Hukuk Bölümü 1990/11 E., 1990/11 K.

  • GAYRİMENKULUN VAKIFLA İLİŞKİSİNİN KESİLMESİ İSTEĞİ
  • İCARETEYN KAYDININ TERKİN EDİLMESİ VE VAKIFLA İLİŞKİSİNİN KESİLMESİ İSTEĞİ
  • VAKFA AİT GAYRİMENKUL
  • 2762 S. VAKIFLAR KANUNU(MÜLGA) [ Madde 11 ]
  • 2762 S. VAKIFLAR KANUNU(MÜLGA) [ Madde 27 ]
  • 2762 S. VAKIFLAR KANUNU(MÜLGA) [ Madde 29 ]
  • "İçtihat Metni"

    OLAY : İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, Asmalı Mescit Mahallesi, İstiklal ve Meşrutiyet Sokaklarına cepheli tapunun 3 pafta, 315 ada, 24 parselinde kayıtlı gayrimenkul icareteynli vakıf malı olup son mutasarrıfının vasiyetnamesiyle davacıya bırakılmış, Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Hakimliğinin 17/10/1984 gün ve 1984/76 sayılı kararıyla söz konusu vasiyetnamenin tenfizine karar verilmiş, bu karar Yargıtay'ın incelenmesinden geçerek kesinleşmiştir.

    Beyoğlu Sulh Hukuk Mahkemesinin tenfiz müzekkeresi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün tescil talebinin infazı gerekliğine dair 19/3/1985 günlü, 951-51/836 sayılı talimatı ile gereken işlemler tamamlanarak davacı Nikola Yurla tarafından, gayrimenkule ait taviz bedelinin tahakkuk ve tahsili ile icareteyn kaydının terkin edilmesi Vakıflar Bölge Müdürlüğünden istenilmiş, Genel Müdürlüğün isteği yerine getirmemesi üzerine icareteyn kaydının terkini ile vakıfla ilişkisinin kesilmesi için adli yargıda dava açılmıştır.

    Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi; 27/12/1983 gününde, 509/856 sayıyla; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin istikrar bulmuş kararlarına göre taviz bedeli ve vakıf kaydının terkini davası idari mahkemede görüleceği" gerekçesiyle dilekçenin görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27/4/1989 gün ve 3374/5268 sayılı kararı ile kesinleşmiştir.

    Bunun üzerine davacı aynı istekle idari yargı yerine başvurmuştur.

    İstanbul 4. İdare Mahkemesi; 11/1/1990 gününde, E. 1989/1481, K. 1990/14 sayı ile;"Dava 24 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki icareteyn kaydının terkini istemi ile açılmış olup, dava dilekçesinde bu kayda esas olan bir idari işlemin veya davacılardan taviz bedeli istenmesine ilişkin herhangi bir davalı idare işleminin iptali istemi yer almamaktadır.

    Medeni Kanunun 935 inci maddesi, ilgililerin yazılı muvafakatları dışında, tapu sicilinde yapılacak değişikliklerin mahkemenin bu konuda bir karar vermesine bağlı olduğu hükmünü taşımaktadır. Bu bakımdan tapu kayıtları üzerinde tescil, terkin ve tashih gibi işlemlere ilişkin davaların görüm ve çözümü anılan madde uyarınca adli yargının görev alanına girmektedir.

    Hernekadar dava konusu tapu kaydının dayanağını bir idari işlem oluşturmakta ise de davanın böyle bir idari işlemin iptali istemine yönelik olmaması, münhasıran tapudaki icareteyn kaydının terkinini içermesi nedeniyle sözkonusu uyuşmazlık adli yargının görevi alanında bulunmaktadır." gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

    Davacı, 3/4/1994 tarihli dilekçe ile olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi, görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini istemiş, idare mahkemesi, dosyayı mahkeme başkanının 11/4/1990 tarihli yazıları ekinde Uyuşmazlık Mahkemesine intikal ettirmiştir.

    İNCELEME VE GEREKÇE : Türk Milleti adına karar veren Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Muammer Turan'ın Başkanlığında, Hüseyin Örmeci, Kaya Öztekin, Erol Çırakman, Rüştü Altay, Adnan Altın ve Osman Şimşek' in katılmaları ile yaptığı 21/5/1990 günlü toplantıda geçici raportör Hakim,. Ayten Anıl 'ın raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; toplantıya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine katılan Savcı İsmet Gökalp ile Danıştay Baş savası yerine katılan Savcı M. İlhan Dinç 'in idarenin bir işlem yapmasının sözkonusu olduğu, temelde bir idari işlemden kaynaklandığı ve kamu alacağı niteliği taşıdığı dikkate alındığında uyuşmazlığın çözüm yerinin İdari yargı olduğu şeklindeki yazılı ve sözlü düşünceleri alındıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

    KARAR : Dosyanın incelenmesinden 3 pafta, 315 ada, 24 parsel sayılı taşınmazın tasarrufunun ( kesileşmiş mahkeme kararıyla geçerli vasiyetnameyle ) davacıya intikal ettiği anlaşılmaktadır.

    Dava, gayrimenkul mutasarrıfı olan davacının 5/6/1935 gün ve 2762 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, tesbit edilecek taviz bedelini ödemek suretiyle taşınmaz üzerindeki icareteyn kaydının terkini ve bu suretle vakıfla ilişkisinin kesilmesi isteği ile açılmış; davalı vakıf idaresi de savunmasında; görev ve yetki itirazında bulunmuş esas yönünden de, gayrimenkulün davacıya intikalini sağlayan vasiyetnamenin sahte olduğu iddiası ile muhakemenin iadesini istediklerini, bu iddianın gerçekliğinin tesbiti halinde dava konusu gayrimenkulün davacı ile bir ilgisi kalmayacağını, bunun sonucu olarak taşınmazın Vakıflar İdaresine kalacağını, bu nedenle taviz bedelinin alınıp vakıf kaydının terkin edilmemesinde hukuki menfaatları bulunduğunu ileri sürerek davanın bu nedenle reddini istemiştir.

    5/6/1935 gün, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girdiği günden itibaren, vakfa ait gayrimenkullerin icare veya mukataaya bağlanması yasaklanmış, eskiden kurulmuş olanların tasfiyesi için hükümler getirilmiştir. Yasanın 27 nci maddesi hükmüne göre mevcut mukataalı toprakların ve icareteynli gayrimenkullerin mülkiyeti, icare ve mukataalarının yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına intikal ettirileceği öngörülmüş, taviz bedelinin ilk ödeme yılı için tahakkuk ettirilen icare veya mukataa üzerinden hesap olunacağı belirtilmiştir.

    27 nci maddenin 22/9/1983 günlü ve 2888 sayılı Kanunla değişik şeklinde: "Bu maddede öngörülen ve ilgililerince Vakıflar İdaresine ödenmeyen taviz bedelleri bu gayrimenkul için 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu gereğince verilen en son beyanname ile beyan edilen vergi değerinin % 20'si oranında hesap edilerek ilgili, vakıflar idaresince alınır..." hükmü getirilmiş; 29 uncu maddenin, 2888 sayılı Kanunla değişik şeklinde de: Genel Müdürlüğün o yıl için tahakkuk ettirilen icare veya mukataa üzerinden hesaplanabilecek olan bu tavizlerle, vaktinde ödenmeyen taksitlerin mutasarrıfın başka mallarına müracaat yoluyla ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanuna göre tahsile yetkili olduğu belirtilmiştir.

    Vakıflar İdaresi, bir kamu kurumu ve bir İdare tüzel kişisidir. Bu idarenin özel mülkiyet rejimine tabi mal ve paraların yönetiminde özel hukuk hükümlerine tabi olacağı tabiidir. Ancak, gördüğü hizmetin bir de kamu hukuku esaslarına dayalı olan tarafı vardır. Genel Müdürlük vakıfların mütevellileri üzerindeki denetim yetkisini kullanırken kamu hukuku esaslarına göre hareket edeceğinden bu suretle alacağı kararlar idari mahiyette olacaktır.

    Mukataalı ve icareteynli taşınmazların üzerindeki mukataa ve icareteyn kaydının terkin edilerek mülkiyetlerinin mutasarrıfına geçirilmesi, buna karşılık alınması gereken taviz bedelleriyle bu bedellerin tayini, ödenmesi, devri, tarafların rıza ve muvafakatlarına bağlı olmayıp kanunla düzenlenmiştir. Bu Kanunu uygulama görevi Vakıf İdaresine aittir. Taviz bedellerinin ödenmemesi halinde Vakıf İdaresince Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edileceği hükmü de sözü edilen bedellerin bir kamu alacağı niteliği taşıdığını göstermektedir.

    Yukarıda açıklanan kanun hükümleri İdare hukukuna ilişkindir. Davacı, bu hükümlere dayanarak icareteyn kaydının kaldırılması için idareye başvurmakta, İdareden bir işlem yapılmasını istemektedir. Bu isteğe idarece altmış gün içinde cevap verilmemsi de İdari Yargılama Usulü Kanununa göre idari dava konusu edilebilecek bir işlem niteliğindedir.

    Açıklanan sebeplerle idare hukuku hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gereken dava, idari yargı yerinin görevine girdiğinden İstanbul 3.İdare Mahkemesi görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

    SONUÇ : Anlaşmazlığın niteliğine göre davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine, bu nedenle İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 11/1/1990 günlü, Esas 1989/1481, Karar 1940/14 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, üyelerden Erol Çırakman ve Rüştü Altay'ın karşı oyları ve oyçokluğuyla 21/3/1990 gününde kesin olarak karar verildi.

    KARŞl OY YAZISI :

    E. No : 1990/11

    K. No : 1990/11

    Görev uyuşmazlığına neden olan davada, bir vakfa ait gayrimenkulün mutasarrıfı olan davacı, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri uyarınca, tesbit edilecek taviz bedelini ödemek suretiyle gayrimenkul üzerindeki icareteyn kaydının terkinine ve gayrimenkulün vakıfla ilişkisinin kesilmesine karar verilmesini istemektedir. Sözkonusu vakıf malın hayrat nev' inden olmayıp varidatıyla intifa edilen ve icareteyne bağlanmış vakıf mal niteliğinde olduğu açık ve ihtilafsız bulunmaktadır. Gayrimenkulün bu niteliği davacı talebine uygulanacak hukuk rejiminin ve dolayısıyla bu talebi inceleyecek yargı merciinin tayininde esas alınacak önemli bir unsur olmaktadır.

    2762 sayılı Vakıflar Kanununun 11 inci maddesinde, "Vakıf paralarla vakıfların akar nev'inden olan gayrimenkullerinde, hususi mülkiyet hükümleri cereyan eder." denilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin 4/12/1969 günlü ve E. 1964/35, K. 1969/7 sayılı kararında da "İslam Hukuku açısından vakıf bir özel hukuk kurumu ve ondan doğan ilişkiler, özel hukuk ilişkileridir ve böylece vakıf mal, vakfın özel mülkiyetinde bulunan malıdır. 2762 sayılı Vakıflar Kanununun, eski vakıfları düzenlerken vakıf kurumunun ve ondan doğan ilişkilerin hukuki niteliğinde ve bu arada vakıf malların özel mülkiyet konusu mallar olmasında, herhangi bir değişiklik yapmış değildir." denilmek suretiyle, özellikle bu türdeki vakıf malların özel hukuk rejimine tabi olduğu konusunda hiçbir şüphe ve tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanmıştır. Lavacının mülkiyet iddiasına dayalı talebinin reddi yolunda Vakıflar Genel Müdürlüğü davranışı, bu nedenle idari bir işlem olarak nitelendirilemez ve iptal davasına konu edilemez.

    Diğer taraftan 5/6/1935 günlü ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 26 ncı maddesinde, "Bu kanunun neşrinden sonra vakıf mallar mukataaya ve icareteyne bağlanamaz." 27 nci maddesinde de "Mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri icare veya mukataaların yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıflarına geçirilir." hükmü yer almıştır. Kanunun Adliye Encümeni Mazbatasında bu konuda aynen şöyle denmektedir. "Hükümet teklifinde bu gibi mallardan vakfın almakta olduğu mukataa ve icare-i müeccele, Kanunu Medenide bahsedilen bir nevi gayrimenkul mükellefiyeti sayılarak, mezkür kanunun 755 inci maddesindeki esas dairesinde beher sene verilmekte olan paranın 20 misli bu mükellefiyetin bedeli olacağı kabul olunmuştur." ( TBMM Zabıt Ceridesi Devre V: İçtima F, Cilt 4/yıl. 1935, S. Sayısı 124/2, sahife 8 ) Ayrıca Vakıflar Kanununun 11 inci maddesi, vakıfların akar nev 'inden olan gayrimenkullerinin özel mülkiyet hükümlerine tabi olduğunu belirtmiş ve böylece vakıf tüzel kişiliğinin gelirinden yararlandığı malları üzerindeki hakkının mülkiyet hakkından ibaret olduğunu kabul etmiştir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut icareteynli ve mukataalı vakıflarda icare-i müeccele ve mukataa ( icare-i zemin ) ise bedele çevrilerek, bu bedel ödendikten sonra mutasarrıfların bu vakıf malların maliki olacakları kabul olunmuş ve vakfın bu mallarla ilgisinin kesilmesi amaçlanmıştır. Nitekim vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfı adına tapuya tescili için, icare-i müeccele ve mukataa karşılığı olarak alınan tariz bedelinin gayrimenkul mükellefiyeti niteliğinde bulunduğu, 12/6/1940 günlü ve 1188 sayılı TBMM Tefsîr Kararı ile de kabul edilmiştir.

    Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bir kamu tüzel kişisi olması, mazbut vakıfları idare ve temsille mülhak vakıfları da denetîmle görevli olması, kanunda gayrimenkul mükellefiyeti niteliğinde görülen ve bu nedenle özel hukuk hükümlerine tabi olması gereken taviz bedeline ve vakıf malların mülke dönüştürülmesine ilişkin işlemlerinin, kamu hukuku alanında idari bir yetkinin kullanılması olarak nitelendirilmesini gerektirmez.

    Kanunun mukataalı toprakların ve icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetinin mutasarrıfları adına tescili, alınacak taviz bedelinin miktarı ve ödenme usulü konusunda hükümler sevk etmiş olması ve süresinde ödenmeyen taksitlerin, mutasarrıfın başka mallarına müracaat yolu ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna dayanılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü 'nün tahsile yetkili olduğunun öngörülmüş bulunması da, bu konularda açılacak davaların idari dava niteliğinde olduğunun kabulü için yeterli değildir. Gerçi Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, kamu alacaklarının tahsilinde uyulacak idari usulü düzenleyen bir kanundur. Ancak, kanunun, idarenin kamu alacağı niteliğinde bulunmayan bazı alacaklarının da bu esaslara göre tahsilini öngörmesine bir engel yoktur. Nitekim, alacağın aslı yönünden çıkan uyuşmazlıklar adli yargıda çözümlendiği halde, tasfiyeye tabi tutulan bazı bankaların ticari alacakları veya sosyal sigorta pirimi gibi bazı idare alacaklarının tahsilinin bu kanuna göre yapılacağı özel kanunlarında belirtilmektedir. Kaldı ki; Vakıflar Kanunu'nun 29 uncu maddesi vaktinde ödenmeyen taksitlerin Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsilini Genel Müdürlüğün ihtiyarına bırakmış ve esasen uyuşmazlık bu kanunun uygulanmasından doğmamıştır.

    2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27 nci maddesi uyarınca, icareteynli gayrimenkullerin taviz bedeli karşılığında mülke dönüşümü ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, sonuç olarak, gayrimenkule tasarrufla ilgili bulunduğundan, davanın adli yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

    Açıklanan nedenlerle, davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği görüşüyle karara karşıyız.

    Üye.Rüştü Altay

    Üye:Erol Çırakman