Hukuk Bölümü         2013/1537 E.  ,  2013/1794 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı     : S.E.

Vekilleri  : Av. H.K., Av. B.K.

Davalı      : İSKİ Genel Müdürlüğü

Vekili     : Av. A.D. 

O L A Y  : Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin, İstanbul ili, Kartal İlçesi, Paşaköy Köyü, Domuzbükü mevkii, 1647 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu; ancak  mülkiyet hakkının malike verdiği yetkileri, davalı idarenin çıkardığı içme suyu havzaları yönetmeliği nedeniyle kullanamadığını; taşınmazın, İSKİ Kanunu ve İçme Suyu Havzaları Koruma Yönetmeliği gereği imar planlarında İSKİ Koruma bandında belirtildiğini, mutlak koruma alanı içine alınarak kullanılmasının engellendiğini, bu durumun ne kadar daha devam edeceğinin de belirsiz olduğunu; bu nedenle de taşınmazın bedelinin ödenmesinin gerektiğini; gerek AİHM Kararları ve gerekse Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Kararları doğrultusunda taleplerinde haklı olduklarını; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da; 2010/5-662 Esas, 2010/651 Karar sayılı kararında, imar planları ile yıllarca kısıtlanan taşınmazların değer karşılığının, kısıtlayan idarelerce verilmesi gerektiğini  karara bağladığını ifade ederek; gayrimenkule, bedele dair fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak kaydı ile, İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği gereği dere mutlak koruma alanında kalan, tasarruf imkanı bulunmayan taşınmazın bedelinin tamamının davalı idareden dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili ile davacı tarafa ödenmesine ve bunun karşılığında da müvekkil adına olan tapudaki taşınmazın hissesinin iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmış; harca esas değeri şimdilik 10.000,00TL olarak göstermiştir.

Davalı idare vekili,  süresinde görev itirazında bulunmuştur.

İSTANBUL ANADOLU 15.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 9.4.2013 gün ve E:2012/620 sayı ile, görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı idare vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçe üzerine, dosya örneği Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı;  bu tanıma göre; idarelerin 2560 Sayılı Kanun ve bu kanun uyarınca çıkarılan yönetmeliklerle getirilen kısıtlamalar, 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile 2981 sayılı Yasanın 13'üncü maddesinin (c) bendi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici ıslah imar planları ve bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde, dere mutlak koruma alanında kalan taşınmazın bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiğinin anlaşıldığı; bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 kararında "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği uyarınca imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı; dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın malikleri yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak bu sonuç ya da sonuçların, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmaza yönelik belirlemenin bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapamamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarelerin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, İdari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu; bu bakımdan, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı;  dolayısıyla, davanın taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1 'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; nitekim, 11.06.2013 günlü, 28674 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6487 sayılı Kanun'un 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6'ncı maddesinde değişiklik yapan 21'inci maddesinde "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulanmasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir." hükmüne yer verilmek suretiyle "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat davalarının görüm ve çözümünde İdari Yargı yerinin görevli olduğunun öngörülmüş bulunduğu;  açıklanan nedenle, davanın, taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmı yönünden 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın yazılı düşüncesi istenilmemiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR,  Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 30.12.2013 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacının hissedarı olduğu taşınmazın, “Dere Mutlak Koruma Alanı” içinde kalması suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla uğranılan zarara karşılık şimdilik 10.000,00 TL'nin faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

                3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

                a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

                b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

                Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

                Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

                Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

                İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

                c) (Ek: 3/7/2005 - 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.”  hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasında bulunan ve İSKİ Genel Müdürlüğünce Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen 18.10.2012 gün ve M.34.1.İBB.5.01.12.01.752.01 3494410-503766  sayılı yazıda; dava konusu taşınmaz üzerinde idarelerince herhangi bir tesis, bina ve inşaat faaliyeti yapılmadığı, taşınmazın malikinin kullanmasına engel olacak şekilde tel çit v.b. şeylerle de çevrilmediğini,  el atmanın söz konusu olmadığını;  bu bölgede bulunan parselle ilgili alım satımı engelleyici herhangi bir tedbir bulunmadığını; dava konusu Sancaktepe İlçesi, Yenidoğan mah 1647 nolu parselin; İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliğine göre; eski yönetmelikte "dere mutlak koruma alanı" tanımı ve bu alanlarda yapılaşma ve faaliyetleri yasaklayan özel hükümler yer almakta iken, bu yönetmelikte "dere mutlak koruma alanı" tanımı ve bu alanlarla ilgili hükümlerin kaldırıldığı; bu nedenle eski yönetmeliğe göre dere mutlak koruma alanında kalması nedeniyle yapılaşma ve faaliyet engeli bulunan parsellerdeki tüm engellerin kaldırıldığını; imar planları hazırlanırken, imar planı yapmaya yetkili kurumlarca doğalgaz ve enerji nakil hatlarına, kıyılara, kültür ve tabiat varlıklarına ve karayollarına belli mesafede yapı yaklaşma sınırları bırakıldığı, dereler ile ilgili olarak aynı bakış açısıyla, imar planı yapmaya yetkili kurumlarca belli yapı yaklaşma sınırları getirildiği, bu uygulamanın imar haklarını engellemediği; mezkur parselin; eski havza yönetmeliğine göre kısmen/tamamen dere mutlak koruma alanında kalmakta iken anılan yönetmelik hükümlerine göre Sancaktepe İlçesi, Yenidoğan mah 1647 nolu parselin ÖMERLİ BARAJ GÖLÜNÜN ORTA MESAFELİ KORUMA ALANINDA ve 11.02.2010 tarih 514 sayılı, 12.10.2009 tarih 1989 sayılı İBB Meclis Kararı ile onaylanan plan sahasında bulunduğu; orta mesafeli koruma alanında İdarelerince kamulaştırma yapılmadığı; dere mutlak koruma alanlarında kalan parseller, ESKİ YÖNETMELİĞE GÖRE HİÇBİR YAPILAŞMA HAKKINA SAHİP DEĞİLKEN, anılan yönetmeliğe göre uzun mesafeli koruma alanında kalması nedeniyle, verilen yoğunluk değerlerinde YAPILAŞMA HAKKINA KAVUŞTUĞUNU; imar planı yapılması halinde, yapılaşma haklarının kullanılabileceği; yönetmelik değişikliğinden önce yürürlüğe girmiş olan imar planlarındaki dere mutlak koruma alanlarının iptal edilmesi, yapı yaklaşma sınırı getirilerek bu alanlarda imar hakkı verilmesi ve bu hakların kullanımını düzenleyen plan değişikliğinin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanarak yürürlüğe girdiği;  daha önce yürürlükte olan İçmesuyu Havzaları Yönetmeliklerine göre hazırlanarak onaylanan ve halen meriyette olan 1/5000 ölçekli nazım imar planları ve bu planlar üzerinde yapılan plan değişikliklerinde; içmesuyu havzalarını besleyen derelerin her iki yanından 100'er metrelik koruma mesafeleri bırakılan "dere mutlak koruma" alanlarına ilişkin "dere mutlak koruma alanı", "dere mutlak koruma kuşağı" ve "dere koruma kuşağı" lejantının kaldırılarak "dere yapı yaklaşma sınırı ve alanı" olarak yeniden düzenlendiğini buna göre   plan notlarının; “Dere Yapı Yaklaşma Sınırı ve Alanı derelerin her iki tarafında, kadastral sınırlarından itibaren 100 metrelik yapı yaklaşma mesafesini kapsamakta olup, Yapı yaklaşma mesafesi içerisinde kalan parsellerin imar hakları parselin kadastral alanının %60'ı üzerinden 23/01/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği EK. 2'de verilen yoğunluk değerleri esas alınarak hesaplanır. Ancak dere yapı yaklaşma mesafeleri içerisinde yapı yapılamaz. Bu parsellerin imar hakları plandaki donatı alanlarına bedelsiz terk edilmesi koşuluyla, planda donatı alanında kalmaması durumunda ise yeşil ve veya yol olarak kullanılmak üzere kamu eline bedelsiz geçmesi koşuluyla ait olduğu onaylı imar planı sınırları içerisinde ilçe belediyesince uygun görülen konut, konut+ticaret alanında kalan başka parsellerde kullanılabilir. İmar hakkı transfer edilen parselde plandan ve/veya yönetmelikten gelen minimum bahçe mesafeleri ve planda verilen emsal değeri %35 den fazla aşılamaz. Geri kalan/kalacak olan diğer imar hakları ise aynı usule göre başka parsellerde kullanılabilir.

Tarım alanlarında kalan derelerin Yapı yaklaşma mesafeleri içerisinde kalan parsellerde ilgili mevzuata uygun olmak, İSKİ ve Tarım Bakanlığı’nın uygun görüşünün alınması kaydıyla organik tarım ve tarıma yönelik hobi bahçeleri yapılabilir. Bu alanlarda suni gübre ve zirai mücadele ilaçlarının kullanıldığı tarımsal faaliyetlere izin verilmez. Bu parsellerde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda tanımlanan tarımsal amaçlı yapılar100 myapı yaklaşma mesafesi dışında kalan parsel alanı içinde yapılır, "şeklinde olduğu; dava konusu taşınmazlara dair alınmış bir kamulaştırma kararı ve kamu yararı kararı bulunmadığı,  taşınmaz maliklerine tebligat çekilmediği, parseller için 2942 sayılı kanununa göre herhangi bir kamulaştırma bedeli blokesi yapılmadığı ve 4650 sayılı kanunla Değişik 2942 sayılı kanunun 10. maddesine göre İdareleri adına bedel tespiti ve tescil davası açılmadığı; bahse konu Sancaktepe İlçesi, Yenidoğan mah 1647 nolu parsele ait davada belirtilen hususlarla ilgili 14.1.2011 tarih, 2 sayılı İSKİ Genel Kurul Kararı ile değişiklik yapılan ve 23.01.2011 tarihinde Günboyu gazetesinde yayınlanarak yürürlüğe giren İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliğine göre işlem yapılmasının gerektiği ifade edilmiştir.

Olayda, davacı vekili tarafından, dava dilekçesinde, İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği gereği imar planlarında dere mutlak koruma alanında bırakılarak, tasarruf hakkı kullanılamayacak şekilde kısıtlanan müvekkilinin taşınmazının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği, (mezkur parselin, eski havza yönetmeliğine göre kısmen/tamamen dere mutlak koruma alanında kalmakta iken anılan yönetmelik hükümlerine göre ÖMERLİ BARAJ GÖLÜNÜN ORTA MESAFELİ KORUMA ALANINDA kaldığının anlaşıldığı;) mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, taşınmazın imar planında “dere mutlak koruma alanı”nda kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak başka bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı tazminat davasında, bu Mahkemece 4.11.1983 günlü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6 ncı maddesinin bazı fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Anayasa Mahkemesi 25.9.2013 tarih ve E: 2013/93, K: 2013/101 sayılı kararında ”… Davacının mülkü üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanması, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olan imar planından kaynaklanmaktadır. Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. Öte yandan kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerekmektedir. Oysa, mahkemede görülen davaya konu olayda olduğu gibi imar kısıtlamaları’nda taşınmaz zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, davacının taşınmazının imar planlarında “dere mutlak koruma alanı” nda bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin görev alanına girmemektedir. Nitekim, Anayasanın 158. maddesi ile, adli, idari ve askeri yargı merciileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar bulmuş içtihatları da bu yöndedir…” gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddedilmiştir. Yine taşınmazı imar planında “spor alanı” olarak ayrılan diğer bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, davalı idarelerin görev itirazları nedeniyle Danıştay Başsavcılığınca çıkartılan olumlu görev uyuşmazlığında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce olumlu görev uyuşmazlığı talebinin kabulü ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması yolunda verilen karar nedeniyle, anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce 18.9.2013 tarihinde verilen kararda (Başvuru No: 2013/1586)  “…Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Yargılama, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş olup, başvurucu derece mahkemelerinde kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatını bulmuş ve bunlar Uyuşmazlık Mahkemesi’nce gereği gibi değerlendirilmiştir… Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin ‘açıkça dayanaktan yoksun olması’ nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir…” gerekçesiyle, davacının başvurusu oybirliğiyle reddedilmiştir. (Resmi Gazete, 30.10.2013, Sayı:28806) Son olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.10.2013 tarih ve E:2013/603, K:2013/1503 sayılı kararıyla, imar planındaki kısıtlamalardan kaynaklanan ‘hukuki el atmalardan’ kaynaklanan tazminat istemli davaların idari yargının görevinde olduğu hüküm altına alınmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, İstanbul Anadolu 15. Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir. 

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalı vekilinin  GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN İstanbul Anadolu 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9.4.2013 gün ve E:2012/620 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 30.12.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.