T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

             

            ESAS NO       : 2019 / 420

            KARAR NO : 2019 / 666

            KARAR TR   : 21.10.2019

ÖZET: Asliye Hukuk Mahkemesince davanın usulden reddine karar verildiğinden ve kararlar arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan, "kararlarda davanın esasının hükme bağlanması" koşulu ile “kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” koşulu  gerçekleşmediğinden; 2247 sayılı Yasanın 24.maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

 

Hüküm Uyuşmazlığının

Giderilmesi İsteminde Bulunan

(İdari Yargıda Davacı,

Adli Yargıda Davalı)                      : E. H.

Karşı Taraf (İdari Yargıda Davalı,

Adli Yargıda Davacı)                      : Sağlık Bakanlığı(Mülga Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu)

Vekili                                               : Av. D.Y. Ş.

 

O L A Y       : I- Davacı E.H.dava dilekçesinde; Ocak 2015 tarihinde Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesine Gaziantep Üniversitesi’nden Başhekim Yardımcısı olarak atandığını; ilk iki ay görev yaptıktan sonra, görevli kişinin  istifa etmesi nedeniyle, vekaleten yönetici olarak çalışmaya başladığını,  bu görevinin yaklaşık 11 ay devam ettiğini; başarılı çalışmalarına rağmen Genel Sekreterlik tarafından aşağılayıcı bir şekilde bir yıla yakın oturduğu odanın boşaltılmasının, daha sonra kendisine mobing uygulanarak daha uzak bir odaya taşınmasın istenildiğini; Başhekim Yardımcılığı görevine başlamadan önce,  01.01.2015 tarihinde sözleşme ile birlikte tarafına prosedür gereği diyerek önden istifa dilekçesi imzalatıldığını; 21.03.2016 tarihli karar yazı ile, 663 sayılı KHK’nın 32. maddesine göre sözleşmeli personel statüsünde görev yaptığını,  Gaziantep Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinin 24.02.2016 tarihli ve 276 sayılı yazısına ekli dilekçe ile ailevi sebeplerle sözleşmesinin feshini talep ettiği belirtilerek,  Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hizmet Sözleşmesi metni’nin 11. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, hakkında  işlem yapıldığını; kendisinin  işten ayrılmak gibi bir talebinin olmadığını; 15.05.2016 tarihinde maaşının yatırılmadığını; DMK’nın 63. maddesinde yer alan,  memuriyetle bağdaşmayan herhangi bir kusur, suç, veya hak ihlali yapmadığı ve aktif çalışma hali bilindiği halde maaş hakkından mahrum bırakıldığını; 18.05.2016 tarihinde normal görevine  Hastaneye  gittiğinde, hastaneye alınmayacağı, odasının boşaltılacağı yolunda  talimat olduğunun söylendiğini; haksız ve hukuka  aykırı olarak görevine son verilmesi nedeniyle zarara uğradığını  ifade ederek;  isteği dışında istifa dilekçesi sunularak görevine  son verilmesi şeklinde gerçekleşen idari eylem ve işlemin iptali ile ihlal edilmiş hakkı nedeniyle uğradığı zararın (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 4630 TL Maaş)  tazminine karar verilmesi istemiyle 20.5.2016 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

Gaziantep 2.İdare Mahkemesi: 11.1.2017 gün ve E:2016/436, K:2017/46 sayı ile, “(…)663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin "Birlik personelinin niteliği ve statüsü" başlıklı 32. maddesinde "(1) Birliklerde, ekli (II) sayılı cetvelde belirtilen pozisyonlarda sözleşmeli statüde personel istihdam edilir. Sözleşmeli personelde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlar aranır. Birliklerdeki diğer personel, 657 sayılı Kanun ve 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna tabi olarak çalışır. (5) Sözleşmeli statüde istihdam edilecek personelle yapılacak sözleşme ekinde kurumsal hedefler ve performans değerlendirme kriterleri de gözetilerek hazırlanan bireysel performans kriterleri ve hedefleri belirtilir. (Değişik ikinci, üçüncü ve dördüncü cümleler: 2/1/2014-6514/3 md.) Genel sekreter, başkan ve hastane yöneticisinin sözleşmeleri Bakan tarafından yapılır. Başhekim, başhekim yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, uzman personel ve büro görevlilerinin sözleşmeleri Kurum Başkanı tarafından yapılır. Bakan ve Kurum Başkanı bu yetkilerini kısmen veya tamamen alt kademelere devredebilir. Sözleşmelerin süresi iki yıldan dört yıla kadar olabilir. Süre sonunda tekrar sözleşme yapılabilir. Sözleşme eki performans hedeflerindeki gerçekleşmelere bağlı olarak süresinden önce de sözleşmeler sona erdirilebilir. Başarısızlık sebebiyle genel sekreterin değişmesi halinde başkanların ve başarısızlığa sebebiyet veren hastane yöneticilerinin sözleşmeleri kendiliğinden sona erer. Ancak bunlar yeni görevlendirmeler yapılıncaya kadar görev yapar. Yeni hastane yöneticisinin göreve başlamasından itibaren, ilgili hastane başhekimi, müdürleri, başhekim yardımcıları ve müdür yardımcılarının; yeni başhekim ve müdürlerin göreve başlamasından itibaren de yardımcılarının bir ay sonunda sözleşmeleri kendiliğinden sona erer. Sözleşmeleri bu suretle sona eren personel ile yeniden sözleşme yapılabilir. Ekli (II) sayılı cetvelde belirtilen pozisyonlarda açıktan istihdam edilen personelin herhangi bir suretle sözleşmeleri sona erdiğinde birlik ile ilişkileri kesilir. Açıktan sözleşmeli istihdam, memurluk veya diğer personel istihdam şekillerinden birine geçiş bakımından kazanılmış hak teşkil etmez.

Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan 31.10.2012 tarih 3131 sayılı Makam Onayı ile yürürlüğe giren 26.12.2014 tarih 12613 sayılı Bakan Olur'u ile değişik Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Taşra Teşkilatı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönergenin eki olarak hazırlanan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hizmet Sözleşmesinin "Sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi" başlıklı 11. maddesinin 2. fıkrasının 2. bendinin g alt bendinde "İlgilinin, aile birliği, sağlık, askerlik, yerel ve genel seçimlere iştirak, bu sözleşme kapsamında başka bir pozisyona geçiş gibi haklı ve kabul edilebilir bir mazeretine binaen sözleşmenin süresinden önce feshedilebileceği " kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Gaziantep Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi'nde 663 sayılı KHK'nın 32. maddesi kapsamında sözleşmeli başhekim yardımcısı olarak 01.01.2015 tarihinde göreve başlayan davacının, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu'na hitaplı "Sözleşmeli statüde yürüttüğüm görevden sözleşmenin 11. maddesinin 2. fıkrasına göre ailevi sebeplerden herhangi bir maddi ve manevi tazminat talebim olmadan istifa ediyorum." talepli dilekçesi gerekçe gösterilerek sözleşmesinin feshedilmesi üzerine iş bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda idarece işlemin dayanağı olarak davacının tek yanlı irade beyanını içeren ve davacının da varlığını kabul ettiği istifa dilekçesi gösterilmekte olup, her ne kadar davacı görevden ayrılma dilekçesinin, göreve başlamadan önce verildiğini iddia etmekte ise de, bu hususun hukuken kabul edilebilir kanıtlarla ortaya konulmadığı anlaşıldığından, davacı tarafından imzalanan görevden ayrılma isteğine ilişkin dilekçenin işleme konularak sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava konusu işlem hukuka uygun bulunduğundan, davacının tazminat talebi de yerinde görülmemiştir.

Nitekim Danıştay 5. Dairesinin 25.04.2016 tarih ve 2016/2257 sayılı kararı da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine(…)” karar vermiş; bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.

GAZİANTEP BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ İDARİ DAVA DAİRESİ: 5.4.2018 gün ve E:2017/8765, K:2018/1148 sayı ile, (…)Davacı tarafından, dava konusu işleme dayanak gösterilen istifa dilekçesinin göreve başlamadan önce baskı altında verildiği, nitekim tarihsiz bir dilekçe olduğu, isteği dışında işleme konulduğu ileri sürülerek idare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi istenilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 663 sayılı Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında davalı ile yapılan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hizmet Sözleşmesi'ne göre sözleşmeli başhekim yardımcısı olarak görev yapmakta iken, anılan Sözleşme'nin 11. maddesinin sözleşmenin süresinden önce feshedileceği hallerin düzenlendiği 2. fıkrasının "İlgilinin aile birliği, sağlık, askerlik, yerel ve genel seçimlere iştirak, bu sözleşme kapsamında başka bir pozisyona geçiş gibi haklı ve kabul edilebilir bir mazeretine binaen fesih talebinde bulunması" ifadesini içeren g) bendi uyarınca ve davacının istifa dilekçesi verdiğinden bahisle sözleşmesinin feshedildiği, sözü edilen dilekçenin Gaziantep Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine hitaben yazıldığı, dilekçede davacının adının, unvanının, imzasının ve cep telefonu numarasının bulunduğu ve "663 sayılı KHK'nin 32. maddesine göre sözleşmeli statüde yürüttüğüm görevimden sözleşmenin 11'inci maddesinin 2. Fıkrasına göre ailevi nedenlerden dolayı maddi ve manevi herhangi bir hak talep etmeden istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim." ifadelerine yer verildiği, dilekçenin tarihsiz olduğu ve 24.2.2016 tarihinde işleme konulduğu anlaşılmaktadır.

Dilekçe ile beyan edilen bir iradenin yöneldiği hukuki sonucun istenildiği zamanın saptanması için dilekçede tarihin bulunması zorunludur. Zira, dilekçe sahibinin iradesinin zaman bakımından yansıması tarih sayesinde olur. Dolayısıyla tarih dilekçeler için esaslı bir unsurdur. Bu nedenle, tarihsiz dilekçelerin işleme konulmadan önce tarih eksikliğinin dilekçe sahibine tamamlattırılması gerekir.

Olayda, dava konusu işleme dayanak gösterilen dilekçede tarih bulunmadığı, tarih eksikliğinin davacıya tamamlattırılmadığı, buna rağmen dilekçenin işleme konulduğu ve davacının sözleşmesinin feshedildiği görülmektedir.

Bu durumda, dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuksal isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu belirlendiğinden, davacının işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının tazmini gerekeceği de açıktır.

Nitekim, Danıştay 12. Dairesinin 24.4.2017 tarihli ve E:2016/7918, K:2017/1837 sayılı kararı da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, istinaf isteminin kabulüne, Gaziantep 2. İdare Mahkemesince verilen 11.01.2017 tarihli ve E:2016/436, K:2017/46 sayılı kararın kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline, davacının işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının tazminine(…)” karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine; Danıştay İkinci Dairesi: 9.10.2018 gün ve E:2018/3637, K:2018/5477 sayı ile, “(…)temyiz istemine esas teşkil eden Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi kararının, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinin (c) bendinde yer alan belli bir meslekten, kamu görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemler ya da (e) bendinde yer alan müşterek kararnameyle yapılan atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri kapsamında olmadığı ve temyiz yolu açık olmayan "kesin" kararlardan olduğu anlaşıldığından, temyiz isteminin incelenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin incelenmeksizin reddine…” karar vermiş; sonuç itibariyle Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

II- Davacı Sağlık Bakanlığı vekilinin,  E.H.’a karşı açtığı davaya ilişkin dilekçede; Davalı E.H.’ın, Gaziantep Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32.maddesine göre sözleşmeli personel statüsünde Başhekim Yardımcısı olarak görev yapmakta iken, bila tarihli dilekçesi ile ailevi sebepler nedeniyle sözleşmesinin feshini talep ettiğini; Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Hizmet Sözleşmesi metninin 11.maddesinin 2.fıkrasındaki “İlgilinin; aile birliği, sağlık, askerlik, yerel ve genel seçimlere iştirak, bu sözleşme kapsamında başka bir pozisyona geçiş gibi haklı ve kabul edilebilir bir mazeretine binaen fesih talebinde bulunması” hükmü çerçevesinde talebinin kabulüne karar verildiğini; 21.03.2016 tarih ve 6182 nolu Kurum Olurunun/ kararının 02.05.2016 tarihinde tebliğ edilmek istendiğini ancak davalının tebellüğ etmekten imtina ettiğini; 02.05.2016 tarihinde sözleşmesi fesh olan davalıya, 15 Nisan 2016- 14 Mayıs 2016 dönemlerine ilişkin olarak 13 günlük toplam 1.907,56 TL fazla maaş ödemesi yapıldığını, davalı adına maaş borcu çıkarılıp  bildirilmesine rağmen,  tebellüğ etmekten imtina ettiğini; netice itibariyle yapılan fazla ve yersiz ödemenin ödeme tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile birlikte iadesi talebine yönelik başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini; Türk Borçlar Kanunu’nun 77. ve devamı maddelerinde Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkilerinin anlatıldığını; buna göre, haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşenin, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüsü olduğunu; bu yükümlülüğün, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olduğunu;  Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2008/12319E-2008/16699K. Sayılı ve 14.10.2008 tarihli kararında; davalı gerçek kişi aleyhine davacı idare tarafından yapılan fazla ödemenin istirdatı ile ilgili olarak adli yargıda talepte bulunulması nedeniyle uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre değerlendirilip çözümlenmesi gerektiğinin belirtildiğini; sonuç olarak 02.05.2016 tarihinde sözleşmesi sona eren davalı E.H.’a 15.04.2016-14.05.2016 dönemine ilişkin olarak yapılan maaş ödemesinde, çalışmadığı tarihleri kapsayan 13 günlük 1.907,56 TL tutarında fazla ve yersiz ödenen maaş ödemesinin, ödeme tarihi itibariyle işlemiş yasal faizi ile birlikte tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itirazın hukuki uyarlılığı bulunmadığını ifade ederek; davalarının kabulüyle; borçlunun borca itirazının iptaline,  takibin Gaziantep 13. İcra Müdürlüğünün 2017/31428Esas sayılı dosyası üzerinden devamına; haksız itiraz eden borçlu aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle 17.04.2017 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

GAZİANTEP 4.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 17.1.2018 gün ve E:2017/160, K:2018/9 sayı ile, “(…)DELİLLER VE GEREKÇE:Dava hukuki niteliği itibari ile İtirazın İptali davasıdır.

Gaziantep 13. İcra Müdürlüğünün 2017/31428 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklının Sağlık Bakanlığı, borçlunun E.H.olduğu ve takibin 1.907,56 TL asıl alacak üzerinden başlatıldığı , davalının 29.03.2017 tarihinde yapmış olduğu itiraz sonucu takibin durduğu anlaşılmıştır.

Mahkememiz dosyası toplanan delillerle birlikte hesapçı bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişinin mahkememize sunduğu 30.10.2017 tarihli raporunda; davalıya davacı kurum tarafından 1.907,56 TL'lik bir ödeme yapıldığını mütalaa etmiştir.

Davalının 05.01.2018 tarihli duruşmasındaki beyanında; söz konusu icra takibine ilişkin tüm borcun ödendiğini, buna ilişkin dekontları sunduğunu beyan etmesi üzerine Gaziantep 13. İcra Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabında dosya borcunun tamamen ödenmesi nedeni ile dosyanın İnfazen işlemden kaldırıldığının bildirildiği görülmüştür.

Tüm dosya kapsamından; dava konusu edilen alacağın takibi için davalı hakkında yapılan takibe konu miktarın davalı tarafça 16.01.2018 tarihinde ödenmiş olduğu, bu nedenle davanın konusuz kalmış olması sebebiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, ayrıca her ne kadar duruşma zaptında İstinaf yolu açık olmak üzere yazılmış ise de (2018 yılı kesinlik sının 3.560 TL, dava değeri 1.907,56 TL) olması nedeni ile verilen karar kesin olarak verilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Davanın konusuz kalmış olması sebebiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına,

Davacı kurum harçtan muaf olması nedeni ile harç alınmasına yer olmadığına.

Davacının yaptığı 283,60 TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, yatırılan avanstan arta kalan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,

Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.907,56 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,

Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda her ne kadar duruşma zaptında İstinaf yolu açık olmak üzere yazılmış ise de (2018 yılı kesinlik sınırı 3.560 TL , dava değeri 1.907,56 TL) olması nedeni ile kesin olarak…” karar vermiş; bu hükmün 17.1.2018 tarihinde kesinleştiğine ilişkin Mahkemece şerh verilmiştir.

III- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: İdari Yargıda Davacı, Adli Yargıda Davalı  E.H., 14.5.2019 tarihli dilekçesi ile; İdare mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılamalara ilişkin açıklamalarda bulunduktan sonra, ayrıca; idari davası devam ederken, davalı kurumun hakkında Gaziantep 13.İcra Müdürlüğü'nün 2017/31428 E. sayılı takip dosyası ile 1907,56 TL bedelli maaşının iadesi için hakkında bir icra takibi başlattığını; takibe itiraz ettiğini;  itirazı üzerine davalının itirazın iptaline karar verilmesi için dava açtığını, dava açılması nedeniyle takip dosyasına anılan meblağı yatırdığını; buna rağmen Mahkemece, dava tarihinden sonra takip konusu meblağı yatırmış olması ile davalı kurumun kendisinden alacaklı olduğu kabul edilerek davanın konusuz kaldığına karar verildiğini ve davalı kurum vekili lehine de vekalet ücretine hükmedildiğini, kararın bu şekliyle kesinleştiğini; davalı kurum lehine hükmedilen vekalet ücretinin Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2.İdari Dava Dairesi'nin 2017/8765 E. 2018/1148 K. sayılı kararının kesinleşmesinden sonra Gaziantep İcra Dairesi'nin 2019/54436 E.sayılı dosyası ile davalı kurum vekilince icra takibine konulduğunu ve yeniden haksız bir icra takibi ile karşı karşıya kaldığını,  Hüküm Uyuşmazlığının Giderilmesi Talebinden önce, Gaziantep İcra Dairesi'nin 2019/54436 E.sayılı dosyası ile hakkında başlatılan takip hakkında acilen tehiri icra kararı verilmesini talep etme zorunluluğu doğduğunu   ifade ederek; Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2.İdari Dava Dairesi'nin E:2017/8765, K:2018/1148  sayılı kesinleşen kararıyla,  Gaziantep 4.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2017/160, K:2018/9 sayılı kesinleşen kararı arasındaki hüküm uyuşmazlığının giderilmesi  Uyuşmazlık Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.

IV- Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “(…) Olayda, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi            2.İdari Dava Dairesinin 05.04.2018 gün ve E:2017/8765, K:2018/1148 sayılı kararı ile Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.01.2018 gün ve E:2017/160, K:2018/9 sayılı kararının birbiriyle çeliştiği ve haklarının yerine getirilmesini olanaksız kıldığı öne sürülerek hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istenilmiş olduğundan, öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanun'un 24. maddesinin 1. fıkrasında, “ 1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir." hükmü yer almaktadır.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için ;

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin adli, idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması,

koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinden, idari yargıdaki davanın konusunun hizmet sözleşmesinin feshine ilişkin idari işlem ile bu işlem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemi olduğu, adli yargıdaki davanın ise hizmet sözleşmesi feshedilen ilgiliye fazla yapılan ödemenin tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ile %20 inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı, hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların kanun yollarına başvurularak kesinleşmiş kararlar olduğu ancak adli yargıda verilen kararın davanın esasını hükme bağlayan kararlardan bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, adli ve idari yargı kararları arasında bir çelişkiden ve bu nedenle hakkın yerine getirilmesinin imkansızlığından, dolayısıyla hüküm uyuşmazlığından söz edilemeyeceği açıktır

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Gaziantep Bölge idare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinin 05.04.2018 gün ve E:2017/8765, K:2018/1148 sayılı kararı ile Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.01.2018 gün ve E:2017/160, K:2018/9 sayılı kararı arasında hüküm uyuşmazlığı bulunmadığından başvurunun reddine karar verilmesi gerektiği…”yolunda düşünce vermiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “(…)İdari ve adli yargı kararları arasında oluştuğu ileri sürülen hüküm uyuşmazlığının çözümü için; öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2592 sayılı Kanun ile değişik 24. maddesinin birinci fıkrasında, “7 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.” hükmü yer almaktadır.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a- Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli ve idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b- Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c- Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d- Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e- Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinde; ortada, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak şeklen kesinleşmiş; taraflarından en az birinin (Ercan Hafız) aynı olduğu kararların bulunduğu ve yasa yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.

Ancak, anılan Mahkemelerce verilen kararlarda davaların esasının hükme bağlanıp bağlanmadığı konusunun ayrıca incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesindeki davada; işin esasına girilerek, davalı idarenin işleminin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazminine karar verilmiştir.

Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davada ise; icra takibine konu miktarın ödenmiş olması nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

Bu duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın usulden reddine karar verilmesi karşısında, Bölge İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "kararlarda davanın esasının hükme bağlanması" koşulunun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle, adli ve idari yargı mercileri tarafından verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarından birinde davanın esasının hükme bağlanmamış olması karşısında, hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durum görülmediği için, 2247 sayılı Kanunun 24. maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediği düşüncesiyle söz konusu başvurunun reddi…” gerektiği yolunda düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 21.10.2019 günlü toplantısında: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1.maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari  yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir. ” denilmiş; 24. Maddesinde (Değişik birinci fıkra: 21/1/1982 - 2592/7 md.) ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercileri   tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli ve  idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e)Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen adli ve idari yargı kararlarının incelenmesinden; ortada  idari ve adli yargı yerlerince verilmiş;  yasa yollarına başvurularak kesinleşmiş veya  kesin olarak verilmiş   kararlar bulunduğu; davaların taraflarının aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Kararların konusu, dava sebebi ve davanın esasının hükme bağlanması koşullarının incelenmesi:

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinden, idari yargıdaki davanın konusunun hizmet sözleşmesinin feshine ilişkin idari işlem ile bu işlem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemi olduğu, adli yargıdaki davanın ise hizmet sözleşmesi feshedilen ilgiliye fazla yapılan ödemenin tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ile %20 inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı; Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesince; işin esasına girilerek, davalı idarenin işleminin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazminine karar verildiği; Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davada ise; icra takibine konu miktarın ödenmiş olması nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

Buna göre, her iki davada maddi olay arasında ilgi bulunmakla birlikte;  Asliye Hukuk Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmesi karşısında, Bölge İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "kararlarda davanın esasının hükme bağlanması" koşulu ile “kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” koşulunun  gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle 2247 sayılı Yasanın 24. maddesinde  öngörülen koşulları  taşımayan başvurunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç  :  2247 sayılı Yasanın 24. maddesinde  öngörülen koşulları  taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 21.10.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                     BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

 

                                             Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                         Aydemir                           Nurdane                           Ahmet

                             TUNÇ                             TOPUZ                         ARSLAN