T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 531

            KARAR NO : 2015 / 542

            KARAR TR  : 6.7.2015

ÖZET : 2918 sayılı Yasadan kaynaklanan sorumluluk davasının ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

Davacı            : Ş.A.

Vekili              : Av. N.Z.C.V.

Davalılar        : 1- H. Sigorta A.Ş. Genel Müdürlüğü

                         2- Karayolları Genel Müdürlüğü

Vekili             : Av. A.E.                   (Adli Yargıda)

                         Av. N.F.G.               (İdari Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde; “18.10.2012 tarihinde sürücü H.A.; sevk ve idaresindeki 33 ACR 04 plakalı Ford Cargo marka kamyonu ile Nusaybin-Cizre istikametinde seyir halinde iken D-400 karayolu üzerinde Yavşan Köyü mevkiine geldiğinde Özen Köyü yoluna sola dönüş yapıp geçiş yaptığı esnada, Cizre Nusaybin istikametinde seyir halinde olan sürücü A.D. yönetimindeki 36 AF 317 plakalı Renault Clio marka araç ile çarpışması neticesinde meydana gelen trafik kazası sonucunda 36 AF 317 plakalı Renault Clio marka araçta bulunan davacı iş bu kazada ağır yaralanmıştır. Aynı kazada davacı ile aynı araç içerisinde bulunan diğer beş kişi kaza dolayısıyla vefat etmişlerdir.

Kazanın meydana gelmesinde araç sürücüsünün ve davalı Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kusuru söz konusudur. Bu durum Midyat Ağır Ceza Mahkemesinde kaza dolayısıyla açılmış ve sonuçlanmış olan 2013/6 E, 2013/96 K sayılı kovuşturma dosyasında mevcut ATK raporu ile de sabit olup iş bu rapor mahkemece hükme esas alınmış, cezalandırma cihetine gidilmiştir.

Bahse konu 33 ACR 04 plakalı kamyon tipi araç, 26.08.2012 başlangıç tarihli karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi       ile        davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanmıştır.

Bu durum ekte sunmuş olduğumuz sigorta poliçesinden de anlaşılmaktadır. Bu bakımdan davalı sigorta şirketinin kanundan ve sigorta poliçesinden doğan sorumluluğu söz konusudur.

İş bu sigorta poliçesi kapsamında kişi başına tedavi ve sakatlık teminatı olarak belirtilen 225.000,00 ( iki yüz yirmi beş bin ) TL sigorta bedelinin davacı müvekkilin tüm maddi zararları nispetinde davacıya ödenmesi amacıyla iş bu davanın açılması zorunluluğu hasıl olmuştur, davalı sigorta şirketi tarafından tarafımıza herhangi bir ödeme yapılmış olması söz konusu değildir.

Davacı; kaza dolayısıyla hayati tehlikeyi atlatamamış,uzunca bir süre yoğun bakımda kalmıştır. Daha sonra hayati fonksiyonlarında iyileşme görülmeye başlanması üzerine davacı yoğun bakım ünitesinden çıkarılmış, tedavisi devam ettirilmiştir. Kaza dolayısıyla; davacının burun kemiği kırılmış (hala kırık), elmacık kemikleri ve alın kemiği kırılmış ( ameliyatın olumlu sonuç vermeyeceğinden ve davacının durumunu kötüleştireceğinden bahisle müdahale edilmemiş), omuz bölgesinden bir kez, koldan iki kez ameliyat olmuş (platinler takılı), akciğerleri zarar görmüş, sol diz kapağında travma dolayısıyla kemik altında su toplanmış (tedavi devam ediyor), gözünden dava tarihine kadar dört kez ameliyat olmuş, bir gözünü tamamen kaybetmiş, diğer göz için mercek verilmiş ancak ciddi oranda görme kaybı var (tedavi tek göz üzerinden devam ediyor, görme kaybının ilerlemesine engel olunmaya çalışılıyor, en iyi ihtimalle sürekli olarak mercek kullanılacak, ancak görme duyusu kazadan önceki haline dönemeyecek) kafatası bölgesinde parçalanma şeklinde kırıklı hasarlar meydana gelmiş ve ayrıca davacının hem kazanın şiddeti dolayısıyla, hem kazada yakınlarını kaybetmiş olması dolayısıyla ve hem de zorlu tedavi süreci ve kazadan önceki haline dönemeyecek olması dolayısıyla psikolojisi de bozulmuştur. Bu bakımlardan davacı, kaza tarihinden itibaren bakıma muhtaç hale gelmiş, günlük ihtiyaçlarını dahi aile bireylerinin yardımıyla karşılamakta, kendisinin bakımına muhtaç evlatlarıyla ilgilenememekte ki bir çocuğu zihinsel ve fiziksel engellidir, kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi, bir eş olarak ve bir anne olarak da sorumluluklarını yerine getiremeyecek haldedir. Davacının tedavisi için birçok harcama yapılmıştır, tedaviler hala da devam etmektedir ancak bu tedaviler olumlu sonuçlar veremeyecek noktaya gelmiştir.

İzah edilen durumlar karşısında;

Kaza dolayısı ile yapılan tedavi giderleri ve bu tedaviler kapsamında davacının nakli için yapılan giderler, Kaza dolayısı ile hastanede ve evinde yattığı, tedavi gördüğü süreç içerisinde çalışamadığı için mahrum kaldığı gelirler, kazanma gücünü kaybetmiş olmasından kaynaklanan zararlar ve bu zararlar gibi iş bu trafik kazasından kaynaklanan tüm maddi zararlarımızın ve cismani zararlarımızın tazmini amacıyla fazlaya ilişkin talep ve haklarımız saklı kalmak üzere (ki gerçek zarar miktarımız ancak mahkemece yapılacak araştırma ve aldırılacak bilirkişi raporları ile ortaya çıkabilecek niteliktedir) 1.000,00 (bin) TL maddi tazminata,

Davacının kaza dolayısıyla yakınlarını kaybettiği, kazadan dolayı hayatı boyunca hem vücudunda taşıyacağı izler, davacının duyu kayıpları, kazadan dolayı uzuvlarında meydana gelen kalıcı hasarlar ve kayıplar ile davacının ailevi durumu birlikte düşünüldüğünde iş bu kazanın davacının üzerinde yarattığı etki ve yine bu etkiyi hayatı boyunca yaşamaya devam edeceği, bunun karşılığında yaşadığı ve yaşayacağı elem ve ızdırabın şiddeti çok daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki bu bakımdan davacı lehine hakkaniyete uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği görülmektedir. Dolayısıyla davacı lehine 100.000.00 TL manevi tazminata hükmedilmesi hakkaniyete uygun düşecektir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da bu yönde olup, emsal kararlardan da bu durumun gerekliliği açıkça anlaşılmaktadır.

Diğer davalı Karayolları Genel Müdürlüğü ise; yine hem Midyat Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2013/6 E sayılı dosyasındaki bilirkişi ve ATK raporlarından ve hem de İdil Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili soruşturma dosyasından (2012/989) da anlaşılacağı üzere kusurlu olup ilgili mevzuat ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca dava konusu itibariyle sorumluluğu söz konusudur (maddi tazminat açısından diğer davalı ile birlikte müştereken ve müteselsilen, manevi tazminat açısından ise tek başına)

İş bu davanın açılması için yargı organınıza başvurma zorunluluğu doğmuştur

NETİCE VE TALEP: Fazlaya dair talep ve haklarımız saklı kalmak kaydıyla;

Arz edilen sebeplerle kaza tarihinden itibaren ticari(avans) faizin uygulanması ile;

Müvekkilim müşterek çocuk H.için:

MADDİ TAZMİNAT TOPLAMI

1.000,00 TL

MANEVİ TAZMİNAT TOPLAMI

100.000,00 TL olmak üzere

+         

G.TOPLAM 101.000,00 (yüz bir bin) TL tazminat talebimizden maddi tazminat talebimizin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ( sigorta şirketinin sorumluluğu poliçedeki miktarla sınırlı olmak üzere), manevi tazminat talebimizin ise davalılardan Karayolları Genel Müdürlüğü’nden tahsiline,

2-) Yargılama giderlerinin ve ücreti vekâletin davalılara yükletilmesine karar verilmesini bilvekale arz ve talep ederim.” demek suretiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Bingöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesi: 06.01.2014 gün ve E:2014/5, K:2014/5 sayı ile özetle; davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek usulden reddine karar vermiştir.

İş bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 29.9.2014 gün, E:2014/9851, K:2014/12873 sayılı ilamı ile özetle hükmün onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.  

Davacı vekili aynı istemle bu kez sadece Karayolları Genel Müdürlüğünü davalı olarak göstermek suretiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Mardin İdare Mahkemesi: 22.05.2015 gün ve E:2014/2740 sayı ile özetle; trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, 2247 sayılı Kanun’un 19.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 6.7.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN’un davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Davanın, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Mardin İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile, Bingöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

 

S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Mardin İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Bingöl 2.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 06.01.2014 gün ve E:2014/5, K:2014/5 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2015 gününde Üye Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT