Hukuk Bölümü Hüküm Uyuşmazlığı Olmadığına Dair         1999/30 E.  ,  2000/1 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

OLAY : 4.1.1985 tarih ve 18625 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Para ve Kredi Kurulunun 130 sıra sayılı Tebliği'nde, Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulunun 165 sayılı kararına dayanılarak ve et, süt, yumurta ve su ürünlerinde verimin arttırılması, hayvan yetiştiricisine daha ucuz fiyatla yem sağlanması amacıyla, 1734 sayılı Yem Kanunu ve ilgili yönetmelik gereğince Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının ruhsatını haiz tescilli sanayi yemleri kullanan hayvan yetiştiricisi özel ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının, "Sanayi Yemi Desteklemesi"nden yararlandırılmaları hakkında esaslar belirlenmiş olup; gerekli kaynak T.C. Merkez Bankası nezdinde kurulmuş bulunan "Geliştirme ve Destekleme Fonu"ndan karşılanmak üzere sanayi yemine ait fatura bedelinin %20'si olarak belirlenen destekleme ödemesinin, hayvancılık yapılan yerin bulunduğu il ve ilçelerdeki T.C. Ziraat Bankası şubesince yapılması öngörülmüş ve ödemelerin denetimini sağlayacak tedbirleri almaya T.C. Ziraat Bankası yetkili kılınmıştır.

İhbar nedeniyle Cumaovası ve Narlıdere (İzmir) şubelerinden yapılan ödemeleri inceleyen Ziraat Bankası müfettişlerince, bazı şirketler adına naylon fatura tanzim edilmek ve görevlilere rüşvet verilmek suretiyle fazladan destekleme ödemesi alındığının saptanması üzerine, Banka yetkilileri ve ilgililer hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; şirketler ise Vergi Dairesi Müdürlüğüne ihbar edilmiştir.

A) İZMİR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'nın 12.7.1990 tarihli iddianamesi ile, T. Grubuna dahil dört (T.-T.-T.-P.) şirketin yönetim kurulu başkanı ve yetkilisi olan F. İ. ve T. Grubu yetkilisi (K.Y.G)'nin, şirketleri adına değişik tarihlerde ve değişik miktarlarda verdikleri faturalarla haksız olarak fazladan destekleme ödemesi aldıkları nedeniyle, TCK.nun 245, 80; Banka görevlilerinin ise, sahte evrak düzenledikleri, görevlerini kötüye kullandıkları ve rüşvet aldıkları nedeniyle, TCK.nun 213/1, 227/2, 240 maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle, sanıklar hakkında kamu davası açılmıştır.

1) İZMİR 4. AĞIR CEZA MAHKEMESİ; 19.9.1991 gün ve E: 1990/12, K: 1991/178 sayı ile, Cumaovası ve Narlıdere Ziraat Bankası şubelerinden bazı firmaların fazla fatura tanzim ederek görevlilere rüşvet vermek suretiyle fazla yem destekleme bedeli aldıkları ihbarı üzerine olaya Ziraat Bankası müfettişlerince el konularak, durumun Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği; hazırlık tahkikatında Cumhuriyet Başsavcılığınca T. ve T. Grubu olarak belirtilen firmaların işyerlerinde ve kümeslerinde arama yaptırılarak evraklarına el konulması yoluna gidilmiş ise de, T. Grubunun evraklarının, şirketler kapalı olduğundan kümeslerde bulunduğu ve firmaların hesaplarının incelenmesi için hesap uzmanları tarafından 3 kişilik bir bilirkişi heyeti tespit edildiği; bilirkişi kurulunca, her iki grup şirketin hesaplarının düzgün olmadığından bahisle gerek yem alış faturalarının, gerekse yem iadelerinin sağlıklı bir şekilde belirtilen Turgutlu ve çıkartılamayacağının belirtilmesi üzerine, bu firmalara fatura kestiği belirtilen Turgutlu ve Menemen fabrikalarının üretim miktarlarının tespiti yoluna gidildiği; Ziraat Fakültesinden seçilen 3 kişilik uzman bilirkişi kurulunca, bu fabrikaların durumu ve konumu incelemeye alınarak, fabrikaların çalıştığı yıllar içinde sarfettikleri elektrik miktarları Türkiye Elektrik Kurumundan sorulup, fabrikalarda deneme çalışmaları yapılması sonucunda, yem fabrikalarının elektrik sarfına göre üretebileceği yem miktarlarının tespit edildiği; bunun üzerine, hesap uzmanlarından oluşan bilirkişi kurulunca, fabrikaların kestiği fatura miktarları ile üretebilecekleri azami yem miktarları dikkate alınarak firmaların fazladan kestikleri yem faturaları ve bu faturalara göre aldıkları fazla yem destekleme ödemelerinin tespit edilmiş olduğu; ayrıca, Ziraat Bankası müfettişlerince, firmalara ait kümeslerin azami kapasiteleri ve piyasa ölçüleri gözönüne alınarak saptanan tüketebilecekleri yem miktarlarına göre, firmaların aldıkları fazla yem destekleme ödemelerinin belirlendiği; tüm bu hususlar ve savunma gözönünde bulundurularak yeniden yaptırılan bilirkişi tetkikatı sonucunda düzenlenen 25.9.1990 tarihli gerekçeli raporda da gösterildiği üzere, T. ve T. Gruplarına ait şirketlere, mal karşılığı olmayan naylon faturalarla yapılmış haksız ödemeler olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle, Banka görevlileri sanıklar hakkında, eylemlerinin görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu kabul edilerek, TCK.nun 240, 80 maddeleri gereğince çeşitli hapis cezaları ile, sanık F.İ.'nın bilerek özel mahiyette sahte evrak düzenleyip kullanmak suçundan dolayı TCK.nun 345, 80 maddeleri gereğince 2 sene 11 ay hapis cezası ile (K.Y.G.'ın, aynı suçtan dolayı TCK.nun 345, 80, 59 maddeleri gereğince 11 ay 20 gün hapis cezası ile) cezalandırılmalarına, katılanın maddi ödence isteği hakkında hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetine karar vermiştir.

Bu karar, Cumhuriyet Savcısı, müdahil ve sanıklarca temyiz edilmiştir.

YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ'nce 26.3.1992 gün ve E: 1992/500, K: 1992/910 sayı ile, "(...) 1985 yılı Eylül ayından önce sanık F.İ.'nın, onun çağırması üzerine sonra diğer sanık (K.Y.G.)'nin, daha sonra da haklarında tefrik kararı verilen sanıklar (T.T.) ve (F.Ş.)'nin, İstanbul'dan İzmir'e gelerek o yöredeki tavukçuluk işletmeleri ile yem fabrikalarını satınalmak veya kiralamak suretiyle muhtelif isimler altında şirketler oluşturup yönetimlerini üstlendikten sonra Ziraat Bankası Narlıdere ve Cumaovası Şubeleri müdürü, müdür yardımcısı ve ziraat teknisyeni olan diğer sanıklar ile ilişkiye geçip anlaştıkları ve tavukçuluk işletmeleri adına yem fabrikalarından kapasiteleri üzerinde kestikleri naylon (sahte) faturalara dayanarak anılan banka şubelerinden haksız olarak destekleme ödemesi aldıkları dosya içeriğinden anlaşıldığından ve zimmet suçu failin görevi nedeniyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim ve sorumluluğu altında bulunan para, mal ve sair kıymetleri kendisi veya başkası yararına maledinmesi ile oluşacağından bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Ziraat Bankasının personeli olup konumları itibariyle kaynağı ne olursa olsun banka nezdindeki paraları muhafaza ve denetimle görevli bulunanlar (M.N.T.), (İ.Ş.), (H.Y.), (H.K.), (Y.K.) ve (S.A.)'nın, ilgili tebliğ, genelge ve mektup hükümlerine aykırı hareketle diğer sanıklardan muhtelif zamanlarda edindikleri yazlık ev, otomobil, para, beyaz eşya ve elektronik cihaz gibi menfaat karşılığında Devlete ait Geliştirme ve Destekleme Fonundan sağlanan 1,639,460,920 lira parayı 1985-86-87 yıllarında naylon (sahte) faturalara dayanarak diğer sanıklara haksız olarak ödemelerinden ibaret bulunan ve Mahkemece de sübutu kabul edilen dava konusu tüm eylemlerinin müteselsil ihtilas; diğer sanıklar F.İ. ve (K.Y.G.)'nin eylemlerinin ise bu suça asli iştirak niteliğinde bulunduğu gözetilmeden görevi kötüye kullanmak ve sahtekarlıktan ceza tayini suretiyle suç niteliğinin tayininde yanılgıya düşülmesi, kabul ve uygulamaya göre de; (A -...), B- Dosya içeriği ve bilirkişi raporları karşısında tazminata da hükmedilmesi gerekirken müdahilin hukuk mahkemesine müracaatta muhtariyetine karar verilmesi, Yasaya aykırı..." bulunarak, adıgeçen sanıklar hakkındaki hüküm bozulmuştur.

2- İZMİR 4. AĞIR CEZA MAHKEMESİ; 5.4.1993 gün ve E: 1992/92, K: 1993/60 sayı ile, (Bozmadan sonra yaptığı yargılamada) Ziraat Bankasının bir KİT olduğu; bu kuruluşun mal ve paralarına karşı suç işleyen görevlilerin memur gibi cezalandırıldığı; ancak, destekleme için Fonda bulunan ve Ziraat Bankası şubeleri aracılığı ile üreticiye fatura karşılığı yapılması gereken destekleme ödemelerinin vergi, resim ve harç niteliğinde bir kamu alacağı olmadığı gibi herhangi bir kamu hizmetinin yapılmasıyla doğan bir alacak da olmadığı; üreticilere Devlet tarafından yapılan ödemelerin sübvansiyon niteliğinde bir para olduğu; dolayısıyla, Ziraat Bankasının parası olmadığı; Bankanın, sadece ödeme yapmakla görevlendirildiği; bu itibarla, zimmet suçunun oluşmayacağı; sanıkların, tebliğ, genelge ve kararlara uygun hareket etmeyerek ve sahte faturalara dayalı olarak ödemede bulunmaları nedeniyle Banka personeli sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu; diğer sanıklar F.İ. ve (K.Y.G.)'nin ise, özel belge niteliğinde bulunan sahte yem faturalarını kullanarak haksız olarak yem destekleme ödemesi almaları nedeniyle özel belgede sahtekarlık suçundan cezalandırılmalarının gerektiği; tazminata yönelik araştırmalar davayı uzatacağından, bu hususta katılanın hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetine karar verildiği yolunda açıklamalarda bulunarak, önceki kararında direnmiştir.

Bu kararın sanıklar müdafileri, katılan vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli tebliğnamesi üzerine YARGITAY CEZA GENEL KURULU'nca 7.2.1994 gün ve E: 1993/5-294, K: 1994/22 sayı ile, sanık (H.K.) müdafi dışındaki sanık müdafilerinin temyiz istemlerinin reddine, sanık (H.K.) müdafi, katılan vekili ve Cumhuriyet Savcısının yerinde görülen temyiz itirazları ve tebliğnamedeki bozma düşüncesi üzerine, direnme kararının sanık (H.K.) yönünden oyçokluğuyla, diğer hususlarda oybirliğiyle bozulmasına karar verilmiştir.

3- İZMİR 4. AĞIR CEZA MAHKEMESİ; Ceza Genel Kurulu bozma ilamından sonra yeniden yaptığı yargılama sonunda: 30.4.1997 gün ve E: 1994/153, K: 1997/110 sayı ile aynen, "(...) Bir karar Yargıtayca bozulmakla tamamen ortadan kalkar, Ancak bu husus soruşturmanın tamamen baştan itibaren yeniden tekrarlanacağı anlamına gelmez, Bozma kararı soruşturma noksanlığından ileri gelmemiş ise bozma kararında işaret edilen yanlışlık giderilerek yeniden hüküm kurulur, Elbette yeni delil ve sonuca etkili olabilecek yeni durumların meydana çıkması halinde gerekli araştırmaların da yapılması zorunludur, Ancak yeniden bilirkişi incelemesi yapılması istemi araştırılması gerekli yeni bir delil ve durum değildir, Sanıklar ve vekilleri ilk aşama yargılamada yaptıkları ve reddedilen istemlerini temyiz sebebi yapmışlar, bu istemlerin temyiz mahkemesince reddedilmiş olmasına rağmen, yeniden aynı istemlerini kararın bozulmuş olması nedeniyle tamamen ortadan kalktığını sebep göstererek talep etmiş olmakla bu istemleri haklı ve yasal olarak görülmediğinden kabul edilmemiştir.

Bilirkişi İ.E., sanıkların sorumluluğunu tespit eden 20.3.1989 tarihli raporun düzenlendiği sırada bilirkişi heyetine hesap uzmanı olarak görev yaptığı esnada katılmıştır, sonradan serbest mali müşavir olarak çalışmaya başlayıp aradan yıllar geçtikten sonra hesap uzmanı olarak görev yaptığı sırada düzenlediği 20.3.1989 tarihli raporu hatırlayıp kendiliğinden 26.6.1996 tarihli dilekçe ile mahkemeye müracaat ederek biz raporu düzenlediğimiz sırada belgelerin tamamını incelemeden düzenlemiştik, belgeler iddia makamında hıfz olunmuştur, bu husus raporu sakatlamış olabilir mahiyetinde dilekçe vermesi ciddiye alınabilecek bir hatırlatma ve yeniden araştırma yapılmasını gerektirecek nitelikte bir delil olarak görülemez.

Daha sonra T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün "Kaynak kullanımı destekleme primi" hakkında uygulama tebliği ile yumurta tavukçuluğunda 19-22 adet/metrekare sayısının benimsenmiş olması yetiştiricilere ödenmesi gereken yem iadesi miktarının belirlenmesinde kabul edilen bir ölçü olup, metrekarede 19-22 adet tavuk yetiştirilebileceği yolunda ilmi bir veri niteliğinde değildir, nitekim daha önceki tebliğde kabul edilen rakam bunun çok daha altında bir rakamdı bu sebeple bu konunun yeniden araştırılmasına gerek görülmemiştir.

Adli emanette bulunan 64 çuval şirket belgelerinin incelenmesi için Ankara'ya bilirkişilere gönderilmemesinin sonuca bir etkisi yoktur, incelenen belgeleri bilirkişiler yeterli görüp raporlarını düzenlemişlerdir, esasen tüm şirketler grubunun kayıtlarının tamamen incelenmesine gerekte yoktur, zira bunlar muhasebe kayıtları niteliğindedir, nitekim sanık F.İ. vekillerinden Av.

A.T. emanetteki tüm belgeleri incelemek üzere fotokopilerinin çıkartılması için mahkemeden izin istemiş mahkemece de emanetteki belgelerin fotokopilerinin çıkartılması için sanık vekiline izin verilmiş olduğu halde bunu mahkemenin yapması gerekir diye bundan vazgeçmiştir, hernekadar sanık F.İ. ve vekilleri sahte düzenlenen faturaları gözardı ederek emanetteki 64 çuval belgenin suçsuz olduklarını kanıtlayan belgeler olduğunu iddia etmiş iselerde, yem fabrikalarının yıllık üretimlerinin çok üzerinde yem satışı yaptıklarının belirlenmesi, kümeslerde belirtilen sayıda tavuk yetiştirilemeyeceğinin tespiti ile bu hususun doğrulanması karşısında, suç sübuta ermekte, şirketlerin tüm evraklarının incelenmesi fazladan yapılan bir işlem niteliğini taşımaktadır, Gerçeğe uygun olmayan faturalar kullanmak suretiyle yem bedellerinin alınması karşısında başka bir incelemeye gerek kalmaksızın suç subuta ermektedir, (...) Vergi mahkemelerinden verilen, şirketlere kesilen cezaların terkinine ait kararların içerikleri itibariyle mahkememizde görülen zimmet suçunu ortadan kaldıracak nitelikte bağlayıcı kararlar değildir, Mahkememizden yeniden bilirkişi incelemesi yapılması yolundaki istemlerin kabul edilmemesi üzerine mahalli hukuk mahkemelerine yaptırılan tespitlere dayalı olarak alınan raporlar mahkememizde toplanan deliller karşısında mahkememizi bağlayan deliller olarak görülmemiştir, (...) Ziraat Bankasından ödenen yem bedellerinin bankanın parası olmadığı fazla ödemelerin 6183 sayılı Yasa gereğince vergi dairelerince tahsili gerektiği yolundaki savunma baştan beri ileri sürülmüş Yargıtayca bu savunma kabul edilmemiş bulunmakla konunun yeniden tartışılmasına gerek görülmemiştir.

(...) Bu belirtilen sebeplerden Ceza Genel Kurulu Kararındaki belirtme doğrultusunda yeniden hüküm kurmak gerekmektedir." gerekçesiyle, sanık F.İ. yönünden, sübuta eren diğer bankacı sanıkların nitelikli zimmet suçlarına asli, maddi iştirak suçundan dolayı (suç tarihi de nazara alınarak T.C.K.nun 64. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 203. maddesi gereğince ... 15 yıl müddetle ağır hapis ve bu fiilden dolayı hasıl olan zararın bir misli olan 1,639,460,920 lira ağır para cezası ile tecziyesine; eylem aynı kasıt altında birden ziyade icra edilmiş olmakla T.C.K.nun 80. maddesi gereğince bu cezanın 1/6 nispetinde arttırılarak 17 yıl 6 ay müddetle ağır hapis ve 1,639,460,920 lira ağır para cezası ile tecziyesine; hasıl olan zarar yargılama aşamasında ödendiğinden T.C.K.nun 3679 sayılı Yasayla değişik 202/3 maddesi gereğince 1/3 nispetinde indirilerek) sanığın NETİCETEN 11 YIL 8 AY MÜDDETLE AĞIR HAPİS VE 1,092,973,946 LİRA AĞIR PARA CEZASI İLE TECZİYESİNE (T.C.K.nun 219/3 ve 59. maddelerinin uygulanmasına yer ve gerek olmadığına) karar vermiş; bu karar, müdahil ve sanıklarca temyiz edilmesi üzerine YARGITAY 5. CEZA DAİRE'sinin 10.12.1997 günü, E: 1997/3393, K: 1997/4522 sayılı kararı ile, para cezasının 691,288,039 liraya indirilmesi ve yasal faizin 1,244,318,473 lirayla sınırlı olmak üzere müteselsilen tahsili yolunda düzeltilerek ONANMAK suretiyle kesinleşmiştir.

B) KONAK VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ'nce;

a) 31.3.1989 tarihli inceleme raporları ile tespit edilen matrah farkları üzerinden ikmalen ve re'sen,

-T. A.Ş. adına, 1986 ve 1987

-T. A.Ş. adına, 1986 ve 1987

-T. A.Ş. adına, 1986 takvim yılları için Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezaları tarh edilmiş; ayrıca T. A.Ş. adına, 1987 takvim yılı için ayrı ayrı iki kat usulsüzlük cezaları kesilmiş ve aynı raporda ikmalen bulunan matrah farkının dönem zararından mahsubu önerilmiştir.

Adıgeçen Şirketler vekilince, sözkonusu vergi ve cezaların terkini istemiyle vergi mahkemesinde dava açılmıştır.

İZMİR 2. VERGİ MAHKEMESİ; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 134. maddesinde, vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken verginin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olarak tanımlandığından, inceleme dönemine ait defter ve belgelerin bir kısmının inceleme sırasında dikkate alınmamış olması halinin incelemenin eksik yapıldığını gösterdiği; dosyada bir örneği bulunan Adli Emanet Memurluğunun 24.5.1995 ve 12.7.1996 tarihli yazılarından; davacı şirketin dahil olduğu şirketler grubuna ait toplam 64 çuval belgenin 40 adedinin memurluklarında kayıtlı olduğu, 24 adedine numara verilmediği, 1989/1555 sırasında kayıtlı, içinde klasör ve belgeler bulunan torbanın memuriyetlerine intikal ettiği günden itibaren mevcut olup herhangi bir yere gönderilmediği, 1988/2022 sırasında kayıtlı, içinde Yahşeli köyündeki yem fabrikasına ait sevk irsaliyesi dip koçanları olan torbanın Cumhuriyet Savcılığına gönderildiği ve geri geliş kaydı şerhinin bulunmadığının bildirildiği; bu durumda belgelerin bir kısmının inceleme elemanına incelenmek üzere verilmemiş olmasının incelemenin noksan belgelere dayalı olarak eksik yapıldığını gösterdiği; öte yandan, İzmir Ticaret Odasınca tavukçuluk sektörü ile ilgili olarak yayınlanan kitapta yer alan yem tüketimine ait tespit ve açıklamaların incelemede esas alınan ölçülerden farklı olduğu; yumurta tavukçuluğu ve boriler tavukçuluğunda kabul edilen parametrelere göre yumurta sayısından gidilerek tüketilen yem miktarının tespitinin mümkün olmadığı; yapılan hesaplamada yumurtadaki firenin hesaplamaya dahil edilmemesi, ekonomik ömrünü dolduran tavukların tamamının satıldığının kabul edilmesi ve üretilen yarkalardaki ölüm nispeti ile bunlar tarafından tüketilecek yem miktarının hesaba dahil edilmiş olmasının incelemenin varsayıma dayalı olarak yapıldığını ortaya koyduğu; nitekim İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bilirkişi olarak görevlendirilen inceleme elemanının 11.10.1996 tarihli yazısında, incelemeye ibraz edilen belgelerin noksan ve karışık olması nedeniyle incelemenin defter ve belgeler üzerinde yapılmadığı, bu nedenle bir milyon yumurta için sarfi gereken yem miktarından hareketle hesaplamaya gidildiği, şirketin sahibi bulunduğu tesislerde, Ziraat Bankasınca Resmi Gazetede yayınlanan tebliğde kabul edilen metrekareye isabet eden tavuk adedine göre bulunan tavuk sayısı ve bu tavukların tükettiği yem miktarının rapora göre çok farklı olduğu vurgulanarak incelemenin sağlıklı olarak yapılmadığının bildirildiği; bu bakımdan, tüketilmesi gereken yem miktarından hareketle (...) lira yem giderinin fazladan kaydedildiğinin kabulü sonucunda takdir edilen matrah farkında yasal isabet görülmediği, ikmalen belirlenen toplam (...) lira matrah farkının defter kayıtlarından saptanmış olması ve davacı şirket temsilcisince ihtirazi kayıt konulmaksızın imzalanan tutanakta tespitli olması karşısında yerinde bulunmuş ise de, inceleme raporunda belirlendiği üzere davacı şirketin kanuni defterlerine gider kaydetmediği (...) liralık harcama dikkate alındığında vergi tarhiyatına esas alınacak matrah farkı kalmadığı gerekçesiyle,

1- 31.10.1996 gün ve E: 1990/799, K: 1996/1047 sayı ile, T.A.Ş. adına 1986 takvim yılı için ikmalen ve re'sen salınan Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezalarına ilişkin davayı kabul ederek cezalı tarhiyatın terkinine karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ'nin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1037, K: 1998/2413 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/1361 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

2- 31.10.1996 gün ve E: 1990/800, K: 1996/1048 sayı ile, T. A.Ş. adına 1987 takvim yılı için ikmalen ve re'sen salınan Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezalarına ilişkin davayı kabul ederek cezalı tarhiyatın terkinine karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ'nin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1034, K: 1998/2415 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/ 1363 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

3- 31.10.1996 gün ve E: 1990/1016, K: 1996/1053 sayı ile, T. A.Ş. adına 1986 takvim yılı için ikmalen ve re'sen salınan Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezalarına ilişkin davayı kabul ederek cezalı tarhiyatın terkinine karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ'nin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1039, K: 1998/ 2411 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/1360 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

4- 31.10.1996 gün ve E: 1990/801, K: 1996/1049 sayı ile, T. A.Ş. adına 1987 takvim yılı için ikmalen ve re'sen salınan Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezalarına ilişkin davayı kabul ederek cezalı tarhiyatın terkinine karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ'nin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1038, K: 1998/2412 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/1359 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

5- 31.10.1996 gün ve E: 1990/802, K: 1996/1050 sayı ile, T. A.Ş. adına 1986 takvim yılı için ikmalen ve re'sen salınan Kurumlar Vergisi ve fon payları ile bunların kaçakçılık cezalarına ilişkin davayı (yukarıda özetlenen gerekçeye; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30. maddesinin 2. fıkrasının 4. bendi hükmüne göre defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikaların vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olduğunun kesin ve açık olarak ortaya konulması gerektiği, kolayda, 1984 takvim yılına ait kapasite raporundaki üretim kapasitesi belirtildikten sonra tüketilen elektrik miktarından hareketle imal edilebilecek yem miktarının hesaplandığı, bu miktarın defter kayıtlarıyla karşılaştırılması sonucu fark bulunmasının re'sen takdir nedeni olarak kabul edildiğinin anlaşıldığı, imalat sanayiinde elde edilecek ürün işlenen hammaddenin durumuna, niteliğine, üretim teknolojisine, personelin vasıflarına göre farklılık gösterdiğinden, bir saatlik fiili üretimde tüketilen elektrik miktarından hareketle defter ve belgelerin ihticaca salih olmadığının kabul edilmeyeceği yolundaki gerekçe de eklenmek suretiyle) kabul ederek cezalı tarhiyatın terkinine karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ'nin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1037, K: 1998/2413 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/1361 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

6- 31.10.1996 gün ve E: 1990/803, K: 1996/1051 sayı ile, T. A.Ş. adına 1987 takvim yılı için ayrı ayrı kesilen iki kat usulsüzlük cezalarının terkini ile aynı raporda ikmalen bulunan matrah farkının dönem zararından mahsubunun önerilmesi işleminin iptali istemiyle açılan davada, icrai nitelikte bulunmadığı ve bu aşamada öneri niteliğinde olduğu gerekçesiyle (...) liranın zarar olarak kabulü istemi yönünden davanın reddine; usulsüzlük cezalarına ilişkin davanın ise, VUK.nun 352. maddesi hükmü uyarınca kesilen usulsüzlük cezasında kanuna aykırılık bulunmadığından (...) liranın tasdiki, ancak defter ve belgelerin karışıklığı nedeniyle kesilen usulsüzlük cezasının (yukarıda özetlenen ve bir önceki karara ilave edilen gerekçelerle) terkini suretiyle kısmen kabulüne karar vermiş; bu karar, DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRE'sinin 18.6.1998 gün ve E: 1997/1035, K: 1998/2410 sayılı kararıyla onanmak ve karar düzeltme istemi de aynı DAİRE'ce 13.4.1999 gün ve K: 1999/1362 sayı ile reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

(Dilekçe ekinde ibraz edilen İzmir 2. Vergi Mahkemesi'nin 31.10.1996 gün ve E: 1990/1015, K: 1996/1052 sayılı kararı, ihraç edilen mermerlerin gerçek miktarına göre ihtilaflı dönem kurum kazancının noksan hesaplandığı nedeniyle T. A.Ş. adına salınan Gelir (Stopaj) Vergisi ve fon payı ile bunların kaçakçılık cezaları hakkında verilmiş olduğundan, uyuşmazlıkla ilgili görülmeyerek özetlenmemiştir.)

b) Yapılan soruşturma sonucunda, adıgeçen Şirketlere yapılan yem destekleme primi ödemelerinin, gerçeğe aykırı faturalara dayandığı gerekçesiyle geri alınması için, 2.10.1989 tarihli ödeme emirleri düzenlenmiştir.

Adıgeçen Şirketler vekilince, sözkonusu ödeme emirlerinin iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açılmıştır.

İZMİR 3. İDARE MAHKEMESİ;

(Olayda 6183 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptali yolunda verdiği 26.3.1991 günlü kararların, aksine gerekçeyle DANIŞTAY'ca bozulması; bu bozma kararına uyarak, geri istenen miktarın gerçek dışı belgelere dayandığının sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddi yolunda verdiği 4.11.1994 günlü kararların ise, tahakkuk işlemlerinin yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılarak yeniden bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle DANIŞTAY'ca bozulması üzerine, bu bozma kararına da uyarak) "6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun' un 37 nci ve 55 inci maddelerine göre bir kamu alacağının ödeme emriyle istenebilmesi için alacağın tahakkuk aşamasından geçerek kesinleşmesi gerekir.

Belirtilen noktadan hareketle ve 14.9.1998 günlü ara kararımız ile, bakılan davaya konu edilen tartışmalı kamu alacağının ödeme emri düzenlenmeden önce tahakkuk ettirilip ettirilmediğinin davalı idareden sorulması üzerine gönderilen 26.10.1998 günlü yanıtta, tahakkuk işleminin yapılmadığı ifade edilmiştir.

Bu durumda, Konak Vergi Dairesi Müdürlüğünce davacı şirket adına düzenlenen 2.10.1989 gün ve (...) sayılı ödeme emrinde hukuka uyarlık yoktur." gerekçesiyle,

1- 4.11.1998 gün ve E: 1998/292, K. 1998/920 sayı ile; T. A.Ş. adına düzenlenen ödeme emrinin,

2- 4.11.1998 gün ve E: 1998/293, K. 1998/921 sayı ile; T. A.Ş. adına düzenlenen ödeme emrinin,

3- 4.11.1998 gün ve E: 1998/294, K. 1998/922 sayı ile; T. A.Ş. adına düzenlenen ödeme emrinin,

4- 4.11.1998 gün ve E: 1998/295, K. 1998/923 sayı ile; P. A.Ş. adına düzenlenen ödeme emrinin, İPTALİNE karar vermiştir.

Anılan kararlar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: F.İ.'nın vekili, adli ve idari yargı yerlerince aynı olaya ilişkin olarak verilmiş ve kesinleşmiş iki farklı nitelikte kararlar bulunduğu; idari yargı yerlerince verilen hükümler ile, şirketler adına salınan vergi ve cezalar terkin ve ödeme emirleri iptal edilmişken, adli yargı yerince, aynı olay nedeniyle yapılan ceza yargılaması sonucunda şirketlerin yöneticisi olan müvekkilinin mahkumiyetine hükmedildiği; dolayısıyla, hükümler arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin önlendiğinden ve müvekkilinin mağduriyetine sebep olunduğundan bahisle, 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde öngörülen biçimde doğduğunu öne sürdüğü hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle, 2.7.1999 günlü dilekçe ile, Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvuruda bulunmuş ve duruşma talep etmiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa'nın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesine göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için kararların aynı konu ve sebebe ilişkin olması ve bu kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin de olanaksız bulunması gerektiği; hüküm uyuşmazlığına konu edilen Ağır Ceza Mahkemesi kararının, banka personelinin nitelikli zimmet suçuna asli ve maddi iştiraki nedeniyle sanık F.İ.'nın mahkümiyetine ilişkin olduğu; Vergi Mahkemesi ile İdare Mahkemesi kararları ise, kurumlar vergisi, fon payı ve bunlara bağlı kaçakçılık ve usulsüzlük cezalarının terkini ile yem destekleme bedellerinin iadesini temin için düzenlenen ödeme emirlerinin iptali yolunda bulunduğundan, kararların konuları aynı olmadığı gibi, olayda, çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durumun varlığından da sözedilemeyeceği; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde hüküm uyuşmazlığının varlığı için öngörülen koşullar gerçekleşmediğinden başvurunun reddi gerekeceği yolundadır.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde belirtilen hüküm uyuşmazlığının oluşabilmesi için, iki farklı yargı merci tarafından verilmiş ve kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan kararlar nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız olmasının gerektiği; dosyaya konu olan kararlarda, taraflar aynı olmakla birlikte hüküm uyuşmazlığının varlığı için aranan diğer koşulların bulunmadığı; Ceza Mahkemesinin kararı, şirketler sahibi ile anlaşarak haksız ödeme yapan banka görevlilerinin cezalandırılmalarına ilişkin olup, bu kararda sanıkların suçlu olup olmadıklarının incelendiği; Vergi Mahkemesi tarafından verilen kararda, vergi yasaları gereğince salınan vergi ve kesilen cezaların, İdare Mahkemesi kararında ise, haksız yapılan ödemelerin iadesi için düzenlenen ödeme emirlerinin incelendiği; hüküm uyuşmazlığı doğduğu iddia edilen üç mahkeme kararlarının konularının birbirinden tamamen farklı oldukları; ayrıca, bu kararlar nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğini söylemenin mümkün olmadığı; bu nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde belirtilen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundadır.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ali HÜNER'in Başkanlığında, Üyeler: Mahir Ersin GERMEÇ, Dr. Mustafa KILIÇOĞLU, Bekir AKSOYLU, Mustafa BİRDEN, Ertuğrul TAKA ve Turgut ARIBAL'ın katılımlarıyla yapılan 27/3/2000 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU'nun 2247 sayılı Yasada öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Danıştay Başsavcısının başvurunun reddi gerektiğine ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı O. Cem ERBÜK'ün başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: USULE İLİŞKİN İNCELEME: 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu Kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir." denilmektedir.

Aynı Kanun'un 24. maddesinde, "(Değişik birinci fıkra: 21.1.1982 - 2592/7 md.) 1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.

Ceza kararlarında; sanığın, fiilin ve maddi olayların aynı olması halinde hüküm uyuşmazlığı var sayılır.

İlgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini isteyebilir. Bu halde olumsuz görev uyuşmazlığının çıkarılması ile ilgili 15 ve 16 ncı maddelerdeki usul kuralları uygulanır." denilmiş; 25. maddesinde de, "Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi, Danıştay Yargılama usulünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygulamak suretiyle anlaşmazlığın esasını da karara bağlar.

Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygular ve esasa ilişkin bir karar vermeksizin sadece o davayı hangi ceza mahkemesinin görüp karara bağlaması gerektiğini belirtmek suretiyle anlaşmazlığı çözer.

Kazanılmış haklar saklı tutulur.

Uyuşmazlık Mahkemesi hüküm uyuşmazlıklarını dosya üzerinde inceleyerek karara bağlar. Gerekli gördüğü hallerde veya istek üzerine tarafları dinleyebilir." hükümlerine yer verilmiştir.

1- Olayımızda olduğu gibi, biri ceza kararı diğeri ise hukuk kararı olması; başka bir ifadeyle, ceza mahkemesi kararı ile idari yargı yerlerinin kararları arasında hüküm uyuşmazlığı doğduğunun ileri sürülmesi halinde, isteme konu olan uyuşmazlığa Uyuşmazlık Mahkemesinin hangi bölümünde bakılacağı hususunun öncelikle incelenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesi 11.7.1988 gün ve E: 1988/1, K: 1988/1 sayı ile, "2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, "ceza uyuşmazlıkları" ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılanması sonunda sanığın mahkümiyetine ya da beraetine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının "hukuk uyuşmazlığı" sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar "ceza davası" olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği ..." yolunda ilke kararı almıştır. (13.10.1988 tarih ve 19958 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.) Belirtilen nedenle, başvuru konusu hüküm uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiğinde duraksamaya yer görülmemiş ve işin incelenmesine geçilmiştir.

2- 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinin değişik birinci fıkrası hükmüne göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinden: Hükümlerin, adli ve idari yargı yerlerince verildiği ve yasa yollarına başvurularak kesinleşmiş bulunduğu; kararlarda davaların esasının hükme bağlandığı anlaşılmaktadır.

Olayda, Ziraat Bankası müfettişlerinin tespiti ve idarenin suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Savcılığınca yapılan hazırlık tahkikatı sonucunda, T. ve T.. Gruplarına dahil şirketlere, naylon faturalara dayalı olarak fazladan yem destekleme ödemeleri yaptıkları nedeniyle Ziraat Bankası görevlileri hakkında, görevlerini kötüye kullanmak ve rüşvet almak, F.İ. hakkında da, sahte evrak düzenlemek suçlamasıyla kamu davası açılmış ise de, AĞIR CEZA MAHKEMESİ'nde yapılan yargılama sonunda: bankacı sanıkların menfaat karşılığında Devlete ait parayı naylon faturalara dayanarak diğer sanıklara haksız olarak ödemelerinden ibaret bulunan eylemlerinin sübuta erdiği, F.İ.'nın ise, bankacı sanıkların sübuta eren nitelikli zimmet suçuna asli ve maddi iştirak suçundan dolayı TCK.'nun 64. maddesi delaletiyle, hakkında kararda belirtilen mahkumiyet hükmünün verildiği; adı geçen şirketlerin defter ve belgelerinin vergi denetim elemanlarınca incelenmesi sonucunda, ilgili dönemlere ilişkin olarak tespit edilen matrah farkları üzerinden şirketler adına vergi salınması ve kaçakçılık cezaları kesilmesi üzerine VERGİ MAHKEMESİ'nde açılan dava sonunda: incelemenin Vergi Usul Kanunu'nda öngörülen ölçütlere göre eksik yapıldığı ve varsayıma dayandığı gerekçesiyle, sözkonusu vergi ve cezaların terkinine karar verildiği; haksız ödendiği belirlenen yem destekleme primlerinin şirketlerden geri alınması için düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle İDARE MAHKEMESİ'nde açılan dava sonunda: tahakkuk işlemleri yapılmadığından, 6183 sayılı Yasa'da kamu alacağının tahsili için öngörülen usule aykırı olduğu gerekçesiyle de ödeme emirlerinin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, menfaat karşılığında Devlete ait parayı naylon faturalara dayanarak diğer sanıklara haksız olarak ödemek biçimindeki eylemleri nedeniyle, bankacı sanıkların sübut bulan nitelikli zimmet suçuna asli ve maddi iştirak suçundan dolayı F.İ.'nın TCK. hükümleri gereğince cezalandırılmasına ilişkin bulunan kamu davasının konusu ile vergi denetim elemanının defter ve belgeleri inceleyerek tespit ettiği matrah farklarından dolayı şirketler adına salınan vergi ve kesilen kaçakçılık cezalarının Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre terkinine ilişkin vergi davaları ve fazladan ödenen yem destekleme primlerinin şirketlerden geri alınması için düzenlenen ödeme emirlerinin 6183 sayılı Yasa'da öngörülen usule aykırılığı nedeniyle iptali yolundaki idari davaların konuları aynı olmadığı gibi, adli ve idari yargıda bakılan davaların sebepleri de farklıdır.

Bu nedenle, uyuşmazlığa konu edilen adli ve idari yargı kararları arasında hakkın yerine getirilmesini imkansız kılan bir çelişkinin varlığından sözetmek de olanaksızdır. Nitekim, adli ve idari yargı kararlarının ayrı ayrı infaz edilmeleri de bu durumun doğal bir sonucudur.

Açıklanan nedenlerle, hüküm uyuşmazlığının varlığı için 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde öngörülen koşullar birlikte gerçekleşmediğinden başvurunun reddi gerekmekte; başvurunun reddi nedeniyle davaların esası incelenemeyeceğinden tarafların dinlenmesine gerek bulunmamaktadır.

SONUÇ : Hüküm uyuşmazlığının varlığı için 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde öngörülen koşullar birlikte gerçekleşmediğinden BAŞVURUNUN REDDİNE, bu sonuca göre davaların esası incelenemeyeceğinden tarafların dinlenmesine GEREK GÖRÜLMEDİĞİNE, 27.3.2000 gününde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.