Hukuk Bölümü         2003/52 E.  ,  2003/78 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           :L.S. vd.

Vekili              :Av. M.K.

Davalı            :Milli Savunma Bakanlığı           

             O L A Y         :İstanbul- Hadımköy 1. Zh.Tug.1.Tnk. Tb. Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta olan davacıların oğlu ve kardeşi Tnk. Onb. M.S., 2.3.1990 gününde Garnizonun güvenlik ve emniyeti için görevlendirildiği Ani Müdahale Mangası eğitimi kapsamında verilen alarm tatbikatı yapılırken, ZPT (Zırhlı Personel Taşıyıcı) aracının geri hareketi sırasında aracın altında kalması sonucunda ölmüştür.

A)    Anne ve babaya, 14.8.1990 gününde yaptıkları başvuru nedeniyle aylık  bağlanma-

mış ise de, 5434 sayılı Yasa’nın 72. maddesini değiştiren 1994 tarih ve 3997 sayılı Yasa’nın yürürlükte bulunduğu sırada yapılan 19.8.1997 günlü başvurunun ve nihayet aynı Yasa maddesini değiştiren 1.4.1998 tarih ve 4354 sayılı Yasa’ya göre yapılan 22.4.1998  günlü başvurunun, oğullarının ölüm olayının 2330 sayılı Yasa kapsamındaki bir görev sırasında meydana gelmediği nedeniyle reddi yolundaki Emekli Sandığı işlemine karşı açılan dava sonunda, ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ’nce, 11.6.2001 gün ve E:2001/714, K:2001/806 sayı ile, Danıştay bozma kararına uyulmak suretiyle, davacıların oğlunun askerlik görevini ifa ederken verilen alarm üzerine görev yerine hareketi sırasında zırhlı personel taşıyıcı aracın altında kalarak öldüğü hususunun tartışmasız olduğu; hernekadar, ölüm olayı 5434 sayılı Yasa’nın 64. maddesi kapsamında “harp veya harp bölgesinde, harp veya harbe hazırlık devresinde düşman silahlarının etkisiyle” vuku bulmamış ise de, görev yaptığı garnizonun güvenlik ve emniyeti amacıyla oluşturulmuş özel bir manganın “emir- komuta” hiyerarşisi çerçevesinde aldığı emire bağlı olarak görev yerine hareketi sırasında meydana geldiğinden olayın 2330 sayılı Yasa’da ifade edildiği şekilde “ barışta güven ve asayişi korumak” kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği; bu durumda, askerlik görevini ifa ederken vefat eden oğullarının durumu 2330 sayılı Yasa kapsamında kabul edilerek, davacılara muhtaç olup olmadıklarına bakılmaksızın aylık bağlanması gerekeceğinden, bu konudaki istemlerinin reddi yolundaki işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal kararı verilmesi üzerine, Emekli Sandığınca, 3997 sayılı Yasa uyarınca 19.8.1997 günlü başvuruyu takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanmıştır. 

            B) Davacılar tarafından, Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin yukarıda sözüedilen kararı ile, oğullarının ölüm olayının 2330 sayılı Yasa kapsamında olduğunun sabitleştiğinden bahisle, kendilerine nakdi tazminat ödenmesi istemiyle, 17.1.2002 günlü dilekçeyle Kara Kuvvetleri Komutanlığına başvuruda bulunulmuş ise de, idarece cevap verilmemiştir.

            Davacılar vekilince, nakdi tazminat ödenmesi için yapılan başvurunun idarece cevap verilmeyerek reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle, 16.5.2002 gününde Mahkeme kaydına giren dilekçe ile, askeri idari yargı yerinde dava açılmıştır.

            ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BİRİNCİ DAİRESİ; 18.6.2002 gün ve E:2002/1116, K:2002/983 sayı ile, davacıların maluliyet aylığına hak kazandığı oğullarının Er statüsünde iken maluliyete uğradığı açık olduğundan, davada asker kişiyi ilgilendirme koşulu bulunmakta ise de, davanın konusunun askeri hizmete ilişkin bulunması koşulunun gerçekleştiğinin söylenemeyeceği; kamu görevlilerinin terör eylemlerinden zarar görmeleri halinde aylık bağlanması usul ve esaslarının, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 4082 sayılı Kanunla değişik 21. maddesi ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat Kanunu’nun 1, 2 ve 4. maddelerinde düzenlendiği; bu düzenlemeye göre, memur ve kamu görevlililerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederken görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlananlara 2330 sayılı Kanun’a göre öngörülen arttırımlı oranlar üzerinden emekli aylığı bağlanacağı; ancak, burada hemen işaret edilmesi gereken hususun, 3713 sayılı Kanun’un 21. maddesinin, salt TSK. mensuplarını değil, diğer tüm kamu personelini, hatta sivilleri kapsayan bir içeriğe sahip olması ve bağlanacak emekli aylığı ya da emekli ikramiyesi yönünden 30 hizmet yılı kriterinin uygulanmasında TSK. mensuplarından söz etmeksizin, terörden zarar gören kamu görevlilerinin tümü için aynı düzenlemeyi öngörmesi olduğu; bunun doğal sonucu olarak da, uyuşmazlığın çözümünde davacının asker kişiliğinin ve olayın vukuu esnasında ifa edilen askeri hizmetin değerlendirme ve uygulama yeri olamayacağı ve salt 3713 sayılı Kanun’a göre yapılacak bir değerlendirmenin ise genel idari yargının uzmanlık alanı içerisinde kaldığının kabulü gerektiği; açıklanan nedenlerle, 1602 sayılı Kanun’un 20. maddesinde öngörülen askeri hizmete ilişkinlik unsurunun davada bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kararın düzeltilmesi isteğinin aynı DAİRE’ce reddi suretiyle kesinleşmiştir.

            Davacılar vekilince, bu kez, aynı istekle, 30.7.2002 gününde genel idari yargı yerinde dava açılmıştır.

            ANKARA 11. İDARE MAHKEMESİ’nce , 17.3.2003 gün ve E:2002/716 sayı ile, Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine göre, idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birarada gerçekleşmesi halinde davanın AYİM’ de çözümlenmesinin gerektiği; davacıların yakınının askerlik yükümlülüğü altında iken ölümü nedeniyle 2330 sayılı Yasa hükümlerinden yararlandırılmaması yönündeki işlemin anılan Yasa'da öngörülen özel nitelikli askeri vazife ve hizmeti ilgilendirdiği, menfaati ihlal edilen kişiler asker kişiler olmasalar dahi davanın AYIM’de çözümlenmesi gerektiği sonucuna varıldığından bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına ve dosyanın incelenmesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye değin ertelenmesine karar verilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE  :  Uyuşmazlık   Mahkemesi   Hukuk    Bölümü’nün,   Yalçın ACARGÜN’ün  Başkanlığında , Üyeler:  Dr.  Atalay  ÖZDEMİR,   M.  Lütfü   ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,  Turgut ARIBAL ve H.Hasan MUTLU’nun    katılımlarıyla yapılan17/11/2003 günlü toplantısında, Raportör- Hakim İsa YEĞENOĞLU’ nun  davanın çözümünde askeri idari yargının  görevli  olduğu   yolundaki   raporu   ile   dosyadaki    belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Tülin ÖZGENÇ’in davada askeri idari yargının, AYİM Savcısı Ahmet SİVAS’ın ise  davada genel idari yargının görevli olduğu  yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 

USULE İLİŞKİN İNCELEME:

            Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmemiş olup, esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verildi. 

ESASA İLİŞKİN İNCELEME:

            Dava, 2330 sayılı Yasa’ya göre nakdi tazminat ödenmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali isteminden ibarettir.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

            1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

            İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden “ askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler: idarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler  gözönünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

Gerek Anayasa’da gerekse 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre,askeri hizmete ilişkin bir idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan dul ve yetimlerine yansıyan hak doğurucu uyuşmazlıklara AYİM’de bakılacağında duraksamaya yer olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir kural bulunmamaktadır. 

Nitekim, askeri hizmetin yürütülmesi sırasında ölen bir asker kişinin, şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak tesis edilen işlemlerde “asker kişiyi ilgilendirme” koşulununda gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden yoksun kalan aile bireyleri veya  kanuni ya da akdi halefi tarafından açılan iptal davalarının görüm ve çözümünde AYİM’in görevli olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.

            Bu açıklamalara göre, görevde bulunduğu sırada ölen asker kişi nedeniyle mirasçılarına nakdi tazminat verilip verilmeyeceğine ilişkin dava konusu işlemde asker kişiyi ilgilendirme koşulunun gerçekleştiği kuşkusuzdur.

            İşlemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince:

            2330 sayılı Nakdi Tazminat Ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerini düzenleme amacı taşımakta; içgüvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen Silahlı Kuvvetler mensuplarını kapsamına almakta olup, bu Kanun kapsamına girenlerden ölenlerin kanuni mirasçılarına veya malül olanlara: 3. maddede tespit edilen miktarlarda nakdi tazminat ödenmesini ve ayrıca 4. maddede belirtilen şekilde ilgili sosyal güvenlik kurumlarının kendi mevzuatlarına göre görev malüllüğü aylığı bağlanmasını hüküm altına almaktadır.

            Aynı Yasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanuna göre verilecek nakdi tazminatların ödenme şekli ile (...) ödenecek tazminatların tutarları ve bu Kanunla ilgili diğer hususlar (...) Bakanlar Kurulunca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.” hükmü uyarınca Bakanlar Kurulunun 25.11.1992 tarih ve 92/3809 sayılı kararıyla çıkarılan Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmeliğin değişik 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının: 2330, 2453, 2566, 2935, 2937, 3497 ve 3713 sayılı Kanunlarda belirtilen hallerde ölen, yaralanan ve sakat kalanlara, bu Kanunlara göre nakdi tazminat verilmesi, aylık bağlanması ve yapılacak diğer yardımların esas ve usullerinin düzenlenmesi olduğuna işaret edilmiş; değişik 2. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Yönetmelik;

a)İç güvenlik ve asayişin korunmasında, kaçakçılığın men, takip ve tahkikinde, güven

ve asayişi ihlâl eden eylemler nedeniyle yakalanan, gözaltına alınan, tutuklanan veya hükümlü bulunanların muayene ve tedavilerinde, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki maksadıyla mayınlanmış sahaların temizlenmesinde, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 28. maddesinde belirtilen görev ve işlerin yerine getirilmesinde, Devlet istihbarat faaliyetlerinde, Devletin kara sınırlarının korunması ve güvenliliğinin sağlanmasında ve terörle mücadele faaliyetlerinde görevlendirilen;

            (1)Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personelinin,

            (2) Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının,

            (3) Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarının,

            (4) Çarşı, mahalle ve kır bekçilerinin,

            (5) Orman memurları ve personeli ile gümrük muhafaza memurlarının,

            (6) Sağlık personelinin

            (...) 

            b)Ceza ve tutukevlerinin iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevli bulunan personelin,

            (...)

            bu görev ve yardımlarından dolayı veya görev ve yardımları sona ermiş olsa bile yaptıkları bu görev ve yardımları nedeniyle ya da Devlet güçlerini sindirme amacına yönelik saldırı sonucu, derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma ve hastalık sonucu ölmeleri halinde, 2330 sayılı Kanunda belirtilen hak sahiplerine verilecek tazminat ile dul ve yetimlerine bağlanacak aylıkların, sakat kalmaları halinde kendilerine verilecek nakdi tazminat ile bağlanacak aylığın, yaralanmaları halinde ise kendilerine verilecek nakdi tazminatın ve yapılacak öğrenim ve sağlık yardımının esaslarını kapsar.” denilmiştir.

            Anılan Yönetmeliğin 13. maddesinde, bu Yönetmelikte belirtilen tazminatların ödenip ödenmemesi hususunun, ilgili bakanlık veya kurumca belirlenecek personel, maliye, hukuk ve sağlıkla görevli birim amirleriyle konu ile ilgili diğer yetkililerden oluşan bir komisyon tarafından inceleneceği öngörülmüş; tazminat tahakkukuna esas belgelerin neler olduğu 17. maddede sayılmış olup,

a)Yaralanmalarda :

1-     Olayın cereyan tarzını ve yaralanmaya konu teşkil eden durumu  açıklayan ayrıntılı

olay tutanağı,

            2- Yaralanma durumunu, araz bırakıp bırakmadığını, yaralının kaç gün iş ve gücünden geri kaldığını içeren, kurumlarınca sevk edildikleri Devlet, askeri, SSK veya üniversite hastanelerinden verilen kesin sağlık raporları veya sağlık kurulu raporları,

            3- Görev emri (görev sözlü verilmiş ise yazı ile tevsik edilecek, yazılı ise emir sureti eklenecektir.)

            b) Sakatlanmalarda : (a) fıkrasında belirtilen belgelere ek olarak, tam teşekküllü hastane sağlık kurulundan verilen ve ilgili sosyal güvenlik kurumunca sakatlık derecesi tespit edilmiş kesin rapor,

            c) Ölüm halinde        : (a) fıkrasında belirtilen belgelere ek olarak, ölü muayene ve otopsi tutanağı, vukuatlı nüfus kayıt örneği, veraset ilâmı,

            d) Sonradan meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm halinde   : (a), (b) ve (c) fıkralarında belirtilen belgelere ek olarak,

1-     Ölüm, yaralanma veya sakatlanmanın evvelce ifa edilen görevden  dolayı meydana

geldiğini belgeleyen mahkeme ilamı,

            2- Mahkeme ilamı alınmayan hallerde, savcılıklardan bu durumu açıklayan yazılı belge,

            3- Yukarıdaki belgelerin temin edilememesi durumunda, olayla ilgili olduğunu gösteren ve ilgili kurumlarca hazırlanan yazılı belgeler,

            4- Yaralanma veya sakatlanmalardan sonra meydana gelen ölümlerde, ölümün daha önce meydana gelen olay nedeniyle ortaya çıkan yaralanmaya veya sakatlanmaya bağlı olduğunu gösteren tam teşekkülü hastane sağlık kurulu kararının,

            bulunması gerekli görülmüş; 19. maddede ise, bu Yönetmeliğin nakdi tazminat ödenmesi, aylık bağlanması, öğretim ve sağlık yardımları ile ilgili hükümlerinin, ölüm, sakatlanma ve yaralanmanın görevli kişinin kendi kastı sonucu meydana geldiğinin idarece saptanması halinde uygulanmayacağı öngörülmüştür.

            Anılan yasal düzenlemelerden, bu düzenlemelerin öngördüğü nakdi tazminat ödenmesi ve aylık bağlanması haklarından yararlanacak bir asker kişi ya da yakınları bakımından, idari işlem veya eylemin yöneldiği asker kişinin, sözüedilen yasalar kapsamında bir görev ifa edip etmediğinin; yaralanması, sakatlanması veya ölümünün bu görev sırasında meydana gelen olaydan kaynaklanıp kaynaklanmadığının, ilgili idarece kurulan Nakdi Tazminat Komisyonunca incelenmesinin ve karara bağlanmasının gerektiği anlaşılmaktadır. 

Bu duruma göre, yapılan başvuru üzerine KKK Nakdi Tazminat Komisyonunca, davacıların yakını olan askerin ölüm olayının, 2330 sayılı Yasa kapsamında bir görevin ifası sırasında ya da bu görev nedeniyle meydana gelip gelmediği incelenirken veya olayımızda olduğu gibi başvurunun zımnen reddi halinde bu işlemin yargısal denetimi sırasında, asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak bir değerlendirme yapılacak olması karşısında, olayda idari işlemin askeri hizmete ilişkin bulunması koşulu da gerçekleştiğinden, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde askeri idari yargı yeri görevli bulunmaktadır.

            Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile AYİM Birinci Dairesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ         : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ İLE, AYİM Birinci Dairesi’nin 18.6.2002 gün ve E:2002/1116, K:2002/983 sayılı  GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 17.11..2003 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE  karar verildi.