Hukuk Bölümü 2009/164 E., 2010/102 K.

"İçtihat Metni"

Davacı, 11.4.1978 doğumlu kardeşinin öldüğünü, ancak nüfus kaydının düşürülmediğini ve bu kaydın kendisi için kullanıldığını ileri sürerek, doğum tarihine ilişkin nüfus kaydının kendisinin gerçek doğum tarihi olan 11.4.1980 olarak düzeltilmesine karar verilmesi istemiyle, 2.7.2007 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

YUSUFELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 04.10.2007 gün ve E:2007/38, K:2007/31 sayı ile, dava dilekçesinin, tanıkların beyanlarının, davalı kurum temsilcisi ile Cumhuriyet Savcısının beyanlarının özetini yaptıktan sonra; davanın yapılan yargılamasında; davacı ve tanık beyanları, Yusufeli Nüfus Müdürlüğünün yazı cevapları, doğum tutanağı, Artvin Devlet Hastanesinin cevabi yazısı, Artvin il Jandarma Komutanlığından yazı cevabı ve tüm dosya kapsamından, her ne kadar davacı beyanında aslen 1980 doğumlu olduğunu, kendisinden önce ağabeyinin 1979 yılının 10. ayında vefat ettiğini, ölen ağabeyinin nüfus kaydını kullandığını belirtmişse de, resmi kayıt niteliğindeki doğum tutanağının bulunması, doğum tutanağında tanık olarak yer alan ve tanık sıfatı ile de beyanı alınan Hasan Turan'ın ifadesi ve tüm dosya kapsamından davacının iddiasını ispatlayacak yeterlilikte delil ibraz edemediğinden davanın reddine ilişin aşağıdaki gibi hüküm kurulmuş olduğunu belirterek; açılan davanın REDDİNE, reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine, YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ; 25.2.2008 gün ve E:2008/1218, K:2008/2110 sayı ile, "Davacı dava dilekçesinde 11.04.1980 doğumlu olduğu halde kendisinden önce 11.04.1978 günü doğup daha sonra ölen ağabeysinin kimliği ile yaşadığını bu durumun mağduriyetine neden olduğunu ileri sürerek doğum yılının ay ve gün baki kalmak kaydıyla 1980 olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece dava kanıtlanamadığından reddine karar verilmiştir. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının 1980 yılında doğduğu, kendisinden önce doğup 1979 yılının 10. ayında vefat eden ağabeyinin kimlik bilgileri ile yaşamını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bu duruma göre davacının nüfusa hiç kayıt edilmediği kanıtlandığından ve yeni kayıt işleminin idari nitelikte bir işlem olduğu da dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddi doğru değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın yukarıda açıklanan ve değiştirilen bu gerekçeyle onanmasına…

…" karar vermiş, Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Bu defa davacı vekili; 21.03.2008 tarihli başvuru dilekçeleri ile müvekkilinin saklıdan nüfus kaydına işlenmesi taleplerinin reddine dair davalı Bakanlığın 29.04.2008 tarihli ve 74828 sayılı işlemi ile davalı Yusufeli Kaymakamlığı Nüfus Müdürlüğünün 13.05.2008 tarihli ve 68 sayılı ret işleminin iptali ve müvekkilinin saklıdan nüfus kaydının yapılması gerektiğinin tespitine karar verilmesi istemiyle 27.5.2008 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

RİZE İDARE MAHKEMESİ: 26.2.2009 gün ve E:2008/353, K:2009/76 sayı ile, nüfus kayıtlarındaki düzeltmelerin Medeni Kanunun 38 inci maddesinde yer alan hakim kararı ile mümkün olacağı kuralı gereğince, bu konudaki uyuşmazlıkların adli yargı yerinde açılacak davalarla çözümünün mümkün olduğu; 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun "Kayıt Düzeltilmesi" başlıklı 35 inci maddesinde; kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydının düzeltilemeyeceği ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhlerin konulamayacağı, "Nüfus Davaları" başlıklı 36 ıncı maddesinde de; nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı ve kayıt düzeltme davalarının Cumhuriyet savcısı ve nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görüleceği ve karara bağlanacağının hükme bağlandığı; dava dosyasının incelenmesinden; ölen kardeşinin yerine saklı olarak nüfusta kayıtlı görünen davacının, 1978 tarihinde doğan kardeşinin kimliğini kullandığı iddiası ile 1980 doğumlu olarak saklıdan nüfus kaydının yapılması talebi ile davalı idareye başvurduğu, anılan başvurunun reddi üzerine de bakılan davanın açıldığı görülmekte ise de; Medeni Kanun'un amir hükmü ve yukarıda anılan mevzuat uyarınca nüfus kayıtlarında yapılacak değişikliklerin mahkeme kararı ile mümkün olacağı kuralı karşısında, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adliye mahkemelerinin görevli olduğunun görüldüğü gerekçesiyle; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İdare Mahkemesi'nce, davacı vekilinin olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesi istemli dilekçesi üzerine, adli yargı dosyası da getirtilmek suretiyle, her iki yargı yerine ait dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ahmet AKYALÇIN'ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Coşkun GÜNGÖR'ün katılımlarıyla yapılan 03.05.2010 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK'in, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA'nın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Anayasa'nın 158. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili olduğu belirtilmiş; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1. maddesinde, "Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir…

…", 14. maddesinde, "Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir." denilmiştir.

Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.

Olayda, Asliye Hukuk Mahkemesince işin esası incelenerek, dava kanıtlanamadığından reddine karar verilmiş, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay'ın ilgili Dairesince; davacının nüfusa hiç kayıt edilmediğinin kanıtlandığı, yeni kayıt işleminin idari nitelikte bir işlem olduğu da dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddi doğru değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın değiştirilen bu gerekçeyle onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Görüldüğü üzere, İdare Mahkemesinin kararı görevsizlik kararı olmasına karşılık; Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı, idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde olmadığından, adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığı oluştuğundan söz etmek mümkün değildir.

Bu durumda,olayda, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ:2247 sayılı Yasa'nın 14.maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 03.05.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.