T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS NO     : 2016/426

          KARAR NO : 2016/458

          KARAR TR : 24.10.2016

 

ÖZET : İstanbul İli, Pendik İlçesi, Kurna Köyü, 9 Pafta, 760 Parsel sayılı yerde bulunan taşınmazın davacılara ait paya kamulaştırılmasız el atıldığından bahisle uğranılan zararın tazmini   istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar        : 1-S.Ç.

                          2-G.Ç.

                          3-N.Ç.

Vekili              : Av. B.İ.A.

Davalı             : İSKİ Genel Müdürlüğü

Vekili              : Av. H.A.

 

O L A Y          : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul İli, Pendik İlçesi, Kurna köyü 9 pafta 760 parselde bulunan taşınmaz müvekkillerinin murisi N.Ç. ile diğer hissedara ait olduğunu, hissedar muris N.Ç. 05/07/1979 tarihinde öldüğünü, murisin ölümüyle geriye sağ eş S. ile müşterek çocukları G. ve N.'ın kaldığını belirterek, dava konusu taşınmazın Ömerli İçme Suyu Koruma Havzası içinde kaldığını, İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği gereğince 1.derecede baraj mutlak koruma havzalarında taşınmaz malikinin hiç bir şekilde tasarrufta bulunma imkanının bulunmadığını, müvekkillerinin uzun yıllardır taşınmazlarından hiç bir şekilde istifade edemediğini, belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren uygulanacak yasal faizi ile 8.500,00 TL nın davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

PENDİK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 16.9.2011 gün ve E:2009/598, K:2011/551 sayı ile, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 11. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendi uyarınca; tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde ekilecek ürünler ve münavebeye alınan bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla değerinin bulunması, bedel tespitinde etkisi olan diğer objektif ölçülerde dikkate alınarak maddenin (i) bendi uyarınca her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip gösterilmek suretiyle kamulaştırma karşılığının tespit edilmesi gerektiği; yapılan keşif sonrası sunulan bilirkişi kurulu raporuna göre; mutlak koruma alanına alınmak suretiyle kamulaştırmasız el atılan yerin metrekare değeri 130,27.TL olup, kamulaştırmasız el atma nedeniyle 760 nolu parselin toplam değerini 5.050,00 m2xl30,27.TL. m2 = 657.863,50.TL davacının payı 417/5050/130,27 = 54.322,68.TL.) olarak bulunmuş olup, davacı vekili 20/01/2011 tarihli dilekçesi ile talebini ıslah suretiyle arttırmış, ıslah dikkate alınarak davanın kabulüne karar vermiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi: 9.4.2012 gün ve E:2012/1021, K:2012/7241 sayı ile, alınan bilirkişi raporu ve yapılan inceleme hüküm kurmaya elverişli olmadığından, arazi niteliğindeki taşınmaza net gelirine göre değer biçilmesi ve değer biçilirken o yörede mutat olarak ekimi yapılan ürünlerin değerlendirmede esas alınması gerektiği, bilirkişi raporlarında; dava konusu taşınmaza, sulanma imkanı bulunmamakla birlikte yağışların yeterli olduğu gerekçesiyle sulu tarım arazisi olarak değer biçildiği; İl ve İlçe Tarım Müdürlüklerinden dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede, kuru, sulu tarım yapılırken ekilen mutat münavebe ürünleri sorularak, alınacak cevapla birlikte yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılıp, taşınmazın nereden ve ne şekilde sulandığı mahkeme gözlemi ile tespit edilerek belirlenecek niteliğine göre ekimi yapılan mutat münavebe ürünlerine ait resmi veriler esas alınıp değer biçildikten sonra, bulunan bedele taşınmazın konumu ve niteliğine göre Kamulaştırma Kanununun 11/1 -ı bendi uyarınca objektif değer arttırıcı unsur ilavesi suretiyle değer tespiti gerekirken eksik inceleme ile yetersiz raporlara göre yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği, davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince bozulmasına karar vermiş, davalı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi: 8.11.2012 gün ve E:2012/15331, K:2012/22062 sayı ile, dosyada bulunan kanıt ve belgelere, Yargıtay kararında yazılı gerekçelere göre karar düzeltme isteği HUMK'nun 440. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirine uymadığından reddine karar vermiştir.

İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi: 13.9.2013 gün ve E:2012/867, K:2013/512 sayı ile, bozma ilamına uyularak yapılan keşifte, dava konusu taşınmazın fiilen sulanmadığı, bu şekli ile susuz arazi olduğu anlaşıldığı; yapılan keşif sonrası sunulan bilirkişi kurulu raporuna göre; mutlak koruma alanına alınmak suretiyle kamulaştırmasız el atılan yerlerin metrekare değeri 70,59TL olup, kamulaştırmasız el atma nedeniyle davacıların hissesi düşen toplam değer 29.436,02TL olarak hesaplandığından davanın kısmen kabulüne karar vermiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi: 31.3.2014 gün ve E:2014/2414, K:2014/8918 sayı ile, Dava konusu taşınmaza fiilen el atılmamakla birlikte, taşınmazın göl mutlak koruma alanı olarak ayrılmış ise de; mahallinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporlarına göre, taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı anlaşıldığı; 11.6.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı yasanın 21. maddesi ile Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.” hükmü getirildiği, öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiş, açıklanan nedenlerle, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş,  davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmen açıklanan nedenlerle HUMK’nun  428. maddesi gereğince bozulmasına karar vermiştir.

 İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 11.9.2014 gün ve E:2014/304, K:2014/498 sayı ile, bozma kararına uyularak, davanın 6487 sayılı kanun ile değişik 2942 sayılı kanunun geçici 6 maddesi gereği davaya bakma görevi idari yargıda olduğundan dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiştir.

Davacı vekili bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 1. İDARE MAHKEMESİ: 17.6.2016 gün ve E:2014/2256 sayı ile, davada kısmen fiili el atmanın, kısmen de hukuki el atmanın mevcut olduğu bir taşınmaza ilişkin benzer bir uyuşmazlıkta Uyuşmazlık Mahkemesince verilen 01/06/2015 gün ve E:2015/471 ve K2015/473 sayılı kararda da, hukuki ve fiili el atma nedeniyle oluşan zarar kalemi ayrımı yapılmaksızın uyuşmazlığın görüm ve çözümünde tümüyle adli yargı yerinin görevli olduğuna karar verildiği görülmektedir...” şeklinde gerekçe ile, davanın adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığından, davacıların el atma sebebiyle uğradıkları zararların tazmini istemiyle açılan işbu davanın yukarıda açıklandığı üzere adli yargıda görülmesi gerektiği, davaya bakmaya görevli mahkemenin belirlenmesi için dosyanın, 2247 Sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarılmak üzere Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, iş bu davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin ertelenmesine karar vermiştir.   

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 24.10.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığın esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, İstanbul İli, Pendik İlçesi, Kurna Köyü, 9 Pafta, 760 Parsel sayılı yerde bulunan taşınmazın davacılara ait 417/5050 paya kamulaştırılmasız el atıldığından bahisle 29.436,02-TL nın tazmini   istemiyle açılmıştır.

            3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

            a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

            b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

            Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

            Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

            Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

           İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

           c) (Ek: 3/7/2005 - 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.”  hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasında bulunan ve İSKİ Genel Müdürlüğünce İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen 19.4.2013 gün ve M.34.1.İBB.5.01.12.01.752.01 195809  sayılı yazıda; idareleri tarafından  İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliğinde yapılan son değişiklikle yapı yaklaşma mesafesinin iptal edilmiş olduğu;  dava konusu Tuzla Tepeören 1508 nolu parselin,  Ömerli Barajı Uzun Mesafeli Koruma Alanında kaldığı;  Tepeören 1508 nolu parselin, 13.04.2012 tarih ve 870 sayılı 1/5000 ölçekli; Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından onaylanan planlı sahada kaldığı; imar planlarında dere alanlarının yapı yaklaşma mesafesi olarak ayrılan kısımlarının yeni yönetmeliğe göre revize edilmesi ve bu sahalarda sadece dere ıslah ve dere işletme bandının ayrılması ve alanların imar planlarına işlenerek planların revize edilmesi hususunun İdareleri  tarafından Büyükşehir Belediyesine bildirildiği;  dava konusu taşınmaz üzerinde İdarelerince herhangi bir tesis, bina ve inşaat faaliyeti yapılmadığı; taşınmazın, malikinin kullanmasına engel olacak şekilde tel çit v.b. şeylerle de çevrilmediği, bu nedenle  el atmasının da söz konusu olmadığı; söz konusu parsel için 2942 sayılı kanununa göre herhangi bir kamulaştırma bedeli blokesi yapılmadığı ve 4650 sayılı kanunla değişik 2942 sayılı kanunun 10. maddesine göre İdareleri adına bedel tespiti ve tescil davası açılmadığı; Yönetmeliğe göre dava konusu 1508 nolu parselin tamamının dere ıslah ve işletme bandının dışında kaldığı;  ifade edilmiştir.

Olayda, davacı vekili tarafından, dava dilekçesinde, İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği gereği imar planlarında dere mutlak koruma alanında bırakılarak, tasarruf hakkı kullanılamayacak şekilde kısıtlanan müvekkilinin taşınmazlarının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, taşınmazın imar planında “dere mutlak koruma alanı”nda kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak başka bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı tazminat davasında, bu Mahkemece 4.11.1983 günlü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6 ncı maddesinin bazı fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Anayasa Mahkemesi 25.9.2013 tarih ve E: 2013/93, K: 2013/101 sayılı kararında ”… Davacının mülkü üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanması, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olan imar planından kaynaklanmaktadır. Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. Öte yandan kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerekmektedir. Oysa, mahkemede görülen davaya konu olayda olduğu gibi imar kısıtlamaları’nda taşınmaz zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, davacının taşınmazının imar planlarında “ dere mutlak koruma alanı” nda bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin görev alanına girmemektedir. Nitekim, Anayasanın 158. maddesi ile, adli, idari ve askeri yargı merciileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar bulmuş içtihatları da bu yöndedir…” gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddedilmiştir. Yine taşınmazı imar planında “spor alanı” olarak ayrılan diğer bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, davalı idarelerin görev itirazları nedeniyle Danıştay Başsavcılığınca çıkartılan olumlu görev uyuşmazlığında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce olumlu görev uyuşmazlığı talebinin kabulü ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması yolunda verilen karar nedeniyle, anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce 18.9.2013 tarihinde verilen kararda (Başvuru No: 2013/1586)  “…Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Yargılama, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş olup, başvurucu derece mahkemelerinde kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatını bulmuş ve bunlar Uyuşmazlık Mahkemesi’nce gereği gibi değerlendirilmiştir… Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin ‘açıkça dayanaktan yoksun olması’ nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir…” gerekçesiyle, davacının başvurusu oybirliğiyle reddedilmiştir. (Resmi Gazete, 30.10.2013, Sayı:28806) Son olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.10.2013 tarih ve E:2013/603, K:2013/1503 sayılı kararıyla, imar planındaki kısıtlamalardan kaynaklanan ‘hukuki el atmalardan’ kaynaklanan tazminat istemli davaların idari yargının görevinde olduğu hüküm altına alınmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun reddi gerekmiştir.

S O N U Ç  : Davanın çözümünde İDARİ YARGI YERİNİN görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 1. İdare Mahkemesinin BAŞVURUNUN REDDİNE, 24.10.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN