Hukuk Bölümü         2002/13 E.  ,  2002/30 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           : Sami Karaoğlu

Vekili              : Av. Ü.S.

Davalılar        : 1-İçişleri Bakanlığı

                        2- Z.G.

             O  L  A  Y       : Davacı vekili, müvekkilinin babası H.K. ( Ölümü: 1955)’nun Bulgaristan göçmeni olan diğer oğlu H.G. (Ölümü: 1953)’in kızı Z.G. tarafından izale-i şuyu davası açılmış olması nedeniyle, H.K.’nun mirasçısı olup olmadığı bakımından Z.G.’in  Türk vatandaşlığına hangi tarihte kabul edildiğinin tespiti ve nüfus kaydının buna göre düzeltilmesi istemiyle, 30.5.1996 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

            KARTAL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce, 18.6.1997 gün ve E:1996/368, K:1997/437 sayı ile, Z.G.’in 1951 yılında Türk vatandaşlığına kabulünün tespitine ve nüfus kütüğüne bu şekilde yazılmasına karar verilmiş ise de, davacının temyizi üzerine YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ’nin 7.11.1997 gün ve 1997/10344-12041 sayılı ve “ 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 39. maddesine göre bir kimsenin Türk vatandaşı olup olmadığının belirlenmesi hususu İçişleri Bakanlığının yetkisinde olup, İçişleri Bakanlığının belirlemesine karşı da idari dava yolu açıktır. Bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” yolundaki gerekçeye dayanan kararıyla anılan Mahkeme kararı bozulmuş; davalılardan Z.G. vekilinin karar düzeltme isteği aynı DAİRE’nin 23.2.1998 gün ve 1998/207-2064 sayılı kararıyla reddedilmiş olup, sözüedilen bozma kararına uyan KARTAL 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.6.1998 gün ve E:1998/375, K:1998/507 sayı ile, H.K.’nun mirasçısı olduğu iddia edilen Z.G.’in Türk vatandaşlığına hangi tarihte kabul edildiğinin tespitine ilişkin isteğin, 403 sayılı Kanunun 39. maddesi ile ilgili idari bir işlem niteliği itibariyle gerekli bilgi ve sonucun idarece belirlenmesi ve sonucuna göre de idari yargıya gidilmesine ilişkin bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ’nin 22.2.1999 gün ve 1999/ 1231-1387 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

            Davacı vekili, Z.G.’in Türk vatandaşlığına kabul tarihinin tespiti istemiyle, 27.7.1998 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

            ANKARA 9. İDARE MAHKEMESİ; 3.12.1998 gün ve E:1998/1205, K:1998/1279 sayı ile, bakılan davanın, İçişleri Bakanlığı tarafından adıgeçenin Türk vatandaşı olup olmadığının belirlenmesi yolundaki bir işleme karşı değil, Türk vatandaşlığına alındığı tarihin tespitine yönelik olarak açıldığı anlaşıldığından adli yargıda çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, DANIŞTAY ONUNCU DAİRE’nin 17.5.2001 gün ve    E:1999/ 1971, K:2001/1880 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Samia AKBULUT’un Başkanlığında, Üyeler: Dr. Mustafa KILIÇOĞLU, Ümran SAYIŞ, Bekir AKSOYLU, Ayla ALKIVILCIM, Ertuğrul TAKA ve Dr.Serdar ÖZGÜLDÜR’ün katılımlarıyla yapılan 24.6.2002 günlü toplantısında, Raportör- Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun  davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan, ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Emin Celalettin ÖZKAN’ ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

USULE İLİŞKİN İNCELEME:

            Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği  ve adli yargı dosyasının Başkanlık yazısı ile getirtilerek incelendiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmemiş olup, esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verildi.

             ESASA İLİŞKİN İNCELEME   :

            Dava, Z.G.’in Türk vatandaşlığına kabul tarihinin tespiti isteminden ibarettir.

Görev uyuşmazlığının çözümü için öncelikle, tespit davasının hukukumuzdaki yerinin incelenmesi gereklidir.

            Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen açık ve genel bir hükme yer verilmemekteyse de, doktrinde ve yerleşik yargısal içtihatlarla, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanması için tespit davası açılabileceği kabul edilmiş bulunmakta; tespit davasının esasının incelenebilmesi için de, genel dava koşullarının yanısıra, dava konusunun bir hukuki ilişki olması ve bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının öncelikle saptanmasında hukuki yarar bulunması koşulları aranmaktadır. Buna göre, özel hukuk alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin saptanması için adli yargı yerinde müstakil olarak bir tespit davası açılabilmesi olanaklı bulunmaktadır.

            Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, idari dava türleri: iptal, tam yargı ve genel hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, tespit davası şeklinde bir dava türüne idari yargıda yer verilmemiştir. Anılan Yasa’nın “ İdari Davalarda Delillerin Tespiti” başlıklı 58/1. maddesi “Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare  ve  vergi  mahkemelerinden  isteyebilir.”  hükmünü taşımakta  olup,  idari yargıda, ancak açılmış bir idari dava ile ilgili bulunan “ delillerin tespiti” nin istenilmesine olanak bulunmaktadır. Buna göre, idari dava türleri arasında sayılmayan tespit davasının, yorum yoluyla idari yargının görevine müstakil bir dava olarak dahil edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, idari yargı yerinde, idare hukuku alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin varlığının ancak açılmış bulunan bir idari davaya bağlı olarak delil tespiti kapsamında saptanabileceği açıktır.

Belirtilen yasal durum karşısında, tespit davasına konu olabilecek hukuki ilişkinin özel hukuk alanını ilgilendirmesi gerektiği ve bir eda davasının öncüsü durumunda olan tespit davasının adli yargı yerinin görevine girdiği ortaya çıkmaktadır. Ancak, adli yargıda açılacak bir eda davasında hiçbir zaman kullanılmayacağının, buna karşılık idari bir işlem tesisi istemiyle bir idari makama veya idari yargıda açılacak bir davada idare mahkemesine ibraz edilmek ve bu makam veya mahkemeyi hukuken bağlayacak nitelikte belge elde etmek amacıyla açıldığının anlaşılması halinde tespit davası adli yargıda görülemeyecek ve görev yönünden reddi gerekecektir. Bu durumdaki tespit davasının idare hukuku kurallarına göre çözümlenmesi gerekmekteyse de, müstakil bir dava olarak açılması halinde idari yargı yerince, idari yargıda böyle bir dava türü olmadığı ve ancak bir idari dava açıldıktan sonra bu davaya ilişkin delil tespiti kapsamında incelenebileceği noktasından reddedilmesi uygun olacaktır. 

Bu açıklamalara göre tespit istemiyle amaçlanan konu incelendiğinde:

Olayda, Vatandaşlık Kanunu kapsamında İçişleri Bakanlığınca tesis edilmiş idari nitelikteki bir işlemin iptali istemiyle dava açılmadığı gibi; istenilen tespitin, açılmış bir idari dava ile ilgili delil tespiti niteliğinde olmaması ve müstakil bir tespit davası olarak açılmış olmasının yanısıra, tespitin konusunun, adli yargıya ait dava dilekçesinde açıkça belirtildiği üzere, ilgilinin nüfus kaydının düzeltilmesi ile mirasçılık vasfının saptanması amacına yönelik olması nedeniyle Medeni Kanun hükümleri kapsamında bulunması karşısında , idari yargı yerinde görülmesi olanaklı değildir.

Nitekim dava tarihinde yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 38. maddesinde "Hakimin hükmü olmadıkça ahvali şahsiye sicilinin hiçbir kaydı tashih edilemez." hükmü yer almış ( 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 39. maddesinde de, “Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzeltme yapılamaz” denilmiştir.); 1587 sayılı Nüfus Kanununun 11. maddesinde de "Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamı ve taşıdığı bilgileri değiştirecek ilave ve şerhler yapılamaz..." hükmüne yer verilmiş ve aynı Yasa'nın 46. maddesinde ise, yaş, ad, soyadı ve kayıt düzeltme davalarının, ilgilinin oturduğu yer asliye hukuk mahkemesinde Cumhuriyet Savcısı ve Nüfus Başmemuru veya Nüfus Memuru huzuruyla görüleceği ve karara bağlanacağına işaret edilmiş olup, anılan maddelerin açık hükümleri karşısında ahvali şahsiyeye ilişkin tespit isteminin adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Belirtilen nedenlerle, Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

 SONUÇ         : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.6.1998 gün ve E:1998/375, K:1998/507 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.6.2002 gününde  KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE  karar verildi.