Davacı : Z. E.D.A. Davalılar : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı - Ankara 2- Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü-Ankara Vekili : Av.S.Y. 3-T.C. Merkez Bankası Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfı Vekili : Av. M.Ö. O L A Y : Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan T.C. Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfı üyesi olan Davacı, emekli olmaya hak kazandığı 55 yaşını doldurmasına rağmen emekli olmaması nedeniyle, Sosyal Güvenlik Yardımları Yönetmeliği uyarınca, Banka Katılma Payı Hesabından 18.816.274.932TL kesinti yapılmasına ilişkin Vakıf işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ; 26.10.2005 gün E:2005/1982, K: 2005/1634 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/a maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal olanlar tarafından açılan iptal davalarının idari yargıda görüleceğinin hükme bağlandığı; buna göre, işlemin idari nitelikte olmasının, idari hizmete yönelik veya bitişik olması, kamu kurumunca bu esaslar çerçevesinde kamu kudretine dayalı ve kamu hukukundan güç alarak, kamu mevzuatı gereğince tesis olması halinde, bu işlemin idari işlem niteliğinde olduğunu gösterdiği ve buna dayalı iptal davasının da idari yargı yerinde çözümünün gerekmekte olduğu; olayda, Medeni Kanun hükümlerine göre özel hukuk tüzel kişiliğini haiz olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası mensupları tarafından kurulan vakfın, kamu tüzel kişisi olmadığı, uyuşmazlığa konu işlemin tesisinde kamu kudretinin kullanılmadığı, bu işlemin, kamu hizmetinin devamı veya bitişiği şeklinde tesis edilmediği, tamamen tarafların serbest iradesi ile oluşan vakfın üyeliği sonucuna üye haklarının korunması veya yeni hakların tanınmasının temini anlamında olmak üzere ilgilinin özel hukuk ilişkisinden doğan ve yardımlaşma sandığı vakfından alacağının tahsili amacı ile uğradığını ileri sürdüğü zararın tazminine yönelik bu davanın, kamu hukukuna göre değil özel hukuk hükümlerine göre çözümleneceği, buna göre davanın adli yargı yerince karara bağlanacağının açık olduğu gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine, Danıştay 10.Dairesinin 22.5.2007 gün ve E:2007/847, K:2009/4679 sayılı kararıyla temyiz istemi reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir. Davacı bu kez, “Hasımsız” olarak; İdare Mahkemesi nezdinde açtığı davanın, adli yargıda açılması gerektiği yolundaki karar ile reddedildiğini, temyizen verilen ret kararıyla kesinleştiğini ancak, davada aleyhine taktir edilen avukatlık ücreti yönünden tereddütünü gidermek üzere 2 Temmuz 2009 günlü açıklama istemine ilişkin başvurusunun, kararda açıklamayı gerektiren bir husus bulunmadığı gerekçesiyle Mahkemece reddedildiğini; ancak, kararın verildiği tarih olan 26/10/2005 günü taktir edilen TL 250.000.000 avukatlık ücretinin, 1/1/2005 günü yürürlüğe giren 5083 sayılı Yasa ile paradan altı sıfır atılması sonucu YTL 250 dönüşüm değerine tabi olduğunu; diğer taraftan Hazine Müsteşarlığınca 5 Mayıs 2007 günlü Resmi Gazetede yayımlanan “Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşta Yer Alan Yeni İbarelerinin Kaldırılmasına ve Uygulama Esaslarına İlişkin Karar” uyarınca 1/1/2009 gününden itibaren TL 250.000.000=YTL 250=TL 250 eşitliğinin hukuksal olarak oluşturulduğunu; bugün TC. Merkez Bankasınca bu tanıma göre emisyonu yapılmakta ve Türk Lirasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi olarak piyasalarda tedavül etmekte olduğunu; bu nedenle, 26/10/2005 günlü kararda yer alan 250.000.000 TL avukatlık ücretinin, ilerki yıllarda ortaya çıkacak hukuksal bir karışıklık sonucu tekrar hak kaybına uğramaması için, dava tarihi olan 26 Ekim 2005 itibariyle ödemeye esas 250.000.000 Iiralık parasal değerin, Türk Lirasının uğradığı dönüşümler sonucu ödeme günündeki değerinin 250 Türk Lirasına eşit olduğunun tespitinin gerektiğini; talep ettiği tespitin yapılmasının, hukuki belirlilik kuralı gereği ve hukuksal güvenliği için gerekli ve zorunlu olduğunu ifade ederek; Ankara 3 İdare Mahkemesi tarafından 26 Ekim 2005 günü taktir edilen 250.000.000 Türk Lirası avukatlık ücretinin, kararın kesinleştiği 9 Kasım 2009 tarihi itibariyle karşılığı değerin, dekontla ödediği 250 Türk Lirasına eşit olduğunun tespit edilmesi ve yapılan bu tespite ilişkin Mahkeme kararının tarafına bildirilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır. ANKARA 6. SULH HUKUK MAHKEMESİ; 14.01.2010 gün ve E:2009/2433, K:2010/18 sayı ile, davanın tespit davası olduğu, tüm dosya kapsamından; davacının, Ankara 3. İdare Mahkemesinin 26.05.2005 tarihinde aleyhine verdiği 250.000.000 TL vekalet ücretini ödediği, bu bedelin bugün itibariyle 250,00 TL'ye tekabül ettiğinin tespitini talep etmiş ise de; Ankara 3. İdare Mahkemesinin, davacının başvurusu üzerine 07.07.2009 tarihinde de belirtildiği üzere 2005/1982 sayılı dosyada vekalet ücretinin 250,00 TL olduğu gibi, bugün itibariyle 250,00 TL'nin, Ankara 3. İdare Mahkemesinin 26.10.2005 tarihinde verilen kararında vekalet ücretinin 250.000.000 TL'ye tekabül ettiğinin açıkça anlaşılması nedeniyle, bu hususun tespitinde hukuki yarar olmadığından, tespit talebinin reddine karar vermenin gerekmiş olduğu gerekçesiyle; “davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine” karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 26.4.2010 gün ve E:2010/5142, K:2010/7208 sayılı kararıyla temyiz istemi reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir. Davacı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına hitaben verdiği 14.6.2010 tarihli dilekçe ile; 1- Ankara 3. İdare Mahkemesinin 2005/1982 E., 26/10/2005 ve 2005/1634 K. ile aynı esas dosyada verdiği 7/07/2009 günlü ret kararı; 2- Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/2433 E., 14/01/2010 gün ve 2010/18 K.; 3- T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2010/5142 E, 26/04/2010 gün ve 2010/7208 K. Sayılı mahkeme kararlarını, “Uyuşmazlığa Konu Mahkeme Kararları” olarak belirterek; “Türk lirasının nominal değer denkliği tespiti istemi üzerine çıkarılan görev ve hüküm uyuşmazlığının giderilmesi”ni istemiştir. İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Sıddık YILDIZ, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Sedat ÇELENLİOĞLU’nun katılımlarıyla yapılan 01.11.2010 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre: 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 14. maddesinde, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” denilmiş; aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği belirtilmiştir. Davacı tarafından adli ve idari yargı kararları arasında olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülerek uyuşmazlığın giderilmesi istemiyle başvuruda bulunulmuş ise de; idari yargı yerinde davanın; emekli olmaya hak kazandığı 55 yaşını doldurmasına rağmen emekli olmaması nedeniyle, Yönetmelik uyarınca, Banka Katılma Payı Hesabından kesinti yapılmasına ilişkin Vakıf işleminin iptali istemiyle; adli yargı yerinde ise; İdare Mahkemesi tarafından taktir edilen 250.000.000 Türk Lirası avukatlık ücretinin, 250 Türk Lirasına eşit olduğunun tespit edilmesi istemiyle açıldığı; öte yandan, Sulh Hukuk Mahkemesi’nce, “…davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine…” karar verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, olumsuz görev uyuşmazlığına konu edilen davaların konusu ve sebebi aynı olmadığı gibi; Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin kararı görevsizlik kararı olmasına karşılık; Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kararının görevsizlik değil, davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine ilişkin olduğundan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir. Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir. S O N U Ç : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 01.11.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.