T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2017 / 132

            KARAR NO  : 2017 / 216

            KARAR TR   : 10.4.2017

ÖZET : Davacıların Sağlık Ocağında ebe olarak görev yapmakta olan kızlarının,  Jandarma Karakol Komutanlığında görevli jandarma er tarafından öldürülmesinden dolayı,  olay tarihinde vatani görevini yapmakta kişinin her tür bakım, gözetim ve eylemlerinin Jandarma Genel Komutanlığının sorum-luluğunda olduğundan bahisle, uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın; 2577 sayılı Yasa kapsamında İDARİ YARGI yerinde görülmesi gerektiği hk.

                                                          

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar        : 1-E.C.

                         2-H.H.C.

Vekili              : Av. A.H.D.

Davalılar         : 1.İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı  

Vekilleri          : Av. M.Y., Av.H.B. 

                         2-A. K.

Vasi                : M.K.

 

O L A Y         : Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin kızı K.C.’ın Gümüşhane İli, Kırıklı Sağlık Ocağında ebe olarak görev yapmakta iken, 09.10.2006 tarihinde Kırıklı Jandarma Komutanlığında görevli Jandarma Er davalı A. K. tarafından hunharca öldürüldüğünü; olayla ilgili olarak Gümüşhane Ağır Ceza Mahkemesinde görülen E:2007/12, K:2007/47 sayılı dava sonucunda, davalının tam kusurlu bulunduğunu ve en ağır şekilde cezalandırıldığını, kararın Yargıtay da onanarak kesinleştiğini; olay tarihinde Karakolda görevli Er davalı A. K.Vatani görevini yapmakta olduğundan, her türlü bakım, gözetim ve eylemlerinin de Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğu altında olduğunu, bu nedenle, davalı İçişleri Bakanlığının da olayda kusursuz sorumluluğu bulunduğundan, tazminat bakımından yükümlü olduğunu; olay nedeniyle müvekkillerinin biricik kızlarını kaybettiğini, büyük manevi üzüntü yanında, destekten de mahrum kaldıklarını, maddi ve manevi olarak büyük bir sıkıntı yaşadıklarını ifade ederek; müvekkillerinin, manevi olarak üzüntülerinin bir nebze olsun tatmini için her biri için ayrı 25.000. TL olmak üzere toplam 50.000. TL manevi; destekten yoksun kalmaları nedeniyle, bilirkişilerin hesaplayacağı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, her biri için ayrı ayrı 1.000. TL ve toplam 2.000 TL olmak üzere maddi tazminat olmak üzere toplam 52.000 TL tazminatın, olay tarihinden yasal faizi ile, davalılardan müştereken ve müteselsilen tazmini istemiyle 12.8.2009 tarihinde 1.İçişleri Bakanlığı  (Jandarma Genel Komutanlığı) ile 2-A.K.’ya karşı adli yargı yerinde dava açmıştır.

Gümüşhane Asliye Hukuk Mahkemesi; 28.01.2014 gün ve E: 2009/249, K:2014/28 sayı ile, davalılardan İçişleri Bakanlığı yönünden davanın husumet bakımından reddine; diğer davalı A. K.yönünden istemin kısmen kabulüne karar vermiş; hüküm, davacılar vekili tarafından sadece davalı İçişleri Bakanlığı hakkında verilen karar yönünden temyiz edilmiştir.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi: 25.2.2016 gün ve E:2015/3815, K:2016/2397 sayı ile, “(…) Davalı idare, meydana gelen haksız eylemin faili olmadığı gibi eylem nedeniyle idareye atfedilebilecek bir kusur olmadığını, haksız eylem ile idarenin yürüttüğü faaliyet ve sorumluluğu arasında özel hukuk hükümleri ışığında illiyet bağı bulunmadığını, özel hukuk hükümlerinden kaynaklanan ve adli yargı mahkemelerinde ileri sürülebilir bir sorumluluğunun olmadığını, haksız eylemin davalının kolluk hizmetini ifası sırasında meydana gelmediğini, bu durumun idarenin sorumluluk hallerinden sayılan hizmet kusuru veya hizmetin kötü işlemesi olarak dahi sayılamayacağı belirterek davanın husumetten reddini, mahkeme aksi kanaatte ise davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden görevsizlik kararı verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; davalı A. K. yönünden istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; davalı İçişleri Bakanlığı yönünden ise, “askerliğini yapmakta olan davalı A.'ın kamu görevini ifa ettiğinin kabulü ile, kamu görevi ifa edenlerin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturduğu, bu durumda sorumlunun,  kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olacağı ve bu nedenle de davanın o kurum aleyhine açılması gerektiği, ancak davalı A.'ın haksız fiil teşkil eden eyleminin İçişleri Bakanlığı'nın yürüttüğü kolluk hizmetinin ifası sırasında meydana gelmediği, olayda davalının kişisel kusurunun bulunduğu, hizmet kusurunun bulunmadığı, bu haliyle olaya ilişkin davanın adli yargıda görülmesi gerektiği” gerekçesiyle davalının görev itirazının reddine ve davalı İçişleri Bakanlığı bakımından açılan davanın husumetten reddine karar verilmiştir.

Davacının davalı İçişleri Bakanlığı'na yönelik temyiz itirazları yerindedir. Davalı İçişleri Bakanlığı bir kamu tüzel kişiliği olup kural olarak, eylem ve işlemleri kamusal nitelik taşır. Dava konusu olayda, istemin ileri sürülüş ve olayın gerçekleşme biçimine göre davanın anılan davalıya yöneltilmesinin nedeni de davalı idarenin hizmet kusurundan doğan zararın ödetilmesi istemidir. Görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hizmet kusuru niteliğindedir. İdarenin hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince bu tür istemlerin tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılacak davada ileri sürülmesi gerekir. Görev sorunu, kamu düzenine ilişkin olup açıkça veya hiç ileri sürülmese de yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir.

Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davalı İçişleri Bakanlığı yönünden yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA…” karar vermiştir.

GÜMÜŞHANE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 28.9.2016 gün ve E:2016/427, K:2016/558 sayı ile, “(…) Yapılan yargılama sonucunda Mahkememizin 2009/249 Esas ve 2014/28 karar sayılı ilamıyla davalı İçişleri Bakanlığı yönünden davanın husumetten reddine, diğer davalı yönünden kısmen kabul kısmen reddine dair hüküm kurulmuş ve davacılar vekilinin davalı İçişleri Bakanlığı yönünden dosyayı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 25/02/2016 tarih ve 2015/3815 Esas ve 2016/2397 Karar sayılı ilamıyla davalı İçişleri Bakanlığı yönünden davanın bozulmasına karar verilmiş olup, Yargıtay bozma ilamına uyularak davaya devam edilmiş, bozmaya uygun olarak davalı İçişleri Bakanlığı yönünden idari yargının görevli olması nedeniyle, yargı yolu nedeniyle mahkememizin görevsiz olması nedeniyle görevsizlik nedeniyle dilekçenin reddine karar verilmiş, ayrıca davacı taraf diğer davalı yönünden hükmü temyiz etmediğinden ve diğer A. K.'nın da hükmü temyiz etmemesi nedeniyle mahkemece verilen hüküm bu davalı yönünden kesinleşmiş olup bu husus yargılama dışı kalmış olmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

1-Davalı İçişleri Bakanlığı yönünden Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin REDDİNE,

2-Diğer davalı yönünden kararın temyiz edilmemesi nedeniyle verilen kararın kesinleştirme işlemlerinin talep halinde yapılmasına…” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacılar vekili bu kez,  aynı somut olay nedeniyle, müvekkillerin her biri için ayrı ayrı 25 000 TL olmak üzere, toplamda 50.000 TL manevi tazminatın; destekten yoksun kalma dolayısıyla, bilirkişilerin hesaplayacağı fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere, her biri için ayrı ayrı 5.000–TL olmak üzere toplamda 10.000 TL maddi tazminat olmak üzere, 60.000 TL maddi-manevi zararlarının, olay tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle 30.12.2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığına karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.

ERZURUM 2.İDARE MAHKEMESİ: 31.1.2017 gün ve E:2017/89 sayı ile, “(…)Dosyanın incelenmesinden, Gümüşhane İli Kırıklı İlçesi Sağlık Ocağında 09.10.2006 tarihinde Kırıklı Jandarma Komutanlığında er olarak askerlik vazifesini yapmakta olan A.K. tarafından K.C.'ın öldürülmesi olayı ile ilgili olarak jandarma erin tam kusurlu olmasına karşın idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddia edilerek K.C.’ın annesi ve babası olan davacılar tarafından ayrı ayrı olmak üzere 25.000.00 TL manevi tazminat ile destekten yoksun kalınan zarar için ayrı ayrı olmak üzere 5,000.00 TL.nin davalı idareden tahsiline hükmedilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda, jandarma er A. K.'nın tam kusurlu olduğu, söz konusu eylemin haksız fiil niteliğinde olduğu, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi hükmünde belirtilen tam yargı davaları için aranan kriterleri taşımadığı işbu davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; adli yargının görev alanına giren davada Mahkememizin görevli olmadığına, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19.maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Birgül KURT, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 10.4.2017 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da temin edilmek sureti ile 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu, her iki yargı yerinde ortak olan davalılardan İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacıların Sağlık Ocağında ebe olarak görev yapmakta olan kızlarının,  Jandarma Karakol Komutanlığında görevli olan jandarma er A.K.tarafından öldürülmesinden dolayı,  olay tarihinde vatani görevini yapmakta olan davalının her tür bakım, gözetim ve eylemlerinin Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğunda olduğundan bahisle,  uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

Öncelikle, ölüm olayını gerçekleştiren kişinin jandarma er olması nedeniyle, uyuşmazlığın çözümünde askeri idari yargının görevli olup olmadığının da irdelenmesi yararlı olacaktır:

Anayasanın 157. ve 1602 sayılı Yasanın değişik 20. maddelerine göre, bir davaya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde bakılabilmesi için: dava konusu idari işlem veya eylemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Olayda, dava konusu eylem asker kişi tarafından gerçekleştirilmiş ise de; bu eylem sonucu ölen sivil şahıs ile davacıların, 1602 sayılı Yasanın değişik 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olmadığından, eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi (asker kişiye yönelik bulunması) koşulunun gerçekleşmemiş olması karşısında, davaya bakma görevi, AYİM'ne  ait değildir.

Anayasanın “ Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin son fıkrasında; “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”, “Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129. maddesinin 5. fıkrasında; “ Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir” hükmü yer almıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. Maddesinde; “ (Değişik bent: 10/06/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

a) (İptal: Anayasa Mahkemesi'nin 21/09/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden düzenleme: 08/06/2000 - 4577/5. md) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik bent: 18/12/1999 - 4492/6 md.)  Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.

3. Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya yaptığı işlemler idari yargı denetimi dışındadır.” denilmektedir.

Olayda, davacıların, Kırıklı Sağlık Ocağında ebe olarak görev yapmakta olan kızları K..’ın olay tarihinde Kırıklı Jandarma Karakol Komutanlığında görevli olan jandarma er davalı A. K.tarafından kasten öldürüldüğünü, olay ile ilgili ceza davasında adı geçen kişinin tam kusurlu olduğunu ve mahkum edildiğini; olay tarihi itibariyle vatani görevini yapmakta olan adı geçenin her tür bakım, gözetim ve eylemlerinin Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğunda bulunduğunu, bu nedenle İçişleri Bakanlığının da dava konusu olay bakımından kusursuz sorumlu olduğunu, olay nedeniyle kızlarının desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek, uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle dava açtıkları  anlaşılmıştır.

Bu durumda, kamu görevlilerinin hizmetin yürütülmesi sırasındaki kusurlu eylemlerinin, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan "hizmet kusuru"nu oluşturmasına ve Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu yolundaki hükmü ile 129. maddesinin beşinci fıkrasındaki, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine ilişkin kuralına göre; idarenin hizmet kusurunun, hizmetin kuruluş ve işleyişi ile personel üzerindeki gözetim ve denetim görevinin yerine getirilmesi yönlerinden idare hukuku esasları çerçevesinde yargısal denetimin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı sonucuna varılmıştır. 

Açıklanan nedenlerle, Erzurum 2. İdare Mahkemesi’nin 31.1.2017 gün ve E:2017/89 sayılı başvurusunun reddine karar verilmesi gerekmiştir.

 

S O N U Ç     : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Erzurum 2. İdare Mahkemesi’nin 31.1.2017 gün ve E:2017/89 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 10.4.2017 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN