Hukuk Bölümü 1998/63 E., 1999/1 K.

  • DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
  • HEMZEMİN GEÇİTTE TRENLE KARAYOLU TAŞITININ ÇARPIŞMASI
  • TAZMİNAT DAVASI
  • TRENLE KARAYOLU TAŞITININ ÇARPIŞMASI SONUCU MEYDANA GELEN ÖLÜM
  • 2709 S. 1982 ANAYASASI [ Madde 125 ]
  • 2577 S. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU [ Madde 2 ]
  • "İçtihat Metni"

    OLAY : Manisa İl Merkezi, Barbaros Mahallesi, Bahçeler Sokaktaki hemzemin geçitte, 19/1/1996 günü saat 20.00 sıralarında, Bandırma-İzmir seferini yapan Marmara Expresinin çarptığı midibüsün yolcularından olan davacıların eşi ve anneleri Ş.U. ölmüştür.

    Davacılar, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, destekten yoksunluk karşılığı şimdilik 1,000,000.- TL. maddi ve 500,000,000.- TL. manevi olmak üzere toplam 501,000,000.- TL. tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 31/1/1997 gününde adli yargı yerine dava açmışlardır. Davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, 233 sayılı KHK.'ye tabi bulunan Kuruluşa karşı hizmet kusuru nedeniyle açılan davanın idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

    ANKARA 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNCE; 13/11/1997 günlü celsede E: 1997/69 sayı ile, davalı idarenin görev itirazı reddedilmiştir. Davalı idare vekilince, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve ekleri, anılan Hakimliğin bila tarih ve 1997/69 sayılı yazısı ekinde Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

    DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 16/7/1998 gün ve E: 1998/3 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini, tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine ait olduğu; davalı idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup 2247 sayılı Yasanın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir. Başkanlığın 23/10/1998 günlü yazısı ile, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

    YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: 12/11/1998 gün ve 98117495 sayı ile, davacıların yakının tren-taşıt kazasında öldüğünden bahisle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, öncelikle davalı idarenin niteliği hakkında tespit yapılması gerektiği; davalı T.C.D.D. İşletmesinin, 233 sayılı KHK.'ye tabi bir kamu iktisadi kuruluşu olup, Türkiye sınırları içerisinde demiryolu taşımacılığını tekel olarak yürüttüğü; yapılan bu hizmetin "kamu hizmeti", kurumun ise "kamu kuruluşu" niteliği taşıdığının açık olduğu; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde idari işlem ve eylemlerden doğan zararlarla ilgili davalara idari yargı tarafından bakılacağının öngörüldüğü; dava konusu tazminat talebi, davalı idarenin yaptığı kamu hizmeti sırasında meydana gelen kazadan kaynaklandığından sözkonusu davanın idari yargının görevi içinde kaldığı gerekçesiyle, Danıştay Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü ile Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin görev itirazının reddine dair kararının kaldırılması gerektiği yolunda düşünce vermiştir. Başkanlığın 15/9/1998 günlü yazısı ile getirtilen adli yargı dosyası incelemeye alınmıştır.

    İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Mustafa BUMİN'in Başkanlığında Üyeler: O. Hulusi Mustafaoğlu, M. Salim Özer, Nursel Aymakoğlu, Mustafa Birden, Dr. Erol Alpar ve Ertuğrul Taka'nın katılımlarıyla yapılan 22/2/1999 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa Yeğenoğlu'nun davanın çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan Danıştay Başsavcılığının başvurusunun kabulü gerektiği yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısının, davanın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğuna ve bu nedenle olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, davanın görüm ve çözümünde idari yargı görevli olduğundan başvurunun kabulü gerektiğine ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa Ekinci ile Danıştay Savcısı Ayla Perktaş'ın yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

    Davacılar vekilince, "olay yeri keşif zaptı" ile Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/160 D. İş. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporuna göre, Barbaros Mahallesini Manisa'ya bağlayan hemzemin geçitte, gerek makinistin gerekse karayolundan gelen sürücülerin görüşünü engelleyen bina ve ağaçlar bulunduğunun, ışıklı veya bekçili bariyer ve sinyalizasyon sistemi bulunmadığının, mevcut işaret levhalarının ise aşırı derecede yıpranmış olduğunun saptandığı; dolayısıyla idarenin, hemzemin geçitten güvenle geçişi sağlayacak tedbirleri almamasının "İşletme kusuru"nu oluşturduğu; müvekkillerinin murisinin ise, trenin çarptığı araçta yolcu olup, kusurunun olmadığı ileri sürülerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, şimdilik davacı eş için destekten yoksunluk karşılığı 1,000,000.- TL. maddi; ve 200,000,000.- TL. manevi; davacı iki çocuktan her biri için 150,000,000.- TL. manevi olmak üzere, toplam 501,000,000.- TL. tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline hükmedilmesi istemiyle dava açılmıştır.

    28/10/1984 tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD) Ana Statüsünün "Amaç ve Kapsam" başlıklı 1. maddesi "Bu Ana Statünün amacı; 8/6/1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili diğer hususları düzenlemektedir..." hükmünü taşımakta; "Hukuki Bünye" başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir "Kamu İktisadi Kuruluşu" olduğuna ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret edilmekte; 4. maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet konularının tamamına yakının "tekel" kapsamında işler olduğu belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı KHK. hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.

    Buna göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir. Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacıların vekilince ileri sürülen hususlara göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın, zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu iddiasına dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.

    Anayasanın 125/son. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

    Buna göre ve idare personelinin dikkatsizlik ve tedbirsizliği sonucu oluşan kişisel kusura değil de, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış olması karşısında, tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesinin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasanın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir. Buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85., 90. ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında çözümlenmesi gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasada gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.

    Nitekim, TCDD Ana Statüsüne, Yüksek Planlama Kurulu'nun 27/4/1992 tarih ve 92/T.29 sayılı kararıyla ilave edilen Ek 2. maddede, "Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolu ana yol sayılır. Bu kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür. Demiryolu trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait olursa olsun kaldırtılır.

    Demiryolu üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü vardır." denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye tabi bulunduğu açıklanmaktadır. Açıklanan nedenlerle, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın, İdarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmektedir.

    SONUÇ : Anlaşmazlığın niteliğine göre, davanın çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcılığının 16/7/1998 gün ve 1998/3 sayılı başvurusunun kabulüne, bu nedenle Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/11/1997 gün ve E: 1997/69 sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına, 22/2/1999 gününde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.