T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS NO       : 2015 / 103

          KARAR NO   : 2015 / 120

          KARAR TR    : 2.3.2015

ÖZET: Davacıların oğullarının ölümüyle sonuçlanan trafik kazası olayında, Siirt Belediyesi'nin de yol yapım ve bakımı yönünden kusurlu bulunduğundan bahisle,  uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar      : 1-A. B., 2-S. B.

Vekilleri        : Av. K. Y., Av. A. G., Av.N. Y.

Davalılar       : Adli Yargıda: 1-G. S. A.Ş.

Vekilleri         : Av. Ö. F.E., Av. F. K.

      2-T.S.

      3-Y.E.

      4-Siirt Belediye Başkanlığı

      İdari Yargıda: Siirt Belediye Başkanlığı

           Vekili              : Av.Ş. D.

 

O L A Y          : Davacılar vekilleri 1- Siirt Belediye Başkanlığı,  2-Y. E., 3-T. E.’e karşı 5.9.2011 tarihinde açtıkları dava dilekçesinde; 19.12.2009 tarihinde Siirt İli, Merkez İlçesi, Nihat Aykut Caddesinden Güreş Caddesi istikametine seyir halindeyken park halinde bulunan Y. E.adına kayıtlı, sürücüsü T. E.olan 56 AZ 518 plakalı kamyona çarpmamak için manevra yapan ve yolda bulunan lağım çukuruna çarpması sonucu aracın direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde, karşı yönden gelen 56 AV 156 plakalı araca çarpması sonucu maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkillerinin çocukları olan M.B.’in hayatını kaybettiğini; olayla ilgili Siirt 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/403 Esas no.sunda açılan davada alınan Adli Tıp Kurumu raporuna göre, müvekkillerinin murisinin Asli Kusurlu, Siirt Belediye Başkanlığının Tali Kusurlu bulunduğunu; Siirt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/136 Esas sayılı dosyasına sunulan 20.05.2011 Tarihli Bilirkişi Kurulu raporuna göre de, 56 AZ 518 plakalı araç sürücünün %10, Siirt Belediye yetkililerinin %30 ve müvekkillerin murisinin de %60 oranında kusurlu bulunduğunu; davalı araç sürücüsü ile araç sahibinin, kazaya sebebiyet vermekten dolayı müştereken ve müteselsilen davalılara karşı sorumlu bulunduklarını; müvekkillerinin maddi ve manevi zararlara uğradıklarını ifade ederek;  trafik kazasında ölen oğullarının desteğinden yoksun kalan müvekkilleri için, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 2.000,00 TL maddi ve 60.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 62.000,00 TL tazminatın, haksız eylemin gerçekleştiği 16.12.2009 tarihinden işleyecek en yüksek ticari faiziyle birlikte ortaklaşa ve zincirleme davalılardan alınarak müvekkillerine ödenmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davacı vekilleri bunun dışında; 29.3.2012 tarihinde, Siirt Belediye Başkanlığına karşı 31.000,00TL.lik maddi ve manevi tazminat davası; 21.2.2011 tarihinde de  G. S. AŞ.ye karşı 10.000,00TL.lik maddi tazminat davası açmıştır.

Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi, aralarındaki fiili ve hukuki irtibat nedeniyle davaları birleştirmiş; 24.5.2012 tarihli, E:2011/136, K:2012/1028 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine bu karar Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin, 26.6.2013 tarih, E:2012/14227, K:2013/12327 sayılı kararıyla; “Somut olaya gelince; davacı, yolun yapım ve bakımından sorumlu kuruluş olan davalı Belediyenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi nedeniyle uğradığı zararın tazminini istediğine göre; davalı Belediye açısından dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru bulunmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

SİİRT 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ:31.12.2013 gün ve E:2013/1127, K:2013/977 sayı ile, aynen “Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili mahkememize sunduğu dava dilekçesinde özetle; 16.12.2009 tarihinde Siirt ili Merkez ilçesi Nihat Aykut caddesinde Güreş caddesi istikametine seyir halindeyken park halinde bulunan Y. E. adına kayıtlı sürücü T. S. olan park halindeki kamyona çarpmamak için manevra yapan ve yolda bulunan lağım çukuruna çarpması sonucu aracın direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde karşı yönden gelen 56 AV 156 plakalı araca çarpması sonucu maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini ve neticede müvekkili S. ve A. B.'in çocukları olan M. B.'in hayatını kaybettiğini, meydana gelen olayla ilgili Siirt 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/403 esas nosunda açılan davada alman Adli Tıp Kurumu raporuna göre müvekkillerin murisi Asli Kusurlu, Siirt Belediye Başkanlığı Tali kusurlu bulunduğunu, bunun yanında mahkememizin 2011/136 esas sayılı dosyasına sunulan 20.05.2011 tarihli bilirkişi kurulu raporuna göre de 56 Z 518 plakalı araç sürücüsünün %10, Siirt Belediye yetkililerinin %30 ve müvekkili murisi M. B.'in de %60 oranında trafik kazanın oluşumunda kusurlu bulunduğunu, işletenin ve sürücünün aynı derecedeki yakınları trafik sigortası karşısında, bedensel zararlar bakımında üçüncü kişi durumunda olduklarını, sürücü murisin kusuru ile işletenin varsa ayrıca oluşan kusurlu toplamı kadar hukuki sorumluluk üstlenen trafik sigortacısından bu toplam kusur oranında isabet eden tazminatı miktarından poliçe limitini geçmemek kaydıyla sigortacı sorumlu olduğunu, davalı sigorta şirketine 10/05/2010 tarihinde başvuru yapıldığını ve gerekli olan tüm evrakların sunulduğunu, ancak temerrüt tarihinin olduğu 20/05/2010 tarihi itibari ile ve bugüne kadar olumlu veya olumsuz hiçbir cevap verilmediğini, bu itibarla fazlaya ilişkin tüm hak ve tazminat taleplerinin saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 20/05/2010 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı G. S. A.Ş. Vekili cevap dilekçesinde, 56 AU 637 plakalı vasıtanın gerçekten müvekkilinin şirket nezdinde 49232108 sayılı poliçe ile mecburi mali mesuliyet sigortası bulunduğunu, söz konusu poliçe gereği şirketlerinin sorumluluğu limitle sınırlı olduğunu ve manevi zararlardan sorumluluklarının olmadığını, davacı tarafından yazılı delillerini dosyaya ibraz etmediklerini ve birer suretinin kendilerine tebliği edilmediğinden esas hakkında beyanda bulunamadıklarını, davanın açılmasına müvekkil şirketinin sebebiyet vermediğinden faiz, masraf ve vekalet ücreti yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Siirt Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/403 esas sayılı dava dosyasının incelenmek üzere dosya arasında olduğu görüldü, incelemesinde; maktülün M. B., mağdurların A. ve S. B., sanığın M. Ş. olduğu, suç tarihinin 16/12/2009, karar tarihinin 03/03/2011 olduğu ve suçun taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu olduğu, yapılan yargılama neticesinde Adli Tıp'tan alınan rapora göre müteveffanın asli derecede, mahalli idarenin ise tali derece kusurlu olmasına göre sanık M. Ş.'in 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşıldı.

Mahkememizin 2011/1081 ve 2012/681 esas sayılı dosyaların bu dosyamız ile birleşmesine karar verilerek dosya içerisine alınmış olduğu incelenmesinde; davacılar S. B. ve A. B.y'in G.S. A.Ş'ye karşı muris M.B. 16/12/2009 tarihinde 56 AU 637 plaka sayılı araç ile seyir halindeyken 56 AV 156 plaka sayılı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında vefat etmesi sebebiyle tazminat talebine ilişkin dava olduğu anlaşıldı.

Bilirkişi Kurulunun 20/05/2011 tarihli Emekli Bölge Trafik Komiseri Trafik Kusur Uz-H.K., Emniyet Müdürlü Trafik Kusur Uz. H.Y., Y.Makine Mühendisi Trafik Kusur Uz. A.O.E. tarafından düzenlenen 06/06/2011 hakim havale tarihli rapora göre; dava dışı E.İ.dava konusu ölümlü trafik kazasının oluşumunda kusursuz olduğu, dava dışı 56 AZ 518 plaka sayılı park halindeki kamyonun maliki T. S. dava konusu ölümlü trafik kazasının oluşumunda %10 oranında kusurlu, dava dışı Siirt Belediyesi yetkilileri %30 oranında kusurlu, davacıların murisi olan maktul sürücüsü M. B.hayatını kaybettiği dava konusu trafik kazasının oluşunda %60 oranında kusurlu olduğu bildirildiği görülmüştür.

Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/337 Tal. Nolu bilirkişi Av. H. D. tarafından düzenlenen raporunda; Yargıtay 11. H.D'sinin 11/07/2008 tarih ve 2007/925 Es-2008/9359 K. Sayılı kararına göre; davacıların müteveffanın %60 kusurundan dolayı kullanmış olduğu aracı sigortalayan sigorta şirketi olan davalıdan maddi tazminat talep haklarının mevcut olmadığını, mahkememizin farklı görüşte olması halinde ise; çocuk M.'in 16/12/2009 tarihinde meydana gelen olayda vefatı nedeniyle, baba S.'ın 3.900,50 TL, anne A.'nin 6.201,02 TL olmak üzere toplam 10.101,52 TL destekten yoksun kalma tazminatı alacaklarının mevcut olduğunu, hesaplanan bedele temerrüt tarihinden itibaren kademeli olarak yasal faiz yürütülmesi gerektiğini rapor etmiştir.

Davacı vekili 21/12/2011 tarihinde Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/337 Talimat sayılı bilirkişi raporuna itiraz ettiği ve ek rapor alınmasını talep ettiği anlaşılmıştır.

Davacı vekilinin 17/02/2012 havale tarihli ıslah dilekçesinde; davacı baba S. B. için 3.900,50 TL, davacı anne A. B. için 6.201,02 TL, olmak üzere toplamda 10.101,52 TL ıslah ettiği ve ıslah harcı yatırdığı anlaşılmıştır.

Davacılar vekili 24/05/2012 tarih ve 7 nolu celsede; davanın ıslah ettikleri miktar üzerinden maddi tazminat taleplerinin kabulüne, ayrıca manevi tazminat taleplerinin de hüküm altına alınmasına, ayrıca cenaze masrafları gibi başkaca maddi bir taleplerinin bulunmadığını davacı anne için 15.000,00 TL davacı baba için de 15.000,00 TL olmak üzere manevi tazminat taleplerinin de kabulüne karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.

Mahkememizce yapılan yargılama sonunda, Mahkememizin 24/05/2012 tarih ve 2011/136 esas, 2012/1028 karar sayılı ilamı ile, davanın kabulü ile, Davacı S. B. için 3.900,50 TL, davacı A.B.için 6.201,02 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 16.12.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, Davacı S.B.için 15.000,00 TL, davacı A. B. için 15.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 16.12.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan Siirt Belediye Başkanlığı, Y. Evin ve T.S.'den müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2012/14227 esas, 2013/12327 karar sayılı ilamı ile "davacı, yolun yapım ve bakamından sorumlu kuruluş olan davalı Belediyenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi nedeniyle zararın tazminini istediğine göre; davalı Belediye açısından dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru bulunmamış, kararın bozulması gerekmiştir.'' denilerek hükmün bu yönüyle bozulmasına karar verilmiştir. Taraf teşkili sağlandıktan sonra usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir.

Dava maddi ve manevi tazminat davasıdır.

Yapılan yargılama, toplanan deliller, soruşturma dosyası ve bu dosya içerisindeki kaza tespit tutanağı, denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli usul ve fenne uygun olarak hazırlanmış bilirkişi raporları ve Siirt 1.Asliye Ceza Mahkemesinin dosyası ile birlikte değerlendirildiğinde; maktulun 16.12.2009 tarihinde 56 AU 637 plaka sayılı kamyonet ile seyir halindeyken park halindeki araca çarpmamak için kontrolsüz manevra yaptığı ve kontrolsüz manevraya bağlı olarak da yolun yapım ve bakımından sorumlu kuruluş olan Siirt Belediyesi yetkililerin açmış olduğu çukura düşmesi sonucu kaza olduğu; kazanın oluşumunda sürücü M. B. hayatını kaybettiği dava konusu trafik kazasının oluşumunda %60 oranında kusurlu olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Park halindeki T.S.’ye ait 56 AZ 518 plakalı sayılı kamyonun taşıt yolunda yolun sağına park edilerek yolun bir bölümünü kısmen kapatılmasıyla dava konusu ölümlü trafik kazasının oluşumunda arada illiyet bağın bağlı, 3'ncü derece tali kusurlu olduğu, maktul sürücü kontrolsüz manevraya bağlı olarak dikkatsizliği ve tedbirsizliği nedeniyle l'nci derece kusurlu olduğu, yolun yapım ve bakımında sorumlu kuruluş olan Siirt Belediyesinin açmış olduğu çukurun etrafını kapatmaması ve her hangi kazayı önleyici bir tedbir almamaları sebebiyle ve bu kazaya sebebiyet vermeleri nedeniyle 2'nci derece kusurlu olduğu bu nedenle davacıların 15/11/2011 tarihli Av. H. D.'in raporunun l/b bendinde belirttiği miktarda destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceği, davacıların olay sebebiyle duyduğu elem ve ızdırap, çocukları M. B.'in yaşı, olayın oluş şekli, kusur oranı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları paranın satın alma gücü, nazara alınarak manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve eldeki dava davalı Belediye yönünden 11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının II. bendi hükmünce tam yargı davasının konusunu oluşturduğundan ve bu davaların ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerektiğinden davalı Belediye yönünden yargı yolu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİNE;

Davacı Süleyman BOZBEY için 3.900,50 TL, davacı A. B. için 6.201,02 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 16.12.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar G. S. A.Ş., T.S. ve Y. E.' den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,

Davacı S. B. için 15.000,00 TL, davacı A.B. için 15.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 16.12.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Y. E. ve T. S.'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,

Davanın davalı Siirt Belediyesi yönünden dava dilekçesinin Yargı yolu bakımından REDDİNE,…”  karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacılar vekili bu kez aynı somut olaydan dolayı Siirt Belediye Başkanlığına karşı, 30.000,00-TL manevi tazminat istemiyle, 3.7.2014 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

BATMAN İDARE MAHKEMESİ:31.12.2014 gün ve E:2014/1492 sayı ile, “(…) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinin 1. fıkrasında; "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır." hükmü yer almıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar tarafından; 16.12.2009 tarihinde meydana gelen ve oğullarının ölümüyle sonuçlanan trafik kazası olayında Siirt Belediyesi'nin yol yapım ve bakımı yönünden kusurlu bulunduğundan bahisle, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari temerrüt faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, daha önce aynı konuyla ilgili olarak Siirt l'inci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davanın ise Siirt Belediyesine ilişkin kısmı yönünden idari yargıda görülmesi gerektiğinden bahisle Yargı yolu bakımından reddine karar verildiği ve temyiz incelemesine konu edilmeksizin 08/07/2014 tarihinde bu kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunundan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği açık olup, uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, davanın idari yargıda (mahkememizde) görülüp görülemeyeceğinin tespiti gerekmektedir.

Buna göre, davacıların uğradığı belirtilen zararın, 2918 sayılı Kanundan doğan bir sorumluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının ortaya konulması gerekmektedir.

5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 14. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla, ulaşım, şehir içi trafik hizmetlerinin yapmak belediyenin görev ve sorumlulukları arasında sayılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Amaç" başlıklı 1. maddesinde; bu Kanunun amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğuna yer verildikten sonra, 10. maddesinin 1. fıkrasında; bu Kanunla belediyelere verilen görevlerin il ve ilçe trafik komisyonları ve mahalli trafik birimleri ile işbirliği yapılarak yürütüleceği, (b) bendinde ise, belediyenin görev ve yetkilerine yer verilmiştir.

O halde, mahalli müşterek olmak şartıyla, belediye sınırları içindeki yolların yapım ve bakımıyla görevli ve yetkili olan belediyenin, yol yapım ve bakımında kusurlu olması nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen trafik kazasında uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, anılan Kanundan doğan sorumluluktan kaynaklandığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.

Bu durumda; davalı idarenin, yol yapım ve bakımında hizmet kusuru bulunması nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen trafik kazası sonucunda oluşan zararın, belediye sınırları içindeki yolların yapım ve bakımından sorumlu olan davalı idarenin, 2918 sayılı Kanun'un 10. maddesinde belirtilen sorumluluğu ile ilgili olması nedeniyle, meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davanın, adlî yargı yerlerinin görev alanında bulunduğu anlaşılmaktadır.

Diğer yandan, İdarî eylem ve işlemlerin idari yargı yerlerinde görülmesi gerekirken, 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesiyle, anılan Kanundan doğan bütün sorumluluk davalarının adlî yargıda görüldüğü ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi'ne yapılan itiraz başvurusu neticesinde, Anayasa Mahkemesi'nin 26/12/2013 tarih ve 2013/68 esas, 2013/165 sayılı kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir. Ayrıca, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 06/02/2012 tarih ve 2012/3 esas, 2012/29 karar; aynı gün ve 2011/256 esas, 2012/25 karar; 04/06/2012 tarih ve 2012/101 esas, 2012/133 sayılı kararlarında da, 2918 sayılı Kanundan kaynaklanan tazminat davalarında adlî yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, Siirt l'inci Asliye Hukuk Mahkemesinin 31/12/2013 tarih ve E:2013/l 127, K:2013/977 sayılı kararı ile adı geçen Mahkeme kendisini görevsiz gördüğünden, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 2.3.2015 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, adli ve idari yargı yerleri arasında davalılardan Siirt Belediye Başkanlığı aleyhine açılan dava yönünden görev uyuşmazlığı doğduğu idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyasının örneği ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacıların oğullarının ölümüyle sonuçlanan trafik kazası olayında, Siirt Belediyesi'nin de yol yapım ve bakımı yönünden kusurlu bulunduğundan bahisle,  uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

  2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dava dosyalarının incelenmesinden, 19.12.2009 tarihinde Siirt İli, Merkez İlçesi, Nihat Aykut Caddesinden Güreş Caddesi istikametine seyir halindeyken park halinde bulunan Y.E.adına kayıtlı, sürücüsü T. E.olan 56 AZ 518 plakalı kamyona çarpmamak için manevra yapan ve yolda bulunan lağım çukuruna çarpması sonucu aracın direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde, karşı yönden gelen 56 AV 156 plakalı araca çarpması sonucu oluşan maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazasında çocukları olan M. B.’i kaybeden davacıların; oğullarının ölümüyle sonuçlanan trafik kazası olayında, Siirt Belediyesi'nin de yol yapım ve bakımı yönünden kusurlu bulunduğundan bahisle,  uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle dava açtıkları anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Batman İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Siirt 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin; 31.12.2013 gün ve E:2013/1127, K:2013/977 sayılı kararının; davalı Siirt Belediyesi yönünden verilen görevsizliğe ilişkin kısmının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç    : Davanın görüm ve çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle  Batman İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Siirt 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.12.2013 gün ve E:2013/1127, K:2013/977 sayılı KARARININ,  davalı Siirt Belediyesi yönünden  verilen GÖREVSİZLİĞE İLİŞKİN KISMININ KALDIRILMASINA, 2.3.2015  gününde, Üye Eyüp Sabri BAYDAR’IN KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Serdar

 ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞI OY

Somut uyuşmazlıkta, davalı Belediyenin karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki ihmali sonucu zarara neden olan kazanın meydana geldiği iddia edilmektedir.

2918 Sayılı KTK'nın l0.md. "Belediyelerin yapım ve bakımından sorumlu olduğu yollan, trafik düzen ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, karayolu yapısında ve üzerinde yapılacak çalışmalarda gerekli tedbirleri almakla görevli" olduğuna işaret edilmiş,

TC Anayasası'nın 125/son md. "idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu" kurala bağlanmış,

2577 Sayılı IYUK 2/1-b md. "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davalan, idari dava çeşitleri arasında" sayılmıştır.

Bu durumda belediye sınırlan içindeki yolun yapım, bakım ve onanmmm yapılmadığı nedeniyle doğan zarann tazmininin amaçlanmış olması karşısında, idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü esnada kişilere verdiği zarann ödetilmesine yönelik bulunan uyuşmazlık konusu davanın, olayda kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tespitinde esas alman idare hukuku kurallanna ve 2577 Sayılı IYUK 2/1-b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Sayın çoğunluk, karayolunun yapım, bakım ve. korunmasındaki ihmalden doğan zararda Adli Yargıyı görevli kabul eden görüşünde hukuki dayanak olarak 2918 Sayılı KTK 110/1 md. hükümlerini esas almıştır. /

11.01.2011 gün 6099 Sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile 2918 Sayılı KTK 110. maddesine eklenen 1.fıkra ile "işleteni veya sahibi devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil bu kanundan doğan sorumluluk davaları Adli Yargıda görülür... " hükmü getirilmiştir.

Sayın çoğunluk görüşünün aksine eldeki uyuşmazlık anılan yasa hükmü kapsamında kalmamaktadır.

Çünkü, 2918 Sayılı KTK 85.maddesinde açıkça belirtildiği gibi yasa motorlu araçların işletilmesinden doğan zararlar nedeniyle işletenin hukuki sorumluluğunu düzenlemektedir.

Yasa hükmünde geçen bu kanundan ve Adli Yargıda görülmesi gereken sorumluluk davaları, 2918 Sayılı Yasa'nın 85.maddesinde düzenlenen motorlu araçlann işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı araç işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin davalardır.

Yasa değişikliğinden önce kamu araçlannın işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı kamu idaresinin sorumluluğunun hangi yargı kolunda görüm ve çözümü konusunda yasada bir düzenleme bulunmadığından İdari ve Adli Yargı organlan arasında çıkan görev uyuşmazlıklannı sonlandırmak üzere sözü geçen yasa hükmü getirilmek suretiyle kamu araçlannın verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğunda 2918 Sayılı Yasa'nın amacına uygun olarak Adli Yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiştir.

2918 sayılı yasanın 110. maddesinde yapılan yasa değişikliğine ilişkin Hükümet gerekçesi de getirilen yeni hükmün bu nedenle maddeye eklendiğini teyit etmektedir.

Diğer taraftan, sayın çoğunluk 2918 sayılı yasanın 110. maddesi hükmünün iptali istemi ile Anayasa Mahkemesine açılan dava sonucunda verilen yorumlu red kararlarını, karara dayanak almakta ise de bu görüşe de itibar edilmesi mümkün değildir.

Zira; "T.C. Anayasasında, Anayasa Mahkemesinin iptal veya iptal talebinin reddi dışında yorumlu red kararı verebileceğine dair bir işaret yoktur. Tersine T.C. Anayasasının 153/2 maddesi "Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." hükmü böyle bir anlayışın benimsenmemiş olduğunun kanıtı olarak kabul edilebilir. Gerçi madde iptal kararlarından bahsetmektedir, ama Anayasa koyucunun amacının Anayasa Mahkemesinin kanun koyucu gibi hareket etmesini önlemek olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yorumlu red kararlarının ise diğer mahkemeleri, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlaması itibariyle bir çeşit pozitif kanun koyuculuk anlamına geldiğine şüphe yoktur. (Türk Anayasa Hukuku Prof. Dr. Ergun Ozbudun. Sh. 440 vd.)

Hakkında yorumlu red kararı verilen bir kanun maddesi yürürlükte kalmaya devam eder. Dolayısıyla somut olaylara uygulanır. Somut olaylarda o maddenin ne anlama geldiğine, yani nasıl yorumlanacağına, bundan sonra da Anayasa Mahkemesi değil onu uygulayacak Mahkemeler karar verir. Anayasa Mahkemesinin yorumlu red kararı verirken yaptığı yorumunun diğer mahkemeleri bağlaması mümkün değildir. Bir kanun maddesinin nasıl yorumlanacağına onu uygulayacak olan Adli- idari ve Askeri Yargı organları karar verir. Anayasa Mahkemesi Adli, idari ve Askeri kollarının üst mahkemesi olmadığına göre bu yargı kollarındaki mahkemelere kendi yorumunu empoze etmesi mümkün değildir. O halde Anayasa Mahkemesinin verdiği yorumlu red kararlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu ifa edebilmeleri, diğer mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin bu yorumlarını benimsemelerine bağlıdır. Oysa hukukumuzda, Anayasa Mahkemesi kararlarında yapılan yorumlar diğer mahkemeleri bağlamaz. Zira Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı bu kararların hüküm fıkralarına münhasırdır. (Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Kemal Gözler, sh. 444)

Keza, Sayın çoğunluğun karan dayandırdığı T.C. Anayasasının 158. madde hükümlerininde uyuşmazlıkta uygulama yeri bulunmamaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen T.C. Anayasasının 158. maddesi açık hükmünden de anlaşıldığı üzere Anayasa Mahkemesi ile diğer yargı kollan arasında olumlu veya olumsuz görev uyuşmazlığının doğması halinde Anayasa Mahkemesi görüşünün üstün tutulacağına ilişkin düzenlemenin, uyuşmazlıkta Anayasa Mahkemesinin görevlilik veya görevsizlik karannın bulunmaması, diğer yargı kolları ile arasında bir görev ihtilafının çıkmaması nedeniyle uygulanması mümkün değildir.

Açıklanan gerekçelerle uyuşmazlıkta idari yargı görevli olup, benzer ihtilaflarda da idari yargının görevli olduğu Yargıtay 4, 11, 17 Hukuk Dairelerinin istikrarlı kararlarıyla İçtihad edildiği gibi Danıştay kararlarında da uyuşmazlıkta idari Yargının görevli olduğu benimsenmiştir. (Danıştay 10. Daire E 2011/11522, K 2012/5347 sayı, E. 2011/10856 ve K. 2013/670 Sayı, Danıştay 15. Daire E. 2013/7688, K. 2013/7397 sayı, E. 2013/14339, K. 2014/182 sayı vs. )

Somut uyuşmazlıkta davanın karayolunun yapım, bakım ve korunmasındaki idarenin hizmet kusuruna dayanmasına,

2918 Sayılı Yasa'nın 110/1 md. motorlu araçların işletilmesinden doğan zararlardan dolayı işletenini hukuki sorumluluğunun Adli Yargıda göriim ve çözümünü düzenleme altına almasına,

Somut uyuşmazlığın anılan yasa hükmü kapsamında bulunmamasına,

Kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tespitinde, 2577 Sayılı IYUK 2/1-b md. sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde İdari Yargının görevli olmasına göre,

Uyuşmazlıkta Adli Yargıyı görevli kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

ÜYE

EYÜP SABRİ BAYDAR