T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2022/127

KARAR NO  : 2022/441      

KARAR TR  : 16/09/2022

ÖZET: Davacının satın aldığı araca yurt dışından kaçak olarak ithal edilmiş olması nedeniyle el konulmasında gümrük denetimleri yetersiz kalan davalı idarenin kusurlu olduğu ileri sürülerek, maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

K A R A R

 

 

Davacı    : F.A

Vekili      : Av. K. T. G

Davalı     : Ticaret Bakanlığı (Yeşilköy Gümrük Müdürlüğü)

Vekili      : Av. E. K

 

I. DAVA KONUSU OLAY

1. Davacı vekili, davacı adına kayıtlı .... NK ....plakalı özel araca ceza soruşturması kapsamında 22/10/2018 tarihinde el konulduğundan ve Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2014/594, K:2015/240 sayılı kararı ile aracın müsaderesine karar verilerek e-ihale ile 01/10/2019 tarihinde satıldığından bahisle uğranıldığı öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle idari yargı yerinde tam yargı davası açmıştır.

II. UYUŞMAZLIĞA İLİŞKİN BAŞVURU SÜRECİ

A. İdari Yargıda

2. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 08/01/2021 tarihli ve E.2020/1285, K.2021/6 sayılı kararı ile ve "2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davalarının adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği" gerekçesiyle, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca davanın görev yönünden kesin olarak reddine karar verilmiştir.

3. Davacı vekili, bu kez aynı taleple adli yargı yerinde maddi tazminat davası açmıştır.

B. Adli Yargıda

4. Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/10/2021 tarihli ve E:2021/243, K:2021/699 sayılı kararı ile ve "davacının maliki olduğu otomobilin kaçak ithal edilmesi ile davacının kullanımındayken müsadere edilmesiyle oluşan zararın davalı idarenin hizmet kusuruna dayanılarak tazmini talebine dayanan davada 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi (b) bendi uyarınca idari yargının görevli olduğu" gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Bu karar, 28/12/2021 tarihinde istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.

5. Davacı vekili, Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dilekçesiyle görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.

6. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığınca 2247 sayılı Kanun'un 16. maddesi uyarınca Danıştay Başsavcılığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından görüş istenilmiştir.

III. BAŞSAVCILIK DÜŞÜNCELERİ

A. Danıştay Başsavcılığının Yazılı Düşüncesi

7. Danıştay Başsavcısı, davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Yazılı düşüncenin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Dava; yurt dışından ülkeye kaçak eşya sokulmasını önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü idarelerin aracın yurt dışından ithal edilerek trafik siciline kaydının yapılması öncesinde üzerine düşen dikkat ve özeni göstermeyerek, hizmeti kusurlu işlettikleri, davacının aracın kaçak olarak yurda getirilmesinde bir ilgisi ve kusuru bulunmadığı, gümrük idaresince işlemler tamamlanarak ithal edilen aracı satın alıp trafik siciline tescil ettiren iyi niyetli üçüncü kişi durumunda bulunduğu, ithalatı gerçekleştiren kişilerin sahte belgelerle bu aracı ithal ettiklerinden bahisle aracına el konularak satılması nedeniyle uğradığı zararın tazmin edilmesi gerektiği ileri sürülerek, tazminat talebinde bulunulmasından kaynaklanmakta olup, tazminat talebi, davalı idarenin mevzuatla kendisine verilen denetim görevini gereği gibi yerine getirip getirmediğinin incelenmesini gerekli kılmakta, idarenin kayıtlarına güvenerek tasarrufta bulunan kişilerin zarara uğramasına sebebiyet verilmesi durumunun, ancak idare hukuku ilke ve kurallarına göre belirlenebilmesi dolayısıyla açılacak tam yargı davalarının da idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.

Bu durumda, davalı idarenin hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin hukuki sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetimi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'inci maddesi uyarınca idari yargı yerlerine ait olduğundan, davanın İdari Yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır."

          B. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Yazılı Düşüncesi

          8. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da davada oluşan uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğuna dair yazılı düşünce göndermiştir. Görüşün ilgili kısmı şöyledir:

   "...İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Bu kapsamda, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi, olayın oluşumu ve zararın niteliği, sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

Kamu görevlilerinin hizmetin yürütülmesi sırasındaki kusurlu eylemleri, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan hizmet kusurunu oluşturmakta, bunun yargısal denetimi ise, kamu hizmetlerinin işleyişinin ve gereklerinin değerlendirilmesinde uzman olan idari yargı yerine ait bulunmaktadır.

Olayda, davacının bedelini ödeyerek satın aldığı aracın, gayri resmî yollarla yurda sokulduğu, söz konusu aracı kanunlara uygun olarak, idare tarafından tutulan trafik tescil kayıtlarına güvenerek satın alması nedeniyle zarara uğradığı ve zararının meydana gelmesinde davalı idarenin de kusurlu olduğu ileri sürülerek tazminat istemiyle açılan davada; kamu hizmetini yürütmekle yükümlü kılınan davalı idarenin, kamu hizmetini yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütüp yürütmediğinin, dolayısıyla hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Bu durumda, davalı idarenin kamu hizmetini yürüttüğü sırada hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin hukuki sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetimi, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca idari yargı yerlerine ait olduğundan, söz konusu davanın çözümünde 2577 sayılı Kanun'un 2/1.(b) maddesi gereğince idari yargı yerlerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır."

III. İLGİLİ HUKUK

 

9. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun "Araçların satış, devir ve tescili ile bu işlemlerle ilgili yetki ve sorumluluk" başlıklı 20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 

"Tescil süreleri, satış ve devirler, noterlerin sorumluluğu ile ilgili esaslar şunlardır:

a) Araç sahipleri,

1-Tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak olan araçların satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde tescili için; bunların hurda durumuna gelmesi hâlinde ise bir ay içinde tescilin silinmesi için ilgili trafik tescil kuruluşuna veya Emniyet Genel Müdürlüğünün belirleyeceği kamu kurum veya kuruluşları ile gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine başvurmak,

2-Tescilin yapılması veya silinmesi için vergi kimlik numarası ile yönetmelikte belirtilen bilgi ve belgeleri sağlamak zorundadırlar.

a) Araçların giriş işlemlerini yapan gümrük idareleri bu durumu 15 gün içinde araç sahiplerinin beyan ettikleri tescil kuruluşuna bildirmekle yükümlüdürler.

c) Tescil belgesi, aracın başkasına satış veya devrine, hurdaya çıkarılmasına veya araçta, yönetmelikte belirtilen niteliklerin değişmesine kadar geçerli sayılır.

d) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.

Satış ve devir işlemi, siciline işlenmek üzere üç işgünü içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine bildirilir. Bu bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işlemi gerçekleşmiş sayılır. Satış ve devir tarihi itibariyle, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca eski malikin vergi mükellefiyeti sona erer, yeni malikin vergi mükellefiyeti başlar.

Yapılan satış ve devir işlemi üzerine noterler tarafından yeni malik adına bir ay süreyle geçerli tescile ilişkin geçici belge düzenlenir.

197 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde yer alan sorumluluk hükümleri saklı kalmak kaydıyla, anılan maddede ve bu bentte yer alan isteme ve bildirmeleri elektronik ortamda yaptırmaya ve bu konuda yükümlülük getirmeye, elektronik bildirmelere ilişkin usul ve esasları belirlemeye Gelir İdaresi Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü yetkili olup, bu kurumlar satış, devir ve tescile ilişkin işlemlerin gerçekleştirilmesi için gerekli elektronik veri akışını sağlarlar. Satış ve devir işlemlerini yapanlar, bu işlemler sırasında edindikleri bilgileri ifşa ettikleri takdirde Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesi uyarınca cezalandırılırlar.

Satış ve devir işlemlerinin bildiriminden itibaren bir aylık süre içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu veya Emniyet Genel Müdürlüğünün uygun gördüğü kamu kurum veya kuruluşları tarafından yeni malik adına tescil belgesi düzenlenerek elden veya posta aracılığıyla teslim edilir. Tescil belgesinin bir ay içerisinde teslim edilememesi halinde yeni malike sorumluluk yüklenemez.

(...)

 

Haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik tescil kuruluşlarına üç işgünü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşundan bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar. Alıcıların tescil belgesi almak için süresinde başvurmamaları halinde bu araçları alıcıları adına re’sen kayıt ve tescil ettirmeye Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilidir.

Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye İçişleri ve Maliye Bakanlıkları yetkilidir. ..."

 

10. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na dayanılarak çıkarılmış olan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 28. maddesinde “Araçların Tescil Mecburiyeti”; 29. maddesinde “Tescile Yetkili Kuruluşlar, Tescil İçin Müracaat Etme ve Bildirme Mecburiyeti ile Süreleri”; 30.maddesinde “Tescil İşlemleri Müşterek Hükümleri”;31. maddesinde “Yeni Kayıt”;32. maddesinde “Tescil Belgesi ve Geçerliliği”; 33. maddesinde “Motorlu araç trafik belgesi ve geçerliliği”; “Tescile Dair Diğer İşlemler” üst başlığı altındaki 36. maddesinde “Satış ve Devirler”; 37. maddesinde “Satış veya devir işlemi yapılan araçların tescil işlemleri”; 43.maddesinde “Çalınan araçlar hakkında yapılacak işlemler”; 44. maddesinde “Çalınan, kaybedilen, kullanılamaz hale gelen, bilgileri değişen belge ve plakalar” ileilgili hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

 

11. 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun "Temel Tanımlar"ın düzenlendiği 3. maddesinde, "Gümrük gözetimi" deyimi, gümrük mevzuatına ve gereken hallerde gümrük gözetimi altındaki eşyaya uygulanacak diğer hükümlere uyulmasını sağlamak üzere gümrük idareleri tarafından genel olarak uygulanan işlemleri; “Gümrük kontrolü” deyimi de Türkiye Gümrük Bölgesi ile diğer ülkeler arasında taşınan eşyanın giriş, çıkış, transit, nakil ve nihai kullanımını ve serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın durumunu düzenleyen gümrük mevzuatı ve diğer mevzuatın doğru uygulanmasını sağlamak için gümrük idareleri tarafından yürütülen; eşyanın muayenesi, beyanname verileri ile elektronik veya yazılı belgelerin varlığının ve gerçekliğinin doğrulanması, işletmelerin hesap ve diğer kayıtlarının incelenmesi, taşıma araçlarının kontrolü, bagajların ve kişilerin yanlarında ya da üstlerinde taşıdıkları diğer eşyanın kontrolü ile resmi araştırmalar ve diğer benzeri uygulamaları, ifade etmektedir.

 

12. Aynı Kanun'un 10/A maddesinin birinci fıkrasının ilgili birinci cümlesi şöyledir:

 

"Gümrük idareleri, mevzuatın belirlediği şartlar çerçevesinde, Türkiye Gümrük Bölgesi ile diğer ülkeler arasında taşınan eşyanın giriş, çıkış, transit, aktarma ve nihai kullanımını ve serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın durumunu düzenleyen gümrük mevzuatı ve diğer mevzuatın doğru uygulanmasını sağlamak için gerekli görülen gümrük kontrollerini yerine getirir."

 

13. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendi şöyledir:

 

"İdari dava türleri şunlardır:

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar"

 

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

 

A. İlk İnceleme

 

14. Uyuşmazlık Mahkemesinin Muammer TOPAL’ın başkanlığında, Üyeler Birol SONER, Nilgün TAŞ, Doğan AĞIRMAN, Nurdane TOPUZ, Ahmet ARSLAN ve Mahmut BALLI'nın katılımlarıyla yapılan 16/09/2022 tarihli toplantısında; 2247 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, 2247 sayılı Kanun'un 14. maddesindekiusule uygun başvuruda bulunulduğu ve usule ilişkin bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığınınesasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

 

B. Esasın İncelenmesi

 

15. Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU' nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan, ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

  16. Dava, davacının satın aldığı aracın yurda kaçak sokulduğundan bahisle müsaderesine karar verilerek e-ihale ile satılması üzerine aracın yurda kaçak sokulmasında davalı idarenin kusuru olduğu belirtilerek, uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

17. İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği, sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

 

18. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır. Kamu görevlilerinin hizmetin yürütülmesi sırasındaki kusurlu eylemleri, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan 'hizmet kusuru'nu oluşturmakta, bunun yargısal denetimi ise, kamu hizmetlerinin işleyişinin ve gereklerinin değerlendirilmesinde uzman olan idari yargı yerine ait bulunmaktadır.

 

19. Olayda, davacının söz konusu aracı, idare tarafından tutulan trafik tescil kayıtlarına güvenerek satınaldığı, tüm bu nedenlerle zarara uğradığı ve zararının meydana gelmesinde davalı İdare'nin de kusurlu olduğu ileri sürülerek,tazminatistemiylesöz konusu davanın açıldığı nazara alındığında; kamu hizmetini yürütmekle yükümlü kılınan davalı idarenin, kamu hizmetini yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütüp yürütmediğinin, dolayısıyla hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

 

20. Davalı, kamu tüzel kişiliği olup; işlem ve eylemleri kural olarak idari nitelik taşır. Somut olayda, davalı idarenin mevzuatla kendisine verilmiş bulunan görevleri gereği gibi yerine getirmediği ileri sürülmüştür. Gümrük gözetimi ve kontrolleri ile devamındaki araç tesciline ilişkin olarak yapılan işlemler idari nitelikte olup, hiç yapılmaması, geç yapılması ya da gereği gibi yapılıp yapılmadığı hususunun idari yargı yerinin denetimine tabi bulunmasına göre, görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi de hizmet kusuru niteliğindedir. İdarenin hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir.

 

21. Bu durumda, davalı idarenin hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin hukuki sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca idari yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

 

22. Belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 08/01/2021 tarihli ve E.2020/1285, K.2021/6 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

V. HÜKÜM

 

Açıklanan gerekçelerle;

 

A. Davanın çözümünde İDARİ YARGININ GÖREVLİ OLDUĞUNA,

 

B. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 08/01/2021 tarihli ve E.2020/1285, K.2021/6 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA,

 

16/09/2022 tarihinde, Üyeler Birol SONER, Nilgün TAŞ ve Doğan AĞIRMAN'ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

          Başkan                       Üye                               Üye                              Üye

        Muammer                    Birol                             Nilgün                          Doğan      

          TOPAL                    SONER                           TAŞ                         AĞIRMAN        

 

 

 

                                                Üye                                Üye                              Üye

                                            Nurdane                           Ahmet                         Mahmut

                                            TOPUZ                         ARSLAN                       BALLI

 

 

 

KARŞI OY

 

Dava, davacının satın aldığı araca ceza soruşturması kapsamında change (çalınmış, şasi numarası değiştirilmiş) olduğu gerekçesiyle el konulmasıolayında, araçların tesciline ilişkin hükümlere aykırı davranan idarenin kusur ve sorumluluğu bulunduğu iddiası ve uğranılan maddi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

 

2918 sayılı Kanun'un 110. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 26/12/2013 tarihli ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararında şu gerekçe ile anılan kuralı Anayasa'ya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir. Uyuşmazlık açısından önem taşıyan kararınilgili kısmı şöyledir:

 

… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…

 

Konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi kararı gözetildiğinde, 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesinin 2918 sayılı Kanun’un uygulanmasından kaynaklanan sorumluluk davalarını kapsadığı ve Kanun'un, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla 2918 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğan sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

 

Her ne kadar, dava konusu olayda davacının zararına sebebiyet veren işlem ya da eylemlerin, dava dışı kişilerin hileli işlemleri yanında, aracın devir, satış ve tescil işlemlerinin hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilmesi sebebiyle, idare çalışanlarının kusurundan kaynaklanan ve idari hizmetin kötü işlemesi kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte eylemlerinin olduğu iddia edilmekte ise de; davaya konu zarardan doğan sorumluluğun 2918 sayılı Kanun’un ve bu Kanun'un uygulanmasına yönelik Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin araçların devir, satış ve tesciline ilişkin hükümlerine aykırı hareket edilmesinden kaynaklandığı, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinde de, madde ayrımı yapılmaksızın 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davalarının adli yargı yerinde çözümleneceğinin açıkça belirtildiği; bu düzenlemenin, genel idare esaslarına ilişkin sorumluluk hükümlerini düzenleyen diğer kanunlara nazaran özel nitelikte olduğu ve bu nedenle idare ajanlarının eylemlerinden kaynaklansa dahi davaya konu uyuşmazlıkta öncelikli olarak uygulanması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.

 

Bu gerekçelerle uyuşmazlıkta idari yargıyı görevli kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.16/09/2022

 

 

                Üye                                     Üye                                     Üye

        Birol SONER                        Nilgün TAŞ                    Doğan AĞIRMAN