştuğu iddia edilen 496,59-TL zararın tahsili amacıyla davalı belediye aleyhine İstanbul 19. İcra Müdürlüğü'nün 2018/16897 sayılı esasına kayıtlı ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı idarece takibe itiraz edilmesi üzerine İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/463 sayılı esasına kayden tazminat davası açıldığı, anılan Mahkemece, 07/10/2019 gün ve K.2019/675 sayılı kararla davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden bahisle "davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine" kesin olarak karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, suyolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu; özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim, yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 11.2.1959 günlü, E: 1958/17, K: 1959/15 sayılı kararının, III. Bölümünde, “İstimlaksiz el atma halinde amme teşekkülü İstimlak Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adliye mahkemesinin vazifesi içindedir. Bundan başka, bir amme teşekkülü tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında Devlet malı olmayan yerlerden toprak alınması veya böyle yerlere toprak veya moloz yığılması neticesinde meydana gelen zararların tazmini davası da başkasının malına amme teşekkülünün dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan ve projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı cihetle, haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılır. Yapılan işlerin plan veya projeye aykırı olarak yapılması hali de idari karara aykırı bir hareket bulunması itibariyle yine idari kararın tatbiki olan bir fiil sayılamaz ve bu bakımdan bu iddia ile açılmış bir dava haksız fiilden doğan bir davadan ibaret olacaktır. Bu bentte anılan davalar, içtihadı birleştirme kararının dışında kaldıklarından kararın bunlara şümulü yoktur” denilmektedir.

Bu sebeple, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile davalı idarenin zararın doğduğu iddia edilen tarihte ve adreste herhangi bir çalışma yapılmadığına yönelik savunması birlikte değerlendirildiğinde, uyuşmazlık konusu olayın haksız fiilden kaynaklanan tazminat davası niteliğinde olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığından, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2018/463, K:2019/152 sayılı dosyası temin edildikten sonra, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine..." karar vermiştir.   

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Burhan ÜSTÜN’ün Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Birol SONER, Suna TÜRE, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 28.9.2020 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında;  adli yargı yerinde aynı somut olay nedeniyle borçlunun itirazının iptali ile takibin devamına; idari yargı yerinde tam yargı davası açılmış ise de; ikinci davanın, ilk davada verilen karar doğrultusunda oluşturulduğu ve  “itirazın iptali ile takibin devamı” istemi yönünden görev uyuşmazlığının doğduğu kanaatine varıldığından ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacı şirkete ait tesislerin davalı idarece yapılan kazı çalışması sırasında hasar gördüğünden bahisle, oluştuğu iddia edilen zarara ilişkin olarak, davacı şirket tarafından 496,59-TL'nin yasal faizi ile birlikte tahsili amacıyla İstanbul 19. İcra Müdürlüğünün 2018/16897 esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazının iptali ile takibin devamına;  davalı/borçlu aleyhine hükmolunacak meblağın % 20'sinden az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatı ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlamsız takip” başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra dairesine yazı ile veya sözlü olarak veya elektronik ortamda yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre, takip talebi üzerine icra müdürünce ödeme emri düzenleneceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.

İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Yasada iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68, ek 68/a ve ek 68/b maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.

İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.

Söz konusu 67. Madde (Değişik: 18/2/1965 - 538/37 md.), “(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

(Değişik: 9/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.

Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.

(Ek fıkra:2/7/2012-6352/11 md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükümlerini taşımaktadır.

Anılan Yasanın değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur” denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen “mahkeme” ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan, İstanbul 13. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 16.4.2019 gün ve E:2018/463, K:2019/152 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 13. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 16.4.2019 gün ve E:2018/463, K:2019/152 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.9.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

       Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Burhan                         Şükrü                                Birol                               Suna

      ÜSTÜN                      BOZER                            SONER                            TÜRE

 

 

 

                                             Üye                                  Üye                                  Üye                    

                                         Aydemir                           Nurdane                            Ahmet

                             TUNÇ                            TOPUZ                           ARSLAN