T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS NO     : 2017 / 168

          KARAR NO : 2017 / 199

          KARAR TR  : 13.03.2017

ÖZET : Karayolunda meydana gelen trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi istemiyle açtığı rücuen tazminat davasının, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

 

 

      

 

                                                             K A R A R

 

Davacı          : G.S. A.Ş.

Vekili                : Av. A. A.

Davalı           : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Vekili           : Av. H.Y.

                         

O L A Y    :  Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından kasko sigortası ile teminat altına alınmış bulunan 41 … 301 plakalı aracın, 14/05/2014 tarihinde meydana gelen kaza ile hasarlandığını; sigortalısının 3.910,00 TL zararını 30/10/2014 tarihinde ödeyen müvekkilinin onun haklarına halef olduğunu, kazanın yolda bulunan demir cisim nedeniyle gerçekleştiğini, yolun bakım ve denetiminin davalı belediyeye ait olduğunu, bu sebeple zarardan da sorumlu bulunduğunu iddia ederek; 3.910,00 TL'nin 30/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL ANADOLU 26. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 12.01.2015 gün ve E:2015/1, K:2015/8 sayılı kararı ile “2577 sayılı IYUK'un 21.maddesinde idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idare mahkemelerinde görülmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 18/09/2014 tarih 2014/14913 esas ve 2014/11976 karar sayılı ilamında ve benzer ilamlarında da vurgulandığı gibi davacıya kasko sigortalı araçta oluşan hasar bedelinin rücuen tazmini isteminde davacı tarafın davalı belediyenin gerekli bakım ve onarımı yapmadığını bu nedenle hasarın oluştuğunu iddia etmesi durumunda iddia hizmet kusuruna dayanmakla bir kamu tesisi olan yolun kullanılmasından kaynaklanan kusurdan doğan zararlar idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinden bulunmakla zararın ödetilmesi istekleri 11/02/1959 günlü ve 17/75 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı 2. bendi hükmünce tam yargı davası konusunu oluşturmakla 2577 sayılı IYUK' nun 2/1-b maddesi uyarınca davanın idari yargı yerinde görülmesi gerekir” gerekçesiyle yargı yolu nedeniyle HMK' nun 114(l-b) maddesinin yollaması ile HMK’ nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine karar vermiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi: 16/12/2015 tarih, E:2015/6550, K:2015/14252 sayılı hükmüyle, “Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı sigorta şirketi vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına” hükmetmiş, kararın 17/03/2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Davacı vekili, bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 11. İDARE MAHKEMESİ: 25.03.2016 gün ve E:2016/482, K:2016/602 sayılı kararı ile “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değişik 110. maddesinde bu kanundan doğan sorumluluk davalarının (işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil) adli yargıda görüleceği hükmü getirilmiştir.

Anılan mevzuat hükmü uyarınca 2918 sayılı kanundan doğan sorumluluk davaların hizmet kusuru veya kişisel kusur ayırımı yapılmaksızın adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan 2918 sayılı Kanunun Karayolu Trafik Güvenliği başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında "Karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, bakılmakta olan davanın davalı idarenin, yol üzerinde demir kütle bulunması nedeniyle yolun, yol güvenliğine uygun olmamasına bağlı hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararın rücuen tazmini istemiyle açıldığı görülmekte olup, 2918 sayılı Kanun ile yolun işletilmesi hususunda sorumluluğu bulunan davalı idarenin bu sorumluluğunu yerine getirilmediği iddiasından kaynaklanan davanın yukarıda yer verilen mevzuat hükmü uyarınca adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, daha önce aynı tazminat istemiyle İstanbul Anadolu 26. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın da 12.01.2015 tarih, E:2015/1 ve K:2015/8 sayılı kararıyla görev yönünden reddine karar verildiğinden ve karar kesinleştiğinden, davacının 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun hükümleri uyarınca olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarılabileceği kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1 -a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine” karar vermiş, taraflarca itiraz edilen karar İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdare Dava Dairesinin 22/09/2016 tarih ve E:2016/298, K:2016/24 sayılı kararıyla onanmış, tarafların karar düzeltme talebinin de 29/11/2016 tarih ve E:2016/764, K:2016/757 sayılı kararla reddedilmesi üzerine kesinleşmiştir.

Davacı vekili oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için Mahkememize başvurmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 13.3.2017 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli ve idari yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU’nun, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının,  Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı idarenin sorumluluk sahasında kalan yolda meydana gelen kaza nedeniyle oluştuğu öne sürülen zararın kusurlu olduğu gerekçesiyle davalı Belediyeden rücuan tazmin edilmesi istemiyle açılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu Kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, seyir halindeyken yolda bulunan demir kütleye çarparak kaza yapan araçta meydana gelen zararın davacı şirket tarafından sigortalıya ödendiği, ödeme miktarının kusurlu idareden rücuan tazmini talebiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

 

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, İstanbul Anadolu 26. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12.01.2015 gün ve E:2015/1, K:2015/8 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 26. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12.01.2015 gün ve E:2015/1, K:2015/8 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 13.03.2017  gününde, Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU VE OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                      KARŞI OY

 

03.11.2015 tarih ve 29521 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/670, K:2015/671 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.13.03.2017

 

                                                                ÜYE

                                                   Süleyman Hilmi AYDIN