T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO        : 2018 / 118

            KARAR NO  : 2018 / 148

            KARAR TR   : 26.3.2018

ÖZET : Sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini  ödeyen sigorta şirketinin, zararın idarece giderilmesi istemiyle açtığı davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

                                                          

 

K  A  R  A  R

 

Davacı         : A.A. Türk Sigorta Şirketi.

Vekili           : Av. H.L.P.

Davalı          : Pendik Belediyesi Başkanlığı

Vekili           : Av. F.A.

 

O L A Y      : Davacı vekili; müvekkili şirkete sigortalı 34 BL... plakalı aracın, 24/02/2014 tarihinde İstanbul ili Pendik ilçesi Ankara caddesi istikametine seyir halinde iken, Serçe sokak No:21 önüne geldiği esnada yolun ortasında bulunan taşa çarptığını; Trafik Zaptına ve tespit tutanağına göre, davalının sorumlu olduğu yolda, yolun bakımını yapmaması, yol ortasındaki taşın çevresine uyarıcı levha olmaması nedeniyle aracın hasarlandığını, sürücünün kusursuz bulunduğunu; davalının, yol, sokak üzerinde trafik düzenini ve güvenliğini sağlamadığını, yolu denetlemediğini, yol üzerine uyarı levhası ve herhangi bir işaret koymadığını, hiçbir önlem almadığını, bu hususun da kazaya sebep olduğunu; 2918 sayılı  Kanunun 10., 13 . ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 14 ve devamı maddeleri gereğince davalı belediyenin asli kusurlu olduğunu, hizmet kusuru işlediğini; sigortalının aracında ekspertiz tarafından 3.555,61 TL hasar tespit edildiğini, bu tazminat bedelinin, 26/03/2014 tarihinde ödendiğini; tazminat miktarının, Pendik Belediye Başkanlığından talep edildiğini ancak taleplerinin karşılanmadığını; kasko tazminatını ödeyen müvekkilinin, TTK. 1472. maddesine göre, sigortalısının hukukuna halef olduğunu, bu kanuni halefiyete dayanılarak dava açıldığını; davalının hatalı eylemi ve hizmet kusuru ile zarar ve hasara sebep olduğunu ifade ederek 3.555,00 TL. tazminatın, davalıya başvuru tarihi olan 25/12/2014’den itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 2.İDARE MAHKEMESİ; 4.3.2016 gün ve E:2015/419, K:2016/489 sayı ile “(…)2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değişik 110. maddesinde, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları adli yargıda görülür." hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacı şirkete kasko poliçesiyle sigortalı olan 34 BL... plakalı aracın 24/02/2014 tarihinde İstanbul İli, Pendik İlçesi, Ankara Caddesi istikametinde seyir halinde iken, yolun ortasında bulunan ve etrafında hiç bir güvenlik önlemi veya işaret bulunmayan taşa çarpması sonucunda hasara uğradığından bahisle sigortalıya ödenen 3.555,00-TL hasar miktarının, idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı öne sürülerek rücuen tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmakta olup, 2918 sayılı Kanunun gerek zararın oluştuğu, gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 110. maddesinde yer alan açık "görev kuralı" karşısında, trafik kazasından kaynaklanan bu sorumluluk davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş; itiraz edilmesi üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesince 13.10.2016 gün ve E:2016/474, K:2016/225 sayı ile onanan karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu defa aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL ANADOLU 8.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 23.11.2016 gün ve E:2016/410, K:2016/387 sayı ile, “(…)Dava; davalının bakım onarımından sorumlu olduğu yol üzerindeki taş nedeniyle meydana gelen trafik kazası sonucu oluşan zararın tazmini isteğine ilişkindir.

T.C. Anayasasının 125/son maddesinde idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunundaki düzenlemelere göre de, idari eylem ve işlemlerden zarar görenler tarafından açılacak tam yargı davaları idari dava türü olarak sayılmıştır.

Somut olayda da; dava konusu zararın bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında meydana gelen zarar niteliğinde bulunması ve hizmet kusuru nedeniyle açılacak davalarında tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılıp görülmesi gerektiğinden, yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

1-Yargı yolu bakımından mahkememizin görevsizliği nedeni ile dava dilekçesinin REDDİNE…” karar vermiş, bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8.Hukuk Dairesi: 23.11.2017 gün ve E:2017/2183, K:2017/871 sayı ile, “(…) Davacı daha önce İstanbul 2. İdare Mahkemesine başvurmuş, mahkemece davanın adli yargının görevine girdiğinden görev nedeniyle reddine karar vermiş, verilen bu karara karşı davacı İstanbul Bölge İdare Mahkemesine başvurmuş, 9. İdare Dava Dairesince itiraz reddedilmiştir. Davacı vekili bunun üzerine İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış ve dava konusu zararın bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında meydana gelen zarar niteliğinde bulunması ve hizmet kusuru nedeniyle açılacak davalarda tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılıp görülmesi gerektiğinden yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine karar vermiş ve bu karara karşı davacı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.

Davacı vekili İstinaf dilekçesinde; ortaya çıkarılan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesi gerekirken usûl ve yasaya aykırı olarak davanın yargı yönünden usûlden reddi kararı verildiğini, bu sebeple kararın kaldırılmasını, davanın kabûlüne ve dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yapılan değerlendirmede benzer mahiyette olan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11/04/2017 tarih ve 2016/15802 E., 2017/3926 K. sayılı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/13720 E., 2017/6918 K. sayılı kararlarında görevli mahkemenin idari yargı olduğunun belirtildiği, yoldaki rögar kapağının olmaması, yolun kapalı olduğunu belirtecek şekilde yol içine taş konulması gibi olaylarda görevli mahkemenin idari yargı olduğu belirtildiğinden mahkemece de bu yönde karar verildiğinden davacı vekilinin yaptığı istinaf başvurusunun esastan reddine, dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;

1-İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/410E., 2016/387K. sayılı kararına karşı davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/l-b(l) maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

2-Görev yerinin belirlenmesi yönünden dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere, ilk derece mahkemesine gönderilmesine…” kesin olarak karar vermiştir.

İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesince,  31.1.2018 gün ve 2016/410E., 2016/387K. sayılı üst yazıyla gönderilen dava dosyası, 9.2.2018 tarihinde Mahkememiz kayıtlarına girmiştir.

 

 

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Ahmet Tevfik ERGİNBAY, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Birgül KURT’un katılımlarıyla yapılan 26.3.2018 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve nedeni aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da içermesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması durumunda her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma istencini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme oranla daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, davada idari yargının görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, “görev yerinin belirlenmesi yönünden dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere, ilk derece mahkemesine gönderilmesine” denilmesinden sonra, adli yargı yerince Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmuştur.

Bu haliyle, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamaktadır.

Ancak, adli ve idari yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, Asliye Hukuk Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 14 ve 19. maddelerinde öngörülen durumun aksine, idari yargı kararının kesinleşme durumu açıklığa kavuşturulmadan ve önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu görülmekte ise de; idari yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Mahkemesinden istenilmesiyle yetinildiği ve sonuçta usule ilişkin başka bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

 

Dava, karayolunda meydana gelen tek taraflı, maddi hasarlı trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirkete sigortalı 34 BL... plakalı aracın 24/02/2014 tarihinde İstanbul İli, Pendik İlçesi, Ankara Caddesi istikametinde seyir halinde iken, yolun ortasında bulunan ve etrafında hiç bir güvenlik önlemi veya işaret bulunmayan taşa çarpması sonucunda hasara uğradığından bahisle, sigortalıya 3.555,00-TL hasar bedelinin ödendiği; kazanın meydana gelmesinde davalı idarenin sorumluluğunun bulunduğu iddiasıyla; ödenen miktarın, idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte rücuen tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul Anadolu 8.Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.11.2016 gün ve E:2016/410, K:2016/387 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 8.Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.11.2016 gün ve E:2016/410, K:2016/387 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ  KALDIRILMASINA, 26.3.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi. 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Şükrü

BOZER

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Mehmet

AKSU

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Ahmet Tevfik

ERGİNBAY

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT