T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 537

            KARAR NO : 2015 / 548

            KARAR TR  : 6.7.2015

ÖZET : 23.10.1989 tarihinde satın alınan tapunun 4 pafta 114 parsel sayısında kayıtlı 19640 m² lik taşınmazın ormandan çıkma yer olduğu ve ancak hazine adına tescil edilebileceğinden bahisle söz konusu alana isabet eden tapusunun iptali istemiyle hazine tarafından açılan dava neticesinde adli yargı kararı ile davacı adına kayıtlı olan taşınmazın tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesi ve bu kararın Yargıtay’ca onanarak kesinleşmesi üzerine uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            : A.H.S.

            Vekilleri         : Av. Y.Ç. & Av. F.B.

            Davalılar        : 1- Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne izafeten Gebze Kadastro Müdürlüğü

            Vekili              : Av. D.K.                                          (Adli Yargıda)

                                     Av. A.D.                                          (İdari Yargıda)

                                     2- Orman Genel Müdürlüğüne izafeten Gebze Orman İşletme Şefliği

Vekili              : Av. H.K.G. & Av. G.K.                  (İdari Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde; “Müvekkil 23.10.1989 tarihinde Gebze 1. Bölge Muallim Köyü Bostanpınar Mevkii tapunun 4 Pafta 114 Parsel sayılı taşınmazı satın almıştır.

Müvekkil satın aldığı tarihte taşınmazın tapu sicil muhafızlığındaki beyanlar hanesinde baktığında herhangi bir tahdit ya da satın almayı olumsuz etkileyecek herhangi bir şerhin olmadığını görmüştür.       

Müvekkil taşınmazı TMK 1023 (E.MK 931) e göre tapu siciline güvenerek satın almıştır.

Müvekkil satın aldıktan sonra taşınmazın etrafını koruma altına almış ve 1990 yılında iş makinesiyle yerini düzleme ve şekillendirme çalışmasına başlamıştır.

Bu durumu gören Gebze Orman Şefliği duruma müdahale ederek “bu yerin orman alanı olduğunu ileri sürerek” faaliyeti durdurmuştur.       

Müvekkil bu tarihte öğrendiği durum karşısında Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 1990/639 Esas, 1991/486 Karar sayılı dosyasına bağlı olarak Orman Genel Müdürlüğü’ne izafeten orman kadastro tutanak ve haritalarının iptalini istemiştir. Esas mahkeme davanın reddine karar vermiş, karar 14.07.2006 tarihinde Yargıtay’ca onanarak kesinleşmiştir. Daha sonra Orman Genel Müdürlüğü Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/482 Esas ve 2006/493 Karar sayılı dosyasına dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebiyle dava ikametmiş, dava kabul edilmiştir. Karar 12.09.2007 tarihinde kesinleşerek, taşınmaz Orman Genel Müdürlüğü adına tescil edilmiştir. Bu tarih itibarıyla taşınmaz elimizden çıkmış ve zarar oluşmuştur.

İzah edilen tabloda; satın alman taşınmazın, satın alman tarihte hukuki durumu yaptığımız inceleme sonucu aşağıdaki gibidir;

1986 yılında taşınmakla ilgili orman çalışmaları yapılıp, yapılan kadastro çalışmaları 20.02.1987 tarihinde kesinleşip Kocaeli Valiliğince onaylanıp, iki dosya halinde durum 20.02.1987 tarihinde Gebze Kadastro Şefliğine gönderilmiştir.

Tapu Kadastro Şefliği ise, kendisine gelen dosyalarla ilgili, geliş tarihinden 10 yıl sonra 07.05.1997 tarih ve 2459 yevmiye ile tapu sicili beyanlar hanesine işlemiştir.

Sunulan anlatım ışığında Tapu Kadastro Şefliği TMK 1007 (E. MK 917) hükümlerine riayet etmeyerek müvekkilin bu yeri satın almasına dolayısıyla zarara uğramasına sebebiyet vermiştir.

Aslında Tapu Kadastro Şefliği gelen dosyaların bir suretini hemen tapu sicil muhafızlığına göndermesi gerekirdi. Kadastro Şefliği bu önemli lazımeyi yerine getirmemiştir,         

Aynı şekilde orman kadastro çalışmaları kesinleştiğinde, bir dosyanın da orman idaresi tarafından anında tapu sicili muhafızlığına göndermesi gerekirdi. Orman idaresinin de büyük kusuru olduğu açıkça görülmektedir.

Gerek Gebze Kadastro Şefliği ve gerekse Orman İdaresi görevlerini yerine getirmiş olsalardı, Orman Kadastro kesinleşme tarihi olan 20.02.1987 tarihinden 32 ay sonra bu yeri müvekkil satın almayacak, zararı da söz konusu olmayacaktı.

Müvekkil taşınmazı bu tablo altında tapu kaydına güvenerek satın alan 2. el konumundadır.

Açıkça görüldüğü gibi, Tapu Kadastro Şefliğinin ve Orman İdaresinin olayda kusuru vardır.

Bu durum karşısında, Anayasanın 40. maddesinin 3. fıkrasında “kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre devletçe tazmin edilir.” hükmü öngörülmüştür. 129. maddenin 57 fıkrasında “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurdan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği” açıklanmıştır.

MK 1007. maddesi, bu bağlamda yorumlandığında tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir.

Olayda davalıların görevlerini gereği gibi, yapmamaları ile uğranılan zarar arasında nedensellik bağı olmuştur.

Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Anılan ilke 27.03.1957 tarih 1/3 sayılı inançları birleştirme kararı ile benimsenmiş, BK 55. maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22.06.1966 tarih 7/7 sayılı inançları birleştirme kararı ile kararlanmıştır. Adam çalıştıran somut olayda devlet objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur.

Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararları da karşılamak durumundadır.

Olayımızdaki gibi hukuksal dayanaktan yoksun hale gelen kayıtların muhafaza edilmesi aynı kapsamda düşünülmelidir.

M.K. 917 ve bu kuralı aynen benimseyen TMK 1007. maddesinde düzenlenen sorumluluk kusursuz sorumluluk olup tapu sicilinin tutulması görevi ile yükümlü bulunanlar yaptığı yanlış işlem ve kayıtta, kusursuz olsa bile devleti sorumluluktan kurtarmaz.

Olayımızda M.K. 912 ve TMK. 1007 göre davalılar çalışanlarının işlemleri sonucu zarar oluşmuştur.

Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında; müvekkil tapu kaydına güvenerek, tapu kaydını ve beyanlar hanesini de inceleyerek, iyiniyetli olarak bu taşınmazı almıştır.

Kaybedilen taşınmaz, Gebze E5 karayolu üzerinde çok kıymetli yerde olup 19640 m² dir. Uğranılan zarar, tescil ilamının kesinleştiği 12.09.2007 tarihi itibarıyla 6.000.000,00 YTL’dir. Zararımızın yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istiyoruz.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle müvekkilin tescil ilamının kesinleştiği 12.07.2007 tarihinde oluşan 6.000.000,00 YTL zararın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve yargılama giderlerinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini vekaleten saygı ile dileriz.” demek suretiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesi: 22.01.2010 gün ve E:2007/507, K:2010/20 sayı ile; davaya konu tazminat isteğinin orman kadastrosu esas alınmadan yapılan aynı yerdeki mükerrer arazi kadastrosundan kaynaklandığını, bu sırada hazinenin askıya çıkan tutanaklara o bölgenin orman kadastro sınırları içerisinde olduğu yolunda itiraz etmesi gerektiği halde itirazını yapmadığı, böylece davacıya kadar oluşan silsilede asıl kadastro sırasında yapması gereken görevini yapmayarak ihmali bir eylem ile idari işlem tesis edip tam yargı davası ile bu kusuru sonucu davacının zararına neden olacak şekilde ihmali hareket ile idari işlem yapmış olduğunu belirterek, davanın idari yargıda görülmesi gerekeceğinden davacının dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

            Davacı vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

            Kocaeli 2. İdare Mahkemesi: 31.07.2012 gün, E:2010/352, K:2012/907 sayılı kararı ile özetle; “Dava konusu olayda, davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın, söz konusu taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın orman vasfında olmasına rağmen üçüncü bir kişi adına tespit gördüğü ve neticesinde davacı tarafından tapu kaydına güvenerek satın alındığı dolayısıyla da taşınmazın daha sonra hatalı tescil nedeniyle tapu kaydının iptal edilmesi sonucu doğduğu anlaşılmaktadır.

            Bu durumda; davacının tapu kaydına güvenerek satın aldığı taşınmazın daha sonra tapu kaydının iptal edilmesi üzerine mülkiyet hakkının elinden alınması sonucu doğan ve mülkiyet iddiasına dayalı olan tazminat davasının adli yargı yerinde çözüm ve görümü gerekmektedir.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.

            İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Danıştay 10.Dairesi 26.12.2014 gün ve E:2012/8658, K:2014/8228 sayılı ilamı ile özetle; “Olayda adli yargı yerince verilen “davanın görev yönünden reddine” ilişkin karar üzerine açılan bu davada, İdare Mahkemesince de, davanın adli yargının görevinde olduğu kanısına varılınca, ilgili mevzuat hükmü uyarınca uyuşmazlığı çözümlemeye görevli merciin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, davanın görev yönünden reddine karar verildiği anlaşıldığından, temyize konu İdare Mahkemesi kararı 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanuna aykırı bulunmaktadır.

            Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Kocaeli 2.İdare Mahkemesinin 31.07.2012 tarih ve E:2010/352, K:2012/907 sayılı kararının bozulmasına, görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesi” şeklinde karar vermiştir.

            Kocaeli 2.İdare Mahkemesi: Danıştay’ın bozma ilamına uyduktan sonra 22.05.2015 gün ve E:2015/469 sayı ile özetle; davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, 2247 sayılı Kanun’un 19.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 6.7.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli yargı yeri ile idari yargı yeri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı tarafından, 23.10.1989 tarihinde satın alınan Kocaeli İli, Gebze İlçesi, Muallim Köyü, Bostanpınar mevkiinde yer alan tapunun 4 pafta 114 parsel sayısında kayıtlı 19640 m2 lik taşınmazın ormandan çıkma yer olduğu ve ancak hazine adına tescil edilebileceğinden bahisle söz konusu alana isabet eden tapusunun iptali istemiyle hazine tarafından açılan dava neticesinde Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14.11.2006 gün ve E:2005/482, K:2006/493 sayılı kararı ile davacı adına kayıtlı olan taşınmazın tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesi ve bu kararın Yargıtay’ca onanarak kesinleşmesi üzerine uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle uyuşmazlığa konu dava açılmıştır.

 Türk Medeni Kanun'un 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür." hükmü yer almaktadır. Dava konusu olayda, davacı tarafından taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içinde bulunması nedeniyle tapunun iptaline karar verilmesi ve mülkiyetinden çıkmasının sorumluluğunun devlete ait olduğu, bu nedenle uğranılan zararın devletçe karşılanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, taşınmazın davacı adına olan tescilinin mahkeme kararı ile iptali ve Hazine adına tesciline karar verildiği sabit olmakla, mahkeme kararı yargısal nitelik taşıdığı için idari bir işlem olarak nitelendirilmesi mümkün olmayıp,  ayrıca davalı idarenin taşınmazın tescilinin iptaline ilişkin herhangi bir işleminin de bulunmadığı anlaşılmakla, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ilamı sonucu olarak tapu kaydının iptal edilmesi dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada tapu sicilinin tutulmasından doğan zarar nedeniyle devletin özel hukuk ilkeleri gereğince sorumluluğunu düzenleyen Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli olduğundan Kocaeli 2.İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kocaeli 2.İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 22.01.2010 gün ve E:2007/507, K:2010/20 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT