T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

         

    ESAS   NO : 2020/63

    KARAR NO : 2020/393

    KARAR TR: 22.06.2020

 

ÖZET : Hissedarı ve malikleri oldukları taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle arsa bedeli ve üzerindeki yapı için tazminat istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARAR  

 

 

 

Davacılar: M.S.P. Mirasçıları

1-N.Ş.

2-M.G.

3-M.Ö.

4-N.P.

5-M.Ö.

6-M.M.P.

Vekili : Av. R.G.E.

Davalı       : Altındağ Belediye Başkanlığı

Vekili    : Av. M.A.

 

O L A Y: Davacılar vekili dilekçesinde özetle; müvekkillerinin hissedarı ve maliki bulunduğu, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Özbek mahallesi 600 ada 13 parselindeki arsanın, üzerindeki yapı ve tüm müştemilatlarıyla birlikte, Altındağ Belediyesi Encümeninin 26.04.2014 tarih 361 sayılı kararı ile Kamulaştırma Kanunu gereğince; kamulaştırılmasına karar verildiğini, ancak davalı idarenin;kamulaştırma bedelini müvekkillerine ödenmeksizin, projenin bütününün açık inşaat alanı haline getirilmiş olması ve davalı idare ile anlaşanlara ve davalı idare tarafından kamulaştırma bedel tespiti ve tescil davası açılıp da bedeli ödenen dava konusu taşınmazın çevresindeki taşınmazların üzerindeki evlerin tamamının yıkılmış olması, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesilmiş olması ve bu şekilde müvekkillerinin taşınmazlarından yararlanma ve istifade imkanlarının kalmamış olması sebepleriyle;davalı idare tarafından kamulaştırılmaksızın fiilen el atılmış bulunulduğunu ileri sürerek; müvekkilleri adına kayıtlı taşınmaz; üzerindeki bina ve müştemilat bedeline ilişkin fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile arsa için şimdilik 1.000,00.-TL; dava konusu arsa üzerinde bulunan yapı ve tüm müştemilatlar için şimdilik 1.000,00.-TL olmak üzere, toplam şimdilik 2.000,00.-TL tazminatın/alacağın, dava açma tarihinden kararın kesinleştiği tarihe kadar işleyecek yasal faiziyle, kararın kesinleşmesi tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizi ile birliktetahsiliistemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı vekili, süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde,davanın idari yargı yerinde çözülmesi gerektiğinden bahisle görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 28.11.2019 gün ve E:2019/185 sayı ile, davanın tapu iptali ve tescil talepli dava olduğu, davalının yargı yolu itirazının davanın konusu ve mahiyeti gereğince adli yargı mahkemelerinin görevli olması sebebiyle itirazın reddine karar vermiştir.

Davalı idare vekili tarafından, süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası ile birlikte Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir. 

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: "... Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası açılabileceği düzenlenmiştir.

Davacıların hissedarı oldukları taşınmazın Kentsel Sit Alanı sınırları içerisinde kaldığı, Bakanlar Kurulunun 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı kararı ile belirlenen Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme alanı sınırı dışında kalan alana yönelik Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 27/07/2015 tarih ve 1484 sayılı kararı ile belirlenen Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 12/07/2018 tarih ve 3350 sayılı kararı ile 1 yıl uzatılmasına karar verilen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının geçerli olduğu, dava dilekçesinde Altındağ Belediye Encümeninin 26/04/2014 tarih, 361 sayılı kararı ile taşınmazın kamulaştırmasına karar verildiği, kamulaştırma kararı kapsamında uzlaşma sağlanamadığı, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının takip edilmemesi nedeniyle E:2015/524, K:2017/238 sayılı kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, taşınmazın üzerindeki ve çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı ileri sürülerek kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının oluştuğundan bahisle zararın tazmini istemiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uygulama ve öğretide, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem"; temelinde idari bir karar veya işlem olmaksızın veya bir idari sözleşmeye dayanmaksızın gerçekleştirdikleri her türlü maddi faaliyetleri veya görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması nedeniyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekmekte olup, bu zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Uyuşmazlıkta, Asliye Hukuk Mahkemesince yerinde yatırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda, davaya konu taşınmaz üzerinde bulunan yapının yıkılmış olduğu, ancak kimin tarafından yıkıldığının tespit edilemediğinin belirtildiği, üzerinde davacılara ait yapının yer aldığı taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılıp atılmadığı belli olmamakla birlikte, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığı, çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı öne sürülerek zararın tazmini istenildiğinden davanın, davalı idarece yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararlardan, dolayısıyla idari eylemlerden kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin l'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Açıklanan nedenle, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine..." şeklinde karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: "... Anayasanın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1.b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Öte yandan, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla hazırlanan 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesinde; planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında uyulacak temel esaslara yer verilmiştir.

Taşınmazın imar planında “dere mutlak koruma alanı” nda kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı tazminat davasında, bu Mahkemece 04/11/1983 tarihli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. maddesinin bazı fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Mahkeme 25/09/2013 tarihli ve E.-K.2013/93-101 sayılı kararıyla "... Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. ... davacının taşınmazının imar planlarında 'dere mutlak koruma alanında bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği...” gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusunu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddetmiştir.

Diğer taraftan; 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanunun 33. maddesiyle 2942 sayılı Kanuna eklenen ek 1. maddesinde; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır. Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir. /..." şeklinde hüküm mevcut iken, Anayasa Mahkemesinin 20/12/2018 tarihli ve E. 2016/181, K.2018/111 sayılı kararıyla; maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi dışında kalan bölümünün, Anayasanın 2., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğundan bahisle iptal edildiği anlaşılmıştır.

İptal edilen “Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir” cümlesi kapsamında, yargı yolunun değişip değişmeyeceği hususu irdelendiğinde; davacının taşınmazı üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanmasının, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğindeki imar planından kaynaklanması; davacının bu işlem sebebiyle doğduğunu iddia ettiği zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceğinin tartışmasız olmasının yanında; Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararının gerekçesinde; bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerektiği, diğer bir ifadeyle taşınmazın maliki tarafından idari yargıda dava açılabileceğinin hukuka aykırı olduğu yönünde herhangi bir irdelemeye yer verilmediği gözetildiğinde; Uyuşmazlık Mahkemesinin bu konuda istikrar bulmuş kararları doğrultusunda, yargı yolunun değişmesini gerektirecek bir durum bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu davaların görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olmaya devam etmektedir.

Olayda, davaya konu taşınmaz üzerinde bulunan binanın da yıkılmış olduğu, ancak kim tarafından yıkıldığının tespit edilemediği, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığından bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığının öne sürüldüğü, bu sebeple davanın davalı idarece yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararlardan, dolayısıyla idari eylemlerden kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1.b maddesinde yer alan ''idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesinin 23/12/2019 tarihli ve E.-K.2019/748-810 sayılı kararında da benzer hususlar vurgulanmıştır.

Bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/11/2019 tarihli ve 2019/185 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir." yolunda düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan22.06.2020 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin, anılan Yasa'nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Özbek Mahallesi, 600 ada, 13 parsel sayılı taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle arsa bedeli için 1.000,00-TL, üzerindeki yapı için 1.000,00-TL olmak üzere toplam 2.000,00-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası açılabileceği düzenlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacıların Ankara İli, Altındağ İlçesi, Özbek Mahallesi, 600 ada, 13 parsel sayılı taşınmazının Kentsel Sit Alanı sınırları içerisinde kaldığı, Bakanlar Kurulunun 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı kararı ile belirlenen Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme alanı sınırı dışında kalan alana yönelik Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 27/07/2015 tarih ve 1484 sayılı kararı ile belirlenen Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 12/07/2018 tarih ve 3350 sayılı kararı ile 1 yıl uzatılmasına karar verilen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının geçerli olduğu, dava dilekçesinde Altındağ Belediye Encümeninin 26/04/2014 tarih, 361 sayılı kararı ile taşınmazın kamulaştırmasına karar verildiği, kamulaştırma kararı kapsamında uzlaşma sağlanamadığı, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının takip edilmemesi nedeniyle E:2015/524, K:2017/238 sayılı kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, taşınmazın üzerindeki ve çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı ileri sürülerek kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının oluştuğundan bahisle zararın tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmıştır.

Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem"; temelinde idari bir karar veya işlem olmaksızın veya bir idari sözleşmeye dayanmaksızın gerçekleştirdikleri her türlü maddi faaliyetleri veya görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması nedeniyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekmekte olup, bu zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Uyuşmazlıkta, üzerinde davacılara ait yapı ve müştemilatın yer aldığı taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılmamış olmakla birlikte, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığı, çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı öne sürülerek zararın tazmini istenildiğinden; davalı idarece yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararlardan, dolayısıyla idari eylemlerden kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı'nca yapılan başvurunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin28.11.2019 gün ve E:2019/185 sayılı kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı'nca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile davalı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin28.11.2019 gün ve E:2019/185 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 22.06.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye          

      Hicabi                        Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                   BOZER                         AKSU                         SONER          

 

 

 

                                          Üye                                Üye                              Üye                                     

                                        Aydemir                        Nurdane                        Ahmet

                                          TUNÇ                           TOPUZ                      ARSLAN