Hukuk Bölümü         2006/42 E.  ,  2006/41 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

 

            Davacı            :A. Pref. Yapı San. Tic. Ltd. Şti.

            Vekili              :Av. U. Ç.

            Davalı             :SSK Bingöl Sigorta İl Müdürlüğü 

          O  L  A  Y       : Müfettiş raporuna göre, 506 sayılı Yasa’nın 8,9 ve 79. maddelerinde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmediği nedeniyle anılan Yasa’nın 140. maddesi uyarınca 5.679.000.000.-TL. idari para cezası verilmiş; davacı şirket vekili  tarafından, yapılan itirazın reddine ilişkin Komisyon kararının iptali istemiyle, 18.7.2005 gününde idari yargı yerinde dava açılmıştır.

ELAZIĞ İDARE MAHKEMESİ; 9.8.2005 gün ve E:2005/700, K:2005/516 sayı ile, dava konusu idari para cezasının 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nda tanımlanan kabahat kapsamında olduğu ve bu Kanunun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağı öngörüldüğünden, Kanunun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlarda aynı Kanun’un 27. maddesi uyarınca sulh ceza mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

Davacı, aynı istekle, 20.9.2005 gününde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

BİNGÖL SULH CEZA MAHKEMESİ;1.11.2005 gün ve E:2005/611  Müt. sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu genel bir kanun olup kapsamındaki suçların 32 ve devamı maddelerinde açıkça belirtildiği; her ne kadar Kanunun 2 ve 3. maddelerinde kabahatin tanımı ve bu kanunun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında uygulanacağı belirtilmiş ise de, 506 sayılı SSK özel bir kanun olup 140. maddesinde “…….kararın tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde idare mahkemesine başvurulabilir” hükmünü içermesi nedeniyle görev konusunda ayrıca ve açıkça bir düzenleme getirmediği; yasal durum bu iken Kabahatler Kanunu gibi genel bir kanunun 506 sayılı SSK gibi özel kanunun göreve ilişkin özel hükmünü ilga ettiğinden bahsetmenin ne kanuna ne de usule uygun olduğu; çünkü genel kanunlar ile özel kanunlar çatışmasında özel kanunun önceliği bulunduğunun ve genel kanun özel kanunu başlı başına ortadan kaldıramayacağının hukukun genel bir ilkesi olduğu; o halde hem ortada idari bir işlemin mevcut oluşu hem de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 140. maddesi uyarınca itiraz edilecek mahkeme olarak idare mahkemesinin ayrıca ve açıkça görevlendirilmesi nedeniyle Mahkemenin görevsizliğine; kararın kesinleşmesine müteakip Elazığ İdare Mahkemesi kararı nedeniyle çıkmış olan olumsuz görev uyuşmazlığının çözülmesi için dosyanın doğrudan doğruya Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu karar, yapılan itirazın BİNGÖL AĞIR CEZA MAHKEMESİ’nin 29.11.2005 gün ve E:2005/288 Müt. sayılı kararıyla reddedilmesi suretiyle kesinleşmiştir.

 Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliğince uyuşmazlığın halli için dosyanın re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi üzerine Başkanlık yazısı ile anılan İdare Mahkemesi kararının kesinleşme durumu sorulmuş olup, Elazığ İdare Mahkemesi Başkanlığınca verilen 15.3.2006 günlü cevap yazısında, temyiz süreci sonuçlanmayan kararın kesinleşmediği belirtilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE   :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün,Cafer ŞAT’ın Başkanlığında , Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Z. Nurhan YÜCEL, H. Ayfer ÖZDEMİR, Abdullah ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 3.4.2006 günlü toplantısında; Raportör- Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan ve yönteme uymayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 13.10.1988 tarih ve 19958 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararının sonuç kısmında, “ 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un bütünü ile incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanun’un uygulanması yönünden, 2. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan  ‘ceza uyuşmazlıkları’  ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebiyle başlayan yargılanması sonucunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda Askeri ve Adli Ceza Mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması; bunun dışında kalan tüm görev ve hüküm uyuşmazlıklarının ‘ hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır.” denilmekte olup, adli ceza mahkemesi ile idare mahkemesi arasında görev uyuşmazlığı doğduğu öne sürüldüğüne göre, başvurunun 2247 sayılı Yasa’nın uygulanması yönünden “hukuk uyuşmazlığı” kapsamında bulunduğu açıktır.

            2-2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 14. maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararın kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.

Olayda, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının itiraz edilmeyerek kesinleşmesine karşılık, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının temyiz edilmiş olması nedeniyle, ortada idari yargı yerine ait kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmadığından, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen kararların kesin veya kesinleşmiş olması koşulu gerçekleşmemiştir.

Diğer taraftan, olumsuz görev uyuşmazlığının bulunması halinde, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesine göre bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebileceğinden, yargı yerlerince anılan 14. madde kapsamında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulabilmesine olanak bulunmadığını da belirtmek gerekir.

 Belirtilen nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan  ve yöntemine uygun bulunmayan başvurunun anılan Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

           SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan ve yöntemine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE,  3.4.2006 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.