Hukuk Bölümü         2008/397 E.  ,  2009/28 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           : Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü

Vekilleri         : Av. E.G.- Av. Z.K.

Davalı            : İçişleri Bakanlığı

Vekili             : Av. S.H. 

O L A Y  : Davacı vekili, dava dilekçesinde, davacı şirket çalışanlarından B.A. ve M.Ö.’ün 18.8.1992 tarihinde Siirt İşletme Müdürlüğü’ndeki görevleri sırasında teröristlerce kaçırıldığını ve bir daha kendilerinden haber alınamadığını, SSK Başkanlığı tarafından söz konusu olayın iş kazası olarak nitelendirildiğini ve sigortalıların hak sahiplerine gelir bağlandığını, SSK tarafından davacı aleyhine Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 2003/37 Esas sayılı dosyasında rücuen tazminat davası açıldığını ve davanın İçişleri Bakanlığı’na ihbar olunduğunu, Mahkemenin 2006/547 K ve 28.6.2006 tarihli ilamında, SSK’nın hak sahiplerine bağladığı gelirin 73.842,02YTL’sinin gelir bağlamanın onay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıdan alınarak SSK’ya ödenmesine karar verildiğini, mahkeme ilamının Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2006/12831 E, 2006/11671 K sayılı dosyası ile onanarak kesinleştiğini, kararın SSK Başkanlığı tarafından Ankara 18. İcra Müdürlüğü’nün 2007/3053 sayılı dosyasında icraya konulduğunu ve davacı tarafından 2.4.2007 tarihinde icra veznesine 201.682,13YTL yatırıldığını, Mahkeme kararında; daha önce B.A. ve M.Ö. mirasçılarının Ankara 12. İş Mahkemesi’nin 2002/1314 E, 4580 K ve 2002/1315 E, 4581 K sayılı  dosyalarında davacı aleyhine açtıkları tazminat davasındaki bilirkişi raporlarının esas alındığını ve olayda teröristlerin %60, şirketlerinin ise %40 oranında kusurlu olduğuna karar verildiğini, karara esas teşkil eden bilirkişi raporunda %60 oranında teröristlerin kusurlu  bulunması sebebiyle ihbar edilen sıfatı ile davayı takip eden İçişleri Bakanlığı’ndan kusurları oranına isabet eden 121.009,27YTL’nin dava yoluyla rücuen tahsili için iş bu davanın açılması gerektiğini, İçişleri Bakanlığı’nın yurttaşların can ve mal güvenliğini koruma ödevini yerine getirememesi nedeniyle dava konusu olayın gerçekleştiğini, ödenen tazminat  tutarının teröristlere yüklenen kısmından da İçişleri Bakanlığı’nın sorumlu olması gerektiğini ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 121.009,27YTL’nin ödeme tarihi olan 2.4.2007 tarihinden itibaren işleyecek Merkez Bankası’nın avans işlemlerinde uygulanan avans faizi ile rücuen davalıdan tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

            Davalı idare vekili, süresi içinde verdiği birinci savunma dilekçesinde, davacı tarafın, Devletin (İçişleri Bakanlığı’nın) hizmet kusuru niteliğindeki sorumluluğuna dayanarak açmış olduğu rücuen tazminat davasında davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur.

ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 21.11.2007 gün ve E:2007/382 sayı ile, davalı tarafın yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı idare vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası örneği Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI : TEDAŞ Siirt İşletme Müdürlüğü’nde görev yaparken teröristlerce kaçırılan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan B.A. ve M.Ö. adlı sigortalıların hak sahiplerine aylık bağlayan Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı tarafından, Ankara 15. İş Mahkemesi’nde açılan ve İçişleri Bakanlığı’na ihbar olunan rücuen tazminat davasının kabulüne ilişkin kararın icraya konulması üzerine, davacı Kurumca ödenen 201.682,13YTL'nın, daha önce adı geçen kişilerin mirasçılarının Ankara 12. İş Mahkemesi’nde açtıkları tazminat davasında karara esas alınan bilirkişi raporuyla teröristlere yüklenen %60 kusur oranına isabet eden 121.009,27YTL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsili istemiyle İçişleri Bakanlığı'na karşı Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/382 Esas sayısında açılan davada, davalı idarece davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasının istenildiği, Anayasa’nın 125 inci maddesinde, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2 nci maddesinde idari dava türlerinin sayıldığı, bu maddenin (1-b) bendinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, görüm ve çözümü idari yargının görev alanına giren idari dava türleri arasında gösterildiği, kamu hizmetini yürütmekle yükümlü kılınan kamu kuruluşunun, kamu hizmetini yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediği, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediği, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine ait bulunduğu, uyuşmazlığın, sigortalıların hak sahiplerine aylık bağlayan Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı’nın İş Mahkemesinde açtığı davada verilen karar gereği, adı geçen Başkanlığa 201.682,13YTL ödeyen TEDAŞ Genel Müdürlüğü tarafından açılan davada, hizmet kusuru esasına dayanılarak zararın kusur oranına göre İçişleri Bakanlığı’nca giderilmesi istemine ilişkin olduğu, bu durumda, anılan zararın, İçişleri Bakanlığı’nın hizmet kusuru nedeniyle oluştuğu ileri sürülen kısmının tazmini istemiyle açılan dava, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli olan idari yargı yerlerine ait bulunduğundan, Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalının görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerektiği, bu nedenlerle, 2247 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi uyarınca, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI : Davacı Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü vekili tarafından davalı İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan 2007/382 Esas sayılı tazminat davasında, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2247 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması nedeniyle gönderilen 2008/397 Esas sayılı dosyanın incelendiği, Siirt Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğü’nde işçi olarak çalışan B.A. ve M.Ö.’ün, Şırnak İli Uludere, Beytüşşebap ve Çukurca İlçelerinde yıkılan direklerin tespiti sırasında 20.8.1992 tarihinde teröristler tarafından kaçırılıp kendilerinden haber alınamaması üzerine gaiplik kararı verildiği, SSK Başkanlığı'nca olayın iş kazası kabul edilerek sigortalıların hak sahiplerine gelir bağlandığı, bağlanan gelirin tahsili için Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü aleyhine Ankara 15. İş Mahkemesi'ne rücuen tazminat davası açıldığı, anılan Mahkemenin 28.6.2006 gün ve 2003/37 Esas ve 2006/547 sayılı kararıyla, SSK Başkanlığı’nın hak sahiplerine bağladığı gelirin 73.842,02YTL’sinin yasal faizi ile birlikte Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ. Genel Müdürlüğü'nden alınarak SSK Başkanlığı'na ödenmesine karar verildiği, icra takibi sonucu 201.682,13YTL’nin anılan Başkanlığın hesabına yatırıldığı, hak sahiplerinin Ankara 12. İş Mahkemesi’nin 2002/1314 sayılı dosyada yaptırılan bilirkişi incelemesinde, olayda İçişleri Bakanlığı'nın yüzde 60, Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ. Genel Müdürlüğü'nün de yüzde 40 oranında kusurlu olduğunun saptandığı, anılan yargı kararı gereğince SSK Başkanlığı'na toplam 201.682,13YTL ödemede bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü’nce, olayda %60 oranında kusur ve sorumluluğu saptanan İçişleri Bakanlığı'ndan, idarelerince ödenen miktardan kusuru karşılığı olan 121.009,27YTL’nin, ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde alacak davası açıldığı, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı, Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, davanın, yargı kararı ile tazminle yükümlü tutulan ve tazminatın tamamını ödemiş bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ. Genel Müdürlüğü tarafından, idarelerince ödenen tazminattan kusur ve sorumluluğu oranındaki tutarın, davanın ihbar edildiği İçişleri Bakanlığı’ndan rücuen tahsili isteminden ibaret bulunduğu, olayda, görevi esnasında teröristlerce kaçırılan Kurum işçisinin hak sahiplerine SSK Başkanlığı tarafından, Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ. Genel Müdürlüğü aleyhine tazminat davası açıldığı; Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapora göre, davalı Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü'nün %40, İçişleri Bakanlığı’nın %60 oranında kusurlu ve sorumlu olduklarının, kaçırılan isçinin ise kusursuz bulunduğunun saptandığı; dava İçişleri Bakanlığı'na ihbar edilmiş ise de, müdahil olmadığı; Mahkemece dava kabul edilerek, hükmedilen tazminatın tamamının davalı Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü'ne yüklendiği ve bu yoldaki kararın derecattan geçerek kesinleştiğinin anlaşıldığı, bu durumda; I-olayda kaçırılan işçinin hak sahipleri yönünden, tazminat isteğinin tamamen karşılanmış olması nedeniyle, tazminat davası bakımından ortada çözümsüz kalan ya da başka yargı merciinde dava edilmesi gereken bir uyuşmazlık kalmadığı, diğer bir ifadeyle, tazminata ilişkin bulunan birinci davada, İçişleri Bakanlığı davalı sıfatı taşımadığı gibi, bilirkişi raporunda işaret edilen sorumluluğun idare hukuku esaslarına göre idari yargı yerince saptanacağı yolunda bu kısma yönelik bir görevsizlik kararı da verilmediğinden, idari yargıda çözümü gereken bir tam yargı davasından söz etmenin olanaksız olduğu, 2-destekten yoksun kalma nedeniyle açılan tazminat davası tümüyle adli yargı yerinde çözümlendiğine ve kaybeden taraf davayı İçişleri Bakanlığı’na ihbar etmiş olduğuna göre, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü tarafından İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan alacak davasının bir rücu davası olduğunun kabulü gerektiği, nitekim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesinin birinci fıkrasında "İki taraftan biri davayı kaybettiği takdirde üçüncü şahsa rücu hakkı olduğu mülahazasında bulunursa makamına kaim olarak davayı takip veya davada üçüncü şahıs sıfatıyla kendisine iltihak etmesi lüzumunu o şahsa ihbar edebilir" denildiği; aynı Kanunun 51. maddesinde de, "Üçüncü şahıs ihbar eden kimsenin makamına kaim olarak davayı takip veya davaya müdahale eylemediği halde bu hususu ihbar eden kimse davada bulunmaya mecburdur. Şu kadar ki ihbar tarihinden itibaren üçüncü şahsa karşı yalnız hilesinden veya ağır kusurundan mesuldür" hükmüne yer verildiği, bu hükümlerden, davayı kaybettiği takdirde üçüncü kişiye rücu hakkı olduğunu düşünen tarafın, davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği; kendisine dava ihbar edilen üçüncü kişi davaya müdahale etmez ya da ihbar edenin temsilcisi gibi davayı takip etmez ise, ihbar edenin davayı takip etmekle yükümlü olduğu; ancak, ihbar eden tarafın, davayı kaybetmesi halinde üçüncü kişi aleyhine rücu davası açabileceği ve davayı kaybetmesinden dolayı üçüncü kişiye karşı yalnız hilesi ve ağır kusurunun bulunması halinde sorumlu olacağının anlaşıldığı, buna göre, dava ihbar edilen üçüncü kişinin istekli olmaması halinde, Mahkemece hakkında davaya katılması ya da müdahil sıfatı kazanması yolunda hiçbir işlem yapılamayacağı gibi, aleyhine hüküm verilmesine de olanak bulunmadığı, şu halde, tazminat davasında kendisine dava ihbar edilmiş olmasına karsın müdahil olmayan ve davayı takip etmeyen üçüncü kişi konumundaki İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan rücuen alacak davasında, davanın ihbarının hukuki sonuçları itibariyle, birinci davada aleyhine hüküm verilmiş olması koşulunun aranmayacağı, 3-tazminat davasının ihbar eden aleyhine sonuçlanması üzerine açılan rücu davasının konusunu oluşturan alacak, tazminat davasında bilirkişice saptanan kusur ve sorumluluk oranına göre ihbar edenin hissesinden fazla ödemede bulunduğu miktara, başka deyişle, müşterek sorumluluğu saptanan üçüncü kişiye ait hisseye ilişkin bulunmakta olup; ortada, Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışındaki alacakların tahsil usulünü düzenleyen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren bir kamu alacağının da bulunmadığı, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 12.6.2000 tarih ve  2000/1-14, 20.11.2000 tarih ve 2000/59-55, 06.12.2004 gün ve 2004/84-96, aynı tarihli 2004/91-88, 05.05.2008 gün 2007/177-2008/123 ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.5.2006 gün ve 2006/4-294 Esas ve 2006/327 sayılı kararlarında da; adli yargı yerinde aleyhine açılan tazminat davasını kaybeden TEDAŞ tarafından, olayda kusur ve sorumluluğu bulunduğu ileri sürülerek İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan rücuen alacak davasının Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi yolunda hüküm kurulduğu, belirtilen tüm bu hususlara göre, tam yargı davası niteliği taşımayan ve konusu bir kamu alacağı olmayan rücu davasının, Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargının görevine girdiği, bu nedenle Danıştay Başsavcılığı’nın 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun reddine karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

            İNCELEME VE GEREKÇE :

            Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 2.2.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasa'nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

            II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ’ın davada adli yargının, Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

            Dava, yargı kararı ile tazminle yükümlü tutulan ve tazminatın tamamını ödemiş bulunan TEDAŞ Genel Müdürlüğü tarafından, idarelerince ödenen tazminattan kusur ve sorumluluğu oranındaki tutarın, olayda güvenliği sağlama ödevi nedeniyle sorumlu olduğu ileri sürülen İçişleri Bakanlığı’ndan rücuen tahsili istemiyle açılmıştır.

Olayda, görevleri sırasında teröristlerce kaçırılan davacı şirket çalışanları için hak sahiplerine gelir bağlayan Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından aleyhine açılan rücuen tazminat davası sonucu Mahkeme kararı uyarınca anılan Kuruma tazminat ödeyen davacının, olayla ilgili bilirkişi raporlarında teröristlerin %60, şirketlerinin ise %40 oranında kusurlu bulunmuş olması nedeniyle %60 oranındaki teröristlerin kusuruna isabet eden tazminat tutarının, ihbar edilen sıfatı ile davayı takip eden İçişleri Bakanlığı’ndan rücuen tahsili istemiyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, ortada, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde belirtilen "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında, zarar gören tarafından açılmış bir dava bulunmadığı gibi, Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışındaki alacakların tahsil usulünü düzenleyen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren bir kamu alacağı da yoktur.

Açıklanan nedenlerle, tam yargı davası niteliği taşımayan ve konusu bir kamu alacağı olmayan rücu davasının, Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi gerektiğinden, Danıştay Başsavcısı’nca yapılan başvurunun reddi gerekmiştir. 

SONUÇ   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 2.2.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.