T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2017 / 676

            KARAR NO  : 2017 / 792

            KARAR TR   : 25.12.2017

ÖZET : Davacılara ait taşınmazın, Birecik Baraj gölünün koruma alanında kaldığı, bu nedenle yararlanma imkânının kalmadığı, mülkiyet hakkının süresiz olarak kısıtlandığı, tasarruflarının engellendiği ve taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek; taşınmazın tam bedelinin belirlenerek, davalı idareden şimdilik 1.000,00 TL tazminatın ödenmesi istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

                                                          

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar      : A.K.M

 H.K.

 M.G.

 H.T.

 G.H.

 A.K.

 E.H.

 F.H.

Vekilleri        : Av. T. H.&Av.M.A.&Av.D. Z.

Davalı           : Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

Vekili            : Haz.Av.C.Ç.

              Davalı(İdari yargıda hasım olarak saptanmış):Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

 

O L A Y        : Davacılar vekili dilekçesinde; mülkiyeti müvekkillerine ait Şanlıurfa ili, Halfeti ilçesi, Çekem Mahallesi, 84 ada, 31 ve 82 ada, 28 parsel sayılı taşınmazların Birecik Baraj gölünün mücavir alanında bulunduğunu; taşınmazın bulunduğu çevrenin sosyal ekonomik ve yerleşme düzeninin bozulduğunu, taşınmazların barajın 300 metre mutlak koruma ya da 700 metre koruma alanında kaldığını, bu nedenle yararlanma imkânının kalmadığını, maliklerince tasarruflarının engellendiğini; nitekim; Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 17. maddesinin, taşınmazın malik tarafından kullanılmasını tamamen ortadan kaldırdığını, maddeye göre, bu alanda içme suyu ve kanalizasyon için gerekli mecburi teknik tesisler dışında herhangi bir yapı yapılamayacağını, mutlak koruma alanında tarım da yapılamayacağının görüldüğünü;  yerleşik Yargıtay içtihatlarında; "Baraj mutlak koruma alanı içerisinde kaldığı ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 17. maddesi uyarınca taşınmazda hiçbir inşaat ve tarımsal faaliyetin yapılamayacağı dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır. Bu itibarla taşınmazdan yararlanma imkânı mevcut düzenlemeye göre tamamen ortadan kalkmış olduğundan taşınmaz ve üzerindeki yapı bedeli hesaplanarak davalı idareden tahsili yerine, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir denildiğini; yine Danıştay 6. Dairesinin 14.9.1994 tarihinde vermiş olduğu Mutlak Koruma alanında hiçbir yapı yapılamamasına ilişkin            1993/4629 E. ve 1994/2895 K. Sayılı kararında; “Düzenlemeye tabi tutulan davacıya ait parselin de içinde bulunduğu alan, Göl kıyısındadır. Göl mutlak koruma alanında olup, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinin 17. maddesinin B bendi gereğince mutlak koruma alanlarında hiçbir yapı yapılamayacağı öngörülmüştür. Böylece hiçbir şekilde yapı yapılması mümkün olmayan bir alan parselasyon işlemiyle konut alanına açılamayacağından düzenleme işleminin iptaline karar verilmesi sonucu itibariyle yerindedir.” denildiğini; ayrıca Yargıtay 5.Hukuk Dairesi'nin 3.3.2008 tarihinde vermiş olduğu 2008/902 E. ve 2008/2293 E. kararında da  “Kamulaştırmasız El atma nedeniyle taşınmazın Dere Mutlak Koruma alanına alınması suretiyle Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre değerinin belirlenip bedeline hükmedilmesi gerektiği ve mutlak koruma alanına alınan taşınmazın kamulaştırma hükümlerine göre değerinin bedeline hükmedilmesi gerekir.” hükmüne yer verildiği; kamulaştırmasız el atmaya davalı idarenin sebebiyet verdiğini, idarenin yapmış olduğu Birecik Barajı nedeniyle müvekkile ait taşınmazın göl mutlak koruma bandında kaldığını, taşınmazdan bu anlamda hiçbir yararlanma olanağı kalmadığını; bu nedenle müvekkile ait taşınmazın Kamulaştırma Kanunu hükümlerince suyu kullanan ve işletmesini sağlayan davalı idare tarafından kamulaştırılması gerektiği ya da malikin uğradığı zararları tazmin etmesi gerektiğini ifade ederek; şimdilik Şanlıurfa ili, Halfeti ilçesi, Çekem Mahallesi, 84 ada, 31 parsel sayılı taşınmaz için 1.000,00 TL ve 82 ada, 28 parsel sayılı taşınmaz için 1.000,00 TL olmak üzere toplamda fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 2.000,00TL'nin, el atma tarihinden itibaren müvekkile ait taşınmazların tam bedellerinin tespit edilerek anayasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına karşı 12.4.2013 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

HALFETİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ;26.6.2014 gün ve E:2013/318, K:2014/581 sayı ile, “(…) Enerji İşleri Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılarak dava konusu taşınmazlarda kamulaştırma işlemi yapılıp yapılmadığı ve bahse konu taşınmazlarla ilgili dava açılıp açılmadığı hususları sorulmuş, gelen cevabi yazıda taşınmazların kamulaştırılmadığı, kamulaştırma sahasına mücavir olmadığı ve fiilen el atılmadığı belirtilmiştir. Aynı taşınmazlara ilişkin daha önceden mahkememizce açılarak kesinleşen 2006/202 Esas-2006/332 Karar ve 2008/149 Esas - 2008/157 Karar sayılı mücavir alan kamulaştırması konulu davaların olduğu bildirilmiştir.

Enerji İşleri Genel Müdürlüğünden gelen cevap yazısı doğrultusunda Halfeti Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/202 Esas -2006/332 Karar ve 2008/149 Esas - 2008/157 Karar sayılı mücavir alan kamulaştırması konulu dosyalar celp edilerek dosyaya dahil edilmiştir. Dosyaların incelenmesinde açılan davanın 2942 sayılı yasanın 12 maddesine dayanan baraj için yapılan kamulaştırma nedeniyle çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşim düzeninin bozulması sebebiyle taşınmazların maliklerince kullanılmasının kısıtlandığı iddiasına dayandığı ve taşınmazların tam bedelinin tahsili istemine ilişkin olduğu, bu dosyalarda yapılan yargılama sonucunda 2006/202 Esas - 2006/332 Karar sayılı ilamla Çekem Mahallesi 82 Ada 28 - 84 Ada 31 parsel sayılı taşınmazlarda %20 değer düşüklüğüne hükmedilmiş ve bu karar 03.12.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Daha sonra 2008/149 Esas -2008/157 Karar sayılı ilam ile davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu kısma ilişkin miktarın da davacılara verilmesine karar verilmiş ve işbu karar da 10.06.2011 tarihinde kesinleşmiştir.

Dava konusu taşınmaz başında keşif yapılmış, Fen bilirkişisi raporu ile inşaat ve Ziraat bilirkişilerinin hazırladığı ortak rapor dosyaya dahil edilmiştir. Fen bilirkişi raporundan Çekem Mahallesi 84 Ada 31 parsel ve 82 Ada 28 parselin ise kısa mesafeli koruma alanında olduğu, 82 Ada 28 parsel ise kısmen mutlak koruma alanında olduğu anlaşılmıştır.

Davacı vekilinin dava dilekçesinde ve duruşmada celp edilmesini istediği bilgi ve belgeler müzekkere ile istenerek dosyaya dahil edilmiştir.

Dava, davacılara ait taşınmazın, mutlak koruma alanı içinde kalması suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla uğranılan zarara karşılık şimdilik 2.000,00 TL'nin faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Yukarıdaki bilgiler karşısında; davanın, davacıların taşınmazının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662, K:2010/651 sayılı kararında "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği uyarınca imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın malikleri yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku yoktur. Ancak bu sonuç ya da sonuçlar, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmaza yönelik belirlemeden, bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarelerin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklanmaktadır.

İdari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, İdari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, anılan yasa hükümlerinin gereğidir.

Bu bakımdan, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmamaktadır.

Dolayısıyla, davanın taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin l'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

Nitekim, 11.06.2013 günlü, 28674 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6487 sayılı Kanun'un 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6'ncı maddesinde değişiklik yapan 21'inci maddesinde "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulanmasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir." hükmüne yer verilmek suretiyle "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat davalarının görüm ve çözümünde İdari Yargı yerinin görevli olduğu belirtilmiştir.

Tüm bunlar dışında Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığının 03.02.2014 tarihli 2013/1880 Esas-2014/85 Karar sayılı ilamında yine aynı tarihli 2013/1885 Esas -2014/89 Karar sayılı ilamında ve buna benzer birçok kararında dava konusu uyuşmazlıkla ilgili görevli yargı yerinin idari yargı olduğu belirtilmiştir.

Davacı vekili 4. Celsede davacılardan G.H. hakkında açılan davayı atiye bıraktığından G.H. açısından davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.

Tüm dosya kapsamından dava konusu taşınmazın kısmen Su Kirliliği Koruma Yönetmeliğinin 17. maddesi uyarınca mutlak koruma alanında, kısmen de yine aynı Yönetmeliğin 18. maddesi uyarınca kısa mesafeli koruma alanında kaldığı, ancak taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı, davacılar tarafından aynı taşınmazlara ilişkin daha önce Kamulaştırma Kanununun 12/5 maddesine dayanan mücavir alanda kamulaştırma davası açıldığı ve mahkememiz tarafından taşınmazda değer düşüklüğü olduğu kabul edilerek tazminata hükmedildiği ve bu kararın kesinleştiği, davacının mevcut açtığı davanın mücavir alanda kamulaştırma davası olmadığı Su Kirliliği Yönetmeliğinden kaynaklı kısıtlamalara dayanan hukuki el atmadan kaynaklı tazminat davası olduğu anlaşılmış, yukarıda izah edilen gerekçelerle buna ilişkin yargılamayı yapmakla görevli yargı yerinin idari yargı olduğu kanaatine varılarak HMK'nın 114/1-b maddesinin atfıyla 115/2 maddesi uyarınca DAVANIN USULDEN REDDİNE karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM;Ayrıntısı yukarda açıklandığı üzere;

1-HUMK 114/1-b, 115/2 maddeleri uyarınca yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden REDDİNE…” karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5.Hukuk Dairesince; 10.6.2015 gün ve E:2015/1475, K:2015/13214 sayı ile, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği belirtildikten sonra devamında; “ Ancak;

1-Mahkemece dosyanın, idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi,

2- Göreve ilişkin yasa değişikliğinin dava tarihinden sonra yürürlüğe girdiği ve HMK'nun 323/1-ğ maddesi gereğince yargılama giderlerinden sayılan vekâlet ücretine de görevsizlik veya yargı yolu nedeni ile verilen red kararında ayrıca hükmolunamayacağı da gözetilmeden davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,

Doğru değilse de bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,

Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 4. ve 5. nolu bendinin hükümden çıkartılmasına,

Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA…” karar vermiş, karar düzeltme yoluna başvurulmadığından, görevsizlik kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekilinin 03/08/2015 havale tarihli dilekçesi üzerine dava dosyası doğrudan  İdare Mahkemesine gönderilmiştir.

Şanlıurfa 1.İdare Mahkemesi; 10.11.2015 gün ve E:2015/994, K:2015/1716 sayı ile, gönderilen dosyada bulunan dava dilekçesinin, Mahkemelerine hitaben yazılan ve 2577 sayılı Kanun'un 9. maddesi ile öngörülen yeni bir dava dilekçesi olmaması nedeniyle dava dilekçesinin 2577 sayılı Yasa hükmüne uygun olarak düzenlenmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle; 2577 sayılı Yasa’nın 3. maddesi hükmüne uygun bulunmayan dava dilekçesinin, aynı Yasa’nın 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereğince reddine karar vermiştir.

Davacı vekili bu kez, “Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada 28 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak” aynı gerekçelerle, fazlaya ilişkin talep ve haklarının saklı kalması kaydıyla, müvekkilin taşınmazdan yararlanma olanağının kalmaması ve mülkiyet hakkının süresiz olarak kısıtlanmasından dolayı taşınmazın tam bedelinin belirlenerek taraflarına tazminat olarak, davalı idareden şimdilik 1.000,00 TL, tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle, yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına karşı, idari yargı yerinde dava açmıştır.

Şanlıurfa 1.İdare Mahkemesi; 12.1.2016 gün ve E:2015/1227 sayı ile, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının hasım mevkiinden çıkarılmasına, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün hasım mevkiine alınmasına karar vermiştir.

ŞANLIURFA 1.İDARE MAHKEMESİ; 15.5.2017 gün ve E:2015/1227, K:2017/552 sayı ile, “(…)  2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 12.maddesinde; "(...)Baraj inşası için yapılan kamulaştırmalar sonunda kamulaştırma sahasına mücavir taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması, ekonomik veya sosyal yönden yararlanılmasının mümkün olmaması hallerinde, sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya tabi tutulur. (...)Bu maddenin uygulanmasından doğacak anlaşmazlıklar adli yargıda çözümlenir." hükmüne yer verilmiştir.

Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada, 28 parsel sayılı taşınmazın sahibi olan davacılar tarafından, Birecik Barajı ve HES nedeniyle çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme düzeninin bozulduğu, dava konusu taşınmazı fiilen kullanma imkanları kalmadığından bahisle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca söz konusu taşınmazın kamulaştırılması ve 1.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakta ise de; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 12.maddesinde; anılan maddenin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünün adli yargının görev alanına girdiği hüküm altına alındığından, davanın görüm ve çözümünde adli yargı mercilerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin 3/a bendi ve 15. maddesinin 1/a bendi uyarınca davanın görev yönünden REDDİNE…” karar vermiş, bu karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Suna TÜRE, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Birgül KURT’un katılımlarıyla yapılan 25.12.2017 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği; öte yandan, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında, adli ve idari yargı yerleri arasında her iki yargı yerinde(davacıların vekilleri tarafından aynı davalıya karşı dava açılmasına karşın, İdare Mahkemesince hasım değişikliğine gidilmesi nedeniyle) ortak taraf olan “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı” yönünden ve  “Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada 28 parsel sayılı taşınmaza ilişkin şimdilik 1.000,00 TL tazminatın ödenmesi” talebi yönünden görev uyuşmazlığının doğduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacılara ait Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada 28 parsel sayılı taşınmazın, Birecik Baraj gölünün koruma alanında kaldığı, bu nedenle yararlanma imkânının kalmadığı, mülkiyet hakkının süresiz olarak kısıtlandığı, tasarruflarının engellendiği ve taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek; taşınmazın tam bedelinin belirlenerek, davalı idareden şimdilik 1.000,00 TL, tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

2872 sayılı Çevre Kanununun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddeleri ile 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesi hükmüne dayanılarak hazırlanan ve 31.12.2004 tarih ve: 25687 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin,

 “Mutlak Koruma Alanı” başlıklı 17.maddesinde, “(Değişik birinci paragraf:RG-13/2/2008-26786) Mutlak koruma alanı, içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 300 metre genişliğindeki şerittir. Söz konusu alanın sınırının su toplama havzası sınırını aşması hâlinde, mutlak koruma alanı havza sınırında son bulur. Bu alanda aşağıda belirtilen koruma tedbirleri alınır, 

a) (Değişik:RG-13/2/2008-26786) Maksimum su seviyesinden itibaren 300 metre genişliğindeki şerit kamulaştırılır. Kamulaştırma suyu kullanan idare veya idarelerce yapılır. Ancak 1988 yılı veya su temin projesinin yatırım programına alındığı tarih itibarıyla mevcut olan yapılarda bu alanda kamulaştırma yapılıncaya kadar, yapı inşaat alanında değişiklik yapmamak ve kullanım maksadını değiştirmemek şartıyla gerekli bakım onarım yapılabilir.

b) İçme ve kullanma suyu projesine ve mevcut yapıların kanalizasyon sistemlerine ait mecburi teknik tesisler hariç olmak üzere, bu alanda hiçbir yapı yapılamaz. Bu alanda kalan mevcut yapılar dondurulmuştur.

c) Çevre düzeni planına uyularak, bu alan içinde gölden faydalanma, piknik, yüzme, balık tutma ve avlanma ihtiyaçları için cepler teşkil edilir. Bu cepler su alma yapısına 300 metreden daha yakın olamaz. 

d) Kamulaştırmayı yapan idarece gerekli görülen yerlerde alan çitle çevrilir veya koruma alanı teşkil edilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar kazanmış kararlarında; Yönetmelik hükmüne göre ya da imar planlarıyla dere mutlak alanında ya da örneğin baraj gölü koruma alanlarında bırakılarak,  tasarruf hakkı kullanılamayacak şekilde kısıtlanan kişilerin açtığı tazminat davalarında; mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığının anlaşıldığı, belirtilen duruma göre, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davaların, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesinin gerektiğine hükmedildiği görülmektedir.

Diğer taraftan, bakılan davanın öncesinde davacılar tarafından aynı taşınmaza ilişkin ilk olarak, Halfeti Asliye Hukuk Mahkemesinde, 16.6.2006 tarihinde mücavir alan kamulaştırması konulu(2942 sayılı yasanın 12 maddesine dayanan baraj için yapılan kamulaştırma nedeniyle çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşim düzeninin bozulması sebebiyle taşınmazların maliklerince kullanılmasının kısıtlandığı iddiasına dayanan ve taşınmazların tam bedelinin tahsili istemine ilişkin) dava açıldığı, Mahkemenin,  30.11.2006 gün ve E:2006/202, K:2006/332 sayı ile,  Çekem Mahallesi 82 Ada 28 - 84 Ada 31 parsel sayılı taşınmazlarda %20 değer düşüklüğüne hükmedildiği ve bu kararın 03.12.2007 tarihinde kesinleştiği;  daha sonra 13.6.2008 tarihinde açılan ikinci davada Mahkemenin,  18.9.2008 gün ve E:2008/149,  K:2008/157 sayılı ilam ile davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu kısma ilişkin miktarın da davacılara verilmesine karar verdiği ve bu kararın da 10.06.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men’i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Nitekim, yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.2.1959 günlü, E:1958/17, K:1959/15 sayılı kararının III. bölümünde,  “İstimlaksiz el atma halinde amme teşekkülü İstimlak Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adliye mahkemesinin vazifesi içindedir.” görüşüne yer verilmiştir.

Dava konusu 28 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının mutlak koruma(0-300 metre), bir kısmının ise kısa mesafeli koruma(300-700 metre) alanında kaldığı; dava konusu taşınmazdan yararlanma imkanının kalmadığı ileri sürülmektedir. Davacıların taşınmazına fiilen el atıldığının kabul edilmesi halinde; davanın, haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünün,  adli yargı yerinin görevine girdiği sonucuna ulaşılmıştır.

Diğer taraftan, davacıların daha önce aynı taşınmaza ilişkin benzer iddia ve taleplerle açtığı davada işin esasını çözüme kavuşturan adli yargı yerince; davacıların mükerrer taleplerde bulunup bulunmadığı, yeni açılan davanın, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar kapsamında olup olmadığı gibi hususların da irdeleneceği gözetildiğinde,  davanın adli yargı yerinde görülmesinin, yargılamanın ekonomik olmasını ve hızlı bir şekilde sonuçlanmasını da sağlayacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle,  Halfeti Asliye Hukuk Mahkemesinin, 26.6.2014 gün ve E:2013/318, K:2014/581 görevsizlik kararının “Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada 28 parsel sayılı taşınmaza ilişkin” kısmının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Halfeti Asliye Hukuk Mahkemesinin, 26.6.2014 gün ve E:2013/318, K:2014/581 GÖREVSİZLİK KARARININ “Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Çekem Mahallesi 82 ada 28 parsel sayılı taşınmaza ilişkin” kısmının KALDIRILMASINA, 25.12.2017 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Şükrü

BOZER

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Mehmet

AKSU

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Suna

TÜRE

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT