Hukuk Bölümü         2002/7 E.  ,  2002/9 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           :S.S.

Davalı            :H.M.Y.

Vekili              :Av. H.Ş.

            O  L  A  Y       :Derinkuyu Sağlık Ocağı Hekimi olan davacı, hakkındaki şikayet üzerine Sağlık Bakanlığı Müfettişince yapılan inceleme sonunda düzenlenen raporda görüşü belirtilen Derinkuyu Kaymakamı H.M.Y. tarafından kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, 1.000.000.000.- TL. manevi tazminatın, yasal faiziyle birlikte H.M.Y.’dan tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 22.11.2000 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

            DERİNKUYU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.5.2001 gün ve E:2000/129,     K:2001/102 sayı ile, ilçe kaymakamı tarafından söylenen sözler, görev sırasında ve görevden dolayı söylenmiş olması nedeniyle idari eylem niteliğinde olduğundan yargılama yerinin idare mahkemesi olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, talep halinde dosyanın görevli Kayseri İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiş.

            Davacının talebi üzerine, adli yargı dosyası gönderilmiş ise de, KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ’ nce, 11.7.2001 gün ve E:2001/753, K:2001/785 sayı ile, 2577 sayılı İYUK’nun 3. maddesinde öngörüldüğü şekilde usulüne uygun dilekçe ile dava açılmak üzere dilekçe reddedilmiştir.

            Davacı, kişilik haklarına saldırıda bulunduğu nedeniyle H.M.Y. aleyhine 1.000.000.000.- TL. manevi tazminat istemiyle, 23.8.2001 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

            KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ, 7.9.2001 gün ve E:2001/925, K:2001/869 sayı ile, kişilerin uğradığı zararların, idare hukukunda bilinen sorumluluk ilkelerinin uygulanabileceği koşulların varlığı halinde, kamu hizmetlerini yürüten idarece tazmininin gerekeceği, buna karşılık, zarara sebebiyet veren kamu görevlisi aleyhine açılacak davalara adli yargı yerinde bakılacağı; olayda, tazmini istenilen zararın kişilik haklarına yönelik beyanlarından doğduğu ileri  sürülerek kamu görevlisi aleyhine dava açıldığından, bu davanın görüm çözümünün adli yargının görev alanında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar da, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

            İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün Samia AKBULUT’un Başkanlığında, Üyeler: Dr. Mustafa KILIÇOĞLU, Ümran SAYIŞ, Bekir AKSOYLU, Ayla ALKIVILCIM, Turgut ARIBAL ve Hıfzı ÇUBUKLU’ nun katılımlarıyla yapılan 25.3.2002 günlü toplantısında, Raportör- Hakim İsa YEĞENOĞLU’ nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Emin Celalettin ÖZKAN’ ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

USULE İLİŞKİN İNCELEME:

            Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve dava dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmediğinden esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.

            ESASA İLİŞKİN İNCELEME:

 Davacı, hakkındaki müfettiş incelemesi sırasında haksız görüşte bulunarak kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürdüğü Derinkuyu kaymakamı H.M.Y. aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

Bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında kişilere verilen zarar, kamu görevlisinin görevinde kullandığı yetkilerden ve resmi sıfatından ayrılamıyor, aksine bunlarla sıkı sıkıya ilgili ve bağlantılı biçimde doğuyor ise, personel bakımından “ görev kusuru” olarak tanımlanan bu kusurun, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan “ hizmet kusuru” kapsamında idare hukuku esaslarına tabi olduğu, gerek öğretide gerekse yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Nitekim, Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanununun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiştir.

            Bu düzenleme ile, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu (idare) muhatap kılınmıştır.

            Buna göre, kural olarak,kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak,idari yargıda ve  ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.

            Buna karşılık, kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da  belirtmek gerekir.

             Olayımızda, gerek adli, gerekse idari yargı yerlerinde, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu görevlisinin kasta varan şahsi kusurundan doğduğu iddiasıyla ve doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı dava açıldığı; öte yandan, idarenin sorumluluğunu gerektiren bir görev ya da hizmet kusurundan sözedilmediği gibi, idareye karşı dava açılmamakla idari yargı yerince idarenin sorumluluğunun saptanmasına olanak bulunmadığı görülmektedir.

            Öte yandan, 2577 sayı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri : a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

            İdari davalardan olan iptal ve tam yargı davalarında davalı daima idaredir. Bir başka deyişle, idari yargı yerinde açılan bir iptal ya da tam yargı davasına bakılabilmesi için, diğer dava koşullarının yanısıra, davanın idare aleyhine açılmış olması gerekmekte; idari yargı yerinde, kamu görevlisi de olsa, gerçek kişiler aleyhine dava açılabilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Belirtilen duruma göre, şahsi kusuruna dayanılarak doğrudan doğruya kamu görevlisinin aleyhine açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.

            Açıklanan nedenlerle, Derinkuyu Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

             SONUÇ         : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Derinkuyu  Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.5.2001 gün ve E:2000/129, K:2001/102 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.3.2002 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE karar verildi.