T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2022/426

KARAR NO  : 2023/479      

KARAR TR  : 19/06/2023

ÖZET: 2247 sayılı Kanun'un 24. maddesinde öngörülen "aynı konuya ilişkin olması" koşulunu taşımayan BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K A R A R

 

 

Hüküm Uyuşmazlığının

Giderilmesini İsteyen

İdari Yargıda Davalı    : Hazine ve Maliye Bakanlığı

Vekili                             : Av. F. H

Adli Yargıda Davalı     : M.İ (M.E terekesi)

Temsilcileri                    : a) Hazine (1062 sayılı Yasa)

                                                       b) K.Ç (tereke temsilcisi)

Karşı Taraf

Adli Yargıda Davacı    : C.M      

Vekili                             : Av. Ayşe ÖZGÜRSOY

İdari Yargıda Davacı  : K.Ç

Vekili                            : Av. M. G

 

I. ADLİ YARGIDA DAVA SÜRECİ

 

A. Dava Konusu Olay

 

1. Davacı C.M vekili, Hatay ili, Antakya ilçesi, ... köyünde bulunan 112 sayılı parselde kayıtlı taşınmazın, davalı M.Eadına yapılan tespitinin iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

     

B. Yargılama Aşamaları

 

2. Hatay Kadastro Mahkemesi 09/04/2010 tarih ve E.2009/5, K.2010/2 sayılı kararı ile, dava konusu ... köyü ... parsel sayılı taşınmazın tespit gibi Y oğlu M.İ adına tapuya kayıt ve tesciline; Suriye uyruklu M.İ'ın malvarlığına 01/10/1966 tarihli 6/7104 sayılı kararname ve 13/10/1966 tarihli 1395 sayılı genelge gereği el konulduğunun tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiş, bu kararın Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 24/06/2011 tarih ve E.2010/5590, K.2011/3810 sayılı kararı ile, hükmün onanmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir. Mahkeme Kararının ilgili kısmı şöyledir:

 

"...Davada çözülmesi gereken sorunlardan bir tanesi de Ankara 6. İdare Mahkemesinin 2008/ 495 E. sayılı (Hazine tarafından M.E'ın malvarlığına el konulması işleminin iptali) davasının sonucunun beklenip beklenilmeyeceği ve M.ETerekesi temsilcisi ve vekillerinin M.E'ı temsil sıfatlarının devam edip etmeyeceği sorunudur. Hazine tarafından M.E'ın malvarlığına dava açıldıktan çok sonra el konulması, M.Eterekesi temsilcisi tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde 2008/ 495 E. sırası üzerinden dava açılmış olması karşısında M.E terekesi temsilcisi ve vekillerinin de temsil sıfatlarının devam etmesinde fayda görülmüştür. Çünkü Ankara 6. İdare Mahkemesindeki davanın, davacı tereke temsilcisi lehine sonuçlanması, kadastro davasının ise M.Ealeyhine sonuçlanıp kesinleşmesi halinde M.E'ın yeteri kadar temsil edilememesi veya delillerin sunulması imkanının bulunamadığı ve davanın kaybedildiği dolayısıyla yargılamanın yenilenmesinin gerektiği iddiaları ile karşılaşılması mümkündür.İdare Mahkemesi davasının sonucunun beklenilmesi halinde ise, M.E'ın taraf olduğu ve Mahkememizde yargılaması yaklaşık 34 yıldır devam eden çok sayıdaki dosyanın yargılamasının daha da gecikmesi ve çözümünün daha da ağırlaşması sonucunu doğuracaktır. Kaldı ki, kadastro davalarının M.Elehine sonuçlanması halinde tescil M.E adına yapılıp, tapuda gerekli tedbirler alındıktan sonra Ankara 6. İdare Mahkemesindeki davanın sonucuna göre M.E'a ait malvarlığının kim tarafından temsil edileceği netleşecek olup, idare mahkemesi ilamının sonucuna göre tapu sicil müdürlüğünden (temsil ve el koyma yönünden) taraflarca gerekli taleplerde bulunulması mümkün olacağı gibi, kadastro davasındaki vekaletücretleri, yargılama giderleri gibi masraflar yönünden de Hazine ile tereke temsilcisi ve vekilleri arasında bir ihtilaf çıkarsa (gerekirse) ayrı bir dava ile rahatlıkla çözülebilecektir. M.E'ın tererekesi temsilcisi ve vekillerine de delil sunma ve davayı takip imkanı sağlamak amacıyla ve usul ekonomisi gereğince tereke temsilcisi (K.Ç) ve vekillerinin temsil sıfatlarının son bulması yönündeki Hazine talebi reddedilmiş, tereke temsilcisi ve vekillerine de davayı takip edip (ve isterlerse) delil sunma imkanı sağlanmış ve bu yüzden Ankara 6. İdare Mahkemesinin 2008/495 E. sayılı davasının sonucunun beklenilmesine usul ekonomisi gereğince gerek olmadığı sonucuna varılmıştır...

ASLİ MÜDAHİL HAZİNENİN DAVASI YÖNÜNDEN;

Hazine tarafından 1062 sayılı yasa ve ilgili Bakanlar Kurulu kararnameleri gereğince M.E'ın temsili için davaya katılma isteğinin dışında ayrıca dava konusu taşınmazın doğrudan Hazine adına tescili istemi ile asli müdahale talebinde bulunulmuş, talep tespitten önceki sebeplere dayalı olduğundan asli müdahale istemi kabul edilmiştir.

Her ne kadar asli müdahil Hazine tarafından dava konusu taşınmazın köyde (... köyü) kain olup, davalı M.E'ın da yabancı uyruklu olması, yabancı uyrukluların Türkiye'de köylerde taşınmaz edinmelerinin belli koşullara tabi olup, M.Elehine bu koşulların gerçekleşmediği bildirilmiş ise de;

Köy Kanunu'nun mülga 87. maddesi gereğince yabancıların köyde taşınmaz edinmeleri mümkün değil ise de; bu kuralınbazı istisnaları vardır. Örneğin, 2634 s. Turizmi Teşvik Kanunu, Miras yoluyla edinelen taşınmazlar, Lozan Anlaşması'nın 33. md ve Kazanılmış haklar (ancak yeni edinmeler yasaklanmıştır) gibi (İhsan Özmen, Eski ve Yeni Hukukumuzda Gayrimenkul Mevzuatı, Ank.1986, sf:1275-1276).

Tespit tarihi itibariyle (ve halen) yürürlükte bulunan Bakanlar Kurulu'nun 05.09.1959 gün ve4/12167 sayılı (M.İ için özel) muafiyet kararnamesi gereğince M.E'ın köyde özellikle tapuya ve vergi kaydına dayalı olarak taşınmaz edinebileceği, Kadastro Hakiminin tespit tarihi itibariyle taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözeceği, sonradan M.E'ın mal varlığına el konulmasının bu durumu etkilemeyeceği, belki kesinleşen tespitten sonra tasfiyenin düşünülebileceği, M.İ'ın senetsizden zilyetliğe dayalı olarak değil, 27.01.1967 tarih ve 26 sıra nolu tapu kaydına istinaden taşınmazın kendisine ait olduğunu iddia ettiği kanaatine varılmıştır.

Davalı (tespit maliki) M.İ'ın dayandığı ve tespit sırasında uygulanan 27.01.1967 tarih ve 26 sıra nolu tapu kaydı ile geldileri olan 02.11.1944 tarih ve 18 sıra nolu tapu kaydı ile 01.06.1940 tarih ve 18 sıra nolu tapu kaydının dava konusu parsele ait olduğu, ancak tapu kaydının yazılırken kısmen (çeyrek tur) dönük olarak (kuzey sınırı batıyı, batı sınırı güneyi, güney sınırı doğuyu, doğu sınırı kuzeyi (kuzey doğuyu) tarif eder şekilde) yazıldığı, uygulanan tapu kaydının ve geldilerinin dava konusu ... parsel sayılı taşınmaza ait olduğu anlaşılmış, davalı M.İ'ın dava konusu taşınmazı asli müdahil Yusuf Çolak'a satıncaya kadar dava konusu taşınmaza zilyet olduğu da belirlenmiştir.

 

Davalı M.İ adına dava konusu yere ait tapu kaydının bulunmasının kendisi yönünden kazanılmış hak teşkil edeceği gibi, M.E'ın Suriye uyruklu olmasına rağmen, "Suriye uyrukluların tabi tutulduğu blokajdan M.E'ın muaf olmasına" dair Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'nun 05.09.1959 gün ve 4/12167 sayılı kararnamesi ile köyde (tapuya dayalı olarak) taşınmaz edinmesine imkan sağlandığı sonucuna varılmış, M.İ adına aynı köyde (... köyü) kendi adına kesinleşmiş 33 ve 949 parsel sayılı taşınmazların da bulunduğu belirlenerek asli müdahil Hazine'nin iddiaları yerinde görülmemiştir.

... köyü 27.01.1967 tarih ve 26 sıra nolu tapu kaydının dava konusu parsele ait olup, M.İ'ın dava konusu yerde tespit tarihine kadar 20 yılı çok aşkın süreyle malik sıfatıyla zilyet de olduğu belirlendiğinden dava konusu taşınmazın tespit gibi davalı M.İ adına tapuya tesciline ve Yargıtay 16. HD. nin 28.10.2009 gün ve 2009/7277 E. 2009/7109 K. sayılı emsal içtihadı gereğince de, "Suriye uyruklu M.İ'ın malına el konulduğunun tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine" karar vermek gerekmiştir ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."

 

II. İDARİ YARGIDA DAVA SÜRECİ

 

A. Dava Konusu Olay

 

3. Davacı K.Ç vekili, Suriye eski mebuslarından M.E hakkında özel olarak çıkartılan 05/09/1959 tarih ve 4/12167 sayılı Gizli Kararnamenin, 1966 yılında yürürlüğe giren Suriye uyrukluların taşınır, taşınmaz mallarına el konulmasına ilişkin genel kararname ile zımnen yürürlükten kaldırıldığından bahisle, M.E’ın Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına, her türlü hak ve menfaatlerine el konulmasına ilişkin 03/12/2007 tarih ve 71097 sayılı Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

 

B. Yargılama Aşamaları

 

4. Ankara 6. İdare Mahkemesi 29/09/2009 tarih ve E.2008/495, K.2009/1348 sayılı kararı ile, "01/10/1966 tarihli ve 6/7104 sayılı Kararnameyle, M.Eve kardeşi K.E’ın, Hatay Vilayetinin Merkez Kazası ile ... Köyünde ve İskenderun Kazası merkezinde münferiden veya müştereken maliki bulundukları gayrimenkullerinde tasarrufta bulunmaya yönelik istisnai hak tanıyan 5/9/1959 tarih ve 4/12167 sayılı özel bir Kararnamenin yürürlükten kalkmış olması nedeniyle davalı idarece tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 13/04/2012 tarih ve E.2010/3078, K.2012/1461 sayılı kararı ile temyize konu kararın bozulmasına karar verilmiştir. Bozma sonrası Ankara 6. İdare Mahkemesi 22/10/2014 tarih ve E.2014/1196, K.2014/1199 sayılı kararı ile önceki kararında ısrar etmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 14/12/2016 tarih ve E.2015/1602, K.2016/3453 sayılı kararı ile ısrar kararının bozulmasına karar vermiş yine davalı tarafın karar düzeltme talebi ise mezkûr Kurulun 08/02/2018 tarih ve E.2017/1243, K.2018/337 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

 

5. Ankara 6. İdare Mahkemesi 11/06/2018 tarih ve E.2018/822, K.2018/1594 sayılı kararı ile, dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

   "Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için, 1966 yılında çıkarılan Kararnamenin kendisinden önce çıkarılan kararnameleri yürürlükten kaldırıp kaldırmadığının ortaya konulması gerekmektedir. 01/10/1966 tarih ve 6/7104 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 1062 sayılı Yasa'nın verdiği yetkiye istinaden, Suriye uyruklu bütün şahısların (zati ve ev eşyası hariç) her türlü mal, hak ve menfaatlerine el konulmuş; Kararname kapsamı dışında tutulan kişi ve haller, 25/09/1967 tarihli Kararnamenin 3. maddesinde sayılmıştır. 1967 tarihli Kararnamenin 4. maddesinde ise, daha önce 1939, 1942 ve 1957 tarihli kararnamelerle konulan takyidatların devam ettiği kurala bağlanmakla, bu kararnamenin kendisinden önceki kararnameleri yürürlükten kaldırmadığı,onlarla getirilen kısıtlamaları daha da ağırlaştırarak devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, 1966 yılında çıkarılan Kararname, 1939, 1942 ve 1957 yılında çıkarılan Kararnamelerin kapsamına giren kişileri ilgilendirmekte ve onların durumlarını düzenlemektedir. Davacı murisinin ise,05/09/1959tarihinde kabul edilen özel ve gizli bir Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle, ülkemiz hesabına yaptığı hizmetler nedeniyle Suriye uyrukluların Türkiye'deki taşınmazlarıyla ilgili takyidatların yer aldığı 1939, 1942 ve 1957 yılında çıkarılan Kararnamelerden kız kardeşiyle birlikte muaf tutulduğu, yani bu üç kararnamenin kapsamından çıkarıldığı, bunun bir sonucu olarak, 1966 yılında çıkarılan Kararnamenin de kapsamında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira, 1966 yılında çıkarılan Kararnamenin kapsamına girebilmek için öncelikle 1939, 1942 ve 1957 yılında çıkarılan Kararnamelerin kapsamında bulunmak gerekmektedir. Bu durumda, 1966 yılında çıkarılan genel kararnamenin, mirasbırakan M.E hakkındaki 05/09/1959 tarihli özel kararnameyi zımnen yürürlükten kaldırdığından bahsetmeye hukuken olanak bulunmamaktadır.

Öte yandan, 1966 yılında çıkarılan Kararnameden yaklaşık 40 yıl sonra, temel hak niteliğindeki mülkiyet hakkının sonlandırılmasının, Hukuk Devletinin ayrılmaz bir parçası olan hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Bu durumda, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

 

6. Danıştay Onuncu Dairesi 14/01/2019 tarih ve E.2018/4431, K.2019/247 sayılı kararı ile, temyize konu kararın onanmasına karar vermiş, karar düzeltme yoluna gidilmesi sonucu da aynı Dairenin 17/02/2020 tarih ve E.2019/9853, K.2020/556 sayılı kararı ile karar düzeltme talebi reddedilmiş ve idari yargı yerinde verilen iptal kararı kesinleşmiştir.

 

III. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK

 

7. Başvurucu vekili, idari yargı yerinde görülen davada, M.E'ın malvarlığına 1062 sayılı Kanun kapsamında el konulması işleminin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığını ve dava konusu işlemin iptaline karar verildiğini, adli yargı yerinde görülen davada ise adı geçenin malvarlığına el konulduğuna dair tapu kaydının beyanlar hanesine 1062 sayılı Kanun gereğince şerh konulduğunu, ortaya çıkan çelişkili kararlar nedeniyle bir hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğinden bahisle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere adli yargı yerine başvuru dilekçesi vermiştir.

 

8. Hatay Kadastro Mahkemesi 10/05/2022 tarih ve E.2009/5 sayılı üst yazısı ile, başvurucu vekilinin talebi doğrultusunda iddia olunan hükümler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

 

IV. BAŞSAVCILIK DÜŞÜNCELERİ

 

9. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığınca 2247 sayılı Kanun'un 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

 

A. Danıştay Başsavcılığının Yazılı Düşüncesi

 

10. Danıştay Başsavcısı, hüküm uyuşmazlığı bulunmadığı yönündeki düşüncesinde, özetle; "...Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararlar, adli ve idari yargı yerlerinde verilmiş ve kesinleşmiş kararlar olmakla birlikte; Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan davanın konusunun; Suriye eski mebuslarından M.E (M.İ) hakkında özel olarak çıkartılan 05/09/1959 tarih ve 4/12167 sayılı gizli Kararnamenin, 1966 yılında yürürlüğe

giren 6/7104 sayılı Suriye uyrukluların taşınır, taşınmaz mallarına el konulmasına ilişkin genel Kararname ile zımnen yürürlükten kaldırıldığından bahisle, M.E’ın Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına, her türlü hak ve menfaatlerine el konulmasına ilişkin 03/12/2007 tarih ve 1097 sayılı Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemine ilişkin bir dava olmasına karşın, Hatay Kadastro Mahkemesinde açılan davanın konusunun; bir tespite itiraz ve tescil davası olduğu, 2247 sayılı Kanun uyarınca hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edilebilmesi için aranılması gereken şartlardan birisi de, aynı konuya ve sebebe ilişkin olma şartı olduğu, verilen kararlarda, adli ve idari yargıda açılan davaların aynı sebebe dayandığı halde konularının birbirinden farklı olduğu, bu durumda; adli ve idari yargı yerlerinde verilen kararlar arasında 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen konu birlikteliği şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle hüküm uyuşmazlığı bulunmadığını" belirtmiştir.

 

B. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Yazılı Düşüncesi

 

11. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, hüküm uyuşmazlığı bulunmadığı yönündeki düşüncesinde, özetle; “... Mahkemelerce verilen hükümlerin konu ve dava sebebinin aynı olup olmadığı ve kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunup bulunmadığı konusunun ayrıca incelenmesinde; Hatay Kadastro Mahkemesindeki dava; yapılan kadastro tespitinin iptali ile taşınmazın davacı C.M adına tescili istemiyle açılmış ve Mahkemece davanın M.İ yönünden kısmen kabulüne diğerleri yönünden ise reddine karar verilmiştir. Ankara 6. İdare Mahkemesindeki dava ise M.E(M.İ) hakkında özel olarak çıkartılan 05.09.1959 tarihli ve 4/12167 sayılı gizli Kararname'nin, 1966 yılında yürürlüğe giren 6/7104 sayılı Suriye uyrukluların taşınır, taşınmaz mallarına el konulmasına ilişkin genel kararname ile zımnen yürürlükten kaldırıldığından bahisle, M.E’ın Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına, her türlü hak ve menfaatlerine el konulmasına ilişkin dava konusu 03.12.2007 tarihli ve 1097 sayılı Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü işleminin iptaline karar verilmiştir. Bu duruma göre, Kadastro Mahkemesindeki davanın, kadastro tespitine itiraz ve tescile; İdare Mahkemesindeki davanın ise davalı idarenin el koyma işleminin iptaline ilişkin olması karşısında, mahkeme kararlan arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, dava konusunun aynı olması koşulunun gerçekleşmediğini sonucuna varılmıştır." belirtmiştir.

 

          V. İLGİLİ HUKUK

 

12. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un "Mahkemenin görevi" başlığını taşıyan 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 

"Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir."

 

13. Aynı Kanun'un 24. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 

"1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir."

 

 

 

 

VI. İNCELEME VE GEREKÇE

 

14.Uyuşmazlık Mahkemesinin Muammer TOPAL’ın Başkanlığında, Üyeler Nilgün TAŞ, Doğan AĞIRMAN, Eyüp SARICALAR, Ahmet ARSLAN, Mahmut BALLI ve Ali ÖZGÜR'ün katılımlarıyla yapılan 19/06/2023 tarihli toplantısında; Raportör-Hâkim Arzu ÇETİNDERE ŞAŞI'nın 2247 sayılı Kanun’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan, ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

 

15. 2247 sayılı Kanun'un 24. maddesinde anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının ortaya çıkabilmesi için:

 

          a) Uyuşmazlık doğuran hükümlerin, adli ve idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

          b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

          c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

          d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

          e) Kararlarda arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

 

16. Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen idari yargı ve adli yargı kararlarının incelenmesinden; ortada idari ve adli yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu, taraflardan en az birinin aynı olduğu, her iki davanın da aynı sebebe dayanmakla birlikte davalarınkonularının aynı olmadığı anlaşılmıştır.

 

17. İdari yargı yerinde M.E'ın terekesinin temsilcisi tarafından açılan davada; M.E’ın Türkiye’de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına, her türlü hak ve menfaatlerine el konulmasına ilişkin 03/12/2007 tarih ve 71097 sayılı Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü işleminin yukarıda anılan gerekçeyle iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

 

18. Adli yargı yerinde, Hatay ili, Antakya ilçesi, ... köyünde bulunan ... parsel sayılı taşınmazın M.E adına yapılan tespitinin iptali ile C.M adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılan davada ise, mahkemece "...dava konusu ... köyü ... parsel sayılı taşınmazın tespit gibi Y oğlu M.İ adına tapuya kayıt ve tesciline; Suriye uyruklu M.İ'ın malvarlığına 01/10/1966 tarihli 6/7104 sayılı kararname ve 13/10/1966 tarihli 1395 sayılı genelge gereği el konulduğunun tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine" karar verildiği  anlaşılmıştır.

 

19. İdari yargı yerindeki iptal davası ile adli yargı yerindeki tespit ve tescil davasının yapılan yargılamaları sonucunda verilen kararların M.E'ın terekesi lehine sonuçlandığı, sadece kadastro tespit ve tescil davasında, "Suriye uyruklu M.İ'ın malvarlığına 01/10/1966 tarihli 6/7104 sayılı kararname ve 13/10/1966 tarihli 1395 sayılı genelge gereği el konulduğunun" ifadesinin de tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesi yönünde karar verildiği görülmektedir.

 

20. Tapu kütüğündeki "Beyanlar" hanesi tescil ve şerhlerden farklı bir özelliğe sahip olup, kütüğün beyanlar hanesine işlenen kayıt, kural olarak ne bir ayni hak ihdas eder, ne de şahsi bir hakkı güçlendirmeye yarar. Beyanların fonksiyonu, gayrimenkulle ilgili bazı fiili veya hukuki durumlara ya da zaten mevcut bulunan bazı haklara aleniyet ve kanıtlama kolaylığı sağlamaktan ibarettir. Uyuşmazlık konusu kadastro mahkemesi kararında da tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilen hususun kamu hukukuna ilişkin bir kısıtlama niteliğinde olmadığı, idari yargı yerinde verilen iptal kararı ile de bu ibarenin bir anlamının kalmadığı anlaşıldığından, kararlar arasındaki bir çelişkiden veya hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale gelmesinden bahsetmek de mümkün görünmemektedir.

 

21. Ankara 6. İdare Mahkemesi ile Hatay Kadastro Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "aynı konuya ilişkin olması" koşulunun gerçekleşmediği değerlendirilerek, adli ve idari yargı yerlerince farklı konulara ilişkin olarak verilen kararlar bulunması nedeniyle hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyeceği açıktır.

 

22. Yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurularak, 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen "aynı konuya ilişkin olması" koşulunu taşımayan başvurunun reddi gerekmiştir.

 

VII. HÜKÜM

 

Açıklanan gerekçelerle;

 

2247 sayılı Kanun'un 24. maddesinde öngörülen "aynı konuya ilişkin olması" koşulunu taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE,

 

19/06/2023 tarihinde, OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

          Başkan                        Üye                              Üye                               Üye

          Muammer                   Nilgün                          Doğan                           Eyüp

            TOPAL                       TAŞ                         AĞIRMAN                 SARICALAR

 

 

 

 

 

 

                                                Üye                                Üye                                Üye

                                              Ahmet                             Mahmut                           Ali

                                             ARSLAN                         BALLI                         ÖZGÜR