Hukuk Bölümü Hüküm Uyuşmazlığı Olmadığına Dair         2000/7 E.  ,  2000/17 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Hüküm Uyuşmazlığının Giderilmesini İsteyen (Davacı) : F.K.

Vekili                           :Av. S.E.

Diğer Davacı              :A.Ç.

Karşı Taraf (Davalı) :Alibeyli Köyü Muhtarlığı- Kalecik/Ankara

OLAY :Kalecik, Alibeyli Köyü İhtiyar Heyetinin15.2.1996 günlü toplantısında, köy evlerine içmesuyu sağlayan pompaya ait elektrik faturasının hane başına paylaştırılarak köylüden istenmesine karar verilmiş; bunu ödemeyenler adına, içmesuyu elektrik faturası payının gecikme zammıyla birlikte tahsili amacıyla köy salması parası adı altında, Köy Muhtarlığınca ödeme emri düzenlenmiştir.

1-F.K., adıgeçen köyün nüfusuna kayıtlı ise de, evlerinin yıkılmış olması nedeniyle 1991 yılında Ankara'ya gittiğini; köyde evi olmadığı gibi suyunun da olmadığını; köyde bulunmadığı halde adına 11.000.000.-TL. yazıldığını ve icraya verildiğini ileri sürerek, borçlu olmadığının tespiti istemiyle köy tüzel kişiliği aleyhine,12.9.1996 gününde adli yargı yerinde menfi tespit davası açmıştır.

KALECİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ;20.3.1997gün ve E: 1996/84, K: 1997/25 sayı ile, davacının duruşmada tanığının olmadığını beyan ettiği; Kalecik Elektrik İşletme Şefliğinden, Alibeyli Köyü'ne ait elektrik faturaları tahsilatlarının dosyaya celbedildiği ; dinlenen davalı tanıklarının, davacının, köyde bulunan yıkık evinin bir odasının sağlam olduğunu ve evin suyunun bulunduğunu, yazları köye gelip bu suyu kullandığını, okullar açılınca Ankara'ya döndüğünü, köyde suyun arızalar dışında devamlı aktığını, suyun köye elektrikle basıldığını ve Muhtarın elektrik parasını köylüye paylaştırarak makbuz karşılığında tahsil ettiğini beyan ettikleri; davacı hernekadar köyde evinin ve suyunun olmadığından bahisle borcu bulunmadığına dair menfi tespit davası açmış ise de, iddiasını ispatlayamadığı; delil ibraz edemediği gibi tanık ismi de bildirmediği; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının sübut bulmayan davasının reddinin gerektiği gerekçesiyle, davayı reddetmiş; bu karar, YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ' nin17.2.1998günlü, E: 1998/ 964, K: 1998/ 1450 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

2- A.Ç., içmesuyu pompası elektrik faturası payı ile gecikme zammının tahsili için köy salması parası olarak Köy Muhtarlığınca adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle, idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ; 21.5.1997gün ve E: 1996/ 1135, K: 1997/ 650 sayı ile, 442 sayılı Köy Kanunu'nun 17. maddesinin birinci fıkrasında, ihtiyar meclisi tarafından köylüye salınacak paranın, köy parası içinde sayıldığı; aynı Kanun'un 66. maddesinde" Köyce salınan parayı ve ihtiyar meclisince hükmedilen paraları vermeyenlere yirmibir gün zarfında borcunu vermesi için köy muhtarı tarafından haber gönderilir. Yirmibir günün sonunda borçlu gene borcunu vermezse ihtiyar meclisinin mazbatası Hükümete gönderilir. Vali veya Kaymakam veya Nahiye Müdürü aşağıdaki usule göre parayı tahsil ve köy sandığına veya ihtiyar meclisi vasıtasıyla alacaklılara teslim eder." hükmünün yer aldığı ; dava dosyasının incelenmesinden,15.2.1996günlü Köy İhtiyar Heyeti toplantısında içmesuyu pompası elektrik faturası payı olarak hane başına 1.920.000.-TL. istenmesine karar verildiği, bunu ödemeyen davacı adına köy salması parası olarak anılan paranın gecikme zammıyla birlikte tahsil edilmesini sağlamak amacıyla dava konusu ödeme emrinin düzenlendiğinin anlaşıldığı; bu durumda, anılan Yasa hükümleri uyarınca köyce salınan parayı ödemeyenlere uygulanması gereken yöntem belirlenmişken, yasal bir yetkiye dayanmaksızın köy muhtarı tarafından ödeme emri düzenlenmesine ilişkin işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: F.K. vekili, aynı konu ve sebebe ilişkin bulunan ve taraflarından en az biri aynı olan, farklı yargı mercileri tarafından birbiriyle çelişkili olarak verilip kesinleşen kararlar nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğinden bahisle doğduğunu öne sürdüğü hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle,24.12.1999 günlü dilekçe ile, Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvuruda bulunmuştur.

Başkanlıkça, ilgili Mahkemelerden uyuşmazlığa konu edilen kararların kesinleştiğine ilişkin şerhleri ihtiva eden örnekleri de temin edildikten sonra, 2247 sayılı Yasa'nın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde belirtilen hüküm uyuşmazlığının oluşabilmesi için, iki farklı yargı mercii tarafından verilmiş ve kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan kararlar nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması gerektiği; dosyaya konu olan kararlarda taraflardan biri aynı olmakla birlikte hüküm uyuşmazlığının varlığı için aranan diğer koşulların bulunmadığı; Asliye Hukuk Mahkemesi kararının davacının köyde bulunan evini kullanıp kullanmadığına, Ankara 3. İdare Mahkemesi kararının ise, ödeme emrinin çıkarılmasının kanunda belirtilen esaslara uygun olup olmadığına ilişkin bulunduğu; İdare Mahkemesi kararının, ödeme emrinin gereksiz olarak çıkarılmasına dayandığı; hüküm uyuşmazlığı doğduğu iddia edilen her iki mahkeme kararlarının konuları birbirinden tamamen farklı olduğu gibi, bu kararlar nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğinin söylenemeyeceği; bu nedenlerle 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde belirtilen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundadır.

DANIŞTAY BAŞSAVCISININ DÜŞÜNCESİNİN ÖZETİ: 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesine göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için kararların aynı konu ve sebebe ilişkin olması ve bu kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin de olanaksız bulunması gerektiği; hüküm uyuşmazlığına konu edilen Kalecik Asliye Hukuk Mahkemesi kararının, borcun bulunmadığına dair menfi tespit talebinin reddine ilişkin olduğu; Ankara 3. İdare Mahkemesi kararının ise, yöntemine uyulmaksızın düzenlenen ödeme emrinin iptaline yönelik bulunduğu; bu durumda, kararların konu ve sebepleri aynı olmadığı gibi, kararlar arasında çelişkinin mevcut olmaması nedeniyle 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sözü edilen hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durumun varlığından da sözedilemeyeceği; açıklanan nedenlerle, hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan bahisle yapılan başvurunun reddi gerektiği yolundadır.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ali HÜNER’in Başkanlığında Üyeler: Mahir Ersin GERMEÇ, Dr. Mustafa KILIÇOĞLU, Bekir AKSOYLU, Sabriye KÖPRÜLÜ, Ertuğrul TAKA ve Turgut ARIBAL’ın katılımlarıyla yapılan 12.6.2000 günlü toplantısında, Raportör- Hakim İsa YEĞENOĞLU’ nun 2247 sayılı Yasada öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ile Danıştay Başsavcısının başvurunun reddi gerektiğine ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet ÖZDEVECİ ile Danıştay Savcısı O. Cem ERBÜK’ ün başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

USULE İLİŞKİN İNCELEME :

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 24. maddesinin 2592 sayılı Kanun’la değişik birinci fıkrasında, “1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.” hükmü yer almaktadır.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a)Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinden, ortada adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu; her iki kararda davanın esasının hükme bağlandığı; taraflarından en az birinin (davalı Alibeyli Köyü Muhtarlığının) aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Ancak, adli yargı yerinde, davalının dayandığı bir hukuki ilişkinin (alacak- borç ilişkisi) mevcut olmadığı ( borcunun bulunmadığı ) iddiasıyla davacı tarafından menfi tespit davası açılmış ve mahkemece dava esastan reddedilmek suretiyle bu hukuki ilişkinin var olduğunun kesin olarak tespit edilmiş olmasına karşılık, idari yargı yerinde, adına çıkarılan ödeme emrinin hukuk ve usule aykırı olduğu ileri sürülerek dava açılmış ve mahkemece de bu idari işlemin yetki yönünden mevzuata aykırı bulunarak iptal edilmiş olması nedeniyle, sözkonusu davaların konularının ve sebeplerinin farklı olduğu görülmektedir.

Bilindiği üzere, mahkeme kararı, kural olarak, davanın taraflarını bağlar ve bunlar için kesin hüküm sonucunu doğurur. Ancak, verilen karar üçüncü kişileri bağlamaz.

Olayımızda, bir an için her iki yargı yerinde de ödeme emrine karşı dava açıldığı kabul edilse dahi, ödeme emri, bireysel nitelikte bir idari işlem olup, sadece adına düzenlenen kişinin hukuki durumunu etkilediğinden, her iki yargı yerinde de davacı aynı olmadığı takdirde konunun aynı olamayacağı açıktır.

Öte yandan, yine konu ve sebep aynı olmak koşuluyla, davacıları farklı olan davalarda verilen kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşulunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği yönünden bir inceleme yapılırsa:

Anılan 24. madde ile, iki ayrı yargı merciinden verilen çelişik kararlar nedeniyle bir kimsenin hakkının yerine getirilmesinin olanaksız bulunması halinde Uyuşmazlık Mahkemesi'nce bu çelişkinin giderilmesi yoluyla, o kimse hakkında bir çözüme ulaşılması amaçlanmakta olup, bu suretle verilecek kararın uyuşmazlıkla ilgisi bulunmayan özel ve tüzel kişileri etkilememesi gerekmektedir.

Diğer bir anlatımla" hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması" durumu; davacı yönünden sübjektif bir nitelik taşımakta ve yargı kararı ile kendisine tanınmış bir hakkın yerine getirilmemesi söz konusu iken, davalı idare yönünden, ilâmı yerine getirmekle yükümlü olması bakımından objektif bir nitelik taşımakta ve davacıya yargı kararı ile tanınmış olan bir hakkın idarece yerine getirilmesinin olanaksızlığını ifade etmektedir.

Bu durumda, her iki yargı yerinde dava edilen aynı konu üzerinde davacıların ortak menfaati ya da maddi ve hukuki birliği yoksa, idari yargı yerince verilen iptal hükmünün, adli yargı yerince verilen redde ilişkin hüküm üzerinde herhangi bir etkisinden sözedilemeyeceği gibi, A.Ç. hakkındaki iptal hükmünü yerine getirmekle yükümlü bulunan davalı idarenin, iptal hükmü verilen davada üçüncü kişi konumunda bulunan F.K. bakımından iptal hükmünü aynen uygulama yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Esasen, F.K. açtığı davada borcunun bulunmadığını ispatlayamamış ve davası reddedilmiş olduğundan, adıgeçenin yargı kararı ile kendisine tanınmış bir hakkının bulunduğundan da sözetmek olanaksızdır.

Belirtilen durumlara göre olayda, konu ve dava sebeplerinin aynı olması ve hakkın yerine getirilmesinin imkânsız bulunması koşullarının gerçekleşmemesi karşısında, 2247 sayılı Yasa'nın 24. maddesine uygun olmayan başvurunun reddi gerekmektedir.

SONUÇ : Hüküm Uyuşmazlığının varlığı için 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşullar birlikte gerçekleşmediğinden BAŞVURUNUN REDDİNE,12.6.2000 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ ile karar verildi.