T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS       NO : 2016/587

          KARAR   NO : 2016/591

          KARAR   TR  : 28.11.2016

 

ÖZET : Sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen sigorta şirketinin, zararın idarece giderilmesi istemiyle açtığı davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

  

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı      : A. Sigorta A.Ş.

Vekili        : Av. F.P.

Davalı       : Silivri Belediye Başkanlığı

Vekili        : Av.G.T.

 

O L A Y :  Davacı vekilince dava dilekçesinde özetle; , müvekkili şirkette kasko sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan 34 HF 8192 plakalı araç sürücüsünün 13/09/2011 tarihinde Silivri İlçesi, Yeni Mahalle,  Salkım Sokaktan, Dere Sokağına dönüş yaptığı sırada Salkım Sokak üzerinde çökmüş halde bulunan rögar kapağına, aracının ön tampon alt kısmı ile çarpması sonucu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, kaza neticesinde müvekkili şirkete sigortalı bulunan araçta maddi hasar meydana geldiği, kaza tespit tutanağında kazanın oluşumunda yolun bakım ve onarımından sorumlu olan kuruluşun yoldaki çökme ve rögar kapağı çemberinin sabitlenmemesi ve bakımının yapılmamasından dolayı sözkonusu kazanın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek oluştuğu önesürülen 1.648,91 TL zararın 17.10.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 8. İDARE MAHKEMESİ : 19.10.2012 gün ve E:2012/389, K:2012/1955 sayı ile, dava konusu uyuşmazlığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin bir tazminat davası olduğu, anılan Kanunun 110. maddesi uyarınca davanın görüm ve çözümünde adli yargı mercilerinin görevli olduğu gerekçesiyle adli yargının görev alanına giren davanın 2577 sayılı Yasa’nın 14/3-a ve 15/1-a maddeleri uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez aynı istem ile adli yargı yerinde dava açmıştır.

Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi: 25.6.2014 gün ve E:2013/28, K:2014/273 sayı ile, olayda, talebin hizmet kusuru nedeniyle rücuen tazminatın sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olduğu, davanın, Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmış olup, bu durumda uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerektiğinden mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi: 18.12.2014 gün ve E:2014/23677, K:2014/19024 sayı ile, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda hizmet kusurundan ötürü sorumluluk hükümlerinin düzenlenmemiş olduğu, 110. maddede belirtilen "sorumluluk"un, 85. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan tehlike esasına dayalı kusursuz sorumluluğa ilişkin olduğu; mahkemece, hizmet  kusuruna  dayanılarak   davalı Silivri Belediyesi aleyhine açılan davada adli yargının yargı yolu bakımından görevsiz bulunması nedeniyle davalı Silivri Belediyesi yönünden dava dilekçesinin yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle usulden reddine hükmedilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.

SİLİVRİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 2.4.2015 gün ve E:2015/80, K:2015/197 sayı ile, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda hizmet kusurundan ötürü sorumluluk hükümlerinin düzenlenmemiş olduğu, 110. maddede belirtilen “sorumluluk”un, 85. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan tehlike esasına dayalı kusursuz sorumluluğa ilişkin olduğu; bu nedenle hizmet kusuruna dayanılarak davalı aleyhine açılan iş bu davanın dava dilekçesinin yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar vermiş, davacı vekili 18.2.2016 günlü dilekçesi ile idari ve adli yargı yerlerince verilmiş olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğu önesürülen görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuş, mahkemece dava dosyası sehven Yargıtay’a gönderilmiştir. 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi:  6.4.2016 gün ve E:2016/4608, K:2016/4367 sayı ile, davacı vekilinin, 20.11.2015 tarihli dilekçesi ile dosyanın görev uyuşmazlığı giderilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini talep ettiği, yerel mahkemece bu talebin temyiz dilekçesi olarak değerlendirildiği, temyiz harç ve posta giderlerinin tamamlaması için davacı vekiline muhtıra çıkartıldığı, davacı vekilinin muhtıraya cevap vererek kararı temyiz etmediklerini zaten kararın kesinlik sınırının altında olduğunu, temyizi kabil bir karar olmadığını, taleplerinin yargı yolu belirlenmesi için Yargıtay’a gönderilmesi olduğunu beyan ettiği ve davacı vekilinin bir temyiz iradesinin bulunmadığı gözetildiğinde, temyiz isteminin reddine dair verilen ek kararı temyiz etmekte davacı vekilinin hukuki yararı bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili 29.6.2016 günlü dilekçesi ile oluştuğunu öne sürdüğü olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 28.11.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

I-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, sigortalı aracın uğradığı hasarı ödeyen sigorta şirketinin, zararın idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; Şirkete sigortalı vasıtanın geçirdiği trafik kazası neticesinde hasarlandığı, bahis konusu olay neticesinde vasıtada maddi hasarın meydana geldiği; tespit edilen hasar bedelinin sigortalı vasıta sahibine ödendiği, olayın meydana gelişinde davalı idarenin yol kusurunun tespit edildiği, meydana gelen hasar nedeniyle sigortalısına tazminat ödeyen şirketin kusur nispetine göre avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle davanın açılmış olduğu anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu dolayısıyla, Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 2.4.2015 gün ve E:2015/80, K:2015/197 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 2.4.2015 gün ve E:2015/80, K:2015/197 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.11.2016 gününde Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                

                                                                      KARŞI OY            

 

 

3.11.2015 tarih ve 29521 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/670 K:2015/671 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.     28.11.2016

 

  

                                                                ÜYE

                                                  Süleyman Hilmi AYDIN