Hukuk Bölümü 2006/35 E., 2006/57 K.

  • OLUMSUZ GÖREV UYUŞMAZLIĞI
  • 5179 S. GIDALARIN ÜRETİMİ, TÜKETİMİ VE DENETLENMESİNE D... [ Madde 29 ]
  • 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK... [ Madde 14 ]
  • 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK... [ Madde 15 ]
  • 2247 S. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAK... [ Madde 27 ]
  • "İçtihat Metni"

    OLAY: Erzincan Valiliği İl Tarım Müdürlüğü kontrolörlerince 20.4.2005 tarihinde yapılan denetim sonucu, gıda üretiminde, üretim izni olmayan ve miadı dolmuş hammadde kullanmaktan dolayı, davacıya ait Gıda(Ekmek) Üreten İşyeri ile ilgili olarak, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un 29/d bendine göre, 28.4.2005 tarih, 1/3 sayılı işlemle, 5.560.-YTL idari para cezası kesilmiştir.

    Davacı, idari para cezasının kaldırılması istemiyle 17.5.2005 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

    ERZİNCAN SULH CEZA MAHKEMESİ; 17.5.2005 gün ve E.2005/574 Müt. sayı ile, 5179 sayılı Kanun'un 30.maddesi gereğince idari para cezasına itiraz edilecek merciin idare mahkemesi olduğu gerekçesiyle, temyizi kabil olmak üzere görevsizlik kararı vermiş, bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

    Davacı aynı istekle 6.6.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

    SİVAS İDARE MAHKEMESİ ; 12.7.2005 gün ve E:2005/683, K:2005/775 sayı ile, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un 29. ve 30. maddesinden söz ederek, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu bu ve benzeri idari para cezalarını ilgilendiren önemli değişiklikler içerdiğinden, bu kanun kapsamında öncelikli bir değerlendirme yapılmasının gerekli görüldüğü, Kabahatler Kanunu'nun 1,2,3,16,19,27 ve geçici 2. maddelerinden bahisle, uyuşmazlıkta, dava konusu idari para cezasına karşı yargı yolunu belirleyen 5179 sayılı Kanun ile kabahatlere ilişkin çerçeveyi çizen 5326 sayılı Kanun'un uygulanma önceliği hususunun tespitinin gerektiği; yargı organının işlevini yerine getirirken öncelikle yasama tarafından soyut ve genel olarak düzenlenmiş olan kuralları uygulayacağı, uygulamada kimi zaman bu tür normlar arasında hiyerarşiye aykırılık, çelişki ve aynı konuyu düzenleyen birden fazla kuralla karşılaşılabileceği, hukuk normları arasındaki çelişkinin genel normla genel norm, genel normla özel norm ve özel normla özel norm arasında olabileceği, temel kuralın ise, sonraki kanun, özel kanun ve hiyerarşik bakımdan üst düzeydeki kanun biçiminde olduğu, uyuşmazlıkta da, aktarılan mevzuat hükümleri açısından bir değerlendirme yapıldığında, sonradan yürürlüğe giren ve çerçeve nitelik taşıyan Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinde, kanunun genel hükümlerinin, mevzuatımızda halen yürürlükte olan birçok düzenlemede tanımlanan idari para cezaları için öncelikle uygulanacağına dair atıfta bulunulduğu, bir kısım idari yaptırım türleri içinse 16. maddeyle (düzenleme yapılıncaya kadar) var olan mevzuat hükümlerini saklı tuttuğu; dolayısıyla, davaya konu idari para cezası açısından da Kabahatler Kanunu'nun uygulanacağı; nitekim, Kanunun ikinci kısmında "Çeşitli Kabahatler" şeklinde bir başlık kullanılmasının, kanunda yazılan kabahatlerin sınırlı ve sayılı biçimden ziyade, örnek olarak metne işlendiğini ve sadece ikinci kısma özgü kapsam taşımadığını gösterdiği kanaatine varıldığı, bu durumda, anılan kanun bu ve benzeri uyuşmazlıkların görüm ve çözüm görevini adli yargı mahkemelerine bıraktığından ve bu davanın da yetkili sulh ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğinden, işin esasının mahkemelerince incelenip sonuçlandırılması olanağı bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

    İNCELEME VE GEREKÇE:

    Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ahmet AKYALÇIN'ın Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK'in katılımlarıyla yapılan 1.5.2006 günlü toplantısında;

    l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre;

    Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, "2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, 'ceza uyuşmazlıkları' ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının 'hukuk uyuşmazlığı' sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar 'ceza davası' olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…

    …."açıkça belirtilmiştir.Bu durum gözönüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

    Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Başkanlıkça, adli yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneği ilgili mahkemesinden getirtilmiştir. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmediğinden görev uyuşmazlığının esasının incelemesine oybirliği ile karar verildi.

    ll- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör- Hakim Taşkın ÇELİK'in davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR'in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

    Dava, 5179 sayılı Yasa'nın 29. maddesine göre verilen idari para cezasının kaldırılması isteminden ibarettir.

    27.5.2004 tarih ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesinde "Bu Kanunun amacı, gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemektir" denilmiş; 29. maddesinin (d) bendinde, 18 inci maddede belirtilen sağlığın korunması ile ilgili hükümler dışında, 7 nci maddede belirtilen gıda kodeksine uygun faaliyet göstermeyen gerçek ve tüzel kişilere beşmilyar lira idari para cezası verileceği kurala bağlanmış; 30. maddesinde, bu Kanunda yazılı olan idarî para cezalarının, o yerin en büyük mülki amiri tarafından verileceği, verilen idarî para cezalarına dair kararların ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı, yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği, itirazın, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu, itirazın, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak, en kısa sürede sonuçlandırılacağı, bu Kanuna göre verilen idarî para cezalarının 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunacağı öngörülmüştür.

    Ancak 1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girmesi karşısında, bu Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi gerekmiştir.

    Kabahatler Kanunu Tasarısı Gerekçesinde, özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari ceza yaptırımı öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla, belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanacağı belirtilmiştir.

    30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun birinci maddesinde "Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

    a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

    b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,

    c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

    d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

    e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

    belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır." denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş; ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.

    Anılan Kanun'un 2. maddesinde, "kabahat" deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların "idari para cezası" ve "idari tedbirler"den ibaret bulunduğu; "idari tedbirler"in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir.

    Buna karşılık, 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

    a) İşyerinin kapatılması,

    b) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

    c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması

    d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

    gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklikler yapılıncaya kadar saklı tutulacağı öngörülmek suretiyle geçici istisnalar getirilmiş; 11.5.2005 tarih ve 5348 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle eklenen Ek 1. maddede, "4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle de 213 sayılı Yasa kapsamında bulunan vergi cezaları, Kabahatlar Kanunu'nun kapsamı dışında bırakılmıştır.

    Kabahatler Kanunu'nun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesinde, "Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır." denilmiş olup; bu Kanun'un genel hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin (1) numaralı bendinde, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren engeç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüştür.

    Buna göre, Kabahatler Kanunu'nun belirlediği ilke ve esaslara uyan diğer kanunlardaki idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırımlara karşı yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemesi genel görevli kılınmıştır.

    Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

    Böylece, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, ( davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair geçiş hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

    Kabahatler Kanunu'nun Geçici 2. maddesinde, "Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmaz."; Geçici 3. maddesinde de "Daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvurulabilir." denilerek geçiş dönemine ilişkin uygulama açıklanmış; 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla değişik 44. maddesinde ise, bu Kanun'un 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.

    Bu açıklamalara göre, Kabahatler Kanunu'nun uygulanabilmesi için idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak, Kabahatler Kanunu'nun; 1.maddesinde belirtilen alanların korunmasına yönelik bulunması, 2. maddesinde yapılan kabahat tanımına ve 16. maddesinde belirtilen yaptırım türlerine uyması, 19. maddesinde sayılan geçici istisnalardan olmaması,27. maddenin (1) numaralı bendinde itiraz yolu öngörülen idari yaptırımlardan olması gerekmektedir.

    İncelenen olayda, yukarıda belirtilen koşulların oluştuğu anlaşıldığından, 5179 sayılı Kanun uyarınca verilen dava konusu idari para cezasına karşı yapılacak itiraza bakma görevi, sulh ceza mahkemesine ait bulunmaktadır.

    Her ne kadar, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Genel kanun niteliği" başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi'nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ise de gerekçeli kararı henüz Resmi Gazete'de yayımlanmamıştır

    Belirtilen durum karşısında, 5326 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden sonra 6.6.2005 gününde idari yargı yerinde açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

    Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

    SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi'nce verilen 17.5.2005 gün ve E:2005/574 Müt. sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 1.5.2006 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.