T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2017 / 82

            KARAR NO  : 2017 / 208

            KARAR TR   : 10.4.2017

ÖZET : Davacının, J.Er olarak askerlik hizmetini yapmakta iken, önleyici kolluk ve adli kolluk devriyesi görevi sırasında, içerisinde bulunduğu askeri aracın, karayolunda tek taraflı trafik kazası nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, 2918 sayılı Yasanın 110. maddesi kapsamında ADLİ YARGI yerinde görülmesi gerektiği hk.

                                                          

K  A  R  A  R

 

            Davacı             : H.Y.

Vekilleri          : Av. C.K. - Av.Dr.K. G.

Davalı             : Jandarma Genel Komutanlığı

            Vekili              :  Av.Z.Ş.     

 

O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde; 16 Eylül 2011 tarihinde, Kars İli, Sarıkamış İlçesi, Merkez Karakol Komutanlığı emrinde görevli personelden oluşan 3 ayrı araçla devriye görevinin icrası esnasında, Yayıklı Köyü-Yukarısallıpınar Köyü arasında bulunan stabilize yolda, 736103 plakalı aracın yolda kontrolden çıkması sonucunda, saat 11:30 sıralarında virajı alamayarak takla attığını, kazada müvekkilinin ve araçta bulunan diğer personelin çeşitli yerlerinden yaralandığını; durumunun ağır olması nedeniyle ameliyatla dalağının alındığını, (45) gün hava değişimi verilerek taburcu edildiğini, yoğun acı ve ıstırap çektiğini, organ kaybı nedeniyle kendisinde ve ailesinde ağır ve halen devam eden psikolojik çöküntü meydana geldiğini; hava değişiminin sona ermesi üzerine, bağlı bulunduğu askerlik şubesi aracılığıyla tekrar birliğine gönderildiğini, Komutanlığın gönderdiği Hastane tarafından müvekkili hakkında 28.11.2011 tarihli kati rapor düzenlendiğini, hayati tehlikenin ortadan kalktığını, ancak vücuduna acı verdiği, organ kaybı olduğu, yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyeceğinin ifade edilerek (45) gün iş ve gücüne mani olduğunun karara bağlandığını; ayrıca Kars Sarıkamış Asker Hastanesinin, 24.11.2011 tarih ve 435 nolu TSK Sağlık Raporu ile “B/45 F-13, Barışta Askerliğe Elverişli Değildir, Seferde Görev Yapar.” şeklinde bir karar verdiğini, bu raporun 17 Ocak 2012 tarihinde onaylandığını, Rapora bağlı olarak müvekkili hakkında 22 Mart 2012 tarihi itibarıyla terhis belgesi düzenlendiğini; müvekkilinin, hiçbir sağlık problemi olmadan başladığı vatani görevinde, terörle ilgili devriye görevinden dönerken meydana gelen trafik kazası sonucu malul duruma düştüğünü, maluliyetin görev esnasında ve görevin sebep ve tesiriyle meydana geldiğini;  terörle ilgili önleyici kolluk görevi icra ederken kazanın meydana geldiğini ve yaralanarak sakat kaldığını; ayrıca tedavi sürecinde ve sonrasında yoğun acı ve ıstırap çektiğini; müvekkilinin terörle mücadelede önleyici kolluk görevi icrası sırasında oluşan kaza nedeniyle sakatlığından (vücut fonksiyon kaybı, efor kaybı) dolayı maddi ve yaralandığı tarihten bu zamana kadar çektiği acıların karşılığı olarak da manevi tazminat ödenmesini teminen bu davanın açılmasının gerektiğini ifade ederek; şimdilik, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine, maddi ve manevi tazminata olay tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmesi istemiyle 10.2.2012 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 15.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ;  28.11.2013 gün ve E:2012/70, K:2013/399 sayı ile, “(…) Kars İI Jandarma Komutanlığına bağlı Sarıkamış İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yapan Jandarma Er Hasret Yavuz'un 16/09/2011 tarihinde devriye görevi yaparken aracın kontrolden çıkması sebebi ile yaralandığı, yaralanmaya sebep olan olayın kara yollarında trafik kazası olarak değerlendirilemeyeceği, askerlik hizmetini ifa eden davacının görevini yaparken yaralanmasının hizmet kusuru olduğu, davacının görevi esnasında meydana geldiği, KTK'nda izah edilen tarzda trafik kazası sayılamayacağı, HMK 3.maddesinin dava sırasında Anayasa Mahkemesince iptali sebebi ile vekalet ücreti taktirine yer olmadığı, tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığından aşağıdaki şekilde karar vermek yönünde vicdani kanaat hasıl olmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Davanın Askeri aracın kontrolden çıkması sonucu askerlik görevini yapan davacının yaralanmasından kaynaklı tazminat davası olduğu, hizmet kusuru sebebi ile açılmış sayılması gerektiği anlaşıldığından, İdare Mahkemesinin görevli olduğu kanaati ile YARGI YOLU SEBEBİ ile DAVANIN REDDİNE…” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı istemle 4.2.2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ 2. DAİRESİ; 12.2.2014 gün ve E:2014/261, K:2014/179 sayı ile, “(…)  19.01.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14’üncü maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110’uncu maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek; “Görevli ve Yetkili Mahkeme” Madde 110; “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez..., 2918 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 21; Bu Kanunun 110’uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış davalara uygulanmaz” hükmünü düzenlemiştir.

Bu yasal mevzuat çerçevesinde dava konusu incelendiğinde; J.Er Hasret YAVUZ’un Kars İl J.K.lığına bağlı Sarıkamış İlçe Merkez J. Krk. K.lığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken, 16.09.2011 tarihinde Krk.Komutanı J.Bçvş.Haşan GÖZALAN’ın emir komutasında 3 ayrı araçla önleyici kolluk ve adli kolluk devriyesi olarak görevlendirildikleri, söz konusu görev sırasında davacının J.Er İbrahim ÖNDEŞ’in sürücüsü olduğu 736103 plaka sayılı ford transit marka araç içerisinde bulunduğu, bu şekilde araç ile seyir halinde iken Yayıklı Köyü-Yukarı Sallıpınar Köyü arasına gelindiği (Yayıklı Köyüne 3km. mesafede), müteakiben stabilize yolun viraj yaptığı bölümde aracın virajı alamayarak yoldan çıktığı ve takla atmak suretiyle tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği, davacının da anılan araç kazasında yaralandığı, olayın (yani zararın) Karayolları Trafik Kanunu kapsamındaki karayolunda meydana geldiğinin anlaşıldığı, bu durumda 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110’uncu maddesinde yapılan değişikliğin amir hükmü gereği, 04.12.2013 tarihinde açılan işbu davanın görev ve çözüm yerinin mahkememiz olmayıp adli yargı olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

1-DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE…” karar vermiş, bu karar, karar düzeltme isteminde bulunulmaksızın kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Birgül KURT, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 10.4.2017 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Adli ve askeri idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu,  askeri idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Savcısı Aydın SEVİŞ’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının J.Er olarak askerlik hizmetini yapmakta iken, önleyici kolluk ve adli kolluk devriyesi görevi sırasında, içerisinde bulunduğu askeri aracın, karayolunda tek taraflı trafik kazası nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. 

 Dava dosyalarının incelenmesinden; davacının, Jandarma Er olarak, Kars İl Jandarma Komutanlığına bağlı Sarıkamış İlçe Merkez Jandarma Karakol Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken, 16.09.2011 tarihinde Karakol Komutanı J.Bçvş.H.G.nin emir komutasında 3 ayrı araçla önleyici kolluk ve adli kolluk devriyesi olarak görevlendirildikleri, söz konusu görev sırasında davacının Jandarma Er İ.Ö.nün sürücüsü olduğu 736103 plaka sayılı Ford Transit marka araç içerisinde bulunduğu;  bu şekilde araç ile seyir halinde iken Yayıklı Köyü-Yukarı Sallıpınar Köyü arasına gelindiği (Yayıklı Köyüne 3km. mesafede), müteakiben stabilize yolun viraj yaptığı bölümde aracın virajı alamayarak yoldan çıktığı ve takla atmak suretiyle tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği, davacının da anılan araç kazasında yaralandığı; tedavi gördüğü, daha sonra hakkında TSK Sağlık Raporu ile “B/45 F-13, Barışta Askerliğe Elverişli Değildir, Seferde Görev Yapar.” şeklinde bir karar verildiği,  onaylanan Rapora bağlı olarak 22.3. 2012 tarihi itibarıyla terhis belgesi düzenlendiği; bilahare davacının, terörle mücadelede önleyici kolluk görevi icrası sırasında oluşan kaza nedeniyle sakatlığından (vücut fonksiyon kaybı, efor kaybı) dolayı maddi ve yaralandığı tarihten bu zamana kadar çektiği acıların karşılığı olarak da manevi tazminat ödenmesi istemiyle dava acıldığı anlaşılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu, özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise, belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.

Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır. Davacının 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu eylemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.

Olayda, eylemden dolayı zarar görenin asker kişi olduğunda tartışma yok ise de, tazminatın konusunu oluşturan zararın ve yürütülen hizmetin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.

2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun, dava konusu olayın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 3. maddesinde, jandarma “silahlı askeri bir güvenlik ve kolluk kuvveti” olarak tanımlanmış, 7. maddesinde, görevleri: a)Mülki, b)Adli, c)Askeri ve d)Diğer görevler başlıkları altında tasnif edilmiş; “Askeri görevleri”, askeri kanun ve nizamların gereği görevlerle Genel Kurmay Başkanlığınca verilen görevleri yapmak olarak belirtilmiş; “Mülki görevleri” ise, emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak, kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak olarak sayılmıştır.

Ancak daha sonra, 668, 669, 671, 674, 676 ve 680 sayılı KHK’ler ve 6755, 6756 ve 6758 sayılı kanunlar ile 2803 sayılı Kanunda önemli değişiklikler yapıldığı;  davalı Komutanlığın Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşu içerisinden çıkarıldığı; seferberlik ve savaş halleri ve sayılan özel haller dışında sivil bir teşkilat olarak örgüt yapısında değişikliğe gidildiği,  askeri görevleri de bulunmasına rağmen askeri kuruluş niteliğinden çıkarılarak, sivil kuruluş niteliğine büründüğü anlaşılmıştır.

2803 sayılı Yasada yapılan değişikliklerden sonra, “Jandarmanın genel olarak görevleri” başlığına taşıyan 7.madde şu şekildedir: “– (Değişik: 25/7/2016-KHK-668/9 md.; Aynen kabul: 8/11/2016-6755/9 md.)

Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri şunlardır.

a) Mülki görevleri;

Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak, (b) ve (c) bentlerinde belirtilen görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya verilen görevleri yapmak.

b) Adli görevleri;

 İşlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek.

c) Askeri görevleri;

Kanunlarla verilen askeri hizmetleri yerine getirmek.”.

Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen dava konusu olaya, eski ve yeni mevzuat hükümleri dikkate alınarak bakıldığında;  davacının maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürdüğü eylemin, askeri görev kapsamında değerlendirilmesinin söz konusu olamayacağı; bu bağlamda, davanın; davacının jandarma er olarak görevli olduğu sırada,  önleyici kolluk ve adli kolluk görevini yaparken meydana gelen trafik kazası nedeniyle uğradığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açıldığını kabul etmek yerinde olacaktır.

2918 sayılı Kanunun 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “ İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu yasadan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” denilmiş olup, geçici 21.maddesinde ise “ Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz. ” denilmiştir.

Belirtilen yasal düzenleme karşısında, 2918 sayılı Kanun’un Geçici 21.maddesi nazara alındığında, davacının, uyuşmazlığa konu olaya ilişkin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtığı tarih 4.2.2014 olup, dolayısıyla 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin 1.fıkrasının göreve ilişkin hükmü yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda veya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bir dava bulunmadığından, 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin somut olaya uygulanacağı tartışmasızdır. 

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısiyle 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.11.2013 gün ve E:2012/70 K:2013/399 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.11.2013 gün ve E:2012/70 K:2013/399 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 10.4.2017 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN