T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 744

            KARAR NO : 2015 / 742

            KARAR TR  : 26.10.2015

ÖZET : Davacının rahatsızlığı nedeni ile gördüğü tedavi sırasında kullanılan “embrel flakon” isimli ilaç bedelinin davalı kurumca karşılanmaması nedeni ile ödemek zorunda kaldığı bedelin davalı idareden tahsili istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K  A  R  A  R

            Davacı            : B.A.

            Vekili              : Av. H. Y.M.

            Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekilleri         : Av. E.T.        (Adli Yargıda)           

                                      

O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; kurum sigortalısı müvekkilinin 1994 yılından bu yana behçet hastalığı tedavi gördüğünü, ataklarının sıklaşması sebebiyle Marmara Ünv. Hastanesi hekimlerinin “embrel flakon” isimli ilacı önermeleri sebebiyle 2004 Şubat ayından itibaren bu ilacı kullandığını, Ağustos 2004 tarihine kadar kurumun ilaç bedelini ödediğini, 03.05.2010 tarihine kadar ilaç kullanımına devam etmesine rağmen Ağustos 2004 tarihinden sonra ilaç bedelinin ödenmediğini, kuruma bu sebeple başvurduklarını, aradan 3 aylık sürede yanıt alamadıklarını belirterek, davacının 30.05.2007 tarihinden 03.05.2010 tarihine kadar kullanmış olduğu ilaçların bedeli olarak 30.000,00 TL ve bugüne kadar işlemiş olan faizinin maddi tazminat olarak davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İstanbul 9.İdare Mahkemesi: 12.05.2011 gün ve E:2011/821, K:2011/1158 sayılı kararı ile özetle; “(...) tedavisi sırasında kullanılan tıbbi ürün bedelinin davalı idarece karşılanmayan kısmının ödenmesine havi davacı taraf isteminin reddinden kaynaklanan ve söz konusu bedelin ödenip ödenmeyeceğinin de 5510 sayılı Kanunun 101.maddesi hükmü de dikkate alındığında, anılan Kanun uyarınca yapılacak değerlendirme sonucu çözüme kavuşturulması gerektiğinden, bu davanın görüm ve çözümü adli yargının görev alanına girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine” şeklinde karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.

İstanbul 13.İş Mahkemesi: 18.12.2013 gün, E:2011/718, K:2013/734 sayılı kararında özetle; “Davacının hastalığı ile ilgili kullandığı ilacın Şubat 2004 tarihinden Ağustos 2004 tarihe kadar ödendiği ve sonrasında kurum ödemeye esas olan Bütçe Uygulama Talimatında Enbrel Flakon isimli ilacın endikasyonunda Behçet hastalığı (Uveit atağı) yer almadığından ilaç bedellerinin ödenmesi talebi ile ilgili işlem yapılamadığı, söz konusu talepte bulunulmasına rağmen dilekçe eki belgelerin eksik (rapor süresi dolmuş) olması nedeniyle şu an için bu ilacın bedelinin davacıya ödenip ödenmeyeceği konusunda bilgi verilemediğinin bildirildiği, davacı vekili tarafından Doğancılar Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi’ne yazılan 18.01.2011 tarihli yazıda söz konusu ilacın davacı tarafından kullanımına son verilmiş olduğu, bu nedene yeni rapor alınamamasına karşın, ekte sunulan davacı tarafından kullanılan ilaçları gösteren Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen Epikriz raporu doğrultusunda bugüne kadar ödenmeyen ilaç bedelleri ile faizlerinin hesaplanarak taraflarına ödenme yapılması ile bundan sonraki tedavi ve ilaç giderlerinin karşılanmasını talep ettiği görülmüş olup, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere Enbrel 25 mg flakon isimli ilacın cari fiyatının 2007 yılında 886,80TL, 16.11.2007 tarihinde 897,94TL, 28.07.2008 tarihinde 891,45TL, 23.09.2998 tarihinde 919,25TL, 02.04.2009 tarihinde 891,45TL ve 04.12.2009 tarihinde 771,26TL olduğu, ilacın kendisinin satın aldığını bildirdiği dönem ve ayda bir kutu olarak düzenli kullanıldığı kabul edilmekle bu yöndeki harcamasının 31.694,41TL olduğu bu itibarla davanın kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.” şeklindeki gerekçesi ile davanın kabulüne karar vermiştir.

İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 10.Hukuk Dairesi 24.10.2014 gün ve E:2014/5183, K:2014/20604 sayılı ilamı ile özetle; “5434 sayılı Kanun kapsamında iştirakçi olan sigortalının hak sahibi olan davacının, 5510 sayılı Kanun’un geçici 4.maddesinde değişiklik getiren 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce mevcut statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak ve 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” şeklindeki gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 20.12.2012 tarih ve 3021 sayılı kararı nedeniyle İstanbul 20.İş Mahkemesinde görülen davada 12.03.2015 gün ve E:2014/697, K:2015/96 sayılı kararında Yargıtay’ın bozma ile uyularak özetle; davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 26.10.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında anılan Kanun'un 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle mahkememize gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, idari ve adli yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, kurum sigortalısı müvekkilinin 1994 yılından bu yana behçet hastalığı tedavi gördüğünü, ataklarının sıklaşması sebebiyle Marmara Ünv. Hastanesi hekimlerinin “embrel flakon” isimli ilacı önermeleri sebebiyle 2004 Şubat ayından itibaren bu ilacı kullandığını, Ağustos 2004 tarihine kadar kurumun ilaç bedelini ödediğini, 03.05.2010 tarihine kadar ilaç kullanımına devam etmesine rağmen Ağustos 2004 tarihinden sonra ilaç bedelinin ödenmediğini, kuruma bu sebeple başvurduklarını, aradan 3 aylık sürede yanıt alamadıklarını belirterek, davacının 30.05.2007 tarihinden 03.05.2010 tarihine kadar kullanmış olduğu ilaçların bedeli olarak 30.000,00 TL ve bugüne kadar işlemiş olan faizinin maddi tazminat olarak davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir.

Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

 Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte devlet memuru olarak emekli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 9.İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 12.05.2011 gün ve E:2011/821, K:2011/1158 sayılı GÖREVSİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 26.10.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN