T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS     NO  : 2017/754

          KARAR NO  : 2017/832

          KARAR TR   : 25.12.2017          

 

ÖZET : 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 11. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca verilen idari para cezasının iptali istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlen-mesi gerektiği hk.

                             

 

 

 

K  A  R  A  R

 

 

 

            Davacı             : D. Gıda ve Su Ürünleri Üretim San. Tic. Ltd. Şti.   

            Vekili              : Av. F. E.B.

Davalı              : Burdur İl Özel İdaresi

Vekili              : Av. A.K.

           

O L A Y          : Burdur İl Encümeninin 18.5.2015 gün ve 94 sayılı kararı ile,  Burdur  İli Kemer İlçesi Pınarbaşı Köyünde bulunan İdare  adına kayıtlı 2009/001 ve ER 3229992 işletme ruhsat sayılı jeotermal kaynak sahasında, Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Denetim Komisyonunca 20.4.2015 tarihinde yapılan incelemede, davacı şirketin izin almaksızın söz konusu ruhsat sahasında bulunan doğal çıkış halindeki düşük sıcaklıklı jeotermal kaynak suyundan yararlanarak su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetine devam ettiğinin tespit edildiğinden bahisle, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 11. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca davacı şirket adına  89.878,10 TL. idari para cezası verilmiş,  Burdur İl Özel İdaresi Ruhsat ve Denetim Hizmetleri Müdürlüğünün 10.6.2015 gün ve 26332247-000-4036 sayılı yazısı ile davacıya bildirilmiştir.

Davacı vekili, idari para cezasının iptali istemiyle adli yargı yerine itirazda bulunmuştur.

BURDUR SULH CEZA HAKİMLİĞİ: 25.3.2016 gün ve D.İş:2015/900  sayı ile; idari para cezasının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak 7.11.2014 tarihinde tutulan tutanak ve  bu tutanak ile içerdiği ihtarların idari yargının görev alanına giren kararlar niteliğinde olduğu açıklanarak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/8. maddesine göre idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması nedeniyle yapılan başvuru konusunda karar verme görevinin idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır. Isparta İdare Mahkemesi, 23.9.2016  gün ve E:2016/739, K:2016/762 sayı ile,  7.11.2014 tarihinde düzenlenen tutanak ile davacı şirketin izlemesi gereken yasal yolların belirtildiği, diğer taraftan belirtilen hususların yerine getirilmemesi durumunda ilgili yaptırımlarla (idari para cezası, faaliyetin durdurulması, tahliye) karşılaşacağı hususlarının bildirildiği, nitekim davacı şirketin bahse konu iş ve işlemlere yönelik başvurusunun bulunmadığının tespiti üzerine de dava konusu idari para cezasının verildiği, bu durumda, davalı idare yetkililerince 7.11.2014 tarihinde düzenlenen tutanağın idari davaya konu olabilecek kesin ve icrai bir işlem olmadığı, diğer taraftan davacıya 5686 sayılı Kanun kapsamında idari para cezası verildiği ve iş bu Kanun’da idari yaptırımlara ilişkin özel başvuru yollarının öngörülmediği ve davacı şirket hakkında idari para cezasının yanında idari davaya konu olacak herhangi bir işlem tesis edilmediğinin anlaşıldığı belirtilerek, dava konusu idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünün 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/1. maddesine göre adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle,  davanın görev yönünden reddine karar vermiş, davacı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine, Konya Bölge İdare Mahkemesi  4. İdari Dava Dairesi 27.9.2017 gün ve E:2017/63, K:2017/3676 sayılı kararı ile, Burdur Sulh Ceza Hakimliğinin idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verdiği 25.3.2016 gün ve D.İş:2015/900 sayılı görevsizlik kararı üzerine Isparta İdare Mahkemesinde açılan bu davada Mahkemece, uyuşmazlığı çözmekle Sulh Ceza Hakimliğinin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığından, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekirken, davanın görev yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle kararın kaldırılmasına, yeniden karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine iadesine karar vermiştir.

 ISPARTA  İDARE MAHKEMESİ: 2.11.2017 gün ve E:2017/1974 sayı ile, bozma kararından  önce verilen kararın gerekçesini tekrar ederek,  davacı adına verilen idari para cezasının  iptal edilmesi istemiyle açılan davanın 5686 sayılı Kanun ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına ve davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilin-ceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Suna TÜRE, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Birgül KURT’un katılımlarıyla yapılan 25.12.2017 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi .

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 11. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca verilen idari para cezasının iptali istemiyle açılmıştır.

3.6.2007 gün ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun “Amaç” başlığı altında düzenlenen 1. maddesinde,  “Bu Kanunun amacı, jeotermal ve doğal mineralli su kaynaklarının etkin bir şekilde aranması, araştırılması, geliştirilmesi, üretilmesi, korunması, bu kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması ve hakların devredilmesi, çevre ile uyumlu olarak ekonomik şekilde  değerlendirilmesi ve terk edilmesi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemektir.” ; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, “Bu Kanun, belirlenmiş veya belirlenecek jeotermal ve doğal mineralli su kaynakları ile jeotermal kökenli gazların arama ve işletme dönemlerinde, kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması, devredilmesi, terk edilmesi, kaynak kullanımının ihale edilmesi, sona erdirilmesi, denetlenmesi, kaynak ve kaptajın  korunması ile ilgili usûl ve esaslar ile yaptırımları kapsar.”  denilmiş; 

“İdarî yaptırımlar” başlığı altında düzenlenen 11. maddesinde, “ (1) Faaliyetlerin, projeye göre yürütülmesi zorunludur. Ruhsat sahibinin projesinde belirtilmeyen konularda veya izinsiz olarak faaliyette bulunulduğu tespit edilirse, teminatı irat kaydedilerek faaliyet durdurulur ve teminat üç katına çıkarılarak bir ay içinde tamamlattırılır. Aynı fiilin tekrarı halinde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir.

(2) Ruhsat sahibince, kaynak koruma alanı etüdü yapılmadan işletmeye geçilmesi veya koruma alanı etüdünde öngörülen tedbirlere uyulmamasının tespiti halinde faaliyetler durdurularak teminat irat kaydedilir. Altı ay içerisinde gerekli tedbirlerin alınması ve teminatın tamamlattırılması istenir. Altı ay sonunda teminat verilmez ve tedbirler alınmaz ise faaliyetler durdurulur.

(3) İdare payının süresi içerisinde ödenmemesi halinde, teminat irat kaydedilerek iki aylık süre verilir. Bu süre zarfında idare payı yatırılmaz ve teminat tamamlanmaz ise faaliyetler durdurulur. 

(4) Ruhsat olmadan faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde, faaliyetler idarece durdurulur. 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununa göre 50.000 Türk Lirası idare tarafından idarî para cezası tahakkuk ettirilir.

(5) Ruhsat ve/veya gerekli izinler alınmadan yapılan faaliyetler durdurulur. Kaynağın ve rezervuarın korunması ile çevre kirliliğinin önlenmesi için acil tedbirlerin gerekli olduğu hallerde tedbirler idarece alınır. Bu nedenle yapılan her türlü masraf, sorumlusundan idare tarafından 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.” hükmü yer almıştır.  

Olayda,  davanın,  5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 11. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca verilen idari para  cezasının iptali istemiyle  açıldığı, 5686  sayılı  Kanun’da ve bu Kanun’un yukarıda bahsedilen fıkrasında atıf yaptığı 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nda da, bu Kanuna göre verilen idari para cezalarına  karşı kanun yoluna ilişkin bir düzen-lemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır” denilmiş; Kanunun 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, idari tedbirlerin ise, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu hükme bağlanmış;  “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre;  Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının  5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde  belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nda ve bu Kanun’un atıfta bulunduğu 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, dava konusu idari para cezasına  karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Isparta İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile, Burdur Sulh Ceza Hakimliğince verilen 25.3.2016 gün ve D.İş:2015/900 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Isparta İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Burdur Sulh Ceza Hakimliğince verilen 25.3.2016 gün ve D.İş:2015/900 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2017 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

     

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Şükrü

BOZER

 

 

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Mehmet

AKSU

 

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Suna

TÜRE

 

 

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT