T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          CEZA BÖLÜMÜ

          ESAS     NO  : 2015 / 43

          KARAR NO  : 2016 / 1

          KARAR TR   : 25.01.2016

 

ÖZET: Hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişiklikleri nedeniyle, hüküm-lülerin hukukî durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesinin, hükmü veren hâkim veya mahkeme tarafından yapılmasının, bir hüküm değiştirme yöntemi olup, kendine özgü bir tali dava niteliği taşıdığı, sonraki yasanın lehe hükümler içermesi hâlinde, kesinleşmiş olan önceki hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetkinin, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe hüküm konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi verdiği, bu yolla olağan veya olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırı-lıkların giderilmesi ve kesin hükümle ilgili yargılama aşamasında geçerli olan yargılama kurallarının (Göreve ilişkin yargılama kuralları dahil) değiştirilmesinin mümkün olmadığı, hü-küm aşamasında  (Kesinleşen hüküm) görevli  olan mahkemenin, lehe  kanun uygulaması nedeniyle hükmün uyarlanmasına ilişkin tali dava sırasında da görevini sürdürdüğü sonu-cuna varıldığından, 353 sayılı Yasa’nın Ek Geçici 6., 5275 sayılı Yasa’nın 98. maddeleri uyarınca, lehe olan hükümlerin uygulanmasına yönelik davanın daha önce hüküm veren ASKERİ YARGI yerinde görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

 

            Davacı             : K.H.

            Sanık               : Y.B.

                         

OLAY                        : Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Tersanesi Komutanlığı emrinde görevli saat ücretli işçi sanık Y.B.’nın, 16.7.2008 günü, M. marka askeri araç ile kaza yaptığı,  bu şekilde sanığın askeri aracın mühimce hasarına sebebiyet vermek suçunu işlediği ileri sürülerek, eylemine uyan 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 137. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce, yüklenen suçun sübut bulduğu gerekçesiyle, sanığın 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 137. maddesi uyarınca bir ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve  sonuçta  sanığın 500 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına, 1.800 TL hazine zararının tahsiline  karar verilmiş, verilen karar 16.7.2009 tarihinde kesinleşmiştir.

 

Sanık hakkında verilen hüküm infaz edilmeden, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’nca,  Anayasa Mahkemesinin, 23.1.2013 gün  ve 28537 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 17.1.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı kararıyla, Askeri Ceza Kanunu’nun, 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, Ek-8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...”  ibaresinin ve Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği belirtilerek, infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda karar verilmesi istemiyle dava dosyasının gönderildiği Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce, infazın durdurulmasına karar verilmiş, infazın durdurulmasına kadar geçen sürede  hükmün infaz durumunun Mahkemeye bildirilmesi istenmiştir.

 

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın, 2.8.2013 gün ve AS.SAV.:2009/249 İLM.NO sayılı, infaz konulu yazısı ile, hükümlü hakkında verilen para cezasının infaz edilmediği ancak hazine zararının tahsil edildiğinin  Mahkemeye bildirilmesi üzerine, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının hükümlü lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılmasına, dosyanın yeni bir esasa kaydedilmesine karar vermiştir.

 

KUZEY DENİZ SAHA KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ: 17.4.2014 gün ve E:2013/684, K:2014/161 sayıyla; Anayasa Mahkemesinin, 23.1.2013 gün  ve 28537 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 17.1.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı kararıyla, Askeri Ceza Kanunu’nun, 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, Ek-8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...”  ibaresinin ve Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği, böylece askeri suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve ertelenmesine engel olan hükümlerin iptal edildiği, Mahkemenin 19.7.2013 gün ve 2013/446 Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla infazın durdurulmasına karar verildiği ve iptal kararının hükümlü lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla  dosyanın  yeniden esasa kaydedilerek duruşma açıldığı belirtilerek, ancak Anayasa Mahkemesinin, 1.12.2012 gün ve 28484 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 20.9.2012 gün ve 2012/45-125  sayılı kararıyla, 353 sayılı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği,  söz konusu kararın yürürlüğe girmesi nedeniyle ceza yargılaması  bakımından, Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve  kuruluşlarında  çalışan sivil personelin asker kişi sıfatlarının ortadan kalktığı açıklanarak, bu nedenle sanığın askeri mahkemede yargılanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeyen karar kesinleşerek, dava dosyası, İstanbul Anadolu 47. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

 

İSTANBUL ANADOLU 47. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ:  2.4.2015 gün ve E:2014/789, K:2015/277 sayıyla; sanığın üzerine atılı suçun askeri aracın mühimce hasarına sebebiyet vermek olduğu ve suçun Askeri Ceza Kanunu’nun 137. maddesinde vazife veya hizmette tekasül dolayısıyla bir gemi veya tayyarenin veya esliha ve harp malzemesinden birinin mühimce hasara uğramasına sebep olanın üç seneye kadar  hapsolacağının  öngörüldüğü, bu haliyle atılı suçun kasıtlı suç olmadığı, 5237 sayılı  Türk Ceza Kanunu’nda  mala zarar verme suçu olarak düzenlenen suçun ise ancak kasıtla işlenebileceği, sanığın kastının suçun unsuru olduğu, buna göre  Mahkememizce  sanığın atılı suçtan yargılanamayacağı, sanık hakkında  Kuzey Deniz Saha  Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 24.6.2009 tarihli  kararı  ile verilen kararın kesinleşip infazına başlandığı hatta sanık tarafından aracın 1.800 TL zararının  giderildiğinin dosyada bulunan Maliye Bakanlığının alındı belgesinden anlaşıldığı, buna göre kanun değişikliği  nedeniyle yapılacak olan uyarlama niteliğindeki  ek kararın da askeri  mahkemece verilmesi gerektiği açıklanarak, bu nedenle görevli mahkemenin askeri yargı yeri olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, dava dosyası, kendisine gelmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Mahkememize gönderilmiştir.

 

Mahkememize gönderilen dava dosyasında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce 28.9.2015 gün ve E:2015/27,  K:2015/25  sayılı karar  ile adli yargı yerince verilen görevsizlik kararı kesinleşmeden dava dosyası Mahkememize gönderildiğinden, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1 ve 14. maddesinde  belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan başvurunun reddine karar verilip dosyanın Mahkemesine gönderilmesinden sonra, dosyadaki eksiklik giderilip, adli yargı yerince verilen görevsizlik kararı kesinleştirilerek dava dosyası, aynı Mahkemece, Mahkememize gönderilmiştir.

 

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler; Şuayip ŞEN, Kenan YUMUŞAK, Osman ATALAY, Yusuf Tamer ÇETİN, Mehmet AVCIOĞLU ve Sevilay TEMİZYÜREK BATIR’ın katılımlarıyla yapılan 25.01.2016 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME: Yapılan incelemede, usule ilişkin işlemlerde 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve  İşleyişi  Hakkında Kanun'da  belirtilen süre ve biçim yönünden bir eksiklik görülmediği, askeri ve adli yargı yerleri arasında Yasa'nın 14. maddesinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu anlaşıldığından, esasın incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim G. Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde askeri yargı yerinin görevli olduğu yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Abdullah ER’in askeri yargı, Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Ekin MANAV’ın, davanın çözümünün askeri yargı yerinin görev alanına girdiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

 

Dosyanın incelenmesinden, sanık Y.B.’nın, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce  yapılan yargılaması sonucunda, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 137. maddesi uyarınca sonuçta 500 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına, 1.800 TL hazine zararının tahsiline  karar verildiği,  kararın  16.7.2009  tarihinde kesinleştiği, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’nca,  5.7.2013 gün ve AS.SAV.:2009/249 İLM.NO sayılı, “karar alınması hk.”  konulu yazısı ile, Anayasa Mahkemesinin, 23.1.2013 gün  ve 28537 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan iptal kararından bahisle hükümlü hakkında  infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda karar verilmesinin  istendiği, bunun üzerine  Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce,  infazın durdurulmasına karar verildiği ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının  hükümlü lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılmasına karar verildiği  anlaşılmıştır.

 

1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun Üçüncü Bap Dokuzuncu Faslında,  “Tekasül dolayısiyle esliha ve harb malzemesinden bir şeyin hasara uğramasına sebep olanlar” başlığı altında düzenlenen 137. maddesinde, “Vazife veya hizmette tekasül dolayısiyle bir gemi veya tayyarenin veya esliha ve harb malzemesinden birinin mühimce hasara uğramasına sebep olan üç seneye kadar hapsolunur” hükmü yer almış;

 

Aynı Kanun’un  47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinde, “(Değişik:22/3/2000-4551/12 md.) Askeri mahkemelerden Askeri Ceza Kanununun Üçüncü Babının Dördüncü Fasılında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez ve para cezasına veya tedbirlerden birine de çevrilemez. Aynı Kanunun Üçüncü Babının Üçüncü Faslı ile 84 üncü maddesi hariç olmak üzere 5 inci ve 130 uncu maddesi hariç olmak üzere sekizinci fasıllarında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez. Ancak fiili işlediği zaman onsekiz yaşını doldurmamış çocuklarla, hüküm zamanında yetmiş yaşına girmiş olanların mahkum oldukları bir seneden az hapis cezaları tecil olunabilir ” denilmekte iken;  Anayasa Mahkemesinin, 23.1.2013 gün  ve 28537 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 17.1.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı kararıyla, maddenin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin;

 

Aynı Kanun’un  Ek 8. maddesinin ikinci fıkrasında, “Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ön ödeme hükümleri uygulanmaz” denilmekte iken;  yukarıda bahsedilen  Anayasa Mahkemesi kararı ile maddenin ikinci fıkrasında yer alan “kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile” ibaresinin;

 

Yine aynı Kanun’un Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ila ondördüncü fıkraları uygulanmaz”  denilmekte iken;  yukarıda  bahsedilen  Anayasa Mahkemesi kararı ile söz konusu fıkranın iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

 

 Somut olayda, sanık hakkında verilip kesinleşen ancak henüz infaz edilmemiş olan mahkumiyet  hükmü  açısından, Anayasa Mahkemesi’nce, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun  Ek 10. maddesinin  ikinci fıkrasının  iptal edilmiş olması önem arz ettiğinden bu  durumun  incelenmesi gerekmektedir.

 

5271 sayılı  Ceza  Muhakemesi  Kanunu’nun  5560 sayılı  Kanun’la  değişik 231. maddesinin 5. fıkrasında,  “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder” denilmekte iken;  fıkrada, 23.1.2008  gün ve 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle, “4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ bir yıl” ibaresi “iki yıl” olarak, denilmek suretiyle değişiklik yapılmış ve  maddenin ondördüncü fıkrası,

“(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.” şeklinde değiştirilmiştir.

 

Ceza Hukuku ilkelerine göre,  suçtan sonra yürürlüğe giren fail lehine yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu duruma ilişkin hükümler 5252 sayılı Yasa’nın 9. ve 5275 sayılı Yasa’nın 98 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

 

5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un, “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlığı altında düzenlenen 9. maddesinde:

“(1) 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.

(2) Birinci fıkra hükmü, 1 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.

(3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir”;

 

5275 sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”un, “ Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığı altında düzenlenen 98. maddesinde:

“Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.”

hükmü yer almıştır.

 

Açıklanan genel düzenlemeler dışında ayrıca 5728 sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesinde de, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakkında bu Kanunun lehe hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, usule aykırılık bulunmadığı takdirde, dosya esastan incelenmek, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karar verilir.

Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkumiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ila 101 inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesin hükümle sonuçlanmış olan davalarda lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması amacıyla, yapılan yargılama bakımından dava zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

İşbu Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kesinleşmemiş olmakla beraber hükme bağlanmış olan dosyalarda uzlaşma kapsamının genişlediğinden bahisle bozma kararı verilemez.” denilmiş;

 

353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun Ek Geçici 6. maddesinde, “(Ek: 29/6/2006-5530/63 md.) 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun, bu Kanun ile değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümlerinin, yürürlüğe konulmasına ve uygulanmasına ilişkin, bu Kanunun yürürlüğe giriş tarihi esas alınarak 23/5/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda belirtilen esaslar uygulanır.

Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, askerî mahkemelerce karar verilmiş ve henüz kesinleşmemiş olan dava dosyalarından görevli yargı yeri değişenler hakkında, askerî savcının yazılı görüşü alınmak suretiyle, mahkemesince duruşma yapılmaksızın görevsizlik kararı verilir. Bu karara karşı, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri, askerî savcı, sanık ve varsa müdafi bir hafta içinde itiraz edebilir. İtirazlar en yakın askerî mahkemede incelenir. Bu dosyalardan temyiz ve itiraz edilmek suretiyle Askerî Yargıtay Başsavcılığında ve Askerî Yargıtayda inceleme aşamasında olan dosyalar mahkemesine iade edilir.” hükmü yer almıştır.

 

Hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişiklikleri nedeniyle, hükümlülerin hukukî durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesinin, hükmü veren hâkim veya mahkeme tarafından yapılmasının,  bir hüküm değiştirme yöntemi olup, kendine  özgü bir tali dava niteliği taşıdığı, sonraki yasanın lehe hükümler içermesi hâlinde, kesinleşmiş olan önceki hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan  bu istisnai yetkinin, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe hüküm konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi verdiği, bu yolla olağan veya olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi ve  kesin hükümle  ilgili yargılama aşamasında geçerli olan yargılama kurallarının değiştirilmesinin mümkün olmadığı, kesin hükmün kurulması sırasında görevli olan Askerî Mahkemenin uyarlama tali davası sırasında da görevli olduğu vurgulanmıştır. (Askerî Yargıtay 1. Dairesinin 4.6.2006 tarihli ve 2006/630-621 E.K., 2.  Dairesinin 18.10.2006 tarihli ve 2006/1484-1474 E.K., 4. Dairesinin 17.10.2006 tarihli ve 2006/1328-1326 E.K. sayılı kararları)

 

Nitekim; Uyuşmazlık Mahkemesinin 07.03.2011 gün ve 2011/9-9 E.K., 05.07.2010 gün ve 2010/39-39  E.K., 01.03.2010 gün ve 2010/12-12  E.K., 01.03.2010 gün ve 2010/11-11  E.K., 12.10.2009  gün ve 2009/25-25 E.K., 06.07.2009 gün ve 2009/20-20 E.K., 03.03.2008 gün ve 2008/7-7 E.K., 06.02.2012 gün ve 2012/1-1 E.K., 24.09.2012 gün ve 2012/26-26 E.K., 30.11.2015 gün ve 2015/30-35 E.K. sayılı kararlarında da; 5275 sayılı  Yasa’nın 98. maddesi gereğince, lehe kanun hükümlerinin saptanması ve uygulama koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine yönelik yargılama faaliyetinin, belirlenen amaçlarla sınırlı ve kendine özgü bir yargılama niteliğinde olduğu, hüküm aşamasında görevli olan mahkemenin, lehe kanun uygulaması nedeniyle hükmün uyarlanmasına ilişkin tali dava sırasında da görevini sürdürdüğü sonucuna varılmıştır. 

 

12.9.2010 tarihinde  yapılan  halkoylaması  sonucu kabul edilip, 23.9.2010 gün ve 27708 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Yasa’nın 15. maddesi ile değişik Anayasa’nın 145. maddesinde, “Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.

Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz” hükmü yer almaktadır.

 

353 sayılı Kanun’un “Asker kişiler” başlığı altında düzenlenen 10. maddesinin birinci fıkrasında da,   “Bu Kanunun uygulanmasında aşağıda yazılı olanlar asker kişi sayılırlar:

           …..

           …..

 

D) Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler” denilmekte iken, fıkranın (D) bendi, Anayasa Mahkemesi’nin 6.3.2013 gün ve 28579 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27.12.2012 tarih ve E:2012/117, K:2012/204 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

 

Bu durumda, sanığın suç tarihinde sivil kişi olması nedeniyle, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun asker olmayan (sivil) kişilerin askeri mahkemelerde yargılanma koşullarını belirleyen maddeleri ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesi yönünden değerlendirme yapılması gerekmektedir.          

 

5530  sayılı Yasa’nın 4. maddesi ile değiştirilen 353  sayılı  Yasa’nın  13.  maddesinde, “Askeri Ceza Kanunu’nun 55, 56, 57, 58, 59, 61, 63, 64, 75, 79, 80, 81, 93, 94, 95, 114 ve 131. maddelerinde yazılı suçlar, askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi olmayan sivil kişiler tarafından barış zamanında işlenirse; bu kişilerin yargılanması, adli yargı mahkemeleri tarafından, Askeri Ceza Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle yapılır”;

 

5918 sayılı Yasa’yla değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesine eklenen ikinci fıkrasında, “Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır.” denilmiştir.

 

            Bu düzenlemeler gözetildiğinde, sivil kişilerin barış zamanında, Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi suçları tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemeleri durumunda adli yargı yerinde yargılanacakları kuşkusuzdur.

 

Somut olayda, askeri yargı yerince verilen görevsizlik kararında,  Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı iptal kararının, Anayasa Mahkemesinin 27.12.2012 tarih ve E:2012/117, K:2012/204 sayılı kararı  uyarınca hali hazırda asker kişi olmayan hükümlü lehine sonuç  doğurup  doğurmayacağının  değerlendirilmesi  amacıyla  yeniden esasa kaydedilerek ele alınan dosyasında,  yeniden yargılama yapılacağı, bu nedenle hükümlü hakkında lehe kanun hükümlerinin  uygulanıp  uygulanmayacağına  ilişkin değerlendirme yapma görevinin adli yargı yerine ait olduğu gerekçesine yer verilmiş ise de; 5530 sayılı Kanun’un  63.  maddesiyle, 353 sayılı Kanun’a eklenen Ek Geçici 6.  madde de göz önünde bulundurularak, 5275 sayılı Yasa’nın 98. maddesi gereğince, hükmün kesinleşmesinden sonra yapılan yasa değişiklikleri nedeniyle, hükümlülerin hukukî durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesinin, hükmü veren hâkim veya mahkeme tarafından yapılmasının, bir hüküm değiştirme yöntemi olup, kendine özgü bir tali dava niteliği taşıdığı, sonraki yasanın lehe hükümler içermesi hâlinde, kesinleşmiş olan önceki hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetkinin, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe hüküm konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi verdiği, bu yolla olağan veya olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi ve kesin hükümle ilgili yargılama aşamasında geçerli olan yargılama kurallarının (Göreve ilişkin yargılama kuralları dahil) değiştirilmesinin mümkün olmadığı, hüküm aşamasında  (Kesinleşen hüküm) görevli  olan mahkemenin, lehe  kanun uygulaması nedeniyle hükmün uyarlanmasına ilişkin tali dava sırasında da görevini sürdürdüğü sonucuna varılmıştır.

 

Açıklanan nedenlerle, davanın askeri yargı yerinde görülmesi ve Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

SONUÇ   : Davanın çözümünde ASKERİ YARGI yerinin görevli olduğuna, bu nedenle Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 17.4.2014 gün ve E:2013/684, K:2014/161 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.01.2016 gününde, Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR ve Üye Osman ATALAY’ın KARŞIOYLARI ve  OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

           Başkan

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Şuayip ŞEN

 

                           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Yusuf Tamer ÇETİN

Üye

Kenan YUMUŞAK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet AVCIOĞLU       

 

Üye

Osman ATALAY

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Sevilay TEMİZYÜREK BATIR

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Tersanesi Komutanlığı emrinde görevli saat ücretli işçi sanık Y.B.'nın, 16.07.2008 günü kullandığı askeri araç ile kaza yaptığı, “sanığın askeri aracın mühimce hasarına sebebiyet vermek” suçundan, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 137. maddesi uyarınca hakkında kamu davası açıldığı. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce, sanığın 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 137. maddesi uyarınca bir ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sonuçta 500 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 1.800 TL Hazine zararının tahsiline karar verilmiş, verilen karar 16.07.2009 tarihinde kesinleşmiştir.

 

Sanık hakkında verilen hüküm infaz edilmeden, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı'nca, Anayasa Mahkemesinin, 23.01.2013 gün ve 28537 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17.01.2013 gün ve E: 2012/80, K: 2013/16 sayılı Kararıyla, Askeri Ceza Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, EK-8 maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile...” ibaresinin ve Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği belirtilerek, infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda karar verilmesinin talep edilmesi üzerine, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce, infazın durdurulmasına karar verilmiştir.

 

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın, 02.08.2013 gün ve İLM. NO: 2009/249 sayılı, infaz konulu yazısı ile hükümlü hakkında verilen para cezasının infaz edilmediği ancak hazine zararının tahsil edildiğinin Mahkemeye bildirilmesi üzerine, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının hükümlü lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılmasına, dosyanın yeni bir esasa kaydedilmesine uyarlama yargılaması yapılmasına karar vermiş, ancak aşağıda belirtilen gerekçe ile kendisinin bu yargılamada görevsiz olduğuna karar vermiştir.

 

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi: 17.04.2014 gün ve 2013/684 E, 2014/161 sayılı kararıyla; Anayasa Mahkemesinin, 23.01.2013 gün ve 28537 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17.01.2013 gün ve E.2012/80, K: 2013/16 sayılı Kararıyla, Askeri Ceza Kanununun 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, Ek-8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile...” ibaresinin ve Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği, böylece askeri suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve ertelenmesine engel olan hükümlerin iptal edildiği, Mahkemenin 19.07.2013 gün ve 2013/446 Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla infazın durdurulmasına karar verildiği ve iptal kararının hükümlü lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla dosyanın yeniden esasa kaydedilerek duruşma açıldığı belirtilerek, ancak Anayasa Mahkemesinin 01.12.2012 gün ve 28484 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 20.09.2012 gün ve 2012/45-125 sayılı kararıyla, 353 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği, söz  konusu kararın yürürlüğe girmesi nedeniyle ceza yargılaması bakımından, Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personelin asker kişi sıfatlarının ortadan kalktığı açıklanarak, bu nedenle sanığın askeri mahkemede yargılanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle “görevsizlik kararı” vermiş, temyiz edilmeyen karar kesinleşerek, dava dosyası, İstanbul Anadolu 47. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiştir.

 

 

İstanbul Anadolu 47. Asliye Ceza Mahkemesi ise: 02.04.2015 gün ve 2014/789 E, 2015/277 sayılı Kararıyla; sanığın üzerine atılı suçun askeri aracın mühimce hasarına sebebiyet vermek olduğu ve suçun Askeri Ceza Kanunu'nun 137. maddesinde vazife veya hizmette tekasül dolayısıyla bir gemi veya tayyarenin veya esliha ve harp malzemesinden birinin mühimce hasara uğramasına sebep olanın üç seneye kadar hapsolacağının öngörüldüğü, bu haliyle atılı suçun kasıtlı suç olmadığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda mala zarar verme suçu olarak düzenlenen suçun ise ancak kasıtla işlenebileceği, sanığın kastının suçun unsuru olduğu, buna göre Mahkememizce sanığın atılı suçtan yargılanamayacağı, sanık hakkında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 24.6.2009 tarihli kararı ile verilen kararın kesinleşip infazına başlandığı hatta sanık tarafından aracın 1.800 TL zararının giderildiğinin dosyada bulunan Maliye Bakanlığının alındı belgesinden anlaşıldığı, buna göre kanun değişikliği nedeniyle yapılacak olan uyarlama niteliğindeki ek kararın da askeri mahkemece verilmesi gerektiği açıklanarak, görevli mahkemenin askeri yargı yeri olduğu gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı vermiştir.

 

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 14. maddesinde belirtildiği şekilde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur.

 

Çözümlenmesi gereken sorun, asker kişi olarak kabul edilen işçi Y.B.'nın işlediği bir suçtan dolayı Askeri mahkemede ceza aldıktan sonra, infaz aşamasında yeni yasal düzenlemeler ve Anayasa Mahkemesi kararları ile sivil kişi olarak kabul edilip yargılamasının sivil bir mahkemede (Adli Yargı) da yargılaması gerektiği kabul edildiğinde ve yeni lehine yasal düzenlemeler getirildiğinde, 5252 sayılı Yasa'nın 9. maddesi gereğince "uyarlama yargılaması" yapılacağında, bu yargılamayı önceden yargılandığı Askeri Mahkemece (Askeri Yargı)da mı? yoksa yeni yasal düzenlemeler ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararları dikkate alınarak sivil mahkemece (Adli Yargı)da mı? yargılanacağı konusudur.

 

Dava konusu ile ilgili yasal düzenlemelerde nelerin değiştiği ve Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili iptal kararlarının neler olduğu incelenecek olursa;

 

1- 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun Üçüncü Bap Dokuzuncu Faslında, "tekasül dolayısıyla esliha ve hârb malzemesinden bir şeyin hasara uğramasına sebep olanlar" başlığı altında düzenlenen 137. maddesinde, "Vazife veya hizmette tekasül dolayısıyla bir gemi veya tayyarenin veya esliha ve harp malzemesinden birinin mühimce hasara uğramasına sebep olan üç seneye kadar hapsolunur" hükmü yer almıştır;

 

1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinde, "(Değişik:22/3/2000-4551/12 md.) Askeri mahkemelerden Askeri Ceza Kanununun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez ve para cezasına veya tedbirlerden birine de çevrilemez. Aynı Kanunun Üçüncü Babının üçüncü Fasih ile 84 üncü maddesi hariç olmak üzere 5 inci ve 130 uncu maddesi hariç olmak üzere sekizinci fasıllarında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tescil edilemez. Ancak fiili işlediği zaman onsekiz yaşını doldurmamış çocuklarla, hüküm zamanında yetmiş yaşma girmiş olanların mahkum oldukları bir seneden az hapis cezaları tecil olunabilir" denilmekte iken;

 

Anayasa Mahkemesinin, 23.1.2013 gün ve 28537 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 17.1.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı kararıyla, maddenin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin; Aynı Kanun'un Ek 8. maddesinin ikinci fıkrasında, "Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ön ödeme hükümleri uygulanmaz" denilmekte iken; yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesi kararı ile maddenin ikinci fıkrasında yer alan "kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile" ibaresinin; Yine aynı Kanun'un Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasında, "Bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ila ondördüncü fıkraları uygulanmaz" denilmekte iken; yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesi kararı ile söz konusu fıkranın iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

 

Böylece önceden kısa süreli hapis cezalan TCK 50. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımlara çevrilemez iken, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı ile kısa süreli hapis cezalarının adli para cezasına ve seçenek tedbirlere çevrilebilme imkanı gelmiş, ayrıca önceden askeri cezalarda CMK 231. maddesinde belirtilen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına karar verilemez iken, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı ile sanığın veya hükümlünün cezası 2 yıl veya 2 yıldan az hapis veya adli para cezası ise diğer yasada belirtilen şartları da taşıyor ise HAGB kararı verilme imkanı getirilmiştir.

 

2- Anayasa Mahkemesinin 01.12.2012 gün ve 28484 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 20.09.2012 gün ve 2012/45 Esas ve 2012/125 sayılı Kararıyla, 353 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği, söz konusu kararın yürürlüğe girmesi nedeniyle ceza yargılaması bakımından, Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personelin asker kişi sıfatlarının ortadan kalktığı belirtilmiştir.

 

Böylece, Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personelin asker kişi sıfatlarının ortadan kalktığı nedenle, bu kurumlarda çalışan sivil personelin askeri mahkemede yargılanmasının mümkün olmadığı belirlenmiştir.

 

3- 12.09.2010 tarihinde yapılan halkoylaması sonucu kabul edilip, 23.9.2010 gün ve 27708 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Yasa'nın 15. maddesi ile değişik Anayasa'nın 145. maddesinde, "Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. "Savaş hali haricinde asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz." hükmü yer almaktadır.

 

Böylece Halk oylaması ile kabul edilen ve 5982 sayılı Yasa'nın 15. maddesi ile Anayasanın 145. maddesinde yapılan değişik ile savaş hali haricinde asker olmayan kişiler artık askeri mahkemelerde yargılanamaz, sivil adli yargı mahkemelerinde yargılanmaları gerekir.

 

4- 353 sayılı Askeri mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun "Askeri kişiler" başlığı altında düzenlenen 10. maddesinin birinci fıkrasında da "Bu Kanunun uygulanmasında aşağıda yazılı olanlar asker kişi sayılırlar:

 

D) "Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler"

denilmekte iken, fıkranın (D) bendi. Anayasa Mahkemesi'nin 6.03.2013 gün ve 28579 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 27.12.2012 tarih ve E:2012/117, K:2012/204 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

 

Böylece, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı ile Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler, askeri kişi olmaktan çıkarılmış, sivil kişi olduklarından sivil adli yargı mahkemelerinde yargılanma imkanı getirilmiştir.

 

5- 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun asker olmayan (sivil) kişilerin askeri mahkemelerde yargılanma koşullarını belirleyen maddeleri ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 3/2. maddesi yönünden de değerlendirme yapılır ise,

 

5530 sayılı Yasa'nın 4. maddesi ile değiştirilen 353 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde, "Askeri Ceza Kanunu'nun 55, 56, 57 58, 59, 61, 63, 64, 75, 79, 80, 81, 93, 94, 95, 114 ve 131. maddelerinde yazılı suçlar, askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi olmayan sivil kişiler tarafından barış zamanında işlenirse; bu kişilerin yargılanması, adli yargı mahkemeleri tarafından, Askeri Ceza Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle yapılır.

 

5918 sayılı Yasayla değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 3. maddesine eklenen ikinci fıkrasında, "Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır." denilmektedir.

 

Böylece, sivil kişilerin barış zamanında, Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi suçları tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemeleri durumunda, yargılamaları adli yargı yerinde yargılanacaklardır.

 

Sonuç olarak;

Kişinin hangi mahkemede yargılanması gerektiğini belirten görev konusu 5271 sayılı CMK nın 4. md.si gereğince, kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında mahkemece resen dikkate alınması gerektiğinden,

 

Yukarıda belirtilen nedenlerle, Anayasanın 145. maddesi, CMK nın 3/2. ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararları dikkate alınarak, somut olayda askeri mahkemece verilen görevsizlik kararında, Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 gün ve E:2012/80, K:2013/16 sayılı iptal kararının, Anayasa Mahkemesinin 27.12.2012 tarih ve E:2012/117, K:2012/204 sayılı Kararı uyarınca hali hazırda "asker olmayan hükümlü" lehine sonuç doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesi amacıyla yeniden esasa kaydedilerek ele alınan dosyasında, Uyarlama Yargılaması yapılacağından, hükümlü hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına ilişkin değerlendirme yapma görevinin Adli Yargı yerine ait olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle Davanın Adli Yargı yerinde görülmesi ve İstanbul Anadolu 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasının gerektiği düşüncesi ile Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

 

 

 

 

 

         Başkan                                                                                               Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR                                                                          Osman ATALAY