Hukuk Bölümü         2007/386 E.  ,  2008/40 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı            : İ. Turz.İnş.Taah.San.ve Tic.Ltd.Şti.

Vekili_____   : Av. S.Y.,  Av. A.Y.

Davalı             :  Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı

 OLAY             : Sivas ili, Ulaş ilçesi hudutları dahilinde, Karayollarına ait 5812004-09 sayılı hammadde üretim izin alanı dışından,taşeron olarak çalışan davacı şirket adına140.802,5 m3 kalkerin ruhsatsız ve kaçak olarak üretilip sevk edildiği gerekçesiyle; 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 12. ve Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 43.  maddesine göre, 04.10.2006 Tarih 52290 sayılı işlemle kesilen  1.520.667,00 YTL idari para cezasının kaldırılması istemiyle şirket vekili tarafından,  adli yargı yerinde itirazda bulunulmuştur.

ULAŞ  SULH CEZA MAHKEMESİ; 18.5.2007 gün ve D.İş.E:2007/19, D.İş K:2007/19 sayı ile, 3213 sayılı Maden Kanunu ve Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde idari para cezalarına karşı başvurulacak kanun yolunun düzenlenmediği,  1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2. maddesinde, "kabahat" deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı, 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, idari tedbirlerin de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir. Kabahatler Kanunu'nun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde, "Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır." denilmiş olup, bu kanunun genel hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin 1. fıkrasında, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararma karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğinin öngörüldüğü; Anayasa Mahkemesinin 1.3.2006 tarih ve 2005/108 Esas, 2006/35 Karar sayılı ilamı ile Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesini iptal ettiği ve iptal gerekçesinde "Anayasanın 125 maddesinin birinci fıkrasında, "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır"; 140. maddesinin birinci fıkrasında, "Hakimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar"; 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi,
yargılama usulleri kanunla düzenlenir"; 155. maddesinin birinci fıkrasında da;; "Danıştay, İdari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar" denilmekte olduğu; bu kurallara göre, Anayasada idarî ve adli yargı ayrılığının kabul edildiği;  bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücünü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemlerinin idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemlerinin de adli yargı denetimine tabi olacağı;  buna bağlı olarak idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemenin olanaklı bulunmadığı; ceza hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal düzenlemelerde basit nitelikte görülen suçlar hakkında idari yaptırımlara yer verildiğinin görüldüğü; daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olmasının doğal olduğu; ancak, idare hukuku esaslarına göre tesis edilen bir idari işlemin, sadece para cezası yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından çıkarılarak adli yargıya bırakılmasının olanaklı olmadığı; bu  durumda, itiraz konusu kuralla diğer yasalardaki kabahatlere yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın türünden hareketle ve idari yargının denetimine tabi tutulması gereken alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin usûl ve esasların değiştirilmesinin, Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ve kuralın iptalinin gerektiğine hükmettiği;  bu iptal kararından sonra 5560 sayılı yasa ile 5326 sayılı yasanın 3. maddesinin değiştirildiği ve maddenin " Bu Kanunun; a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b)Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır."şeklinde düzenlendiği; tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; 5560 sayılı yasa ile değişik  5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinde "Bu Kanunun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde," uygulanır hükmüne yer verilmiş olmasının, idari işlemlerin icrai nitelik taşıyan, idare tarafından idari usuller uygulanarak ve de kamu gücü kullanılarak tek taraflı olarak tesis edilen yani ilgilisinin hukuki durumu üzerinde onun rızasına bağlı olmaksızın etkiler doğurabilen işlemler olduğundan, bu nitelikteki işlemlere karşı açılan davaların çözüm yerinin genel kural olarak idari yargı olduğu ve uyuşmazlığın da bu durum içinde değerlendirilmesinin gerektiği, uyuşmazlığın idari işlem niteliğini haiz olduğu ve 5326 sayılı yasada sayılan ve kabahat olarak nitelendirilen fillerden de olmadığı, bu konudan dolayı meydana gelen uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğu, gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

            Davacı vekili, bu kez, söz konusu para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 11. İDARE MAHKEMESİ;  27.6.2007  gün ve  E:2007/756  sayı ile,  5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3. maddesinde "Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır",  27. maddesinin 1.fıkrasında da "İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir" hükümlerine yer verildiği; söz konusu hükmün Anayasa aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular üzerine, 3.maddede belirtilen kuralla diğer yasalardaki kabahatlere yollama yapılarak, yalnızca yaptırım türünden hareketle ve idari yargının denetimine tabi tutulması gereken alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin usul ve esasların değiştirilmesinin, Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesinin 1.3.2006 gün ve E: 2005/108, K: 2006/35 sayılı kararı ile 3.maddenin iptaline karar verildiği, söz konusu kararın 22.7.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandığı; ancak söz konusu kararda iptal edilen 3.maddesinin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, iptal hükmünün Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe gireceğine karar verildiği; Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararı üzerine 19.12.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişlik Yapılmasına ilişkin Kanun ile Kabahatler Kanunu'nun 3.maddesinin "Bu Kanunun idari yaptırım kararlarına  karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanır" şeklinde değiştirildiği,  27. maddesine "İdari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür." hükmünün eklendiği; söz konusu değişiklik uyarınca, diğer kanunlarda idari yaptırıma ilişkin uyuşmazlıkta görevli yargı yerinin idari yargı olarak belirtilmesi halinde veya idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararlarında verilmiş olması halinde idari yaptırıma ilişkin  uyuşmazlığın idari yargı merciinde çözümleneceği, aksi halde 5326 sayılı Kanun uyarınca sulh ceza mahkemesinin görevli bulunacağı; öte yandan, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 13.maddesinin son fıkrasında Bakanlıkça verilen idari para cezalarının takip ve tahsil edilmek üzere ilgili Defterdarlığa bildirileceğinin belirtildiği; dosyanın incelenmesinden; karayollarına ait 58/2004-09 sayılı hammadde üretim izin alanı dışından, taşeron olarak çalışan davacı firmanın ruhsatsız olarak kalker üretip sevk ettiğinden bahisle 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca 1.520.667,00-YTL para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin tesis edilen işleme karşı Ankara 3.Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davanın yetki yönünden reddi üzerine Ulaş Sulh Ceza Mahkemesince 18.5.2007 tarih ve E:2007/19, K:2007/19 sayılı kararıyla davaya bakmakla idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden reddi üzerine mahkemelerinde davanın açıldığının anlaşıldığı; bu durumda, yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, 3213 sayılı Maden Kanununda, bu kanuna göre verilecek idari para cezasına yapılacak itirazlar için idari
yargının görevli olduğuna ilişkin özel bir hüküm bulunmadığından ve de idari para cezası ile birlikte aynı işlem kapsamında idari yargının görev alanına giren işlemlerin de tesis edilmediği anlaşıldığından, dava konusu para cezasının 5326 sayılı Kanun kapsamında bir idari yaptırım kararı olduğu,  uyuşmazlığın anılan Kanun uyarınca adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığı; açıklanan nedenlerle; Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine, karar vermiştir.

            İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 03.03.2008 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşılmakla, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın Çelik’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ve Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 3213 sayılı Maden Kanunu gereğince verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

3213 sayılı Maden Kanunu’nun 1.maddesinde, Kanun’un amacı; madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usullerin düzenlenmesi olarak belirlenmiş; 12. maddesinin birinci fıkrasında,  üretilen maddenin sevk fişi ile sevkiyatının zorunlu olduğu, ikinci fıkrasında, tesislerden elde edilen ürünlerin sevk fişi kullanımı ve denetimi ile ilgili hususların yönetmelikle belirleneceği, üçüncü fıkrasında, ruhsat sahibi tarafından sevk fişi olmaksızın maden sevk edildiğinin mülkî idare amirliklerince tespit edilmesi halinde, söz konusu madenin ocak başı satış bedelinin üç katı tutarında idarî para cezası verileceği, dördüncü fıkrasında, denetim ve inceleme sonucunda, yaptığı üretim ve sevkiyatı bildirmediği tespit edilen ruhsat sahiplerine, ödenmesi gereken Devlet hakkına ilaveten bildirilmeyen miktar için hesaplanacak Devlet hakkının on katı tutarında idarî para cezası verileceği, beşinci fıkrasında ise; ruhsat veya işletme izni olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülkî idare amirliklerince el konulacağı,  bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkânı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idarî para cezası uygulanacağı, bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesinin Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılacağı, bu fiili işleyenlerin adlî takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirileceği, el konulan madenlerin, mülkî idare amirliklerince satılarak bedelinin özel idareye aktarılacağı belirtilmiştir.

Öte yandan, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun uygulanması ile  ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 43. maddesinde, “Ruhsat alanının sınırında yapılan üretimin saha sınırı dışına taştığının tespiti halinde, ruhsat alanı dışında üretilen madene mülki idare amirliğince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezası uygulanır. El konulan madenler, mülki idare amirliklerince satılarak bedeli özel idaresine aktarılır.

Bu fiilin başka birine ait  ruhsatlı alan içinde işlenmesi durumunda, sahasında üretim yapılan ruhsat sahibi  fiili işleyen ruhsat sahibinden kâr kaybı talebinde bulunabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Olayda,  idari para cezasının iptali istemiyle dava açılmış olup; 3213  sayılı Maden Kanunu’nda,  bu cezaya karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.  

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması,  27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra,  5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;

          a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

          b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

          uygulanır." denilmiştir.           

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun; İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

            Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

            Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

            İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının  5326 sayılı  Kanun’un 16. maddesinde  belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu,    3213  sayılı Maden Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır.  Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ulaş  Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen 18.5.2007 gün ve D.İş.E:2007/19, D.İş K:2007/19. sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 03.03.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.