T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS NO     : 2014 / 765

          KARAR NO  : 2014 / 817

          KARAR TR   : 14.7.2014

 

ÖZET : Davalı tarafından hizmet alımı işine ilişkin olarak düzenlenen ihaleyi kazanan davacı ile imzalanan sözleşme sonrasında, sözleşmeden kaynaklanan damga vergisi beyannamesinin geç yapılması nedeni ile Maliye Hazinesi’nce davalı kuruma kesilen ve davalı kurumdan tahsil edilen vergi ziyaı cezası ile gecikme faizinin, davacının hak edişinden re’sen kesilmek suretiyle rucuen tazminine yönelik davalı idare işleminin hukuka aykırı olduğu iddiası ile açılan 60165.30 TL’nin iadesi istemine ilişkin davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı           :O. Grup Sosyal Hizmetler  Pro.Tem. Gıda. Ağ. İnş. Tur.

                                    Taş. San. Tic. Ltd. Şti.

Vekilleri         :Av.S.G. &Av.İ.M.

Davalı            :Altındağ Belediye Başkanlığı

Vekili              :Av.N.I.K.

 

1- O L A Y      : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı kurumun 2010/535882 ihale kayıt numaralı "Hizmet Alım" işiyle ilgili 10.12.2010 tarihli ihale kararına istinaden, davacının davalı Altındağ Belediye Başkanlığı (Temizlik İşleri Müdürlüğü) ile 28.12.2010 tarihli sözleşmeyi imzaladığını,  davacı şirketin sözleşme konusu taahhüt işini tam ve eksiksiz bir şekilde yapmış olmasına rağmen; davalı idare tarafından, davacı şirketin istihkaklarından 60.16530-TL haksız kesinti yapıldığını; davalı idarenin kesintiye/eksik ödemeye gerekçe olarak sözleşmeden kaynaklanan damga vergisini gösterdiğini ve haksız olarak kendileri tarafından ödendiğini belirttikleri 60.165,30-TL’nin rücuen davacı şirketten tahsilini talep ettiklerini; ancak söz konusu hizmet işi ile ilgili olarak 4.718.700,00-TL tutarlı ihale bedeli üzerinden 23.358.00-TL ihale kararına ait damga vergisinin davacı şirket tarafından 28.12.2010 tarihinde Çankaya Vergi Dairesi’ne ödendiğini ve makbuz aslının da davalı kuruma verildiğini, KİK payı ödeme makbuzuyla, kat'i teminat ve vergi/SGK borçsuzluk yazıları da verildikten sonra sözleşmeye ait 38.919,27-TL tutarlı Damga Vergisi'nin. 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun 15 vd. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak ilk istihkaktan kesinti yapılmak suretiyle ödenmesi taahhüdüyle davalı kurumla 28.12.2010 tarih ve 4.718,700.00-TL tutarlı hizmet alım sözleşmesinin imzalandığını; Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü'nde sürekli olarak damga mükellefiyeti bulunan davalı Belediyece, davacı şirketin ilk istihkakından 09.02.2011 tarihinde damga vergisi kesintisi yapıldığını ve 38.919,27-TL meblağlı bu damga vergisi kesintisini 22.03.2011 tarihli damga vergisi beyannamesi ile Kızılbey Vergi Dairesine beyan edilerek, 28.3.2011 tarihinde ödendiğini, fakat davalı kurumun mükellefi olduğu Kızılbey Vergi Dairesi’nin, 28.12.2010 tarihli sözleşmeye ait damga vergisinin 23.01.2011 tarihine kadar beyan edilmemesi nedeni ile davalı Altındağ Belediyesi adına 58.393.91-TL vergi ziyaı cezası kestiğini, davalı Altındağ Belediyesi’nin söz konusu vergi ziyaı cezasına karşı önce itiraz yoluna başvurduğunu, ancak itirazının reddedilmesi üzerine bu defa da uzlaşma talebinde bulunduğunu, uzlaşma talebinin de reddedilmesi üzerine söz konusu vergi ziyaı cezasını 1.771,38-TL tutarındaki gecikme zammı ile birlikte 60.165,30-TL olarak ödeyerek müvekkil şirkete rücu yoluna gittiğini, söz konusu cezanın kesilmesinde davacı şirkete atfedebilecek en ufak bir kusur bulunmadığını, zira önce müvekkili şirket adına kesilen söz konusu ceza için davacı şirket tarafından yapılan itiraz üzerine Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nca verilen 28.06.2011 tarih ve 2003 sayılı yazıda bu hususun açıkça vurgulandığını, davacı şirket adına kesilen cezanın düzeltme yoluyla terkin  edilmesine/kaldırılmasına karar verildiğini, netice olarak davalı Belediyenin açıkça kendi sebep olduğu zararın, davacı şirketin hak edişlerinden kesilmesinin  yasal olarak mümkün  olmadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 60165.30 TL haksız kesintinin, yapıldığı tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemi ile adli yargı yerinde dava açmıştır.

Dava ilk olarak Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılmış, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04.04.2013 gün ve 2013/226 Esas, 2013/156 Karar sayılı kararı ile davada Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olması nedeni ile görevsizlik kararı vermesi üzerine dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve yargılamaya gönderme kararı üzerine Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam edilmiştir.

Davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekili süresi içerisinde verdiği cevap dilekçesinde özetle; görev itirazında bulunmuştur.

2-Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi: 03.04.2014 gün ve 2013/591 Esas sayılı kararı ile görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

3-Danıştay Başsavcısı; 27.05.2014 gün ve 2014/157 Esas sayılı kararında aynen: “Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem" herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

Gerek uygulama, gerekse öğreti'de, idari işlem; idarenin kamu hizmetinin yürütümü amacıyla ve tek yanlı irade açıklamasıyla tesis etmiş olduğu kesin ve yürütülmesi gerekli işlemler olarak tanımlanmış, bu tanıma göre, idari yargı yerlerinde iptal davasına konu edilecek hukuksal işlemlerin, öncelikle, kamu idaresinin işlemi olması, kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla tesis edilmiş olması, kamu idaresinin tek yanlı irade açıklamasına dayanması ve nihayet kesin ve icrai nitelikte (yürütülmesinin gerekli) olması gerekmektedir.

İdari yargıda yerini almış olan Vergi Mahkemelerinin görevleri; kuruluş kanunu olan 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesinde sayılmış, bu maddede Vergi Mahkemelerinin a) Genel Bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları, c) bendinde de, Diğer Kanunlarla verilen işleri çözümleyeceği hüküm altına alınmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; Altındağ Belediye Başkanlığı ile davacı şirket arasında 28/12/2010 tarihinde imzalanan hizmet alım sözleşmesi üzerinden hesaplanarak vergi dairesine yatırılması gereken damga vergisine ilişkin beyannamenin süresinde verilmemesi nedeniyle yetkili vergi dairesince istenilen gecikme zammı ile vergi ziyaı cezasının davalı belediye tarafından ödendiği ancak davacının hak edişinden kesilen uyuşmazlık konusu gecikme zammı ile vergi ziyaı cezasının davalı idareden tahsili ile davacıya iade edilmesi istemiyle, Ankara 7'nci Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açıldığı, bu mahkemece verilen görevsizlik kararı üzerine de dosyanın Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunun esasına ilişkin olan 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun 1 'inci maddesince; bu kanuna ekli (I) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olacağı, bu kanundaki kağıtlar teriminin yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik. imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade edeceği belirtilmiş, müteakip maddelerde de diğer usul ve esaslara yer verilmiştir.

Dolayısıyla; önceden yetkili vergi dairesine yatırılmış olan damga vergisine bağlı olarak süresinde beyanname verilmemesi nedeniyle hesaplanarak davacının hak edişinden kesilen davaya konu gecikme zammı ile vergi ziyaı cezasının davalı belediyeden tahsili ile iadesine karar verilmesi istemiyle açılan bu davanın, uyuşmazlığın ilgili vergi kanunlarından kaynaklanmış olması nedeniyle idari yargıda yerini almış ve vergi hukukunda ihtisas mahkemesi niteliğindeki vergi mahkemelerince çözümlenmesi gerekeceğinden, uyuşmazlığı alacak davası kabul etmek suretiyle adli yargı yerlerinde dava konusu yapılmasına hukuki olanak bulunmamaktadır.

Bu nedenle, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1 'inci fıkrasının (a) bendinde yer alan "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde "vergi mahkemesinde" görülmesi gerekmektedir.

Nitekim, 02/07/2012 günlü ve E:2009/1, K:2012/2 sayılı Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararıyla; ihale kararı üzerinden ya da istihkaktan kesinti suretiyle 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'na göre hesaplanıp yetkili vergi dairesine yatırılan damga vergisinin ilgililerince iadesi istemiyle vergi mahkemesinde açılan davalar nedeniyle görev yönünden Danıştay 7'nci Dairesince verilen 06/02/2006 günlü ve E:2003/1573 K:2006/366 sayılı karar ile aynı konuda Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca verilen 14/04/2006 günlü ve E:2006/26, K:2006/93 sayılı karar arasındaki aykırılığın, görevli ve yetkili yargı yerinin vergi mahkemeleri olduğundan bahisle Vergi Dava Daireleri Kurulu'nca verilen kararlar doğrultusunda giderilmiştir.” şeklindeki açıklamaları ile 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca,  olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU, Mehmet AKBULUT ’un katılımlarıyla yapılan 14.7.2014 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve dahi 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekili bakımından 10.maddede öngörülen biçimde, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül Yiğit’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacı tarafından ihaleye çıkartılan hizmet alım işi kapsamında ihaleyi kazanan davacı ile imzalanan sözleşme sonrasında, davalı kurumdan maliye hazinesi tarafından tahsil edilen damga vergisi ziyaı cezası ile buna ilişkin gecikme faizinin davacının hak edişinden kesilmesine ilişkin işlemin hukuka aykırı oluğu gerekçesi ile, 60165.30 TL haksız kesintinin, yapıldığı tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemi ile istemiyle açılmıştır.

Davacı dava dilekçesinde, üstlenilen iş nedeni ile kendisine verilmesi gereken hak edişten vergi ziyaı cezasının kesilmesine ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Davalı vekili de cevap dilekçesinde, damga vergisinin mükellefi ve bunun süresinde ödenmemesi nedeni ile vergi zıyaının da sorumlusunun davacı şirket olduğundan, davanın esas yönünden de reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Görüldüğü üzere taraflar arasındaki ihtilafın temelinde damga vergisi beyannamesinin süresinde verilmemesi nedeni ile uygulanan Vergi Zıyaı cezasından kimin sorumlu olacağı sorunu yatmaktadır. Bu soruna ilişkin yargılamada hangi mahkemenin görevli olacağını belirlemek açısından, vergi ziyaı cezasına neden olan vergi beyannamesi, dava konusu olan vergi ziyaı cezasının hukuki niteliği ve bunun tahsili sırasında davalı idare tarafından izlenen usuli yolun incelenmesi gerekmektedir. Bu inceleme konunun anlaşılabilirliğini artırmak adına 3  alt başlık altında yapılacaktır.

a)Vergi Ziyaı Cezası Kesilmesine Neden Olan Damga Vergisi Beyannamesi

Dava konusu vergi ziyaı cezası, Gelir İdaresi Başkanlığı, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından tanzim edilen 08.02.2011 tarihli ceza ihbarnamesi ile Altındağ Belediye Başkanlığı’nın davacı şirket ile yaptığı sözleşmeye ilişkin damga vergisi beyannamesini 10/2010 döneminde yapması gerekirken 02/2011 döneminde yaptığı gerekçesi ile hakkında Vergi Usul Kanunu’nun 341 ve 341. maddeleri gereğince vergi ziyaı cezası düzenlenmiş ve davalı Altındağ Belediye Başkanlığı’na tebliğ edilmiştir.

01.07.1964 tarih ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun ‘Mükellef’ başlıklı 3. maddesinde; “Damga Vergisinin mükellefi kağıtları imza edenlerdir.

Resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların Damga Vergisini kişiler öder.

Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kağıtların vergisini, Türkiye'de bu kağıtları resmi dairelere ibraz eden, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananlar öderler. Ancak bunlardan ticari veya mütedavil kağıt mahiyetinde bulunanların vergisini, bunları en evvel satan veya kabul veya başka suretle kullanan kişiler öderler.” denilmek sureti ile damga vergisi mükellefleri belirlenmiş ve damga vergisinin asıl mükellefi belgeyi düzenleyen olmakla birlikte, resmi dairelerle yapılan işlemlerde verginin mükellefi olarak kişiler gösterilmiştir.

01.07.1964 tarih ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun ‘Makbuz Karşılığı Ödemelerde Ödemenin Zamanı’ başlıklı 22. maddesinde “(Değişik madde: 30/12/2004 - 5281 S.K./3.mad) Makbuz karşılığı ödemelerde Damga Vergisi;

a) Maliye Bakanlığınca belirlenen mükellefler, kurum ve kuruluşlar tarafından bir ay içinde düzenlenen kağıtların vergisi, ertesi ayın yirminci günü akşamına kadar vergi dairesine bir beyanname ile bildirilir ve yirmi altıncı günü akşamına kadar ödenir.

b) (a) bendi dışındaki hallerde, kâğıdın düzenlendiği tarihi izleyen onbeş gün içinde vergi dairesine bir beyanname ile bildirilir ve aynı süre içinde ödenir.

Maliye Bakanlığı, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esasları belirlemeye, lüzum göreceği işlemlere ilişkin kâğıtlara ait verginin yukarıdaki sürelere bağlı kalmaksızın ve beyanname aranmaksızın kâğıdın düzenlenmesinden önce veya noterlerce işleme tâbi tutulması sırasında ödenmesi zorunluluğunu getirmeye, vergiyi işlem anında ilgili kamu kurum veya kuruluşuna makbuz karşılığı ödettirmeye yetkilidir.” şeklindeki düzenleme ile de damga vergisi beyannamesini vermekle yükümlü kişiler ve verme zamanına ilişkin sürelere yer verilmiştir. Maddenin a bendinde Maliye Bakanlığı’nca vergi mükellefi olarak belirlenen kişilerden, b fıkrasında ise Maliye Bakanlığı tarafından belirlenenler dışında kalan kişiler yönünden düzenleme yapılmıştır.

Aynı Kanunun ‘İstihkaktan Kesinti Şeklinde Ödemelerde Ödeme Zamanı’ başlıklı 23. maddesinde; “Genel bütçeli daireler dışında kalan ve istihkaktan kesinti yapmak durumunda bulunan daire ve müesseseler tarafından bir ay içinde kesilen Damga Vergisi, ertesi ayın 20 nci günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yer vergi dairesine bir beyanname ile bildirilir ve 26 ncı günü akşamına kadar yatırılır.”denilmek sureti ile genel bütçeli daireler dışında kalan daire müesseselerin( Belediye Başkanlıkları gibi) istihkaktan kesinti şeklinde yaptıkları damga vergisini kesinti tarihinden itibaren ertesi ayın 20. günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yer vergi dairesine bir beyanname ile bildirmesi ve  aynı ayın 26. günü ödemesi gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu düzenleme 5612 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile Maliye Bakanlığı’na verile yetki kapsamında 371 sayılı Vergi Usul Kanunu Tebliği ile yeniden düzenlemiş ve bir sonraki ayın 20. günü olan beyanname günü bir sonraki ayın 23. günü olarak değiştirilmiştir. En son ödeme tarihi ise değiştirilmemiştir.

Aynı Kanunun ‘Vergi ve Cezada Sorumluluk’ başlıklı 24. maddesinde”; “Vergiye tabi kağıtların Damga Vergisinin ödenmemesinden veya noksan ödenmesinden dolayı alınması lazım gelen vergi ve cezadan, mükelleflere rücu hakkı olmak üzere, kağıtları ibraz edenler sorumludur.

(Değişik fıkra: 21/11/1980 - 2344/1 md.) Birden fazla kişi tarafından imza edilen kağıtlara ait vergi ve cezanın tamamından imza edenler müteselsilen sorumludurlar. Bunlar arasında vergiden müstesna olanların bulunması Damga Vergisinin noksan ödenmesini gerektirmez. Damga Vergisinden muaf kuruluşlarca kişilerin (1) sayılı tabloda yer alan işlemleriyle ilgili olarak düzenlenen ve sadece bu kurumların imzasını taşıyan kağıtlara ait verginin tamamı kişiler tarafından ödenir. Ancak bu kağıtlara ait verginin hiç ödenmemesi veya noksan ödenmesi halinde vergi ve cezanın tamamından kişilerle birlikte kurumlar müteselsilen sorumludurlar.

 (Ek fıkra: 30/12/2004 - 5281 S.K./4.mad) 22 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında bulunanlar, taraf oldukları işlemlere ilişkin kâğıtlara ait verginin beyan ve ödenmesinden sorumludurlar. Verginin ödenmemesi veya noksan ödenmesi durumunda vergi, ceza ve fer'ileri, vergi için diğer işlem taraflarına rücu hakkı olmak üzere, bu fıkrada belirtilen kişilerden alınır.

Resmi daireler veya noterlerce düzenlenerek kişilere verilen veya dairede bırakılan ve Damga Vergisi hiç alınmayan veya noksan alınan kağıtların vergisi mükelleflere, cezası düzenleyenlere aittir.

Vergi ve ceza, vergi için mükelleflere rücu hakkı olmak üzere, kağıtları düzenleyenlerden alınır.”denilmek sureti ile damga vergisinin süresinde verilmemesinden doğan zarardan kimin sorumlu olacağı düzenlemiştir. Maddede dikkate çeken  hususa 4. fıkrada yer verilmiştir. Buna göre Resmi daireler veya noterlerce düzenlenerek kişilere verilen veya dairede bırakılan ve Damga Vergisi hiç alınmayan veya noksan alınan kağıtların cezası, bu belgeleri düzenlemekle yükümlü olan kişilere ait olacaktır.  

Görüldüğü üzere damga vergisi, kişiler ile idareler arasında yapılan hukuki işlemlere ilişkin evraklardan alınan bir vergi türüdür. Bu verginin mükellefi kural olarak evrakı imza eden olmakla birlikte, resmi kurumlarca yapılan işlemlerde bu mükellef kişiler olmaktadır. Damga Vergisi Kanununun 23. maddesindeki düzenleme gereğice Belediye tarafından hak edişten kesilen damga vergisinin ertesi ayın 23. günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yer vergi dairesine bir beyanname ile bildirilmesi ve 26 ncı günü akşamına kadar yatırılması gerekmektedir. Dava konusu vergi ziyaı cezasının temelinde de, davalı Belediye Başkanlığı’nın istihkaktan kestiği damga vergisini kanunda belirtilen sürede beyan etmediği ve yatırmadığı iddiası yer almaktadır.

b)Vergi Ziyaı Cezasının Hukuki Niteliği

 Davaya bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi açısından vergi ziyaı cezasının niteliğinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Zira kimi doktrin vergi ziyaı cezasını bir kabahat türü olarak nitelerken, kimi doktrin bu cezanın idari bi işlem olduğunu savunmaktadır.

30.03.2005 ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ‘Amaç ve Kapsam’ başlıklı 1. maddesinde; “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,

c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

Belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır.” denilmek sureti ile idari yaptırım kararlarının da kabahatler kanunu kapsamına alındığı ve kanun yolunun belirlendiği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun ‘Tanım’ başlıklı 2. maddesinde;“Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.” şeklindeki tanımlama ile bir suç olmamakla birlikte bir haksızlık nedeni ile buna ilişkin olarak uygulanacak idari yaptırımın kabahat sayılacağı belirtilmiştir.

Aynı Kanunun ‘Yaptırım Türleri’ başlıklı 16. maddesinde; “(1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibarettir.

 (2) İdari tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.”şeklindeki düzenleme ile de idari para cezalarının kabahat kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ortaya konulmuştur.

 04.01.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun ‘Vergi Ziyaı’ başlıklı 341. maddesinde; “ Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder.

Şahsi, medeni haller veya aile durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair suretlerle verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız yere geri verilmesine sebebiyet vermek de vergi ziyaı hükmündedir.

Yukarı ki fıkralarda yazılı hallerde verginin sonradan tahakkuk ettirilmesi veya tamamlanması veyahut haksız iadenin geri alınması ceza uygulanmasına mani teşkil etmez.” şeklindeki düzenleme ile vergi ziyaı kavramının tanımı yapılmış ve mükellefin üzerine düşen yükümlülüğü zamanında yerine getirmemesinin vergi ziyaı olarak nitelendirileceğini ortaya koymuştur.

Aynı Kanunun  ‘Vergi Ziyaı Cezası’ başlıklı 344. maddesinde; “(Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/11 md.) (Değişik fıkra: 23/01/2008-5728 S.K./275.mad) 341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziya uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.

Vergi ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanır.

Vergi incelemesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için bu madde uyarınca kesilecek ceza yüzde elli oranında uygulanır.” denilmek sureti ile vergi ziyaına neden olan mükelleflere uygulanacak ceza oranları belirlenmiştir.

Görüldüğü üzere vergi ziyaı cezası, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihi itibari ile kabahat niteliğinde bir işlemdir. Ancak 5326 sayılı Kanun’un Ek 1. Maddesinde bu tür kabahatlere ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmiştir.

5326 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinde; “(Ek madde:11/05/2005-5348 S.K./5.mad)    (1) 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklıdır.” denilmek sureti ile idari yaptırım kararlarına ilişkin olarak vergi usul kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklı tutulmuş ve 5326 sayılı Kanun’da belirtilen kanun yollarına bir istisna getirilmiştir

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ‘Vergi Davalarının Konusu’ başlıklı 378. maddesinde; “ Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır.

Mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamazlar. Bu Kanunun vergi hatalarına ait hükümleri mahfuzdur.” denilerek vergi cezalarının vergi davalarının konusunu oluşturacağı belirtilmiştir.

06.01.1982 Tarih ve 2576 Sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un ‘Vergi Mahkemelerinin Görevleri’ başlıklı 6. maddesinde; “ (Değişik madde: 24/02/1988 - 3410/2. md.) Vergi mahkemeleri:

a) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları,

b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları,

c) Diğer kanunlarla verilen işleri, Çözümler.”  denilmek sureti ile vergi  yükümlülüğünden kaynaklanan cezalar ile ilgili davalara bakma görevinin vergi mahkemelerine ait olduğu düzenlenmiştir.

c)Vergi Ziyaı Cezasının Tahsilinde İzlenen Usul

İdare alacakları amme alacağı niteliğindedir ve amme alacaklarının tahsilinde izlenecek usul ve esaslar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun’da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bir amme alacağının tahsili kapsamında alınan bedelin,  hukuka aykırı tahsil edildiği iddiası ile iadesinin istenmesi ve bu kapsamda dava konusu edilmesi halinde yargılamanın idari yargıda görülmesi gerekeceği muhakkaktır. Bu nedenle dava konusu olayda, davalı Belediye Başkanlığı’ndan iadesi istenen meblağın hangi kanun hükümlerine göre davacıdan alınmış olduğunu tespit etmek görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.

21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun’un ‘Kanunun Şümulü’ başlıklı 1. maddesinde; “Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.” denilmek sureti ile belediyelere ait vergi cezaları hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.

Aynı Kanunun ‘ Tanımlar’ başlıklı 3. maddesinde, Tahsil Dairesi terimi;  “Alacaklı amme idaresinin bu kanunu tatbik etmekle vazifeli dairesini, servisini memur veya memurlarını” olarak, Para cezaları terimi, “(Değişik ibare: 04/06/2008 - 5766 S.K./1.mad) Adli ve idari para cezalarını” olarak  tanımlanmıştır. Bu şekilde amme alacağının tahsilinin ilgili idare bünyesinde teşkilatlanmış tahsil dairesi tarafından yürütüleceği düzenlenmiştir.

Aynı Kanunun ‘Ödeme Emri’ başlıklı 55. maddesinde; “Amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "Ödeme emri" ile tebliğ olunur.

Ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarları nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı bulunur. Ayrıca, borçlunun 114 üncü maddedeki vazifeleri ve bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan ceza bu ödeme emrinde kendisine bildirilir.

Belediye hududu dışındaki köylerde bulunan borçlulara ödeme emirleri muhtarlıkça tebliğ olunur. Ödeme emirlerinin muhtarlığa tevdii tarihinden itibaren 15 gün içinde tebligat yapılmadığı takdirde ödeme emirleri tebliğ edilmemiş olan borçluların isimleri ödeme emri hüküm ve mahiyetindeki bir "ödeme cetveline" alınarak borçlular borçlarını ödemeye ve mal bildiriminde bulunmaya çağırılırlar. Ödeme cetveli köy ihtiyar kurulu kapısına bir örneği de köyde herkesin görebileceği umumi bir mahalle 10 gün müddetle asılmak suretiyle tebliğ olunur ve cetvelin asıldığı Köy muhtarlığınca münadi vasıtasıyla ilan olunur. Cetvel asılırken ve indirilirken keyfiyet muhtarlıkça zabıt varakasıyla tespit edilir. Cebren tahsil ve takip ödeme emrinin tebliği veya ödeme cetvelinin indirilmesi tarihinde başlamış olur.

Borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları elinde bulunduran üçüncü şahıslardan bu malları 7 gün içinde bildirmeleri istenir.” denilmek sureti ile amme alacağının tahsili amacı ile hareket edecek  ilgili idare tahsil dairesinin izleyeceği usul ve yöntem belirlenmiştir.

Aynı Kanunun ‘Haciz’ başlıklı 62. maddesinde; “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.

 (Ek fıkra: 16/07/2004 - 5228 S.K./12.mad) Maliye Bakanlığı amme alacaklarının takibinde haczolunacak malların tespiti amacıyla yapılacak mal varlığı araştırmasının şekli, alanı ve kapsamı ile araştırma yapılacak amme alacaklarının türü ve tutarını belirlemeye yetkilidir. Bu yetki alacaklı amme idaresi itibarıyla da kullanılabilir.

Borçlu tarafından başkasının olduğu beyan veya üçüncü şahıs tarafından ihtiyaten haciz veya istihkak iddia edilmiş bulunan malların haczi en sonraya bırakılır.

Ancak haczolunan gayrimenkul artırmaya çıkarılmadan, borçlu, borcun itfasına yetecek menkul mal veya vadesi gelmiş sağlam alacak gösterirse gayrimenkul üzerinde haciz baki kalmak üzere gösterilen menkul veya alacak da haczolunur.

Şu kadar ki, bu suretle mahcuz kalan gayrimenkulün idare ve işletmesine ve hasılat ve menfaatlerine tahsil dairesi müdahale etmez.

Tahsil dairesi alacaklı amme idaresi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir.” şeklindeki düzenleme ile  amme alacağının tahsili amacı ile haczin ne şekilde gerçekleştirileceği düzenlenmiş, idarenin takibi yürütmekle görevli tahsil dairesinin, borçlunun tespit edilen  alacak ve hakları üzerine haciz koyabileceği düzenlenmiştir.

Aynı Kanunun ‘Haciz Varakası’ başlıklı 64. maddesinde;”(Değişik fıkra: 25/05/1995 - 4108/14. md.) Haciz muameleleri, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin, mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılır.

Bu varakaların şekli ve ihtiva edeceği bilgiler Maliye Vekaletince belirtilir.” denilmek sureti ile haczin, öncesinde düzenlenen haciz varakasına dayanması gerektiği belirtilmiştir.

Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 08.02.2011 tarihli ceza beyannamesi ile davalı Altındağ Belediye Başkanlığı’na Vergi Usul Kanunu’nun 341 ve 344. maddeleri gereğince 58393,91 Tl vergi ziyaı  cezası kesildiği, davalı Belediye Başkanlığı tarafından  cezaya ilişkin uzlaşma talebinde bulunulduğu, ancak talebin  Gelir İdaresi Başkanlığı  Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 12.08.2011 gün ve 30749 sayılı kararı ile reddedildiği, bunun üzerine davalı Belediye Başkanlığı’nın söz konusu  ceza bedelini 60165,30 TL olarak 11.11.2011 tarihinde Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne yatırdığı, daha sonra davalı Belediye Başkanlığı tarafından ödenen bu cezanın rücuen tahsili amacı ile 6183 sayılı Yasa gereğince takip başlattığı ve davacıya 13.12.2011 tarihinde ödeme emri gönderdiği, 27.12.2011 tarihinde haciz varakası düzenleyerek 29.02.2012 tarihinde davacının 2011 yılı Kasım ayı hak edişinden 58393,92 TL vergi ziyaı cezası ve 1771,38 TL gecikme zammı bedeli olmak üzere toplam 60165.30 TL’yi kestiği ve bu şekilde vergi ziyaı alacağını tahsil ettiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere davalı Belediye Başkanlığı tarafından davacı hakkında gerçekleştirilen işlemlerin hepsi 6183 sayılı Kanun kapsamında belirlenen usul ve esaslar dikkate alınarak yapılmıştır. Bu itibarla, iadesi istenen dava konusu alacağın, davacıdan idari usuller çerçevesinde yürütülen işlemler ile tahsil edildiği anlaşılmıştır. Sonuç olarak davalı Belediye Başkanlığı tarafından ödenen vergi ziyaı bedelinin davacıdan rücuen tahsili sırasında 2004 sayılı İcra İflas Kanunu hükümleri uygulanmadığı için bu kanunda düzenlenen göreve ilişkin hususların dava dosyamıza münhasır olarak görevli mahkemenin belirlenmesinde dikkate alınması mümkün değildir.

6-SONUÇ

Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde, davacı tarafından, “Altındağ İlçesi’ndeki Bulvar, Cadde, Sokak, Kaldırımların Süpürülerek Temizlenmesi ve Bulvar, Cadde, Sokak, Meydan, Pazar yerlerindeki Katı Atıkların Toplanması ve Taşınmazı İşçilik Hizmeti İşi”nin ihalesinin yapıldığı ve  Altındağ Belediye Başkanlığı’nın 10.12.2010 gün ve 2010/19 sayılı İhale Komisyonu kararı ile işin davacı kuruma verildiği,  bu kararın 13.12.2010 tarihinde onandığı ve davacı kurum ile davalı arasında söz konusu işe ilişkin 28.12.2010 tarihli sözleşmenin imzalandığı, aynı tarihte davalı Belediye Başkanlığı tarafından Çankaya Belediye Başkanlığı’na  16.01/676 sayılı yazı yazılarak  imzalanan sözleşme hakkında bilgi verildiği ve  sözleşme bedeli üzerinden binde 4,95 karar pulu, binde 8.25 sözleşme damga vergisi  bedelinin tahsil edilerek alındı makbuzunun  firma yetkilisine verilmesinin istendiği, 30.12.2010 tarihinde de işe başlama kararı verildiği,  davalı Belediye Başkanlığı Temizlik İşleri Müdürlüğü tarafından Mali Hizmetler Müdürlüğü’ne yazılan  08.02.2011 gün ve 16.01/83 sayılı yazıda “Söz konusu iş ile ilgili düzenlenen 1 olu hak ediş hesabında sözleşme bedeli olan 411.351,22 TL'ye miktara  %18 KDV tutarı olan 74.043,22.-TL eklendikten sonra bulunan tahakkuk tutarı 485.394,44.-TL u tutardan 0.0825 Damga Vergisi tutan olan 3.393,65.-TL., Sözleşme bedeli 4.718,700,00 TL olan miktardan 0.00825 Sözleşme Bedeli Damga Vergisi tutarı olan 38.929,28 TL. ve 2/3 KDV Tevkifati tutarı 9.362,15.-TL. düşüldükten sonra kalan 393.709,36 TL'nin yüklenici O. Grup Sosyal Hizmet Pro. Temizlik Gıda Sağlık İnşaat taşımacılık Sanayi Tic.Ltd.Şti'ne ödenmesi için gereğini arz ederim.” denildiği ve sözleşme bedeli üzerinden 38929,28 TL Damga vergisi düşüldükten sonra  393709,28 TL ödenmesinin öngörüldüğü, 22.03.2011 tarihinde damga vergisi beyannamesinin davalı Belediye Başkanlığı tarafından Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne verildiği ve 28.03.2011 tarihinde de ödemenin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.

Ancak Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 27.05.2011 gün ve 20110527135000000018 sıra numaralı ceza ihbarnamesi ile  davalı Belediye Başkanlığı’na 58393,91 TL vergi ziyaı cezası kestiği, gerekçe olarak da 23.01.2011 tarihinde verilmesi gereken vergi beyannamesinin bu süre geçtikten sonra verilmesinin gösterildiği, davalı Belediye Başkanlığı tarafından bu cezaya ilişkin uzlaşma talebinde bulunulduğu, ancak talebin  Gelir İdaresi Başkanlığı  Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 12.08.2011 gün ve 30749 sayılı kararı ile reddedildiği, bunun üzerine davalı Belediye Başkanlığı’nın söz konusu  ceza bedelini 60165,30 TL olarak 11.11.2011 tarihinde Kızılbey Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne yatırdığı tespit edilmiştir.

Çankaya Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne  müzekkere yazılarak, davalı Belediye Başkanlığı tarafından Çankaya Belediye Başkanlığı’na  16.01/676 sayılı yazı  ile verilen bilgiye istinaden yapılan işlemlere ilişkin açıklama istenmiş; gelen 26.06.2014 gün ve 30511445/640.99 sayılı yazı cevabında, davacı şirketin tarh dosyasının tetkikinde, 28/12/2010 tarih ve 75263 sayılı dilekçesi ekindeki Altındağ Belediye Başkanlığı Temizlik İşleri Müdürlüğü'nün 10/12/2010 tarih, 2010/535882 ihale kayıt numaralı sözleşmeye davet yazısına istinaden 28/12/2010 tarih ve 2010122801506/3 sayılı tahakkuk fişi ile 4.718.700,00 TL ihale bedeli üzerinden %04,95 oranında 23.158,00TL tutarında karar pulu tahakkuk ettirildiği ve ödevli kurum tarafından 28/12/2010 tarihinde  vergi dairesine ödediği, daha sonra Altındağ Belediye Başkanlığı Temizlik İşleri Müdürlüğü’nün 28/12/2010 tarih ve 676 sayılı yazısına istinaden 28.12.2010 gün ve 4.718.700,00 TL miktarlı sözleşmenin bedelli üzerinden %0.8.25 damga vergisinin ve vergi ziyaı cezasının kurum adına tarh edilmesinin istendiğini, ancak davacı şirketin Çankaya Vergi Dairesi’ne vermiş olduğu dilekçe ile tarhı istenen damga vergisinin hak edişinden kesinti yapılmak sureti ile tahsil edildiğini belirttiği ve bunun üzerine söz konusu ödemenin yapılan tarhiyattan mahsup edildiği, mevcut yanlış tarh işleminin de  Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı  Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü’nün 28.06.2011 gün ve 2002 sayılı yazısı üzerine  düzeltme yolu ile terkin edildiği bildirilmiştir.

            Davalı Belediye Başkanlığı tarafından ödenen vergi ziyaı cezanın rücuen tahsili amacı ile 6183 sayılı Yasa gereğince takip başlatıldığı ve davacıya 13.12.2011 tarihinde ödeme emri gönderildiği, 27.12.2011 tarihinde haciz varakası düzenlenerek 29.02.2012 tarihinde davacının 2011 yılı Kasım ayı hak edişinden 58393,91 TL vergi ziyaı cezası ve 1771,38 TL gecikme zammı bedeli olmak üzere toplam 60165.30 TL kesinti yapmak suretiyle tahsil edildiği, davacının bu rücuen tahsilin hukuka aykırı olduğunu belirterek adli yargıda dava açtığı, davalı vekilinin görev itirazında bulunduğu, bu talebin Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 03.04.2014 gün ve 2013/591 Esas sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine süresi içinde idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasını istediği, dosyanın bu şekilde Mahkememize geldiği tespit edilmiştir.

Bu tespitler ve yukarıda ayrıntısı ile yer verilen yasal mevzuat ışığında uyuşmazlığa konu olay incelendiğinde,   davaya konu uyuşmazlığın, taraflar arasında 28.12.2010 tarihinde yapılan hizmet alım sözleşmesine ait damga vergisi beyannamesinin 23.01.2011 tarihinden sonra yapılmış olması nedeni ile Gelir İdare Başkanlığı tarafından Davalı Belediye Başkanlığı’na kesilip tahsil edilen 58.393,91TL vergi ziyaı cezasının ve gecikme faizinin, davacının hak edişinden kesilmesi sureti ile rücuen tazminine ilişkin davalı Belediye Başkanlığı işleminin, hukuka aykırı olduğu gerekçesi davacı şirkete iadesi istemine ilişkin olduğu anlaşılmakla, davanın 5326 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 378. maddesi ve  2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6. maddesi gereğince  vergi mahkemelerinde görülmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Ayrıca her ne kadar taraflar arasında imzalanan 28.12.2010 tarihli hizmet alım sözleşmesinin  ‘Anlaşmazlıkların Çözümü’ başlıklı 37. maddesinde  “Bu sözleşme ve eklerinin uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümünde Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir.” denilmiş ise de, söz konusu maddede sadece yetkiye ilişkin bir belirlemenin yapıldığı, görev ilişkin bir düzenlemenin yapılmadığı, ayrıca yukarıda da ayrıntısı ile belirttiğimiz üzere söz konusu vergi ziyaı cezasının idarenin bildirim yükümlülüğünün geç ifa edilmesi nedeni ile Kızılbey Vergi Dairesi’nin tek taraflı tahakkuk işlemi ile talep edildiği ve sonra 6183 sayılı Amme alacaklarının tahsili hakkında kamun hükümleri gereğince resen Altındağ Belediye Başkanlığı tarafından davacı şirketten tahsil edildiği, taraflar arasında imzalanan sözleşme öncesinde hazırlanan idari şartnamenin 44. maddesinde sözleşmenin imzalanmasına ilişkin her türlü vergi, resim ve harcın yükleniciye ait olduğunun belirlendiği, sözleşme metninde de bu durumun aksi bir düzenlemeye rastlanmadığı, bu itibarla davanın sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan anlaşmalık şeklinde nitelenmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla;

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç      : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın, BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 03.04.2014 gün ve 2013/591 Esas sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 14.7.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

            Serdar 

      ÖZGÜLDÜR

Üye

Eyüp Sabri 

BAYDAR

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

      Üye

                   Ali

               ÇOLAK

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU                     

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT