T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2019/618

KARAR NO  : 2020/73      

KARAR TR  : 27/01/2020

 

ÖZET:"Mavi Marmara" gemisine israil askerleri tarafından yapılan saldırıda yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılan davanın,ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

K A R A R

 

          Davacı   : A.T.

          Vekilleri : Av.A. A. Av. M.Ş.Y Av. M.S. Av. S.U. Av. M.A. Av. N.Y.

          Davalı   : Maliye Hazinesi

          Vekilleri : Av. E.Y.Av. Z.U.

 

          O L A Y                        :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Gazze'ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıktığı, Dünyanın birçok ülkesinden sivil toplum örgütünün desteği ile Gazze'ye Özgürlük Filosu düzenlendiğini, 31/05/2010 günü yardım gönüllülerini taşıyan gemilere Dünyanın gözleri önünde uluslararası sularda seyrederken israil devletinin askerleri tarafından saldırıya uğradığını, saldırı sırasında ve devamında dokuz insani yardım gönüllüsünün hayatını kaybettiğini, onlarca insanın yaralandığını, bir kısmının göz altına alınarak kötü muameleye maruz kaldığını, gemilere maddi zararlar verildiğini, birçok haksız fiilin gerçekleştiğini, olay sonucunda israil silahlı güçleri gemilere yapılan müdahalenin ülkelerine yönelik bir tehdidi önlemek ve meşru müdafaa haklarını kullandıklarını belirttiklerini, ancak gemide herhangi silah bulunmadığını, söz konusu olay sonucunda müvekkillerinin ağır yaralandığını, davalı israil devleti ve saldırıda yetkili diğer organ ve şahısların bu eylemi doğrultusunda gerçekleşen haksız fiil nedeniyle, iş gücü kaybının tespitini ve ortaya çıkacak bedelde fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla , 10.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesi istemiyle 15/10/2012 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

          DİYARBAKIR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 15/05/2019 gün, E:2012/423, K:2019/302 sayılı dosyada "Dava, davacının Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yardım gönüllüleri ile yola çıkan Mavi Marmara Gemisine 31.05.2010 tarihinde israil devlet güçlerince yapılan saldırı sebebiyle haksız olarak özgürlüğünden alıkonulup, kötü muameleye maruz kaldığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir

          28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.08.2016 tarih ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması'nda;

          "Türkiye ve israil Devletleri işbirliği ruhuyla aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır;

          1. israil hükümeti 31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan konvoy (Mavi Marmara) hadisesi sırasında yakınlarını kaybeden ailelere tazminat olarak, Türk Hükümeti tarafından açılacak bir hesaba ex gratia 20 milyon Amerikan Doları ödeme yapacaktır.

          2. Yukarıdaki meblağ defaten ödenecektir. Türk Hükümeti bu meblağın havale edileceği banka hesabını israil hükümetine diplomatik kanallardan bildirecektir. israil, işbu Anlaşma'nın yürürlüğe giriş tarihini takip eden yirmi beş işgünü içinde parayı bu hesaba havale edecektir.

          3. Yukarıdaki meblağın dağıtımı, benimsenebilecek dağıtım yöntemlerine uygun olarak, münhasıran Türk Hükümetinin yetkisindedir ve bu konuda israil hükümeti için herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır.

          4. Türkiye ve israil, diğer tarafa veya diğer taraf adına hareket edenlere hukuki veya başka bir sorumluluk yüklemeyecekleri ve bu anlayışın, taraflardan herhangi birinin veya taraflar adına hareket edenlerin cezai veya hukuki sorumluluğu kabul ettiği veya üstlendiği şeklinde yorumlanmayacağı hususunda mutabıktır. Her halükarda, bu anlaşma, israil'in, israil adına hareket edenlerin ve israil vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’de yapılmış veya yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır.

          5. Herhangi bir Türk gerçek veya tüzel kişisi tarafından veya bu kişiler adına, israil hükümeti veya gerçek veya tüzel kişilerine karşı herhangi bir para talebi öne sürülmesi veya taleplerin sürdürülmesi halinde, yukarıdaki hükümlere bakılmaksızın, israil hükümeti onun adına hareket edenler ve/veya israil vatandaşlarının kayıpları, masrafları, hasarları ve/veya harcamaları Türk Hükümeti tarafından karşılanacaktır.

          6. Buanlaşma, Tarafların, yürürlük için gerekli iç hukuk usullerinin tamamlandığına dair birbirlerine diplomatik kanallardan yaptıkları yazılı bildirimlerden sonuncusunun alındığı tarihte yürürlüğe girecektir..." şartlarına yer verilmiştir.

          Anayasanın 90. Maddesi uyarınca; usulünce onaylanıp yürürlüğe giren uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir. Yukarıda değinilen anlaşma hükümlerinden Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtımı yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda; tazminatın ödeneceği kişileri, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı menfaati ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları ile kişilik hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının ise 2577 sayılı Kanununun 2. Maddesi gereğince idari yargıda görülmesi gerektiği" görüşüyle "davanın 2577 sayılı İYUK 2. Maddesi ile HMK'nın 114/1 b ve 115. Maddesi gereğince Usulden Reddine" kararı vermiş, istinaf edilmeyen karar 08/07/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

          Davacı vekili benzer taleple idari yargı yerinde dava açmıştır.

          DİYARBAKIR 2. İDARE MAHKEMESİ: 28/08/2019 tarih ve 2019/1310 sayılı kararla "Dava dosyasının incelenmesinden; davacı tarafından, ilk olarak, 31.05.2010 tarihinde Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine israil devleti tarafından yapılan saldırı sonucu yaralandığından ve kötü muameleye maruz kaldığından bahisle haksız fiil neticesinde doğan zararlarına karşılık maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde E:2012/423 esasına kayıtlı dava açıldığı, Mahkemenin 15.05.2019 tarih ve K:2019/302 sayılı kararıyla davanın, yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddedildiği, anılan kararın tarafların istinaf yoluna başvurmaması nedeniyle 09.07.2019 tarihinde kesinleşmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

          Uyuşmazlıkta; davacının zararının, israil devletinin uluslararası sularda askeri müdahalesi sonucu oluştuğu, idarenin herhangi bir eylem veya işleminin olayda söz konusu olmadığı, davacının da dava dilekçesinde talebini açıkça söz konusu devletin askerlerinin kötü muamelesi ve yaralamasından kaynaklı haksız fiili sonucu meydana gelen zararların tazmini olarak belirttiği dikkate alındığında maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın Adli Yargının görev alanına girdiği kanaatine varılmıştır.

          Açıklanan nedenlerle; davanın adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığından, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyası (dava dilekçesi, Mahkeme Kararı ve kesinleşme şerhi) ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, dosya incelemesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine" karar vererek 11/09/2019 tarih ve 2019/1310 esas sayılı üst yazı ile Mahkememize müracaat etmiştir.

          Mahkememizce 2247 sayılı Yasanın 21 ve 16 maddeleri uyarınca Danıştay Başsavcısından ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından görüş alınmak üzere dosya ilgili Başsavcılıklara gönderilmiştir.

          DANIŞTAY BAŞSAVCISI: "T.C. Anayasasının Başlangıcında öngörülen “Kuvvetler ayrımı" ilkesi ile yargı ile ilgili 9'uncu maddesinde yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 125'inci maddesinin 1 'inci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında da idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, hükümlerine yer verilmiştir.

          Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin l'inci fıkrasının (b) bendinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmış, anılan Kanunun 2'nci maddesinin 2'nci fıkrasında da, idari yargı yetkisi, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı tutulmuştur.

          Bu hükümlerden, idari yargı yerinde dava açılabilmesi için, işlemin veya eylemin idari bir faaliyet kapsamında gerçekleştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

          Diğer taraftan, 28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarihi ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.08.2016 tarih ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının 3 ve 4'üncü maddelerinde "Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtım yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu, şu durumda tazminatın ödeneceği kişiler, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı kişilik haklan ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının idari yargının görevine girdiği" belirtilmişse de, anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti tarafından yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın israil devletine izafeten ifa edilmesi sorumluluğunun üstlenildiği, alacakların miktarının adli yargıda görülecek tazminat davalarının sonuçlanmasına göre belirlenebileceği, nitekim hem Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 29/11/2016 tarih ve 121555 sayılı "Mavi Marmara" konulu yazısında, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda yapılan görüşmelerde açılan davaların düşmeyeceği, kurala bağlanmıştır.

          Dosyanın incelenmesinden, Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine israil hükümeti tarafından yapılan saldırıda baskı, şiddet ve işkenceye maruz kalarak yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık 10.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.

          Bu haliyle, davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı, zararın israil devletinin uluslararası karasularda hukuksuz bir şekilde yaptığı saldırıdan kaynaklandığı ve iki devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda Türkiye Cumhuriyetine sadece davalı konumunda yer verileceği dikkate alındığında, yukarıda yer verilen Kanun hükümleri uyarınca uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır"

          YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: "Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin (b) bendinde, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

          Öte yandan, 28/06/2016 tarihinde imzalanan ve 01/09/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 20/08/2016 tarihli ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının 3. maddesinde "Yukarıdaki meblağın dağıtımı, benimsenebilecek dağıtım yöntemlerine uygun olarak, münhasıran Türk Hükümeti ’nin yetkisindedir ve bu konuda israil hükümeti için herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır." hükmü, 4. maddesinde ise "Türkiye ve israil, diğer tarafa veya diğer taraf adına hareket edenlere hukuki veya başka bir sorumluluk yüklemeyecekleri ve bu anlayışın, taraflardan herhangi birinin veya taraflar adına hareket edenlerin cezai veya hukuki sorumluluğu kabul ettiği veya üstlendiği şeklinde yorumlanmayacağı hususlarında mutabıktır. Her halükarda, bu anlaşma, israilin, israil adına hareket edenlerin ve israil vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'de yapılmış veya yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır." hükmü yer almaktadır.

          Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ve dava konusu olay birlikte değerlendirildiğinde, idari yargı yerinde dava açılabilmesi için işlemin veya eylemin idari bir faaliyet kapsamında gerçekleştirilmesi gerektiği, Anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti tarafından yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın israil devletine izafeten ödenmesi sorumluluğunun üstlenildiği, tazminat miktarının ancak haksız fiil hükümlerine göre adli yargıda görülecek tazminat davalarında belirlenebileceği kanaatine varılmıştır.

          Bu haliyle, davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı, zararın, israil devletinin uluslararası karasularda gerek Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti tarafından hazırlanan 27/10/2010 tarihli ve A/HRC/15/21 sayılı raporda, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından açıkça hukuksuz olarak nitelenen saldırısından kaynaklandığı ve iki Devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda Türkiye Cumhuriyetine sadece davalı konumunda yer verileceği dikkate alındığında, yukarıda yer verilen düzenlemeler uyarınca uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır"

          Şeklinde görüş bildirmişlerdir.

          İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 27.01.2020 günlü toplantısında:

          I-İLK İNCELEME:

          Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Mahkemece idari yargı dosyasının ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

          II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU’nun, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

          Dava, Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine israil askerleri tarafından yapılan saldırıda baskı, şiddet ve işkenceye maruz kalarak yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemi ile açılmıştır.

          T.C Anayasa'sının "Yargı Yolu" başlıklı 125. maddesi: "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.

          ... İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı karşılamakla yükümlüdür"

          Düzenlemesine yer vermiş, ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin (b) bendinde, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

          Dosyanın tetkikinden; zararın israil devletinin uluslararası karasularda hukuksuz bir şekilde gerçekleştirdiği saldırıdan kaynaklandığı ve iki devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda belirlenecek tazminatın T.C Devleti tarafından dağıtılacağı, dolayışıyla davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı açıktır. Uğranılan zararın miktarının belirlenmesinin ise yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında adli yargı yerinde yapılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.05.2019 gün ve E:2012/423, K:2019/302 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasıgerekmiştir.

 

          S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenleDiyarbakır 2. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.05.2019 gün ve E:2012/423, K:2019/302 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 27.01.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye                  

      Hicabi                       Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                  BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

 

 

                                    Üye                                Üye                              Üye                  

                                        Aydemir                        Nurdane                        Ahmet

                                          TUNÇ                           TOPUZ                      ARSLAN